GÖNÜLLÜLERİ Gözleri gözlerimin içinde, geciken cevabımı merak eden Hicrana kandırıcı sözler bulmak lâzımdı. — Elieran, dedim, aylardır beklediğim bu gece, beni çok neşeli bulacağını umuyordun. Haklıydın, ve bu umuşun boşa çıkmayacaktı da |. Gözlerime dolan yaşları gizlemek için, başımı kolumun üstüne bıraktım, ve ilâve ettim : — Fakat kim derdi ki ben bu gece buraya, en sevdiğim dostumun mezarından geleceğim ? İstirabımın samimiyetine kapılan Hicran, ölümiyle yüreği bu kadar sızlatacak bir dosttan mahrum olduğumu hatırlıya- mamışti. Ve ben, muhayyel bir dost ölümünü bahane ederek, gözlerimi yakan zehirleri boşaltmak imkânına kayuşmuştum. Hicran da.. o zamana kadar söze karışmadan dizlerinin üstün. deki mecmuanın yapraklarını karıştıran Perit'de yanıma gelmiş. lerdi. Birisi samimi, ötekisahte bir merakla sordular z — Kim öldü Celil ağabey ? — Ölen kim Celâl ? Aklıma ilk gelen adı söyledim : — Umit? Ve sinirin verdiği şımarık bir manyaklıkla ilâve ettim ; — Bilmezsiniz ne kadar içten severdim onu... Eğer onu tanısaydınız, ve tçimi ne kadar doldurduğunu bilseydiniz, neşenizi kırışımı affederdiniz. Derdimi içimde gizlemek için çok zorladım kendimi, fakat ıstırabın da gönül bardağını taşırari bir son damlası var. Bu muhakkak. İlkisi'de, sözlerimi. tıpkı son nefesi yaklaşmış bir hasta vasiyeti gibi, hiç konuşmadan dinliyorlardı, Az sonra, Hicranın getirdiği kolonya ile genzimin tıkanık. lığını giderdim. Bir hareket yapmak ihtiyacile doğruldum. Açık pencerenin önüne doğru yürüdüm. Dışarıda, en içten neşeleri karartabilecek kadar, hazin, bir gece başlıyordu, Uzaklardan geçen bir yoğurtçunun ağlamaklı bağrışı yüreğe, ıssız bir dağ başında çalınan yanık bir kaval sesinin garipliğini sindiriyordu. Saçlarımı ürperten hafif gece rüzgârı, esrar dumanile doluymuş gibi başımı döndürüyor. Hicran yanımda. Pencere kenarına dayalı e imi okşuyor, Susuyor, ve ihtimal yapılabilecek en münasip hareketi. söyle- nebilecek en sırasında sözü tasarlamaya çabalıyor. Onun bu alâkası bu şefkati bir sadaka gibi geliyor bana, Bedbin zamanlarda insan kalbi, bozuk bir mideye dönüyor. Ve en sicak sözlerde, samimi O bareketlerde akla güç gelir kötü manalar vwehmederek, tıpkı, ilâç bile kabuletmeyen hasta bir mide gibi bozuluyor. Hicran, bir suç itirafına hazırlanan içi temiz, mahcup bir talebe çekingenliğile: — Celâl ağabey, dedi, istemez misin, seninle biraz gezmeğe çıkalım? Yürek sıkıntılarına, tabiatin içine dal»