ilme Gılgamış, yanut verdi: ona şöyle yar, benim avcım, kendinle birlikte bir kız, bir elkizı al. Bagam |, Ol kim kamu nerseyi' #nadr, bus dunu” (okut) sun; 1Ol kim bütün) bilginin izisidir,, il- güne” (öğretsini; (O biliğini saçacak (2)7 onlar da hep (paylarını alacaklar). O (— Gulgamış) biliğin izisi idi, (onda) kamu nersenin bilgisi vardı. 5 — O açtı örtülmüş gizlileri.. Uluğ — Urkünden* önceki erteği” . 5 Uzak kazaları, denizleri dolaştı, ulu işler başardı, 10 — Bir bitik taşı üzerine ettikle- rini, çektiklerini oydurdu. Yüksek tağamlı'* Ereh'in kurganla- rım” 6 yaptı; Dahi ıduk"* E-Anma'nın* ullarını"*, tunç içine imiş gibi, o koydu; Kimseye yol vermiyecek gibi ber- eş 15 — ,.. (Öyle berk ki) kimseye yel vermez. (Otuz sıra eksik. Gılgamış tasviri- ne İkinci bağanm başında devam edi- yor.) Bagam Il, Onun üçte ikisi tanri, üçte biri a- damdı: > Teninin türümü” tanrılarm etin. dendi... (Üç sıra silinmiş) (Ereh'in yavuz Gılgamış'a karşı Gılgamış bir babaya oğul komadı; yavuzluğu günden güne “önden tüne arttı; LEb! OJ yüksek tağamlı Ereh'in çobanı (— kağanı) dir. 15 — O İbiziml çobamımız (— kac ğanımız) dır. TElbasan”, erkli” öğe” Gılgamış) bir anaya koz bırakmadı, bir kocaya karı bırakmadı.,, Elgünün sızlanışma ölümsüzler ku- lak astılar; yüksek göklerin tanrıları Ere'in izisi tanrı Anu'ya dediler: 20 — “Sen bir oğul yarattın; Ebi Yavuzluğuna son yok; (Karıpçınlarının çarpışma) eş yok; felgünül Katı emekli işlere sürülmüş; (Ere- hin alpları önünde eğilmiş) Galgamış bir babaya oğul bırakmı- yor; (yavuzluğu artıyor) 25 —— Günden güne, tünden tüne; eh! O fyüksek tağamlı) Ereh'in çoba- nt (> kağanı), onların çobanı (> ka anı) dir... Elbasan, erkli, öge... Gik gamış bir anaya kız bırskmiyor, bir (kocaya) kari» 30 — Onların haykırışma CAma) kulak astı, tanrıça Aruru'yu çağırdı: “Hey Aruru, (adamlar (uruku- nu”)7 sen yarattın; şimdi de ona €$ (yat“7) yarat, ta kim (Gılgamışın ür tüne), bayram gününde varsm; biribi- riyle savaşsınlar; oo da Ereh'e (soluk aldarsm)ı, (Enkidu'nun yaratılması) : 35 — Tanriçe Aruru"' bunu işitin- ce Anu'nun dileğini anladı; ellerini yı- kadı, parmak uçlariyle balçık aldı, yo- ğurdu, çöl ortasında Enkidu'yu yaptı; onu alp, barlas** yaratı: Boyda, bosta Nimurta” nın iki katınca. Saçları: Arpa (başaklarının kılçık- ları) gibi gür; pürçüklerini**, kadın yol lu, (bir tül) le sarardı; Sumukan”* kı. lığında giyinmişti. 40 — O (enkidu) eligünü tanımı- yordu. Geyiklerle otlakta otlardı, yak nız davarla kana kana içerdi; suya do- yar, gönlü açılırdı. (Enkidu avcı ile karşılaşır) Bir avcı tuzak kuran bir (avcı) o- munla yüz yüze geldi; (birl, iki, üç gün arka arkaya davarlarm su içtiği yerde onun yanına geldi. 45 — Avcı ona bakınca yüzünü ür. künç bürüdü, Kendi ve davarları, ir- kildi; yüreği (korkuJ içinde, yüksek sesle haykırdı, yüzü bulutlandı... 80—... Yüzü uzak yolculuktan İgelen) birinin yüzü gibi idi. İ katinca büyüktür Tohum gücül; Bagam İli. Avcı (babasının) yanma geldi, ağ- zını açarak dedi: — Baba, oraya iri (bir) kişi geldi, (te dağların ötesinden); gücü, Lölke- nin (eninde boyunda)) artıkraktır, öz Anu'nun (iki katınca) büyüktür. 5 — Hep (uzaklarda) dağ ötelerin- de Tdolaşır), hep davarla Çotlakta ot- lar, bep) ayaklarını suya kor; (öyle ki) ben yanına varmaktan (korkuyo- rum). fÖz ellerimle kazdığım) çukur. ları 10 — (Doldurdu); kurduğum (tu zakları) çekti, kopardı; ve kavzamım- dan" bütün davarlar, canlıları kaçıp kurtuldu: Artık kırlarda erkimi sür- meye (yol vermiyor). (Babasi ağzını açarak) avcıya dedi: 15 — Gılgamış Erehte (durur, oğ- lam; kimsenin) yenemediği odur; (ül kenin (eninde boyunda) gücü artikrak olan odur); (öz Amu'nun iki katmea) gücü (büyük) tür; (git,) yönül Ereh'e: O ennavarı) işitince deyecek ki, “Var, hey âvcı; bir kız, bir elkız:ıda yanına al... Güçlü birine yakışırcasına. TO yene davarı yığdığında), 20 — Su içtikleri yerde; (kız) üst- lüğünü (atacak) güzelliğini (göstere cek); o (kıza) bakacak ve onu kucak- layacak; (bunun üzerine) öz çöllerin de (yetişmiş olan) davarları ondan yüz çevirecekler.,, Gılgamış ilkin Enkidu'nun çıktığını işitiyor) 25 — Avcı babasının sözlerini (din- ledi), doğruca (Gılgamışa) yöneldi. E- reh yolunu tuttu, Gılgamışın (kalına) Lgelerek şöyle dedi): “Orada iri bir kişi var, (dağların ö- telerinden gelmiş; gücü) 30 — Ülkenin (eninde boyunda) hepsinden artıkrak: Öz Anu'nun iki hep hep davarla (otlakta otlar), hep ayakla rım suya (kor). Öyle kim... 35 — Yanına varmaktan korkuyo- rum. (Öz) ellerimle kazdığım çukurla- rı doldurdu, (kurduğum) tuzakları çek- ti kopardı; kavzamımdan bütün da- varlar, (çöl) canlıları kaçtı kurtuldu: Kırlarda erk sürmeme artık yol vermi- yor, 40 — Gılgamış, ona, avciya (şöyle) yanut”” verdi: “Var, benim verm, kendinle bire likte bir kız, bir elkızı al; o yene dava- rı su içtikleri yerde yığdığında (kız) üstlüğünü atacak, güzelliğini (göstere- cek); o (kıza) bakacak ve onu kucak- 45 — lıyacak; (bunun üzerine) öz çöl- lerinde yetişmiş olan davarları ondan yüz çevirecek, (Enkidu'nun kösmüye'* düşmesi) Avci dışarı çıktı, yanına bir kız, bir el kerr aldı; (birlikte) yolculuğa ko yuldular; üç gün ucunda istenilen ye- ve geldiler. Avcı ile kız önezelerine” çekildiler. 80 — Bir gün, iki gün canlılarm sa içtikleri yerde kaldılar; sonunda da. varlar kana kana içmek için suvarma yerine geldiler. Bagam IV. Bu yana su ile yürekleri açılmalı o- lan canlılar geldi; Enkidu da orada idi; dağların doğurduğu (Enkidu); hep marallarla $ — otlakta otlayan, hep davarlarla su içen, suya kanarak gön- lü açılan (Enkidu); elkızı onu, Rüçlü iri kişiyi, çölün deri şen kiyiki” canavarı gördü. 10 — “Hey kız, işte budur 0! Gü zelliğini 4ç, görkeyini “görter (ona). Bir yolda çekingen olma; gönlünü gal onun. Gözü senden yana dönünce, seni görünce yanına gelecek; sen de öslü- ğünü çöz, aç, ki seni sarsın; (bunun ü zerine) sen onu bütün kadın düzenle- ' Ahmet Cevat (Devamı yarın) 1) Sütün, “Eclonne,; 7) Methal, 3)! her şeyi, 4) tecrübe etti, 5) Millet, 6)İ ni yoluna koyma | İİ Baştarahi Sinci sayıfada Türkçe yazmayı kınanç bul - mak, Türk olmayı kinanç bulmak- tan ayrı değildir. Türkçenin bizim gibi ilerleme- sini, başlı başına bir dil olmasını bütün gönlü ile istiyenler için ya- pılacak şey büyük ve geniş ülke- mizde yaşıyan Türklerin konuş - tuğu dili yazı dili etmek, ; bunu söyleyişçe İstanbulunkine uydur - maktır.” ÖMER SEYFETTİN — ALI CANİP Meşrutiyetten sonra, Türk der- neği neşriyatını . daha uysal bir istikametle- Selânikte e yeniliyen genç kalemler.. Ömer Seyfettin (1919 — 1884) İzmirde Mehmet Neciple tanıştığı zaman, dilde Türkçülüğün tohumlarını almış, Rumeline götürmüştü. Ömer Seyfettin Ali Canipte ve genç kalemlerinde bu hareketi kucaklıyan bir istidat buldu. Zi » ya Gök Alp'ın kendilerini arkala- masiyle Ali Canip keskin hücüum- lar yaptı ve dilde sadelik saha - sında hayli geniş bir meydan ka- zanıldı. Ömer Seyfettin gençken bu günleri görmeden gitti, Ali Ca nip, Ordu Mebusu, bugün de Dil Cemiyetinde ülkünün tahakkuku için çalışıyor. Ömer Seyfettin, cuklarına diyordu ki: mektep ço- « » . Her millet kendi lisanında Ye-| nanmıştı. Bakınız, Türk diline ne şar. Lisansız bir millet çobansız sürü gibidir. Türkler varlıklarının umumi ve canlı bir lisanla kaim olduğunu an- layınca Hisanlarını dünyada her şeyden mukaddes ve kiymetli gördüler. Onu edebiyata geçirmiye karar verdiler. Ar- tıle siz yetiştiğiniz zaman asla o arapça, acemceli karışık . i nizi tahkir etmiş sayacaksınız. Lisan, milletin manvi vatanıdır. Manevi ve- tana istihkâm yapılmaz, müdafansına gayret olunmazsa maddi vatan da yaşı- yamaz. Lisanlarını seven, kendi kelimeleri- ni, kendi kaidelerini terketmiyen mil etler kurtulmuşlardır. ZİYA GÖK ALP Dil inkılâbını iktidar mevkii - ne hazırlıyan el, Ziya Gök Alp (1924 — 1876) ın elidir diyebili- riz. Bu yakm tarihi hep biliyoruz. Dil için ne düşünüyordu? Onu Li- san adlı şu manzumesinde bula - caksmız: Güzel dil Türkçemize Başka dil gece bize istanbnl konuşması En saf, en ince bize, Sahip, mevlâ. 7) Halk, ahali, 8) Tufan: Büyük feyezan. 9) Dastan, esatir. 10) Sur, duvar. 11) Kale, istihkâm. 12) Mukaddes, mubarek. 13) E-Anna gök tanrısı Anu ile sevgi tanrısı İştarın E- rehteki burkatlığı (<< mabet). 14) Te- mel, 15 Tahkim etti 16) Teşekkül. 17) Silâklar. 18) Halk, tebea ve raaya. 19) Vazife, hiz- met, 20) Fatih, hükümlerma, 21) zi iktidar. 22) Zeki, fatin. 23) Trk, nesil. 24) Hilafgir, rakip. 25) Çocukları #oruyan bir tanriçe. 26) Cengâver. 27) Erlil'in oğlu, hir tann; kavga ve av patronu. 28) Zülüf, kâh- kül, 29) Çobanlık ve çifteiik tanrısı. 40) Hepsinden fazla, en fazla, 31) i İktidar #ahasr, dairesi. 32) Bikizt: He- tüire; İştar ayinine kendilerini vermiş olan kızlardan her biri, 33) Cevap. 34) Şehvet, nefsi - em- mare. 35) 'Kengin, tarassut mahalli, 36). Geyik, gaza 37) Vahşi, Mi Üy e Ye ye Lisanda sayılır öz Herkesin bildiği söz. Manası anlaşılan Lügata atmadan göz Açık sözle kalmalı Fikre ışık salmalı; Müteradif sözlerden Türkçesini almalı, Yeni sözler gerekse Bunda da uy herkese Halkm söz yaratmada Yolarmı benimse. Yap yaşıyan Türkçeden; Türkçeyi incitmeden; İstanhulun 'Türkçesi Zevkini olsun yepten. Arapçaya meyletme İrana da hiç gitme; Teevidi halktan öğren Fasihlerden işitme, Türklüğün vicdanı bir Dini bir, vatanı bir; Fakat hepsi ayrılır Olmazsa lisanı bir. AHMET HİKMET Müfti oğlu Ahmet Hikmet (1928 — 1870) Bey de Türk dili savaşma ilk güzel eserler vermek- le kuvvet olmuş bir simadır. 1895 te Poti konsolos vekili olarak bu- lunduğu (Ozaman edebiyatımıza milli gaye vermenin lüzumuna i- güzel sesleniyor: Ey bir düziye hırpalanan ana dili! Seni o güçlü oğulların eskiden tanıya- mamışlarsa, tatlı, yumuşak ninnilerinle büyüyen bizler, bu cılız torunlarin bugün seni okşaya okşaya daima dizi- min dibinde yaşayacağız. © Sen o eski camilerin delil deşik, - kin değerli süslerine, kmık, dökük, fakat ince oymalarına benzersin ki, ca- hil mimarlar üstünü kireç sıvalariyle örtmeğe kıymışlardır. Bu torunların şimdi © kireçleri mir! * rnaklariyle kazıyacak, bu kırıkları tit- reyen elleriyle yapacaklardır. TUNALI HİLMİ Dilde Türkçülüğü Büyük Mil let Meclisinde © en ateşli surette müdafaa etmiş olan Tunalı Hil - mi (1928 — 1871) Bugünleri gör- seydi kim bilir bu bayram için: Köylüyü toplamalı Dağlara hoplamalı Diye nasıl haykıracaktı? Bü - tün eserleri bu zaferin dilekleriy» le doludur. SAMIH RİFAT Onun Türk diline aşkına, hiz - metine en büyük delil Büyük Ga- zimizden Türk dili cemiyetinin kuruluşunda gördüğü iltifattır. Cemiyetin ilk reisi Samih Rifat! (1933 — 1874) Bey oldu ve dil yolunda çalışanlara yeni ufuklar gösterdi. ». * Bununla beraber, bütün bu Türçke ile Türkçülük (o üzerinde bu duyulanlar, düşünülenler, söy» | lenenler boşa gidecekti. Gün geç“ tükçe öz dilimizden ayrılışlardan, öz dilimizi bir kıskaç içine alıp büyüyemez, genişliyemez, onu zürriyet veremez bir hale getiri - | simizden bin yıl geçmişse - belki daha yüz, yıl geçecekti. Artık bu işe yaramaz (deyip yad dillere el atacaktık; bütün burada adlarını gördüğünüz mil- let çocuklariyle adını bilmediği - miz, görmediğimiz ne kadarin -| sanlar, daha doğrusu bütün mil - | let meyus olacaktı. Eğer Türkleri Türkçülük ülküsü başımda birleş- tirerek onları yıkılıp yok olma « dan kurtaran büyük önder çıkma- saydı... Evet, geçmişte düşünenler, söy« liyenler olabilir; düşünmek söy- lemek kolay olmıyabilir; (o lâkin yapmak, başarmaktır ki, güçtür. Gazi işte bu inkılâbı başarıyor. Her fatih bu günü fethetmiştir. Bizim Büyük Gazimiz tarih ile dünümüzü fethetti, dil ile yarmı- mızı fethediyor: Bütün Türklüğün saygısı Bü- yük Gaziye! İbret! 1121 de. ölen bir müftü Bayram efendi varmış. Adının Türkçe Bayram olmasını nazik bulmadığından değiştirerek Bayram yerine (lydi) mablesini almıştır. Polis haberleri: Söndürülen ateşler Bahçekapıda İzzet Bey hanı» nın ikinci katında Nur Efendinin terzihanesinden Yangın çikmiş, ot minderle bir sandık ve tezgâh yanmıştır. Yangın, içinde kıvılerm bulu- nan ütünün kâğıt sepetine boşal « tılmasından çıkmıştır. Bundan başka Kasımpaşada Zincirlikuyu caddesinde Ahmet Efendinin fırını karşısındaki ar » sada bulunan halılar tutuşmuşsa da çabuk söndürülmüştür. Otomobil çarpmaları Şoför Alinin (1893 numaralı otomobili Şişlide 12 yaşımda Azi- ze çarparak yaralamıştır. Tramvaya binerken düştü Beyoğlunda oturan Hristo E - fendi Tepebaşında tramvaya bi - nerken düşmüş, sol kolu çıkmış - tır. Maarif müdür muavinliği İstanbul Maarif müdür mua » vinliğine ilk okutma müfettişle - rinden Adil, Adil Beyin yerine de Gazi Enstitüsü (mezunlarından Hürrem Bey tayin edilmiştir. Yedi günlük okutma Orta okutganlar önümüzdeki yıl başından başlıyarak yedi gün» de 17 - 18 saat okutma yapacak”. lardır. Yüksek okutganlar da , yedi günde on saattan az okutma ya pamıyacaklardır. Sinemalara götürülen çocuklar Sinemalara on yaşından küçük çocukların (götürüldüğü görül müştür. Belediye, zabıta memurlarınm bu yasağa dikkat etmelerini bil - dirmiştir. Gizli okkâ ? j Yeni ölçüler kullanılmaya baş- lıyalı on ay olduğu halde bazı es- nafın hâlâ gizliden gizliye okka | kullandıkları görülmüş, bazıları yakalanmıştır. Ü n YAVUZİ Kadın ve erkek terzisi atölyesini Yenipostahane karşı- sında Letafet hanında açtığını | muhterem müşterilerine arze» N der.