— Seni kim gönderdi? — Allah. Reis güldü: —Oda kim. Bu Vitu Levu'ya yabancı bir isim. Bu reis hangi adanın, köyün, geçidin reisidir? John Starhurst ciddiyetle cevap verdi; — O, bütün adaların, geçitlerin reisidir. O bütün sema'ara ve dünyaya hakim olan İsadır. Ben onun söylediklerini size söylemeğe geldim. Reis küstahca sordu: — Balina dişi gönderdi mi? — Hayır.. Fakat balina dişinden daha kıymetli olan... Reis sözünü kesti: — Reisler arasında balina dişi gön- dermek adettir. Ya reisin pek hasiş; yahut sen delisin ki böyle elin boş geliyorsun. Reis Eviroladan aldığı dişi gösterdi. Naron inledi. Starhurs'a fısladı; —Ravatu'nun balina dişi. Gayet iyi biliyorum. Mahvolduk. i r sakalını sıvazlayarak ve gözlüklerini düzelterek cevap verdi: — Şirin birşey. Ra vatu bunu iyi karşılanalım diye göndermiş olacak. Fakat Naron tekrar inledi. Ve hiç yanını bırakmadığı üstadının arkasın- dan uzaklaştı. Starhrust izah ediyordu : — Ravatu yakında Lotu olacak. köylerin, — Hiçbir Lotu istemiyorum. Bil- diğim birşey varsa bu gün burada öle- ceğinizdir. Reis, eli sopalı birkaç dağlıya işa- ret etti. Dağlılar hemen atıldılar. Na- ron kadınlar ve klübeler arasında saklanacak bir yer bulmak için sıyıştı. Starhurst sopaya yapıştı ve kollarını cellâdin boynuna doladı. Bu vaziyette lakırdı söylemeğe çalışıyordu. Hayatla ölüm arasında idi. Fakat ne heyecan- lanıyor, ne de korkuyordu. a; — Size birşey yapmadım ki beni öldürüyorsunuz; diyordu. Ne size ne- de reisinize bir fenalık ettim, Cellâdın boynuna o kadar kuvvetle yapışmıştı ki, cellât bir türlü sopayı vurmağa cesaret edemiyordu. Starhurst sükünetle devam ediyordu: — John Starhurst'ım. Üç senedir Fiji de çalışıyorum. Bu işte hiçbir kârım yok. Buraya sizin iyiliğiniz için geldim, Beni niçin öldüreceksiniz? Be- ni öldürmek kimsenin işine yaramaz ki. Reis balina dişine baktı. Bu işte çok kârli idi. Misyonerin etrafını bir sürü çıplak vahşi sardı, Fırın şarkısı olan ölüm 26 Sopanın altına girmekte tereddüt edi- şarkısı söylemeğe başladılar. Starhurst- un sözleri işidilmez oldu, Fakat Cel- lâdın vücuduna o kadar sıkı sarılmış- tı ki, cellât bir türlü duramıyordu. Evi- rola güldü. Reis hiddetlendi: — Çekilin oradan, diye, bağırdı. Geriye dönmek için bir sürü marta vallar atıyor değil mi?.. Bu kadar adam- sınız; silâhsız, karı /kadar hafif bir Misyonerle başa çıkamıyorsunuz. Ya- zıklar olsun, John Starhurst mücadele ederken : — Bekle, ey reisl.. diye bağırdı. Sen- de benimle başa çıkamazsın. Çünkü benim silâhım hak ve hakikattır. Hiç bir adam ona karşı koyamaz. Reis cevap verdi : — Öyle ise gel buraya. Benim si- lâhım şu berbat sopa. Sana karşı ko- yar mı koyamaz mı görürüz. Misyonerin etrafındakiler açıldılar. Kocaman harp sopaısına dayanmış olan reisle göz göze geldi. Reis israr etti: — Gel buraya. Gel benimle de başa çık bakalım. — John Starhurst, evvelâ gözlük- lerini silip burnuna iyice yerleştirdik- t i geliyorum ve seninle de başa çıkacağım; dedi ve yürümeğe baş- ladı. Reis sopasını kaldırdı ve bekledi : Starhurst münakaşaya başladı: — Evvelâ benim ölümümün size faidesi yok. Reis cevap verdi: — Cevabı sopaya bırakıyorum. Reis her söze bunu diyor, ve Mis- yoner tam sopanın altına gelsin diye bekliyordu. © zaman Misyoner haki- katen ölümünün yaklaştığını anladı. yordu. Başı çıplak, güneşte duruyor ve yüksek sesle dua ediyordu. O var iyette Starhurst, vahşinin her adımında incili, tabancası ve şarap şişesile kar- şısına çıkan, bir beyaz adami semboli gibi duruyordu. Misyoner dua ediyordu: — Onları affet. Çünkü onlar ne yapdıklarını bilmiyorlar. Ey İsa! Fiji- ye merhamet et. Ey Cenabı hak, biz onun için, onunla beraber olanları oğlun addettiğin için buraya geldik. Senden geldik, yine sana gidiyoruz. Memleket karanlık, ey İsa, karanlık. Fakat sen kurtaracak kadar kuvvet- lisin. Ey İsa elini uzat ve Fijiyi, zavallı yamyam Fijiyi kurtar. gis sabırsızlanıyordu. İki elile so- payı sallayarak: — Şimdi sana ceyap veriyorum. Kadınların arasında bulunan Naron bir şeyin patlayıp parçalandığını işitti. Sonra ölüm şarkısı söylenmeğe baş- landı. Şu sözleri işittiği zaman misyo- nerin fırına götürüldüdüğünü anladı; — Yavaş çekin, yava — Çok şükür, çok şükür. Kalabalıktan bir tek ses yükseldi: — Cesur adam nerede? Yüz kadar ses cevap verdi: — Fırına konulup pişmeğe gidiyor. Tek ses yine sordu: — Korkak nerede? — Haber vermeğe gitti, haber ver- meğe gitti. aron ruhu keder içinde inledi, bu eski şarkının söylediği) doğru idi. Kendisi için gidip haber vermekten | başka yapılacak bir şey kalmamıştı. Üreleg-Öperaiğr © Dr. REŞİT SAMİ İdrar yolları hastalıkları mütehassısı Beyoğlu İstiklâl caddesi (Mulen Ruj) . Na. İ | karşısı Vahap öl ii yaşlı senlürü tabii yerlerinde tutar sins hizmet ve gençliğin çevik ve mülena- sip endamınızı muhafaza ; Fiyatı 17 T, Lirası - Siyahı 20 T. Lirasıdır. Kendinizi bu tehlikeli şişkinlikten kurtarınız Hem sıhhatınızı kazanacak, de şik olacaksınız... Şişmanlığın fazlalığı, cihazların inbisatı veya yerinde bulunmamaları : baş ağrıları, sui hazim, inkibaz ve zafi- yeti asabiyeye sebebiyet verir ve daha ve yorgun görünürsünüz, Linla, ; cihazlarınızı esaslı bir sürelie ve sıhhatınızın iade- Tainp vukuunda (tehlikeli şişkinilk ) musavwer Na. & katilây maccannan gönderilir, Yagâns satış mahalli : J. ROUSS i B. O. Tünel maydanı No.12 - İstiklâl Caddesi No.3ğ5 PARIS ; 168, Boulevard Haussmarın