) ii .1 N 5 OBA — Başı 5 inci sayfada — aldı,, sulara dalmış dinliyordu. “Duran, susunca başını kaldırdı: - Git Duranl.. dedi. Dişimi sıkar balerin seni.. yeter ki dönüşte kavuş- mak olsun Göz göze a Başlarını her zaman saran duman, yine sardı. Göz- leri dört yanı görmez oldu. Sonsuz bir boşluğun rüyalı aydınlıklarında kendi- lerini kaybettiler. : * .. “Güldalı, derinlerden derine is- minin çağırıldığını duyuyor, Mei sesler dalga dalga ona geliyordu — Güldaaaalı!... Güldaanalı... “Güldalı,, nın uzun kirpikleri aralan- dı. Başını yavuklusunun omuzundan çekti. — » ben gidiyorum. Çağırı- lar e sen gidecek misin? Duran,, ormanlarda agaçları devi- ren kollarile, küçücük bir güldalı gibi onu kavradı. Yükseklere kaldırdı: — Belki yarın seni göremem; Yeşil Obanın, yeşil gözlü güzeli, ben gelenedek başka obalara. gitmeyecek değil mi? Hoşça kal güzelim!... İncecik vucudunu kolları arasında sıktı. Sonra bıraktı. Biri aşağı, öbürü epi doğru yollandılar.. ne “Güldalı, e “Duran, arkalarındaki, sık çal pm ardında pırıldayan bir çift kötü bakışlı karagözü görmediler. Cw .. Ertesi gün, akşam sulara inerken beklenca meltem rüzgârı çıktı. Bütün gemiler yükünü almış, fellâhlar kum- saldan çekilerek gemilerine gelmişlerdi. «Duran» .. elinde cıgarası, gözleri karşı “Yeşil Oba, nın çekilen son gün ışık- ları altında, renk renk yanan yeşillik- lerinde... Etrafında koşan, direklere tır- manan, küfreden fellâhları bile görmi- yordu.. gözlerinin önüne, göl elenen Yeşil Obadan, yalnız bakan “«Güldalı» geliyordu. Babası başka obalara por- takal toplamağa gitmişti.. belki o da karanlıklar içinde gemilere bakarak ağlıyor... “Duran, yerinden doğruldu. Geri dönmek istedi. Fakat bunun çok çocuk- ca olduğunu düşündü. Dönüşte birleşe- ceklerdi. Bir ay kısa zaman, fakat yıl- lar gibi geliyordu.. baştan demirleri alıyorlar.. ıslak, kalın zincirler ayarak, pırıltılı birerer engerek gibi Nasibin bağrına çevrekleniyordu. Yel- kenler çözülüyor. Makaralarda ipler gıçırdıyor. Nerde ise boş yelkenler, hava dolacak “Nasip, uzak kıyılara en kayup gidecekti. Karanlık iyice müş, meltem rüzgârile titreşen su” Lara, yıldız pırıltıları kıpırdıyor.. «Du- ran, gözlerinin yaşını sildi. Yerinden fırladı. Gövertenin ortasından denize sallanan i erdivenin başına geldi. Orada durakladı. Işıksız küçük bir ka- şıkır- yık gemiye doğru yanaşıyordu. Bu ne olabilirdi ? Hızla çekilen Okürekler yakamozlar yapı sularda hışırdıyor, yodu.. Duran yavaşca yeri çekildi. Ke- reste yığınlarının asına gizlendi. Saklandığı yerden, merdiveni görebi- liyordu. Merdiven direğinde kör ışıklı bir fener asılı.. küçük bir aydınlığı Bir dakika iştahlı bir pırıltı ile yanan, bir baş göründü. Omuzunda kilimlere sarılı bir yük taşıyan, bir adam çıktı. Etrafına bakıyordu. Kimse görmeyince yükünü bir kenara bıraktı. Baş taraftaki çalışan insanların yanına gitti. «Duran bir gibi yerinden sıyrıldı. O köşeye seyirtti. Fellâhın ge- tirdiği eşyanın ne olduğu anlamak için eliyle dokundu. Eli değince ürperdi. Bu yük canlıydı, kıpırdamıştı.. delikanlı çılgına dönmüştü. Aklına bin türlü şeyler doldu. O gün “Güldalı,,nı çay ağzından yukarı çıka- rıp, döndüğü vakıt söylenen sözler kulaklarında oğuldamağa başladı. Göz- leri pırıldayan fellâhlar.... Daha hiçbir şey düşünmedi. Yerde kıpırdanan yükü omuzuna vurarak merdivenin yanındaki kalın ipten sıyrıldı. Kayığa atladı. Kü- reklere asıldı. Soluyordu. Kudurmuş gibiydi. Kollarında kuvvet güm düğüm olmuş, suları parçalarcasına kürek çekiyerdu. Kıyı bir türlü yaklaş- miyor, her kürekte biraz daha gerili- yordu sanki.. Birazdan ay doğacak, bütün denizi ışığında boğacaktı. Çekti, kti.. en sonunda kayığın burnu kum- lara tosladı. Sandaldaki yükü kucaklı- arak kumsala bıraktı, sonra yine san- dala atladı, Geldiğinden daha çabu gemiye ulaşmış, yukarı yaban kedisi gibi tırmanmıştı. Lâ alâ ölü bir ışıkla yanıyor.. ortalıkta kimseler yok.. biraz önce fellâhın gizli yükünü bırak- tığı köşeye saklandı. Gemide son işler bitmiş, yelkenler çözülmüş, koca «Nasip» sularda kaymağa başlamıştı. “Duran, ın gözleri kor ateş gibi yanıyor, yüregi ağzında atıyor sanki.. Sağ avucunda ucu pırıldayan bir hançerin sapını sıkı- yordu. Kulak kesildi. Bir ayak sesi.. bu yarım saat evvelki fellâhtı. Gözle- rinde av kokusu duyan bir sırtlan pi- rıltısı vardı. Dudaklarından fısıltı ha- linde ; — Ya ruhi,. ya ayni.. Sözleri dökülüyordu. dibine gelince yere çömeldi. Fakat çö- melmesiyle “Duran,ın elindeki sie çakması, onun yere yık küçük bir kaç hırıltı, minin çıkardığı su sesleri arasına ka- rıştı.. Kerestelerin * Fi r saat sonra ay geceyi mavi bir Dr aydınlığıyla sarmış, kasabanın kıyılarındaki ışıklar sönmüş, her şey uyuyor gibiydi. Küçük kayıkta, kuv- vetli kollarile küreğe yapışan “Duran,, içinde kötü bir iş yaptığı “Nasip,,ı ar- dında bırakmış, kıyıya dolaşnak için soluk bile almıyordu. Kayık kumlara baş vurunca atladı.. çılğın gibi, kum- ların üstünde yatana yaklaştı. Çulu sıyırdı. Her yan aydınlık.. çulların ara- sından, susuz kalnış bir gül gibi, “Güldalı,, nın solgun yüzünün yarısı göründü. Ağzı bir mendille bağlanmıştı. Gözleri kapalı.. nefessiz gibiydi. Deli- kanlı çılgın gibi mendili çekti. Elierinin ayaklarının bağını çözdü. Sakın, fellâh- lara koklatmadığı gülünü, ölümü mü koklamıştı?.. Dört yanını saran, ışıklı geceden yardım aranır gibi bakındı. r şey susuyor.. sade sular çaydan iniyor, denizle küçüçük kavgasını ya- pıyordu. Işıl, ışıl yanan suların kıyısına “Güldalını,, götürdü. Göğsünü açtı, Başını alnını ıslattı. Kulağını, göğsüne dayıyarak dinledi, atıyordu. Ay ışığı, deniz, ve çay.. başka bir yaşayan yok.. dizlerinin üzerinde ölü gibi yatan kü- çük vücuda bakıyordu. Yapacak bir şey yok.. gözlerinde acı bir yanış.. boğazında bir düğümleniş.. bakıyordu. “Güldalı,, nın kirpikleri oynuyordu san- ki.. rüzgârla mı? Yoksa açılacak mı?.. “Duran,, göğün boşluklarından bir şey- ler ister gibi bakındı.. başını öne eğince, onun gözlerini kendine bakar buldu. Hiç seslenmeden rüyada gibi bakıştılar. «Duran» içinden gelen sevinç ir atacak olsa; onu kucağın- da tekrar uyuy yar pvp rdu. İki kü- Sök kolun boynuna dolandığını, a titrek bir e SnLaaığan duydu Duran,, beni evine götür.. Delikanlı ayağa kalktı. Kollarının arasından bir daha bırakmayacağı kü” çücük “Güldalı, nı, kendi yuvasında açması için, ormanlar içindeki “Yeşil Oba,, nın yolunu tuttu.. 21