en” ileti ilen ğini 'an dir” 4 Türk hocasının veç iris” 3se" | Syle sârl dar ekili © nde sn pi dey de 4 Teşrinievvel 1932 Kurultayda Dil unakaşaları Samih Rıfat Beyin Hüseyin Cahit Beye evelki gün m aman Hüseyin Caj günkü beyangıt, Samih Rıfat B Beyin evelki a, iddialarına eyin verdiği ce- 'sminı dünkü yazmıştık. Bu n BİL tarafında bu " iğ gün Yazıyoruz, i ki rte yabancı Jisanları konu j ne © i : 5 ıl bakin derece kat'iyyetle kendini j , *s€, müli diy telâffuz i üni da böyle hâkim ve elimi bi € te ön Binet süz eder, Her dilin ken- bi vi Asus bir ahengi bir âffuz ZN İL ». Bu ahenri tefriki y, tün anun temin eder. Ha f) g arflar u- zerinde bir : iç temayül) “ei Yİ va diye telâffuz Arap wdag tarzmda telâffuz etmeğe me. d k ş 4 ü uyandı. eden bir 4 söylemeğe “durdur. Faki bir 2e di 5 diye okuduğu zderdel kelimeleri Camiüle, bir mü» derris vazae diye 4 ri eder. Ba ka türlü Söylemeçi imka ikânsızdır. kü dilin v Aİ Kü demek için ağız içinde yaptığ, bir uğra, — DİF temas, bj Uğraşma ekok , bir bükülme, keti, « manda ötek; harfin « sus harekete v oi arasında sop d mak ik; eder, E elğ i i kısa bir 2a- âffuzuna mah- $mek için iki mahreç “e yakmlık hulun- Gi Bu teşrihi ve fiziyo- srettir. Daha doğrusu ses Pılşımdaki vaziyet ica - € bu tabii esas i bıdır. İşi, W harfleri, 45 e İntrice ka tâbi olduğu bunun lisanlardaki : kl temsili assimi- nunu vücuda getirir, Bir de H aksi vardır. ül ni rhangi bir lisanda, bir harfin şu, 4 ut bu tarzda telâffuzu pe sonra şu, yahut bu h ilmesini şiddetle menede Söylemek © için muhtaç * sabukluk, biribirinden biribirine, mt“ olan bu rin bir araya gelmesine ger Meselâ A rapçada, v harfin. ” hazinenin; gelemez. Bu lisan elfaz azinesinde bü üki harfi birleştiren tek bir kelime mevcut değildir. Arap. Yar endazeyi Farislerden alarak hen- deseye çevirdiler, Çünkü onlarca en- deze yahut endaze demeğe imkân yok- tu. 4 İşte efendileri, m! Bir lisanda tekâ- müle a olan, şahsi bir arzu ile, iş temek e, karar vermekle değiştirilme. 8i kabil olmıyan tabif bünye, Hüseyin Cahit Beyefendinin tabirile dilin ta. bii bir uzviyet halindeki mahiyeti bil. “hassa bu mahariç kanunlarının vücu. da getirdiği milli ahenge şiveye ait. tir. Bazan on beş, yirmi senelik bir Kidman, bir itiyat, yabanc: bir Nisan'a sıl kend; şivesile konuşmak ihtiyacını | tatmin etmez, Ş Kanun Yapın, cemiyeti icbar edin, faydasını gösterin, Halkın en uysal harider kalan kelimeyi kendi itiyadı i ai telâffuza sevkede NİZ. e İİ atta ve i Sü mahlt bu ses üz raptığı fizi Yolojik tasi mahsu e SİYE, ancak bir çok lisanl ih- rn Masiyle Yavaş yava bulur. Muh arfin gele r, dilin söz olduğu uzak harfle - müsaa- ve İ rum ediyor. Bu tecrübey; daha daha geniş ve daha esaslı bir şekilde t edelim. Hüseyin Cahit Beyin nazariyesi tamamen iflâs etmiştir. Bu iflâsı sözlerimin sonunda bir netice gibi ifade edeceğim için şimdi izahat vermeğe lüzum görmüyorum. Hüseyin Cahit Beyefendizin istinat noktasını tetkik edelim. (Diksiyoner e politik) ni ağımız. Baş bahsine bakı- nz. Orada baş bahsinin Odoğrudan doğruya siyasi bir mevzu olduğuna dair bir kayıt vardır. Moris Blok der ki siyasi fırkalar üçe ayrılırlar, I — Radikal, 2 — T4beral, 3 — Mu- iklim getirdiği tesi $ ve tekâmüli şekilde vuku rn bu tabii bünyesine ait ideyi : Ve kanunu kelimeler ve Kendilerine Jisanların tarihi kil eden filoleji kâmül kanunile pe d tar yani ne te- bünyesile kat'iyyep, dar Ksanmn tabit Biz kelimelerden her yar değildir. Şahsi irademizle kulağı. 2s biri hiç kullanmamakta isray. E? & yahut £ hut bir şey yazdığımız rik değ mak istemediğimiz bu kelimepi 87” bir karşılığını bulamazsak 2 pap mız şey, onu başka bir şekilde, ifa | edebilmektir. Bu bir ferdin GE duğu gibi şuurlu bir cemiyetin de di. İma elindedir. Muhterem Hansmefen. diler şaraya kadar verdiğim izahatla Hüseyin hü ürmetle liyelim: İçtimai bünyesini teş- unsur) kendisin- * buna mânidir. Telâffuza | le | Moris Blokun it Beyefendinin Tisan | lış bir surette kullanıldığını göster dim, Şimdi kendilerinin ikinci düstur- larına geçeceğim. Diyorlar ki: Lisan bizim yaptığımız İ sun'i bir âlet değil, bizim irademizden İ müstakil içtimat bir müessesedir. De- İ min söylediğim gibi bunda biraz da Dürkhaymın felsefesi vardır. Dürkha ym zamanına kadar içtimai vakıa he- men hemen kabi bir sürette tarif € dilmiş değildir. Fransız içtimaiyatçı- iğ nın büyük bir rüknü olan kendi felsefesinde iki esas kabul etti, Birin- cisi içtimai mavkıaları tabil bir fizik hâdisesi gibi kendi şii şeniyetle izaha çalışmak. Birile konuştuğumuz ikin niyetlere muayyen bir mahiyet vere- bilmek Dürkayma göre içtimai vakıa bize disini zorla kabul ettiren bir şey- O buna kurartiyoman zecren di- üz bugün hir Anadolu köyünde konuşmakla O meramınızi bu şe ke Fransızca kimseye müessese olan Türk dili orada kendi- ni size cebren kullandırır. Bir Avus turya parası elinizde hiçbir kıymeti ol mıyan bir kâğri parçasıdır. Çünkü ©- da yalnız Türk parası geçer. Iktısa- di bir mübadele vasıtası olan parayı İ kullanmak ve onunla bir ihtiyacı gi- İ seyin Cahit Beyefendi! İnsanın bu iç- timaf kıymetini esas ittihaz ederek kelimeleri istediğiniz gibi değiştire mezsi: Çünkü onlar kendilerini ceb. ren size kabul ettiren bir müessesenin ancak bir tekâmülle değişen, değiş - mesi kabil olan unsurlarıdır. demek istiyorlar, Efendiler! İçtimat müesseseler kaersi vitesi yani bize kendilerini 7e€- ren kabul ettirebilmek hassası gene bir çok şartlarla ve esaslarla mukay- yettir. Umumi ve terbiyevi bir duygu bizi Hsanın elfaz hazinesinde mevcut olan veyaşatan bazı müstehcen tabir. leri kullanmaktan menediyor, Onların yerine daha başka tabirler ve kelime- ler kullanabilir miyiz? Demek ki bu unsurların üzerinde iradi kuvvetleri- miz hâkimdir. İstersek kullanmayo- ruz. Düne kadar kullamlan bir keli- menin yerine daha güzel ve daha Türkçe olanını bulduğumuz zaman bir kac kere gazete sütunlarında kul- lanmak ve resmi dairelerde mektep- lerde taammüm etmesine vasıta ola- cak tedbirleri almak şartile onu da Wi- sandan çıkarmıya muvaffak olduğu- muz görülüyor. Demek ki arzu, irade, bilhassa bir cemiyetin arzusu, kelime- yi lisandaki ikamet hakkından mah- imi sosyal lar, çünkü bunların kaybedilecek ma oktur, kazanilacak istikbali var- İ dır, Orta yaşlılar liberal olurlar, çüim- kü onlarm hem kaybedilecek mazileri, hem kazanılacak istikballeri vardır. Yaşlılar muhafazakârdırlar, çünkü onların kaybedilecek mazileri vardır. Kazanılacak istikballeri yoktur. Hü. seyin Cahit Beyefendi benden küçük. tür. Binaenaleyh, kendilerinin böyle r muhafazakâri-k mevkiinde bulun- y ihtimal vererek söylemiyorum. Maksadım nazariyeyi izah ektir. Hüseyin Cahit Beyefen- di, bü nazariyenin yani bu çok eskimiş İ ve çürümüş nazariyenin artık dünya- | da taraftarları kalmamıştır. Muhtelif Senar. .. üçüncü | | Fakat artık tamamile Tü hafazakâr. Çok gençler radikal olur: | | var « tayyare demişiz. Artık bu ne anlatamazsınız. İçtimat birç İ dermek içtimai bir hadisedir. İşte Hü. | verdiği cevabın tamamı başladıkları ; halinde hareket etmeğe hükmü kal yerlerde bu nazariyen mamıştır. Hüseyin cahit Beyefendi “muh mütalea namelerinin bir yerinde kâr fikirler Liberal fikirlerle karşıla şıyor ve İ inl dahilinde yürütü yor. Bunu memnuniyetle kabul etme- idir, diyorlar. Bu doğru doğruya Hüseyin Ca kendi istima| ettikleri Arkadaşlarımın dün uzun felsefi düsturlarla, şahsi mantıklarla, i sözler kelimelerdir. dıya edebi fikirlerle izah ettikleri gibi a» | al fi | yık muhafaşakâr fikirlerle libe | kirleri karşılaştırarak onların kuvve da bir hareketi olduğumuz &- tinden istifade yolu bizim atmağa mecbur dımlarm yakışığına muvafık bulmuyo- | rum, Bu nazariyeyi bazı s miha- Onlar yasiler nik bir vaziyele koymuşlardı diyorlardı ki bir makine içinde asl kuyvei muharikeyi temsil eden çarkın sü raktaki en yakınındaki parça en büy le hareket eder. Biraz daha daha tereddütlü, daha mütedi! bir ha- reket gösterir. En W zaktaki sürükler, | i olur. Bu suretle çeker, harekete « inti- 6 müzüme o makine niçinde bi zam hastl olur. Hayır efendiler, yatiyatta biyolojide böyle çekmeler, sürüklemeler, ardından gitmeler gide- memeler mevzuu bahsolamaz. Dünya- | da vukua gelen hayati hareketler ale! ümum hamlelerden doğarlar. Efendiler şurada Gazi Hz.nin köşk- lerinde gördüğüm biyolojik bir film. den bahsedeceğim. Kendilerinin her zaman büyüklüğünden, dehalarından ha islifadeler ediyoruz. Böyle vakitleri- İ mizde de bu gibi faydali meşguliyet- lerle müstefit oluyoruz. Gördüğümüz film bir biyoloji dersini temsil ediyor. İ du, Piliç yumurtayı tedrici, miskin bir İ hareketle yavaş yavaş tazyik ederek kırmıyor. Onun bir elân: vardır. Çat diye kırıyor. arkasından bir hareket daha yaparak kabuğun muayyen bir kısmını ayrıyor. Üçüncü bir hareketle dışarı fırlıyor, Fransada bir ise tale besine bu filmi züsteren muallimler filmin başında yüksek seslerle bu elâ Bı talebeye anlatıyorlar. Bizde hiç ol- İ mazsa bu elânların kıymetini bir Mse talebesi kadar bilelim. (Alkışlar). Hüseyin Cahit Beyefendi bu gibi umumi nazariyelere umumi bir naza- riye halinde değil, kendi hususi müta- Ieaları halinde temas edip geçlikten sonra müddealarını teyit edecek bazı misaller gösteriyorlar. Bazı fikirler diyorlar. Doğr mmıza daima bö linde girmiyorlar, Or giriy | ğu va y an | bildi hit Beyefendinin | geriye ihtiyacımız v pek muhter çemez demek acaba doğru bir mant- dir? Hüseyin Cahit Be- k kuvvetli olan manfıla he , doğru efendiler, i kelimeler bizi yle camit unsı ar cemiye « bir kelimeye ihtiyacımız oldu- kit o keli . Biz de muvafıktır diye yfiyede otu man bir aile “yalaız , diyoruz. O diyor, bıra kn neticesi yefendinin ç de Arapça ve Far bunun ncü, beşinci k tanıldığ erle | içir n üç ola şahit oluyorum. Efendiler, Cahit Bey valarmı ispat etmek için ne gelip kapımızı çalı- ndi bu da kapım-zı diyorlar ki isterseniz Fakat (Taksimi Amal) sözünü i | (iş bölümü) ne tahvil ediniz. sana iriyor. Biz ona ailem | bir köylü İş bölümünün tazammun et- » | tiği medlülü anlamakta güçlük çeke- Arap- | cektir, Bunu anlamak için iktisat il n yalnız cemiyeti ahmamışız, cemi, emmü ve | de içeriye al mecburiye hepsini alıyoruz. İ mini bilmek lâzımdır onu bilmedikten sonra taksimi âmal ile iş bölümü ara- mecmu, mücemmti, İ saire gibi bütün sile; öld Be Sürk veri mağa mecbur olmuşuz. Hüseyin Cahit Efendim, biz taksimi #mal Beyefendi gibi bu fikirde olduğunu işittiğimiz bir çok arkadaşların tav siye ettikleri gibi bu kelimeleri işti- ak kaidelerine tâbi tutmıyarak yacımız olan kelimeleri camit bir isim halinde alalım ve çocuklarımıza öğre telim... Ne derseniz diyiniz bu kelime ler bir kaideye tâbi olmıyan camit bir unsur halinde telâkki edilemez. Diyor. kelimesini istemiyorsak ve bunu hâ- desi bir duygu ile Hüseyin Cahit Bey. | efendi duymuş ve anlamişlarsa banun sebebi yabancı olmasmdan ibaret de- &ildir. Yabanelık en büyük bir kusur hti dur. İkinci bir kusuru daha vardır. Istılah yazetmekte bazı muayyen müs bet usuller vardır. İlimler vaz ve tas Ciddiyeti ihlâl etmesinden korkü- | yi eğilmeden ıstılah vazolunamaz.BİZ yorum, fakat hali pek iyi tasvir ettiği için söylemekten sarfmaza: — edemi yeceğim. Benim bir torunum var. Ken- disile bazı akşamlar saklambaç oyna- rı, Oturduğumuz yerde gözlerini ha piyarak ben “kaybol; oldum der, Maksadı kayboldum demektir: İki göz- | umakla artık kimsenin ken- liğini ve etrafında kim- bir yerde (buut) dediğimiz şeye başka zatlar kelimesine bir yerde fasıla diyoruz. Bazı musiki âleminde interval mukabil aralık kelimesini kullanıyor- lar. Hendese ve hey'etie gene (buut) 'aksimi Amal kelimesinin tercü- İ me edildiği çiravay) travallle keli- mesini şurada (iş) burada (mesai), a (çalışma) burada (amel) tabi- ane keli» tur, lerini kap disini görm senin bulunmadığını zannetmektedir. Bu çocuğun masum zevklerinden biri- dir. Biz de saatlerce ona nerede oldu- gunu, dedesinin kütüphanesinde mi , salonda mı, şurada mu, burada mi di ye sorarız. O bize unuttuğumuz yet Jeri ihtar eder, sakm filân yerde ol masın der ve bundan sevinç duyar, Efendiler, mütekâmil, büyük, yük- sek bir milletin talebesine, çocukları- a, mütefekkirlerine yaşlılarına göz- lerini kapatarak kelimeler üzerinde cereyan eden kahunların, kaidelerih asıllarını unutacaksımız. Onların tarzı teşekküllerimi, tâbi oldukları analojik | sinde kullandığımız kelimeleri tasnif kaideleri zihninizden sileceksiniz. de- | edeceğiz. Mütehnsss heyetler bunla - mek bizim aklımızdan geçer mi? Ta-| ,, ,., z savvur buyurunuz mütekdm #ekt geli erletir sağına erişmiş bir çocuk galip. kâtip, |“. < şair, nazım, saşir, nadir... gibi bir çok iz bugün psikolojide Asosiya- kelimelerin #yni vezinde olduğunu | siyon dezideye tedai ediyoruz. Ö- görsün ve bunların sebebini sormasın, | bür tara i i i Sorduğu zaman sen karışma, biz onla. MA a rr camit bir fikir olarak aldık müşâreket, hukukta cemiyet, işti- mi? Sonra mektup, mevhum, me tale'deriz. Dört maflum! bi Bali: fail siralar me için... saire gibi kekmelerle görünce bunla Avrupa liselerinde okuyan bir bura rile tercüme ediyoruz. Beş t me beş mefhumun mukabili Bu beş mefhum kafamızda hi mu olmıyan bir karışıklık doğuruyor. Halbuki ayni mef dilde ahilinde temsil eden u- mumi bir tabirdir. İlmin evveli ken- di dahil olduğu ilimler şubesinde bir mevkii vardır. İçtimaiyat ilimleri bü- dur dediğimiz zaman bütün içtimai- yatta kullandığımız kelimeleri tasrif edeceğiz. Riyaziye ilimleri şudur de- diğimiz zaman bütün riyaziye ilimle oluyor. Jüzu- mu başka “9” | ayni ilimler Bunun henüz denir i ve vererek ilerde yapılacak hareketlerin ika mete ih eğilmesi lâzım | dair çok kıymettar hangi & ev geldiğine rinden bizi müstefi* ediyorlar, öğütle Evet kendilerinin bilhassa bir fikri vardır, Lâsanda yabancı olan unsü 1 değiş. tirelim. Biz buna taraftarız, diyorlar, kçeleşmiş Zişi ne lüzüm var? Zaten bunlar; değiştir. mek teşebbüsünde bulunsak bile lisa. nın bünyesi buna mâni olur, diyorlar, Kendilerinin tamamile Türkçel dedikleri kelimeler unsurlar nelerdir, efendiler? Kendi fikirlerine göre me. tayyare yerine uçku, uçkaç gibi | bir ismi kullanmış olsaydık peki | lurmuş. Fakat onu Arabın — (tayr) alarak - bu itiraf da | olan yabancı unsurları d rmeğe | şmiş A 0 maddesinden rapçadır, ne diğer bir lisana mensup. tur, tayyare doğrudan doğruya Türk. çe bir kelimedir diyorlar. Reyefendi. ler, seneler ve senelerdenberi Türkçe kelimelerin li ya- bancı unsurlar yerine konulması fikri iki arkadaş arasında, beş arkadaş ara. | sında münakaşa edildikçe daima böy- le camit cisimlerin misal makamında ileriye sürüldüğü bilhassa nazarı dik- katimi celbetmiştir. Camit isim hangi Nisandan girmiş olursa olsun madam ki artık onun o Jisanla alâkası kalma- mştır ve madam ki gerek telâffuz, gerek mana itibarile tamamile dahil olduğu lisanen bünyesine karışmıştır, Lumw tandil #tmefe pe Jğ ardı anımızda bulunan | dir ded kin olmıyan üç yabancı halinde asır | mek küvanini tabii rasmdaki münasebet rin herhalds bir ğ pi bir kaideye tâbi olduğu. | talebe tasnifi ulümu kafasına ko- a r ederek bize bu & 4 : pe bize bu kaide ne- | yar ve onları bütün tabirat ve 1s- aman ge : l er en onlara karışı. | tlahatile öğrenir. o Darülfünuna iğrenme demek doğru Syle bi Bir talebe kı t Binaenaleyh bunları Biz ederim lailayinmmd 7 mızdan bir diken gibi süküp ataenğiz, | VETA girdiği zaman yalnız musi » Hüseyin Cahit Beyefendi gramerin. | Kinin ıstılahlarını yeniden öğren » de ilk defa lisana Türkçe diyen be. | miye mecbur olur. him diyorlar, Kendileri büyük tebrike Bizde bir lâyıktırlar, Biz Hüseyin Cahit Reye | rülfünuna girdiği zaman bütün fendinin bu gibi müvaffakiyetlerini, | musikiye mit ıstılahları yeniden ince düşünüşlerini, rakik hislerini bil- | öğrenmek ıstırarında kalır, Niçin mez, tasdik etmez değiliz, Yalnız Hü- İk thin Sili ği seyin Cahit Beyefendi bu Ii | bu:böyle oluyor? Çünkü“ Farisi çedir demekle kitaplarına de den Arapçadan muayyen bir fikir- ri terkib; vesfil nlerce misa- | İe karşılaşan bir çok kelimeler a- lin de acaba Türkçe olduğunu İspat | İımmuş ve lisanimız çorbaya çev- edebilmişler midir? Yalnız ne demi$- | rilmiştir. Bu çorbaya mâni olmak lerdir? Bunlar Türkçedir. Fakat f& |... Ba GA EK | istiyoruz. İlim tasnifleri yapmak, lân ve filân kelimeler yani Arapçadir | 2 | ilmi mefhumları çoğaltmak ve ke- | limeleri azaltmak demektir. Bu bunların asılları künyelerini, irkla- rını tahlil etmeğe mecburuz. Arapça ilmi bir heyetin vazifesidir. Bi- (Al şu kelimeler şu kaideleri takip eder, Filân ve filân kelimeler Farisidir. Onlar da şu türlü kaideyi kabul eder, ömal Acemcedirler. Geri kalan şu kelimeler de Türkçedirler ve şu k ere tâbi. dirler. Biz bu zavallı bu istiklâlsiz Osman- kı lisanı sahasında üç unsur biribiri- nin giydiği elbiseyi giymeksizin, biri- ün tâbi olduğu kanunu takip et- | meksizin, biribirine yaklaşması müm- mazsın; t olur mu? lisanı l talebe Da ber zim'yapacağımız da budur, kışlar) Efendler! Taksimi demiyeceğiz, cünkü bunun aslı o- lan divizyon dö travay tabirin - | deki travay kelimesi bir kaç ma naya gelir. İş, mesai, çalışma, #- mel, Bunların hepsini kullanıyo" İ ruz. Bunun yerine iş bölümü diye» ceğiz. Çocuk bunun tarifini anla- larla yaşamışlardır. Bunu kabul» et. | Psasa bile lügat manasını anlar edendir, cereyan | Yân.. (Anlar sesleri). Deraru 10 nuncu sayıfamızda,