İraz lal- bir deva yoktur ben dalga sl bir. ekb ışığı pe daha yü ix Boğaz rüzgân, bir Sibitlerine ılık bir buldurabilir. i banyonun bile veremiyeceği sükünu Yazan : MI. S. JE: 172 Hicranın, bu içimi Oookumüuşcasına yaptığı teklifi reddedemedim. İstirap anlarında insanı ilk isyan ettiren şey: oyalanmak, avunmak için engin bir meydan arayan gözlere sed çeken duvarlar oluyor. Ve insan (osessiz, ap açık bir kırın. bir dağ başının, bir ovanın basretini çok daha içten duyuyor Benim içimi dolduran sade ap açık bir kır, birova, bir deniz hasreti değil. Yapamadığım bir hareketin, söyleyemediğim bir sözün, adını anlayamadığım bir duyğunun verdiği oObir taşma ihtiyacı var içimde, Jöğsüm, suyu iyice kaynamış bir otomobi radiya» törü gibi, sessiz sessiz fıkırdıyor. tanmasam, olanca hızımla (o fırlayacağım; apartman merdivenleri beşer beşer atla. yarak sokağa çıkacağım. Ve bir deli gibi bağıra bağıra, ayağımın tutturacağı istikametlere doğra koşacağım. em kadar, yıkılıncaya kadar, kapısını tekmeyile kırarak, tıkanıncaya kadar, bayılıncaya Hicran teklifini tekrarladı : — Burada durmak her dakika geçtikçe sıkıntını arttı. rıyor Celâl ağabey! Haydi re olur, çıkalım biraz ? Ferid de yanıma gelmişti: Bay n İlicran doğru söylüyor Celâl I Böyle anlarda sermiire A İ ve geniş hareketler yapmak lâzımdır. Hava o kadar güzel ki, verilmiş bir söz olmasa, ben de si. zinle beraber gelirdim | Feridin son cümlesi, dimağıma bir iğne gibi saplandı. O, bu sözile 4caba kendisinden şüphelendiğimi.. kendisin« den sıkıldığımı anladığını mı ima ediyordu? Yoksa hakikas ten verilmiş bir sözü var mıydı ? Şüphe, fena duyguların en tehlikelisi. İnsan, muhakkak ki, bilinen en korkunç bir düşmanı, şüphe veren en yalın dosta tercih ediyor. Yine muhakkak ki: mahiyetinden şüphe olunan en ufak bir sivilce, mahiyeti belli olan en müthiş "yaradan çok fazla endişe, çok fazla ıstırap uyandırıyor. Ve düşünüyordum ki ben duymuyordum. Niçin, ne hakla, neden şüphelendiğimi bile bilmiyordum. Bu bana, kendi kendimden şüphelenmenin acısını.., yani acıların en keskinini veriyordu. Bütün bu düşünceler kafamın içinden, tıpkı hızlandırıl mış bir filim gibi, geçiyordu, Ve o anın en münasip reketini, Hlicranın teklifine uymakta buldum. Ferid tramvay caddesine: kadar beraber geldi. (Ondan ayrıldıktan sonra nereye gideceğimizi, atladığımız otomobil şoförünün sualile karşılaştığımız zaman, düşündük. Ben, aklıma ilk bla semt adinı söyledim : — Tarabyey | Bimebildek, e iki dargın mektep talebesi gibi, biç konuşmadan oturuyoruz. Bu sessizlik bana, Hictana ilk tesadüf ettiğim karlı geceyi hatırlatıyor. ( Arkası var ) 15