— 6 — VAKIT 10 MART 1952 Halleluya Filmi Münasebetile Glorya sinemasında üç gün göste -| rildikten sonra “Halleluya — Zenci ruhu, âsimli film seyirciler tarafın -| dan ıslıklarla karşılandığı için kaldı- rılda, Bu hadise iki cepheden ehem » miyetle karşılanmıya değer. I — Memlekette sinema seyircisi hemen hemen ilk defa olarak bir fil. ıslıkla karşılıyor. 2 — Memlekette sinema seyircisi ancak bir tek sınıftan ibarettir. Yani memlekette, ancak muayyen bir cins! filmlerin seyircileri vardır. İkinci maddeyi «le almadan evvel| Şunu söyliyeyim ki seyircilerin, be - genmedikleri bir filme aksülâmel yap ması çok sevinçle karşılanacak bir şeydir. Memnuniyetsizliği ızhar, her hususta çok iyi bir şeydir. Insanm da marlarında bir kan dolaştığını gös - terir, Ikinci maddeye gelelim. Memleke- tin, filim telâkkisini, filim kültürünü! muhakkak surette değiştirmek, yavaş| yavaş bu seviyeyi yükseltmek lâzım dır. Çünkü, bütün sınıflarda olduğu gibi, her sınıfın bir seviyesi vardır ve bu seviye tedricen yükselir. Meselâ,| nasıl bir çocuk okumuıya evvelâ alfa- beyle başlar sonrn kıraat ve edebiyat derslerine yükselirse, resim, heykel ai İraşi, musiki, tiyatro ve sinema san'at ları da öyle olmak lâzım gelir . Halbuki bizim memlekette on se- nedenberi sinema ancak şu vasıflarla! Gönül kimi severse Madeleine Re- naud, Fransız sahne artistlerin- den en iyisi, bel- kide en başta ge- lenidir. “Son “oy- nadığı piyeste o kadar çok alkış- lanmıştı ki altı defa sahneye çi- Wp Oo teşekküre mecbur olmuştur. Madeleine Rena- ud film âleminde “Jean de la Lune,, eseri ile tanındı. Bu hafta onu “Mistigri - Gönül kimi severse, fil- minde göreceğiz. Madeleine Re- nand, artist ol madan evvel şa- makbuldür: Salon, meşhur artist, gü zel bacak, şehvet veya esrarengiz his- ler uyandıran kadın, yirmi beş, otuz. kırk metre devam eden buse, hemen hemen karı, koca, âşık arasmda cere- yan eden komediler, fena adamın ö - Tüp iyi kimselerin evlendiklerini gös» teren dramlar ve son zamanlarda da harp mevzular. Bu ölçülere gelmiyen bütün filim - ler “ticari, değildir, ve halk seyret- mez kanaati de sinemacılarda ve filim tüccarlarında kökleşmiş olduğu için gösterilmemektedir. Fakat, sade bu cins filimleri gör. miye alışmış ve sevmiş halktan başka bir sınıf halk daha vardır ki, bu sr- nf, on sene mütemadiyen hep ayn filimleri görmüş ve artık bunlardan bıkmıştır. O smif seyirel, şimdi baş- ka bir daha yüksek, sadece his- sini değil, biraz da kafasmı ve bilgi « sini okşıyacak filmler istiyor. İşte bu ihtiyaçtandır ki, seyahat filmleri, ha- vadis filmleri, kültür filmleri yapıl-| mıştır, ve yapılıyor, Yalnız bu filmler bizim memlekete getirilmiyor, çünkü| filim tüccarları bu ihtiyacı anlıyacak bir telâkkide değillerdir, körün değ-| neğini bellemesi gibi, malüm ve on! senedir köklenmiş kanaatlerini istis - mar etmekle meşguldürler. Bunun neticesi şu oluyor ki, yukarıda söyle -| diğimiz seviyeye gelmiş olan seyirci - ler artık sinemaya gelmiyorlar, sine» irdi. Şiirlerini kendi yazanğı gibi kendi inşat etmek isterdi. Tnşât kabiliyeti okadar azdıki her kes gülerdi. Fakat ona, şimdi artık kimse gülmüyor, zira ağlatmasını öğrenmiştir. Kalbimin esiri Marie Glor, ile Poland Ton- tain “Kalbimin esiri,, isimli bir filim yapmışlar- dır: Fransız sine- ma (âleminde yükselen bu iki yıldızm ayni fi- limde Ooynama- ları o “Daktilo, kahramaniyle “Siyahlı kadının kokusu,, kahra- manını sevenler için şüphe yok ki bir hadise olarak telâkki | ten bir | gösterilen bu nüsha da , seyircinin azalmasından hayret içindedir. Hâlü anlamak iste-| miyor ve bu seyirci azlığını, umumi| buhrana hamlediyor, ve, tesadüfen | meselâ Halleluya gibi bir filmi gös terirse baldır bacak görmiye alışmış olan ve henüz temâşa seviyesi yükse- lip de bu “Kafa, filmini hazmedemi- yen halk kasıyor. Seviyesi yükselmiş olup sınıf da, kendisini tatmin ede » cek hir filmden haberi olmadığı için.) hem de artık uzun müddet kendi zev:| kini tatmin etmediğinden sinemaya kızmış olduğu için gelmiyor ve film fiyasko yapıyor. macı Bu vaziyeti değiştirmek Kizımdir. Bu variyeti, sinemacıların anlamala « rr hi Zira, sinemacılık biraz değil, tamamen psikolojik bir iştir. Bir köy sinemacısı, nasıl halkınm in- siyaklarını iptidat ölçülerle biliyor ve meseli sade macera filmi göster » dikten sonra müşterinin bıktığını his- sedip daha yüksek film arıyorsa, şe- hir sinemacısı d& bunu anlamalı ve| yapmalıdır. mdır. “Halleluya. filmini mevzuu bahse derek bunları söyledikten sonra şunu da ilâve edeyim ki, King Vidor bu fil minde, eline aldığı mevzuu güzel bir| surette canlandıramamıştır. Fevkalâs! de müsait ve güzel olan bu mevzuu Avrupalı veya bir Rus rejisör hakika- yapabilirdi. Meselâ | Tourjanky, Belki de — ki tamamen şaheser bir Pobst veya sözlü olan nüsha değil, beynelmilel nüshaydr — aslından daha fenaydı. Filhakika, gördüğümüz filimden söz -| Jü olmıyan kısımların musikisi bir tek kelimeyle berbattı. Ancak filmin söz- Jâ olan kısımlarında güzel parça yan; musikisinin yardımıyla güzelle - şen parçalara rasgeliyorduk. | Bundan başka filmin tadını tata -| bilmek için, seyredenlerin muhakkak zenci hayatını ve hristiyanlık hakkın- daki tetkikleri kısmen olsun bilmesi Tâ | zımdı. Pek tubii gündelik hayatmdan burnunu dışarı çıkarmamış, veya kas| fasnı hir kitaba eğmemiş olan sınıf seyirci için, bu filim bir şey ifade ede mezdi, fa, Haydut Şarkısı İtalyanın Abrüz dağlarında öyle adam vardır ki bütün hayatı, mem | İ ve komedi san'atkârlığı milli Meşhur muganni Tino Patler» leketin idaresine karşı daimi bir mü - cadeleden ibarettir, Bu adam, hükümete karşı aldığı muhalif cephe sayesinde bütün aahli | nin muhabbetini kazanmış hatta üste | lik halk kendisinde memleketi Burbon edilecektir. Marie Glorynin iddiasız güzelliği ve tabii sevimliliğ Polond Tontainin anadan doğma fakat hiçte insanı sinirlendir miyen mübalâğalı hareketleriyle birleşince, her halde netice vermiş olur zannediyoruz. Bakalım bu filim nasıl? larm zulmünden kurtaracak bir kad ret bile görmiye başlamıştı. Vaziyetin aldığı bu şekilden fena| halde korkmakta bulunan al; prens Fondiyle polis müdürü bü adamın ek de edilebilmesi için boşuboşuna ikra - miyeler vadedip duruyorlardı. Bütün bu tertibata rağmen Fra Diyavolo vini Skaramanzis ve metresj Ani- tanın sayesinde bütün vartaları teh - likesizce atlatmıya muvaffak oluyor:| du. Günün birinde Fra Diyavolo ken- i. | dilerinin imhası için kıral tara | güzel bir | dilerinin imhası için kıral tarafından (Devanu 10 uncu sayfada) | | | düncü plândadı Tiyatro “To See Ourselves,, Margaret Vaughan Otello | Bu akşam Raşit Riza tiyatrosun - da Şekisperin Otellosu şu tevziatia oynanacaktır. İ Otello — Raşit Riza. Yago — E. Sadettin. — Kasyo — Ayni Füruzan. Eserin diğer şahısları üçüncü dör| Otello; bizde ilk defa Manakyan zamanımda melodram kumpanyaları (otarafmdan sâhneye| konmuştur. O zamanlar; Galatada| pandomim tiyatrolarında da sözsüz olarak, yalnız hareketle oynanan bu| eserin mevgau aşağı yukarı herkesçe! malâmdur. Klâsikler arasında — Otello; başlı) başma bir kıymettir. Şimdi Avrupa - da Otelloyu ilerj tiyatrolar; yeni mizansenlerle ve bu günün kıyafet » leriyle oynuyorlar bakalım — Otel - lo — Raşit Riza heyetinde nasıl oyna- nacak? Azerbeycân opereti 1907 senesinde Azerbaycan dram| opera ve operetle ikmal edilmisti. Azerbayı! canm büyük san'atkârı Üzeyir Bey, Büyük ve ölmez şair Fuzulinin şahe-| seri olan “Leylâ ve Mecnun, nu bes teliyerek opera şeklinde sahneye karmış, on dokuzuncu asrın ortaların da Mirza Fatali ile tesis olunan ti - atroculuk hayatma © musikimizi de) ilâve etmişti. 25 sene evvel başlıyan Üzeyir beyin bu tecrübesi çok hü- yük muvaffakıyetlere mazhar olmuş, halkın ve matbuatın takdir ve teşvik- lerini uyandırmıştı. | Bu muvaffakıyetlerden ruh ve ümit alan Üzeyir bey, ilk eserinden sonra “O olmasın bu olsun, “Arşın mal a- lan,, “Aslı ve Kerem,, v, s. mühim ve kiymetli eserlerini yaratmıştır. Üze - yir beyi taklit eden diğer bestekârlar da halk motifleri üzerine kiymetli ve değerli eserler meydana getirmiş « lerdir, Knok İ İ, Galip tarafından türkçeye (Şar- Tatan) ismile nakledilen (Knoch) isim) pıyesindö ile Edward Shirling Alemi İngiliz artistlerinden Jules Romains'in piyesi, bu cumar- tesi günü, fransızca olarak ve bir 2- matör heyeti tarafından (Union Fran çaise) de verilecektir. The English Play İstanbula zannedersek ilk defa olarak bir ingiliz tiyatro heyeti gel; - yor. Bu heyet Pariste oynar ve ora » da daimi bir tiyatrosu yardır. İngi * liz artistleri İstanbulda bir hafta kas dar kalacakl, » Dün akşam bü heyet, ilk piyes olarak Bernard Şha v'in (Kandida) isimli eserini vermi# lerdir. Bu eser, cuma günü matine 0 larak tekrar edilecektir. “Ekonomu,, trupu Evvelki akşam, Yunan tiyatro he yeti, madam Krevata şerefine bir ve da temsili verdi. Fransız tiyatrosu diyebiliriz ki şimdiye kadar bu dere ce bir kalabalık görmemişti. Bütün yerler daha iki gün evvelden tutul * muştu. Sabahın saat 10 nundan ber Fransız tiyatrosuna giden geçit, bis let almak istiyen halkla dolmuştu. fakat yerler evvelden satıldığı icin paraları ellerinde o bekliyorlardı. Akşam, tiyatro başladıktan sonri da, tiyatro kapısı büyük bir kalaba * bkla çevrilmişti. O kadar ki, bu ka * labalığı dağıtmak İçin zabıta müda * hale mecburiyetinde kalmıştı, Şunu da söylemeden geçmiyelin Ekonomu,, heyeti, geçenlerde İs * tanbula gelmiş olan fakat bu heye kadar rağbet kazanmamış bulunsf “Papadaki heyetinden çok aşağ” alelâde bir (tulüat) kumpanyası de * recesindedir. Ru heyete karşı İstan “ bul rum halkının gösterdiği alâka b halkm tiyatro ve san'at derecesini #* yin etmek itibariyle şayanı dikkatti© İşte bunun içindir ki “Ekonomü” tiyatro heyeti, İstanbula henüz ved etmiş değildir, İngiliz artistleri gi * der gitmez tekrar Fransız tyatrosU” da oyunlarma devam edecektir. V€ hatta, onlar buradayken bile bu ©“ ma ve pazar günleri, onların vere” leri matinelerle akşam oyunları 4' sma birer matine daha sıkıştırab” ceklerdir