Eveti- udu - k ge- iste- — Mur inle « ı de- ayni se - vaf diği ra- Ro- dur | TEFRİKA Ne: 36 Arzames, (Arşe)nin babası ( YAZAN: ISHAK FERDİ rahibin gırtlağına sarıldı.. El Boğdu ve cesedini zindana attı! inci tacirinin evine bıraktıktan sonra yola çıkacaktı... Arzames zindan kapısını sâat- l lerce zorladı.. Açamadı.. İ — Beyhude uğraşıyorsun, ba - ba! diyordu, bu geceyi burada | geçirmekten başka yapılacak bir. şey yök. Sen de taşım üstüne çık. | Baş başa verelim. Uyumıya çalı: | şalım, Lidyalı kumandan kızının #ö * zünü dinledi.. Kapıdan döndü.. Taşın üstüne sıçradı ve geceyi kızı ile baş başa i geçirdi. | Arzamesin gözüne uyku girme” mişti, Arşe beş gecenin uykusuz” luğunu çıkardı.. Emin ve müste - rih.. Başmı babasının omuzuna dayadı ve uyudu. Yılanların ıslık sesi ve çıyanla- rın hışırtısı sabaha kadar devam etmişti, Arzames iri farelerin sabahle- yin uyuduklarını biliyordu. Fare sesleri kesilince sabah olduğunu anlamıştı. Zindandaki boğucu ve ıslak bir havanm ağırlığı üzerleri- ökmüştü. a şe İERİ akseden bir gü- rültü ile uyandı.. Gözlerini açi; , — Baba!.. — Ne var yayrum?. — Rahip Mega: kapıyı açıyor galiba. -— Eyet,. dışardan ay işitiliyor. — Hemen kapıya koş! Arzames taşın üstünden yere atladı.. Kapıya koştu.. Ve karan * | Irkta sindi. Rahip Mega ihtiyar olmasma rağmen dinç ve kuvvetli bir a « damdr. Kapıyı yavaşça aralamış” tr, Evvelâ elindeki su teştisini u * zattı.. Sonra büyükçe bir ekmek vererek: — Arşe.. Bu ekmeği ikiniz yi- yeceksiniz! dedi - Hükümdar, esir kumandana yiyecek verilmemesi ni emretmiş. Sen istersen kendi hissenden ona da biraz ekmek ve- rebilirşin?. ? Arşe kapıdan elini uzatarak ekmeği alırken, Arzames birden kapıyı ardına kadar açtı ve rahi - bin üzerine atıldı. Rahip Mega birdenbire şaşır- mıştı, Fakat, kendini çabuk topla dı.. Arzamesin byonuna sarıldı. ak sesleri | İki böğa güreşini andıran bu dö- ğüş yarım saatten fazla sürmüştü. Kâh rahip alta düşüyor, kâh esir kumandan mağlüp oluyordu. İki- si de kuvvetliydi, ikisi de döğür mesini biliyordu. Fakat Arzames, ne de olsa, bir gok harplerde bulunmuş, tecrübe- li ve çevik bir muharipti. Nihayet rahibi küvvetli bir hamle ile yere vurarak dizini göğsüne dayamış- tr, Arşe, rahibin tehlikeli bir vazi- sete düştüğünü görüyordu: — Baba, sakin onu öldiğime!... im hülndin eli 200 nelik e ia Sayda Hükümdarı Tabanit Bütün mabutların gazabına uğra- riz. Diye yalvarıyordu. Arşe rahibi zindana atıp üze - rinden kilitlemek fikrindeydi. Fa- kat, Arzames rahibin gırtlağını o kadar kuvvetli sıkmiştı ki, bu müt biş boğuşma arasında, Arşe, rahi- bin boğulduğunu hissetmekte ge- cikmedi. — Baba, ne yaptın?. Diye bağırdı. Arzames kızının ağzını kapadı: — Sus.. ve sesini çıkarma! lidyah kumandan rahibi iyice soydu.. Cübbesini sırtıma di. Belinin uzun püsküllü kuşağını kendi beline sardı.. Ve rahibin boğulmuş cesedini zindandan içe- riye atarak, kapıyı kilitledi. Açlıktan kudurmuş O haşarata bundan daha güzel yem olmaz. Diyerek kızını kucakladı. Merdivenleri ikişer ikişer çrkı- yorlardı. Sabahtı.. ğ Mabette kimseler yoktu, Arzames kızının başını ve vü- cudunu örttü. Merduk mabedinden şehrin sokaklarına çıktıkları zaman, yol- larda, kümaş tezgâhlarında ve madenlerde işliyen ameleden baş- ka bir yolcu görünmüyordu. Arzames, mabedin arkasına kıvrıldı ve cenup kapısından şeh- rin dıışna çıktı. Arsenin dizleri kesilmişti. Yü- rüyemiyordu.. Bereket versin ki, uzun yol yü- rüyecek değillerdi. Şehir dışında” ki köylerden birine gideceklerdi. Bu köyde yerleşmiş Lidyalılardan Arzamesni bir dostu vardı. Bu a dam Babilin en zengin inci tacir- lerindendi. Lidyalılarla arası açık gibi görünerek, Babile iltica'et- miş ve Dârâ'dan burada oturmak için müsaade almıştı. Arzames bu köyde uzun müd det kalamazdı. Yolda gelirken ka- yarını vermişti: Arşe'yi burada bırakarak (Sayda) ya gidecekti. (Sayda) hükümdarı Tabenit, Lidyalı kumandanın çok iyi dostu idi. Arzames, hükümdarın kendisi ni himaye edereğinden emindi. Tabenit ayn da dostu idi. Fakat, Arzames ken- disine iltica ederse, onu Dârâ'ys i zamanda Dârânm | - teslim edemezdi. Sayda hüküm » darının Arzames gibi meşhur bir kumandana her zaman ihtiyacı vardı. Onu el: üstünde tutacağı, sarayında alıkoyacağı şüphesiz * di. Arşe zindandan bu kadar ko» laylıkla kurtulabileceğini ummu - yordu. İnci tacirinin evine geldikleri zaman, Arşe korkudan bayılmış gibiydi. Yüreği kopacak gibi çar- pıyor, dizleri titriyordu. İnci taciri Arzamesin çok iyi karşılamış. i — Zindana düştüğünü dün ak- şam haber aldım.. Teessürümden bü gece sabaha kadar uyuyama “ dım. Diyerek, zindan Kaçkınlarına evinde yer göstermişti, Arşe, yolda gelirken babasının Saydaya gideceğini, o kendisinin bu köyde yalnız kalacağını öğre * nince, içini çekerek sordu: «— Baba.. Beni tekrar Dârâ'nın eline düşürmek mi istiyorsun?. (Devamı var) rey AE TAA emar eEn EA mı enine .. . ugün Dil bayra a Baş tarafı | izci sayı” göz önüne getirince bütün bu zor- İukları yenmek için yüreğimizde (büyük bir hız duyuyoruz; Bununla | beraber dil inkılâbmın zorlukları ne kadar büyük olursa ilsun daha on beş yıl önce Türk budununun yabancılar elinden kurtulmak için göğüs gerdiği ve başa çıktığı zor- luklar yanında hiç gibidir, Kaldı ki, geçen kurtu- luş savaşında büyük budunu” muza önder olan Büyük Gazi bu yeni dil kurtuluş savaşında da başlarımızın üstündedir. Yalnız Büyük Gazimizin bu önderliğini görmek, dil savaşındaki her türlü zorlukların da en sonra alt edile- ceğini göstermek için bize inanç verir. Mehmet ASIM 3 Bu yazıda geçen öz Türkçe söz- ler: Budun — Millet. Ulus — Millet. Yat eller — Ecnebi memleketler, Açar — Anahtar. Ulus yükümü — Milli vazife, Asıg — Fayda, Önder — Lider. İnanç — İman, — Daha ne anlatayım? Dama « | şamayız, Hani beraber çalışacak- dınızım bir metresi var.. Daha iki | tık?. gün evvel, sinemada bir locada o- turuyorlarmış.. Bugün de.. — Bugün ne olmuş?. — Bugün de beraber tenezzü - he gideceklerine eminim.. Nihayet Rıdvan Bey bütün bu Sayda) hükümdarına iltica etmeğe karar vermişti, Kızını | sözlerin doğru olduğunu öğrendi. Kanaat getirdi. O gün klüpteki muhavereden sonra, kayın peder damat gittik- / ten sonra, arkada kalanların hiç biri, Feyyazın bulduğu mazerete inanmadılar. — Hepsi yalan... — Hepsi yalan.. — Amma mükemmel, . — Olabilir. — Neden olmasın.. — Olamaz böyle şey... s. 5 4 Rıdvan Bey, hafif bir baş işa reti ile kıza selâm verdi. Fakat Şikita ile göz göze gelince, o güne kadar hissetmediği bir duygu ile kalbi çarptı.. Ve sanki bir tehlike ile karşı - laşmış gibi, sarardı.. o Dudakları titredi. Bu heyecanı bereket versin ki uzun sürmedi.. Amma Şikita harıkulâde, em - salsiz güzeldi. Şikita artık eski elbiselerini giymiyor, arap kızr kıyafetinde dolaşmıyordu. Üstünde ( dekolte beyaz bir tuvalet vardı. Saçları - nım siyahı ve renginin esmerliği i- le teşkil ettiği tezat harikulâde güzeldi.. Bir kız değil, olgun bir kadındı. Rıdvan beyin gözleri karardı ve bu yüzde, masum, saf bir genç kız tesiri görmeğe çalıştı ve buna kendini de inandırmak için mırıl- dandı: — Çocuk. Gülümsedi. Yürüdü, Kızın eli - ni tuttu: — Feyyaz beyin kayınpederi - yim evlâdım, dedi. Şikita, sahiden çocuk. gibi se - yindi, ellerini çırptı: — Rıdvan beyefendi, öyle mi? | — İsmimi biliyor musunuz? — Evet. Ciddileşti, ilâve etti: — Feyyaz beyin bana yaptığı iyilikleri elbette bilirsiniz. Ben o * na hayatımı borçluyum. Madem ki sizin aileniz arasında mes'ut ol- du, elbette ki onu mes'ut edenleri ben de severim. Sizi çok sevece - ğim beyefendi. ; Rıdvan beyin elini aldı, dudak- larma götürdü, öptü. Rıdvan bey bu temasla ürper- “di, sarardı. Feyyaz, biraz ötede durmuş, bu manzarayı seyrediyordu. Gözleri parlıyordu. Gözlerinin içi gülüyordu. Kayınpederinin i - çinden geçenleri seziyordu.. Kız elini öperken, ürperdiğini de sez* di. Yaklaştı. — Şikita, dedi, sen hiç uslan * mıyacak mısın?.. Rıdvan beyefen- di seni ayıplıyacak. Rıdvan bey nihayet itidalini toplıyabildi: — Azarlama.. Şikita henüz ço- cuk.. Samimi davranıyor. Belki yabancılar biraz garip görürler, fakat ben mazur görüyorum. — Eğer ilk günde onu mazur görmeğe başlarsanız, sizinle anla- Ölüme Susayan Gönül Yazan. Seilmi İzzet Şikita haykırdı: — Ne çalışması?. — Bazı münasebetsizlerin de « dikodusundan kurtulmak için.. — Ne münasebet?. Rıdvan bey müdahale etti: — Feyyaz, bunları bu çocuğa anlatmakta mana yok. Fakat Feyyaz devam etti: — Beni itham ediyorlardı, ben de senin maceranı herkese anlat - tım. Şikita hopladı, kızdı: — Olur mu ya?.. Beni herkes yaşhi sanacak. Kimsenin yüzüne bakamıyacağım. Ve sesini titreterek ilâve etti: — Tam tali bana gülerken gene yüz çevirdi.. Bense ne tatlı hul - yalar kuruyordum. Artık halk içi- ne çıkacaktım. Bundan sonra ge ne kendi kendime, kapalı yaşıya » cağım.. — Dur, bırak da sözümü bitire- yim. Rıdvan beyefendi senin ne haşarı, ne başına buyruk bir kız olduğunu anlayınca, senin terbi - yen hususunda bana yardımı vaa» detti, Rıdvan bey gene sözü kesti: — Feyyaz, haksızlık ediyorsun, Yahut da şaka ediyorsun. Şikitaya döndü: — Siz Feyyazı dinlemeyin.. O bu gece sizin şerefinize bir ziya « fet veriyor. Sizi bütün arkadaşla - rma takdim edecek.. Şikita gözlerini kırpıştırdı. — Anlamadım. gece misafirlerimiz var. — Ben de bu ziyafette buluna - cak mıyım?. | — Elbette. Ziyafeti burada ve- riyorum. — Burada mı?. — Evet. — Ne zaman?. — Bu gece. Bir müddet sessiz, düşünceli durdu. Sanki söylenenlere bir tür lü inanmıyordu. Sonra birdenbire el çırptı: — Davet.. Ziyafet.. Ve birdenbire Rıdvan beyin boynuna sarıldı, iki yanağından öptü: , — Bunu siz yaptınız.. Bu sizin iyiliğinizdir. i Lâkin birdenbire gene durala » dı, somurttu, endişeli sordu: — Demek bu gece?, — Evet bu gece. — Şimdi saat kaç?. Feyyaz saatine baktı: — Sekiz.. A, geç kalmışız. Ane cak hazırlanırım. * — Ben ne giyeceğim?. — Hiç düşünme, bu gece mem» leketinin kıyafetiyle çıkacaksın. — Ama yaptınız.. — Gayet muvafık olur. Arka « daşlarım, seni tanıdığım kıyafet - te görsünler. .Muvafrk değil mi beyefendi?. Bi Rıdvan bey dalgmdı: — Olur.. Muvafık.. Münasip.. diye söylendi. Halbuki bu fikri tasvip etme » mişti. O kıyafetle her gelen Şikis taya bakacak, gözünü ondan ayı «. ramıyacak, kıyafetini seyrediyo « rum diye hayran hayran ahlâksız gözlerle kızı seyredecekti. (Devamı var) sizin Hd e >