Fransız muharrirlerinden M. Georges Duhamel, romanları ile olduğu kadar makine (düşmanlığı ile de ün kazan mıştır. Romanları içinde güzel olanları makineye (karşı çoğu ise, gülünç demiyelim, olmaktan kurtulamamıştır Geçenlerde bir gün v gazetede okuduğum bir yazısında, sinema ile tiyat- royu karşılaştırıyor; ve hiç bir bize, birincisinin ikincisi kadar heyecan vermiyeceğini ileri sürüyordu, M, Georges Duhamel'in söylediğine göre: bir vak'anın olduğu gibi göz önünde canlandırılması, önün sözle anlatılması kadar kuvvetli olamaz, ruhumuzu kavrıyamaz. İşte bir filmde, bıçağını çekmiş indirmek üzere olan bir adamın yüzünü, elini bize her yandan (gösteriyorlar; (gözleri, beyaz perdenin üzerinde, açılıyor, açılıyor... Bunlar bizi ürpetmiyor değil, fakat şairin bir tek sözü, bir nefeste okunuveren bir mısraı, gözlerimiz önünde o dakikalarca kımıldanan resimden çok fazla ürpertici olur. Klasik tiyatro şairleri ölüm sahne- lerini perdenin arkasında geçirtir, sonra onu bize şahıslardan birinin ağzından anlatırlar, İsteseler onlar da bu kanlı işleri seyirciye vak'a halinde gösterebilirlerdi. Racine'in zamanında, bir deniz rinin bir insanı parçalamasını söylediklerinin çocukça zaman canava- sahnede bıcağı NURULLAH ATAÇ göstermeğe imkân yok değildi (ben söy- lemiyorum, M. Duhamel söylüyor; ben öyle bir şeyin tiyatro sahnesinde bu gün de gösterilmesini pek mümkün bul- muyorum); ama Racine, Hippolitos'ün ölümünü me anlatmağı daha münasip bulmuş M. Du haneli, yl inci asırda tiyatro- nun bir sanati değil, bir söz san'ati olduğunu pek hesaba katmıyor; fakat çoğu vakit sözün, anlatılan asıl vakadan bile heyecanlı olduğunu ileri sürmekte haksız değil Söz bize niçin vakadan ziyade tesir eder P.. (Çünkü söz, hayale daha elveriş- lidir. © kadar da değil, bir sözü anlamak için, onun anlattığı ıstırabı veya sevinci, kendi başımızdan geçmiş gibi görerek heyecan duyarız. Söz bizim gerçek veya hayali hatıralarımızı uyandırır, Zaten bizde bir takım hatıralar uyandırmaz, onun ifade ettiği şeyi kendi ruhumuzda, eti- mizde tasavvur oOetmezsek anlıyamayız. Söz bize vakaları daha içten gösterir. Halbuki vakaları dıştan mi rhangi bir vak'ayı seyrederken, kendi kendimizi üülmiekted e. istemez biraz olsun ayrılırı;. İnsanların çoğu ise özcüdür; yalnız kendi başlarına gelmiş şeylerden heyecan duyar. Şairin anlattığı temaşa omuzumuza hissedebiliriz; halbuki sokakta gördiği k müz veya sinemada seyrettiğimiz öldüm vakasında o bıçağın indiği omuz da çiti müzün önündedir: bizim Omuz değildir. Fakat tiyatroda, sinemadaki, İsli daki öldürme de bizi, gerçekte olanında) daha çok heyecanlandırır; çünkü & sanat eserinin bir sembol olduğuna ös! mışızdır ; bizim başımızdan da güçmesis! imkân bulunan bir şeyi r etiği düşünür ve gördüklerimizi kendi etim gibi duymağa çalışırız. ikkat edin, rülürken hemen kaçan veya bir züvilin! iki üç teselli sözü söylemekten bile gb çok kimseler, o halleri sinemi tiyatroda görünce ağlar, hele romsö okurken daha çok heyecana gelir. k a karşı üstünlüğünden deği insanın özcülüğünden, hep kendini diş& mesinden gelir. nu © sözün vaka vakadan çok heyecan we, çünkü hayali daha çok kurcalar. İns ların çoğunun, resimden fazla musilir sevmeleri de bundan gelir. Fakat be düşünüp de sözden ziyade vakadan, gi çekte olandan heyecan ki daha ilerlemiş, o özcülükten sokakta bir adam öğ 4 18 kendi batıyor gibi olduğunu gösterir diyemez miyiz YARIM AY'ın 1 inci TONU cw | 1 — 12 inci sayıyı içine alan “Birinci Ton,, gayet zarif bir | kap içerisinde hazırlanmıştır. Birinci Tonun pahası 225 kuruştur. | Sayın Okuyucularımız ellerinde bulunan 1 - 12 sayılı Yarım | Ayları (Resimli Ay Basımevine) gönderdikleri takdirde meşin v kap için 75; bez kap için 50 kuruş vererek kaplatabilirler. | m mm İş Sl a ap Us EE — pp mid