AN Na e a Naya SN AR Nigârın bayılmasına sebep olan d üşünceler ve onu ayıltan genç adamla ilk konuştuğu şeyler —22— | Avcılar öyle tertibat alırlar. mış ki birbirlerini kân bırakmazlarınış, orun için mutiaka A sen Beyde bir cina- tyetin, belki de bir intikamın kur. banı o muştur. Belside yanında ki hizmeteerden biri, onun bir | muamelesinden kızmıs, belki de bir kıskançlık be bilirim?.. On. dan evvel, yakut ondan sonra Absenin arkadaşlar istemi'mi idı? — Kayır, Canım öyle bir şey- yok... Nazı vakaa hizmetçi kadın gibi Feyzi beyin aleybinde bu» lumıyor; Orun ku cinayetin faili 6 Sü *ceğine ihtimal vermiyordu. J* 2 Öyle seyler söyliyordu ki hepsi igânn zihninde hizmetçinin it bamlarına yol zçıyor, sdeta onun söylediklerini teyit ediyordu. o derece ki nikayet Nigâr burada da rahat edemedi. Hemen fırladı, | bir şey unuttuğu babanesile so- kağa çıktı, Sokakta nereye gideceğini bil- mexsizin yürüdü, yürüdü. Zih- ninde Dişan'ılarından birinin öte- kini öldürmüş olması o kadar yer etmiş, ki bunu silmek hu- susunda ne yaplısa muvaffak olamadı. İ Feyzi Bey, katil olsun? Bu mümkün mü? O kadar nazik kibar, asil, ağır başlı adam,. ş diğer tarafa hi inaneyi ıstırap cayı, iki kıymetli nişanlıyı birden vurmaya İm. dön bir; seni İ geçirirken başının Nigâr bunları düşünerek yü- rümüş, kendini bilmiyerek Tak- sim babçesinin önüne kadar gel- m'şti, Orada sert bir güneşin taz- i yiki altında ayaklarının sende- lediğ'ni bissetti, Ne yapacaktı, rereye gidiyordu; evi neresiydi? Eunlari bir şimşek gibi Kareren yözleririn önünden döndüğünü, gözlerinin karardığını hissetti, i Orada bekliyen bir paylona ken- dini attı, Arabacı bir müşteri geldiğini görünce sevinçle dizginlere ve kırbaca sarı'dı. Arabası Beyoğlu istikametinde durduğu için müş- leriye nereye gideceğini sorma” dan yürümiye başladı, Ancak beş on adım atmıştı, Kaldırımda duran genç bir adam; — Arabacı, arabacı! Neriye gidiyorsun ? Müşteri ne halde gördün mü? Bir kere dönüp arkana baksanal.. Ne var, ne olmuş, vay hasta- mı imiş? Euda bizim kısmetimi- ze. — Bayılmış olacakl,. Genç adam paylona atladı. Nigârm başı umuzlarma düş- müş, kendinden geçmiş yattığı görülüyordu. Gözleri kapalı idi. Genç adam, ellerini uvuşturarak onu ayıltmıya beyhude çalışlı. mabacıya dönerek: — Bir az yürü ileride eczahane kaybetmek ıstırabı Nigarın ma- meviyatım alt üst etti. Bir ada- Dın ölümüne sebep olmak diğer birinin hapishanelerde çürüme- sine sebep olmak, nihayet bu yörden bir çok dedi koduları gursuz bir kadın olmak iddim- larına maroz kalmak, onları ebe- diyen kaybetmek ve nihayet yaşı €peyce İlerilemiş olduğu için bu Yüzden artık biç bir kocaya va- Tâmamak.- İki Gülüşlü Arsen Lüpenin yeni Yazan: Moris £öplan- E Garip, dedi, nasil olupta sizi | fark edemedim. 2oMiste garip değil. Hakikat- eni nin'i ilk defa evinde ba © Ayni akşam, beni, ürün başka şerait altında dan. Son, Sihanesinde görüyor- da bir Daş onu Valnik şatosun- ii $ördük ve pek dikkat İçi ale gr, ryabilirdi dikkat irdin? Hem ben o kadar teferrüatını 'eniyor, sonra, sa i benimle karşıla orum. Ve ay z a e ilk gün giydiği a iz mi kadar dikkat ediyordum ki.. Raul, ağır ağır tasdik etti; — Hakkın var. Hakikatte bun sorup öğr, ları, sanık mışsın gibi hatırlatıy, ni zamanda, onun P, senden var. Oraya kadar gidelim, belki bir fenalık geçiriyor. Arabacı başını sallayarak yü- rüdü, Eczahanenin önünde durdu. Genç kadını kucaklarında ecza- haneye soktular, Alkoldomentle uvuşturarak koklatarak opu ayılt- tılar, v Nigâr gözlerini açtığı zaman bir elini kemali şefkatla. uvan genci görerek hayretle sordu: Kadır! bir macerası — 63 Tückçeye çeviren : fa. da hiç de garip bir şey yok. Bir dakika düşündükten sonra ilâve etti: — Evet, herkes buna aldana- bilirdi.. Jorjöre bile istasyonda al danmıştı. Hatta, evvelki gün de seni zannederek Antonini tevkif etti, Klara titredi: — Ne dedin? Antonini tevkif mi ettiler? — Bilmiyor musun? Öyle ya, evvelki gündenberi gazeteleri o - kumadığını söylüyordun. O hal de anlatayım, beraber kaçışımız- dan yarım saat sonra, oAÂntonin, her halde markiyi görmiye gel - miş olacak ki Flaman görmüş, Jorjöreye haber vermiş yakala - mışlar. Şimdi müdiriyette, Jorjö - re onu sen zannederek mütema « diyen sıkıştırıyor. Klara sedirin üzerinden doğ - — Ben buraya nerden geldim. Siz kimsiniz efendim bu eczaba- Dede ne işim var, Siz hasta ba- | okscımısınız, doktor musunuz ? Onun tatlı sesi, baygın bakış- Jar, insanı okşayan nazarları genç adamı birdenbire teshir etmişti. Yarı heyecanlı yarı müş- fik; — Hayir efendim, ben bukuk telebesindenim. Doktor değilim, ismim Mustafa Zibnidir. Sizi arabaya binerken çok bitkin bir halde gördüm. Sonra içerde birdenbire düştünüz, gözleriniz kapandı. Bayıldığınız anlaşılıyor- du, Arabacıyı durdurdum. Sonra sizi buraya getirdik. Arabanız bâlâ kapıda duruyor. “Eğer kendinize buyurunuz, araba ile kadar gidersiniz. Nigâr — birdenbire (karşısına çıkan bu genç adamın huzurun- da kendisine baygınlık veren bütün düşünceleri unutmuştu. Kanapzde baygın mazarlarını, önun gözlerinden uzun müd- det ayıramadı. Sonra kalkmak istedi. Genç adam ona yardım etti ve arabaya kadar götürdü. Nigâr henüz sendeliyordu. Ara- baya binince gence teşekkür et- ti, Fakat ellerini onun ellerinden ayıramıyordu. Zihni : — Eğer, dedi müsaade eder- seniz sizi evinize kadar gölüre- yim bel i yardımım olur. Nigâr memruniyetle : — Maalmemauniye dedi, Eğer sizi rahatsız etmezsem, İşinize mani olmazsam,» Zihni arabaya onun karşısına oturdu. Arabacı: — Nereye gideceğiz: Diye sorurca Nigâr ona adres vermemiş olduğunu hatırladı. — Geriye dör, Teşvikiyeye... (Devamı var) geldinizse evinize |zuldu. Yüzü sapsarı kesilerek mı | rıldandı: — Yakalandı, yakalandı ha.. Benim yerime yakalandı? Benim yerime hapiste demek? Raul güldü: — Klara, ayağa kalktı, şapka- sını başına koydu, hazırlanmıya başladı: — Nereye gidiyorsun?.. Nere- ye?.. — Oraya, — Orası neresi? — Antoninin olduğu yere. O kimseyi vurmadı. Ben yurdum. Sarı Klara o değil, benim, Onu, benim yerimde hapiste bıraka - mam. Raul, Klaranın nevmidisi kar- ısıda gülüyor, ve başından şap- kasını çıkarıyordu: — Aman ne hoşsun, diyordu, demek senin yerine Antonini ora- da alıkoyacaklar zannediyorsun? Böyle şey hiç olur mu? Antonin her halde kendisini müdafaa e- der, Markiyi şahit gösterir, üste- lik te Jorjöre ile bir eğlenmiş olu- ruz, Klara israr etti: | kendisine benzer bir başka kadın “Hindistanda Acaiplikler : Dokurulmazlar kimler? i Bu garip mahluklar, 50, milyondur ; diğer Hintliler onlarla temas etmez- ler. Son mesele bundan çıktı! Günlerdenberi telgraflar Hin- distandan, Gandinin oruç tut masından ve oruç bozmasından; “el sürülmez, dolunulmaz,, insan- lardan bahsediyor. Bu irsanlar kim ve ne kadar- dırlar? Hindistanın bu el sürülmez, kendilerile hiç bir münasebette bulunulmaz insanlarının elli mil yondan fazla oldukları anlaşılı- yor. Hatta onların sayısını 70 milyona çıkaranlar da vardır. Bu insanlar, en korkunç şerait için- de yaşamıya mabkümdurlar, Se- bebi, Hindistanın Kast sistemi- dir. Hindülerım her biri bir kasta mersvp olduğu balde ku el sü- rülmez milyonlarca insanın kastı yoktur. Onun için hiç bir kimse onlarla münasebette bulunmaz. Şayet bunların biri, Hindüların yüksek kastına mensup birine dokunacak olursa Hindü kendini kirlenmiş sayar ve temizlenmek için mutlaka soğuk su ile yıka- nır. Bu dokunulmazlardan biri bir sandalyaya oturursa, hiç bir Hindü o sandalyeyi kullanmaz, Dokunulmaz insan, Hindüların su çektikleri kuyudan su çekemez, | çekerse bütün suyu kirletmiş olur, Dokuntimaz, Hinduların mabet- lerine, Hinduların mekteplerine, giremez, girerse önlari pisletmiş; | olür. Bu mahkümiyet neticesi olarak “dokunulmazlar,, köylerde aç ve sefil, yaşamakta, şehirler- de umumi belaları temizlemek gibi en adi işleri yapmakta idiler, Hindistanın Malayar gibi ak- samında gündüzün caddelerden geçemez, yüksek kastlara men- sup olan Hindularm yakınından yürüyemez, bunların birine rast geldiği zaman ya yolunu değiş- tirir, yabut bağırır, ve bu suret- ie Hinduda kirlenmemek için tedbir alır. Bir zamanlar Madras da yol. ları tamir etmek icap etmiş, fa- kat bu işte ancak dokunulmaz lardan istifade olunacağı için — Hayır, gideceğim, — Peki, o halde ben de beraber geleceğim, Hem doğrusu yapaca- ğımız bu hareket çok şık olur, gi“ der, “Mösyö Jorjöre biz geldik, Antoninin kabahati yok!,, deriz. O da “biz zaten bunu anlamış, 0- nu bırakmıştık, hoş geldiniz,, di- | yerek bizi içeri tıkar. Bu mantık karşısında Klara o-| tardu. Raul onu kucağıma alarak “yavrum, uyu yavrum,, diye bir bebek gibi sallamağa başladı. Kla- ra son bir gayretle: — Peki ama ne diye Antonin derhal kendini müdafaa etmedi? Bunda her halde bir (sebep var. Diye sordu, ve, yargunluğa da- yanamıyarak uyudu. Raul de uyumuştu. Fakat uya- nır uyanmaz, ayni suali o da sor- du: — Evet. Ne diye Antonin ken- dini müdafaa etmiyor. Kolayca- cık bunu yapabilir. Zira, şimdi o da her halde anlamıştır ki, tıpkı vardır, ben, onun şeriki cürmü- | yüm ! Buna rağmen ne dive'susu- | yor, niçin bekliyor?. . İ mesele teşkil İ Birmanya ölkesinde bu mesele- yolların tamirinden vaz geçik mişti, Hindistanm ber vilâyetinde ve ber ö'kesinde dokurulmazlar bir ederler. Yalnız nin izi kalmamıştır. Hindistanın diğer eyaletlerinde ve ölkelerin. de dokunulmazlar bütün ahalinin yözde yirmi beşini teşkil ediyor- lar. Dukunulmazların uyanışı yep yeni bir hadisedir. Bunlar son senelr zarfmda bir takım cemiyetler teşkil ederek vaziyetlerini düzeltmeyi düşün- müşler ve çalışmışlardır. Bunla- rın kendilerine liyakatli bir lider, olan doktor Smbekârı başlarına geçirmeleri, davalarmın yürü- mesine hizmet etmiştir. Üç sene evvel “Dokunulmazlar,, mabetlere girmek için kalkdıkları zaman, Hindulerin atdıkları taşlarla kar- şılâşmışlar ve mabetlerin kapı- ları onların yüzlerine kapanmıştı, Hindistanm teşrii meclislerin- de temsil olunmak meselesi ileri sürüldüğü zaman Dokunulmaz- İ larda hemen faaliyete geçerek haklarımı istemişler, fakat Hin- dulerin hakaretine maruz kal- mışlardı. İngilizlerse, Dokunul- mazların hakkını tânıyarak on- ların meb'us çıkarmalarını temin etmişler, bu yüzden “Hinduler derin bir surette yaralaninışlar, ve bu işin Dokunulmazları ken- dilerinden temamile ayırmağa varacağım anlamışlardı. Esasen misyonerler de bu un- sur arasında faaliyette bulün- dukları için Hinduların bir teh- like ile karşılaşdıkları mubak- kaktı, Buna mani olmak için ancak bir çare vardı. Hindulerle Do- kunulmazların anlaşması, Gandi bunu çabuklaştırmak için ölesiye oruca başlamış ve bunun te- mini Üzerine bu oruçtan vaz geçmiştir. Yani bugün Hindu- terle o Dokunulmazlar arasında bir itlâf zemini bulunmuştur. | Raul bu masum ve mütereddit küçük kızı, büyük bir heyecan ve tecasürle düşünüyordu. . * Saat sekize doğru, Raulün e- vinde misafir oOolduğu arkadaşı kendisine telefon etti: — Ne var? Müdiriyetten bir ha- ber var mı? — Evet. Eğer kıza bir haber | göndermek istiyorsan arkadaş bu- rada kendisine götürebilecek. — O halde yaz: “Matmazel şimdiye kadar sustuğunuza teşek- | kür ederim. Şüphesiz Jorjöre size | benim tevkif edildiğimi ve İri Po- lün öldüğünü söylemiştir. Her iki- si de yalan. Ne ben tevkif edildim, ne de iri Pol öldü. Her şey yolun- da. Şimdi artık hüviyetinizi söy- i liyebilir ve serbest olabilirsiniz. Size çok teşekkür eder, ve 3 Tem- muzdaki randevumuzu unutma” manızı istirham ederim. Hürmet: | ler, Raul.,, Anladın mı? i Şaşkına dönmüş olan cevap verdi: — Anladım! 5. z — (Devamr var) j