75 Günden 15 Güne: ESK pe» romana da iltifat eden, oldukça tanınmış bir şairimizle konuşuyor» dum. Beraber Fransızca bir magazine baktık, fotoğrafçılığın son yıllardaki terakkisine hayranlığımızı söyledik; bana pek sevdiği bir şairden hoşlanmadığım için kapalı, açık sitemler etti, asıl sanat kârliğın müşkilâtı yenmekte olduğunu anlattı. Çok nazik adamdır; sitemleride nazikâne olduğu için beni rencide etmedi Sözümüz nihayet eski kitaplara, geçmiş asırların eserlerine intikal etti: — Evet, dedi onların kıymetini, güzelliğini inkâr e nek kabil değildir. Fakat doğrusu onları artık oktmuyor, daha ziyade kütüphanelerimizde saklı- © yoruz. XVİl inci asır Fransız şairlerinin, hattâ KİK uncu asır romancılarının bizi, bugünün romanları, tiyatro eserleri ka” dar alâkadar etmesi kabil midir? Asıl heyecanı, zevki, yeni eserleri okurken duyuyoruz; eskileri ancak arasıra, ancak bir hürmet vazifesini ifa için açıyoruz. Ben kendimi o şaire, olduğumdan ziyade olmak istediğim gibi göstermek istedim; yalan söylemedim; fakat haki- kati biraz süslemek, biraz düzeltmekten de kaçınmadım. Bizim eski şairlerimizin, ezberimdeki mısrağlarını daima tekrar- dan hoşlandığım gibi, her sene Racine'in bir tragediasını, Moliere'in bir kömedia- sını okuduğumu söyledim; zamanımızın romanlarını değil, asıl Balzacınkileri zevkle okuduğumu iddia ettim, Tekrar edeyim, bunlar yalan değil, ancak biraz mübalâğa var. Balzac'tan sıkılırım: hangi kitabını açsam bir an evvel bitirmek, kurtulmak isterim; balbuki yeni bir romanı okur* ken daha sayfalarca, cildlerce uzamasını dilediğim olur, Fakat bu ne isbat eder? Yeni romanları, çok hoşuma gittiği halde, yarıda elimden attığım, bir daha da açmadığım olur; ötekileri ise, sıkıl- mama rağmen, muhakkak sonuna geti- ririm. Balzac'tan sıkıldığım için, bazı yeni romancıların eserlerini de beğen» diğim için utanırım. Bilirim ki Balzac'ın romanları, o bitmek tükenmek bilmiyen uzun cümlelere, ağır ifadeye, bizden artık hayli uzaklaşmış bir âlemi tasvir etmelerine rağmen gerçekten güzeldir ve öyle çabuk çabuk unutulmayıp de vam edecektir. Yeniler ise, isteseler de, istmeseler de modaya uydukları bize doğ» rudan doğruya temas eden meselelerle KiİiTAPLAR uğraştıkları için hoşumuza gider; canlı lıklarının devam edeceğine hiçbir delil yoktur. Sıkılmağa katlanmak lâzımdır. Umur mi bir kaide olarak söyliyebiliriz: bizi biraz olsun sıkmıyan hiçbir büyük, gü” zel eser yoktur. Homeros'u, Shakespes are i, Gogol'u, bir zabıta romanını oku" yduğumuz keyifle, iştiha ile an hiçbir za. man ie Cervantes'in büyük man cukları bile Mi. direcek ki- dalar ağılı doğrudur, içinde bizi belki kahkaha ile güldüren, tekrar an duğumuz zaman du Üst tarafını, daha Yüzlerce saykayı eğ- İenerek okuyamayız. in de öyledir. Fuzuli'nin, Nefi yahut XVLincı asır Fransız şairlerinden birinin, meselâ Ronsard'ın kitabını açın, canlı bir zevkle okuyacağınız birkaç kaside, gazel, sonnet bulabilirsiniz; fakat her mısrağdan böyle bir zevk alacağı» nızı ummayın. Niçin? Öteki parçalar gözel değil midir? Bazılarının, sizi fev- kalâde saranlardan da daha güzel oldu- ğunu anlarsınız: fakat onlar geçmiş bir zamanın beyecanını söyler, sizi sanki bütün vücudunuzla kavrıyamaz. Onları gönlünüzden ziyade kafanızla dülazemiz. GETiR Birak hatıralar kalsın masalda, Kumral saçlarının telinde getir... ir damla rahuma ii hi e içimdeki a Yandığım neyi kazıl a Gümüş taslara koy elinde getir... Fundalar seccade, e kasır gibi, Dakkalar uzasın bir asır gibi. Gönlünü ellerden sakla sır gibi, Kuş uçmaz dağların meylinde getir... o kastın gülle: elvan elvandır Yandığım güneşi leylinde getir... Şaziye TUĞSAVUL YAZAN: NURULLAH ATAÇ kendinizi biraz olsun zorlamak şartile, yani sıkılmağa razı olmakla, aradığınız heyecanı bulursunuz Sıkılmağa katlanmak lâzımdır; insan ancak o şartla kendisini açabilir. Fakat bir gün gelir, sıkılmaktı kendinize böyle cebretmekten büyük bir haz duy” mağa başlarsınız. Artık kurtulmuşsu- nuzdur, zamanınıza esaretten sıyrılmış» mağa, yalnız modaya bağlanmayıp devamlıdan zevk almağa başlamışsınızdır. Bir İngi- liz muharriri: “Ben larını okuyup eğlenmektense, Proust” unkini okuyup sıkılmağı tercih ederim!,, Sıkılmak işte böylece, o için bir zevk olmuştur; sizin için de olabilir. Her madalyanın bir tersi olduğu sıkılmaktan zevk almanın da bir sınızdır. ler devrin zevkini anla başkalarının roman- mus gibi, mahzuru vardır. Bazan o kadar şiddet- lenir ki artık sizi sıkmıyan, doğrudan doğruya heyecan veren eserlerden haz zetmemeğe başlarsınız. Her kitabın gü- zelliğini, ancak sizi sıkması ile ölçmeğe alışırsınız. #Bu roman beni sıkmadı, sonuna r bir hamlede okudum, hattâ bitmemesini, daha uzamasını iste» dim; o halde bu eser güzel değildir” demeniz kabildir. Bittabi bu ifrata düş- memek lâzımdır. Birçok zevk sahibi, irfan sabibi kimselerin, kendi zaman larında yazılan eserlere istihfafla bak- maları, kendilerini o ifrata düşmekten kurtaramadıkları içindir. Eski kitaplara da, zamanımizin eserlerine de aynı de- recede alâka gösterebilmeğe gayret et- meliyiz. Fakat bu, pek nadir kimselerde, üyük bir irfan ve şahsiyet sahibi insanlarda bulunan bir haldir. Herkes ona erişemez. Fakat erişemediğimiz için kendimizde onun bulunmadığını itirafa da hacet yoktur. İtiraf ettiğimiz kusurlarımızı tasbihe çalışmayız; kendi: mizi onlarla kabul eder ve herkese de onlarla kabul ettirmek isterir. İtiraf etmezsek, onlardan kurtulmamız, asıl halimizden daha iyi bir hale yükselme» miz imkânı vardır. ki bazan, yalan hakikati süslemek, düzeltmek, kendimizi olduğumuzdan ziyade olmak istediğimiz gibi göstermek daha hayırlıdır.