vVAKTI F İŞ Y Küönunsani 1930 MEMLEKETTE VAKIT 1 Şarbondan sakının! Bu mühlik derde Samsunda bir sened 24 kişi yakalandı.. Hususi heyetin tetkikleri ve neşrettiği beyanname Hususi Samsun muhabirimiz yazıyor : Iki üç ay evelisi, Samsundaki ( Şarbon ) hastalığının insanlara da geçtiğini ve ölenler olduğunu bildirmiştim. Hükümetimizce (ehemmiyetle karşılanan bu vaka Üzerine fenni tetkiklerde bulunmak Üze- re Samsuna bir hey'et gönde- rilmişti. Fen heyeti epeyce za- mandır, (Samsun), (Bafra), (Çarşamba) mıntakalarında fen- ni tetkiklerde bulunuyor, basta- lığın menşei ve sirayeti hak- kında etraflı malümat alıyordu. Tetkiklerini bitirmek üzre bulu- nan heyet, abiren Samsun hah kına hitaben uzun bir beyanna- me neşrederek mühim tavsiye- lerde bulunmuştur. Bir sureti matbuata verilen bu beyanname Samsun halkına şöşle hitap edi- yor : “ Muhterem Samsun halkı. (Şarbon) denilen mühlik bir bas- talık sizi tehdit etmektedir. Bu sene zarfında Samsun ve mül- hakatında bu hastalığa 24 kişi yakalanmış, bazı arının kolu ke- silmiş, bazıları da gözünden mah- rum olmuş ve 3 kişi de vefat etmiştir. Samsun gibi münevver bir halk arasında korunması da- ima mümkün olan bu hastalık- tan böyle bir facia doğması şa- yanı teessüftür..,, Beyannamede hastalığın ilk defa Bafranın bir köyünde Şar- bonlu bir koyunu yiyen bir aile- den çıktığı ve nerelere yerleş- tiği ve ettibbayı baytariyenin | derhal tedbir aldığı izah oluna- rak hastalığın bir tarihçesi ya- pılmakta ve bu “kötü hastalığın mahiyetinin bütün salgın hastalık- larda olduğu gibi bir mikrop olduğu, yalnız basta hayvanların mikrubun ölmüş ve kesilmiş hayvanların Okamla da toprağa saçıldığı, meraları, suları bulaş- tırdığı tohum halini alıp sene- lerce canlı kaldığı işaret edil- mektedir. Beyannamenin sonlarında halka mühim tedbirler tavsiye olunr- yor. Ezcümle, hastalığın zubu- runda hükümetin hemen baber- dar edilmesi, ( dalak ) lı hayvan- ların ayrılarak katiyen kesilme- mesi, ölürse lâşelerinin meydana atılmaması ve temas mecburiyeti olduğu zaman ellerin güzelce yıkanması bildiriliyor. Köylüleri tamamile tenvir edeceği muhak- kaktır. Zübevir oğlu Fuat Esrarengiz bir cinayet! Gesedi 3ay sonra bulunan dört zavallıyı kim öldürdü? Öldürüleni-ıden birisi kadın n ve 8 sene sonra Erzu- rumda bulduğu oğlunu almış. memleketine dönüyordu Hususi Hasankale muhabiri- miz yaziyor: 6 kânunevvvel.. kaza dahilinde bir kara haber duyuldu ve derhal, her yerde ve herkesin konuşma mevzuunu bu haber teşkil etti. (Hertev) yolunda dört maktül bulunmuş; ikisi erkek, biri kadın, biri de on dört yaş- larmda bir çocukmuş. Acaba kimler? Tahkikat, takibat için müddei umumi, jandarma kuvvetleri ve hükümet tabibi vak'a mahalline gidiyorlar. Artık bu feci cinayetin tener- yürü bunların avdetine kalmıştır. Ben de bu feci cinayetin safa- hatını (Vakıt) karilerine bildir- mek için hemen müddeiumumi- liğe koştum. Gayyur bir adliye- ci olan müdde'umumi Suphi Bey ricamı kabul ederek bu müt- bhiş vak'a hakkında tenvir etti. Kendilerinden şu malümatı al- dım: Vak'a tahminen bundan üç ay evvel cereyan etmiş ve mak- tuller bu müddet zarfında top- rak altında kalmışlar. Bütün a- de'ât tefessuh etmiş; otopsi yap- makta iken tuttuğumuz her ade- le elimizde kaliyordu. Cinayet (Hertev onamındaki köye ait ormanın içinden geçen (Bayat) deresinin sarp bir ma- hallinde yapılmıştır. Biçarelerin büviyetlerini anlamak için her tarafa, böyle gaipleri olup ol- madığına dair telgraflar çektik. Erzurum polisinden aldığımız tel- grafa nazaran üç aydanberi, ikisi Muşlu, dört gaipleri olduğunu öğrendik. Tahkikatımızı bu mec- radan yürüterek maktüllerden evvelâ ikisinin hüviyetini tesbit ettik, sonra kadınla çocuğun da Hınıslı oldukları tahakkuk etti, Tahkikata nazaran mesele şu suretle cereyan ediyor: Tahminen bundan öç buçuk ay evvel, koyun ticaretile iştiğal eden Muşlu Reşit Bey isminde bir zat Erzurumdaki işlerinin tesviyesi, yapacağı iki düğünün noksanlarını itmam ve biraz da ticari işleri için bir arkadaşile Muştan Erzuruma hareket edi- yorlar. Erzurumda kaldıkları bir kaç günlük müddet zarfında iş- lerini yoluna koyduktan sonra 2500 liralık eşyayı kendilerine ait bir kağnıya yükliyerek mem- leketlerine avdete hazırlanıyorlar. Tam bugünlerde 7-8 sene evvel kaybettiği evlâdının Erzurumda baberini alan, Hınıslı kadıncağız da Hınıstan kalkarak evlâdını almak üzere Erzuruma geliyor; 7.8 senedir hasretile yandığı oğlunu bulduktan sonra memle- ketine dönmek üzre Ohan- larda yoldaş arıyor. Nihayet Muşa hareket etmek üzre olan İ cektir. Hanım ve erkek herkes pB *Tahsin Hamdi mumli askeri birin- vücudunda kalmıyan bu zalim | Cemivetlerde: Ko ferans İkinci kânunun on ikinci pa zar akşamı saat sekiz buçukta Cağaloğlunda Cümhuriyet Halk Fırkası merkez binası salonla- rında Efdalettin beyefendi tara- fından “İstanbulun eski hayatı, mevzulu bir konferans verile- girebilir. Teşek kür Kızım ve bayat arkadaşımın kısa bir hastalıktan sonra ara- mızdan ayrılması münasebetile gerek bizzat ve gerek tahriren teselli eden zevata ayrı ayrı teşekküre teessürümüz mani ol- duğundan muhterem gazetenizin vesatetini rica ederiz. Zevci Valdesi Yazıcızade Esbak müddei u- ci ferik Reşit Pp. haremi İzzet ————— Yerli Tıbbı mustahzaslırı taboratuvarı Yerli tıbbı mustahzarlar labo- ratuvarının ilâçları pek saf pek müessir ve ambalajları pek mü- kemmeldir. İstanbul Ankara caddesi eczacı ve kimyager Hulki İsmail ve Taksim Nizamettin Talip eczahanesi Reşit Bey ve retikine tesadüf ediyor. Onlar da kanıncağıza re- Avdetimizde, karın sıkletinden çadırın tamamen gevşeyip kü- çüldüğünü ve fazla olarak ta her taraftan aktığını gördük. Fena bir tesadüf olmak Üzere bu akşam Halil Çavuşla bölük emini de siperlerden gelmişler- di. Dün akşam, kandildeki son yağımız da yanıp bitdiği cihetle çadır zından gibi karanlıktı. Uyuyan arkadaşları rahatsiz et- memeğe çalışarak biz de arala- rna soku'duk. Fakat, her taraf- tan damlıyan ve akan sular, yavaş yavaş altımızdaki kuru toprağa nüfuz ediyor ve her taraf çamurlaşmağa başlıyordu. Zorla uyumaktan başka çare yoktu. Gece yarısından sonra esmeğe başlıyan şiddetli rüzgâr; çadırı, küçük bir şemsiye gibi, yeride koparıp (o havalandıracak (o bir kuvvetle sallıyor.. Sağnaklı bir tipi ile ber taraftan kalkan kar- lar, hırçın darbelerle çadırın fakati kabul ediyorlar. Günün birinde, ihtiyar kadın ve on dört yaşındaki oğlu, Muşlu Re- şt Bey ve arkadaşı hep birlikte satın aldıkları 2500 lira kıy- metindeki eşyayi hamil kağnı ile memleketlerine hareket edi- yorlar, Hareketleri gününün ak- şamı bir köyde yatıyorlar. Er- tesi sabak köylülerden, hangi yolu takiben ve o gün nereye kadar gidebileceklerini soruyor- lar. Onlarda mevsim itibarile yolların fazla fazla çamurlu ol- duğunu ve o gün akşama kadar beş saat mesafede bulunan Ha- sankaleye merbut (Hertev) kö- yüne kadar &şidebilecek'erini bildiriyorlar. Kafile o gün köy- den kalkıyor ve bir daha üç ay bir tarafta görünmüyor. Nihayet bildiğiniz veçhile, bir odun yapmak üzere feci cinaye- tin icra edildiği ormana gidiyor; odun yapmak üzre iken ormanın içinden akan (Bayat) deresinin kenarında topraktan dışarı çıkmış bir insan ayağı görüyor ve ge- lip hükümete baber veriyor. Tabii meseleye Vaâziyetle vak'a mahalline gidiyoruz, ayagın gö- ründüğü yeri kazdırarak alela- cele ve gelişi güzel defnedilmiş dört maktülü çıkarıyoruz: Suphi Bey bu feci cinayet fa- illerinin birkaç güne kadar mey- dana çıkarılarak Karunun pen- çesine (teslim (ed'leceklerinin kuvvetle ümit edilmekte olduğunu söylemiştir. Burada bu feci işin talan mak- sadile yapılmamış olduğu tahmin edilmektedir. Kuvvetli kanaat- lere göre caniler talancı olsalar dı bu biçareleri ö'dürmiye lü- zum görmezler ve soyarak gi- derlerdi. Alınacak net'ceyi derhal bil direceğim. Tevjik Pexicv kaç gün evvel (Hertev) li bir şahıs | üzerine savruluyor... Kartal te- peden, uzun famlalarla atılan düşman mermileri, rüzgârın mü- tehevvir (o uğultularını bastıran zehirli ıslıklarla üstümüzden ge- çiyor ve gene Edirneye, masum ve mazlumların canını yakmağa koşuyor. 10 Şubat 328 — Bu şerait altında bura- da kalınamaz. Sabri Beyin köş- küne gidelim. Sabahleyin, ilk düşündüğümüz ve verdiğimiz karar bu oldu. Çünkü sabaha kadar insafsız bir şiddetle yağan kar, çadırı barınılamıyacak hale getirmişti. Bu havada, ne çadırı tanzim et- mek ve nede ocağımızı yakabi- mek imkânı vardı, Halbuki 80- ğuk gittikçe artıyordu. Silâhla- rımızı, çantalarımızı aldık ve köşke doğru yollandık. Fakat, ilerlemek ne mümkün. Müthiş şimal rüzgârı, yüzlerce neşter gibi yuzümüzü parçalıyor ve bi- ri âdi bir manöken gibi sallıyor ve sarsıyor. Çadırlarla köşkün arası, ancak iki yüz hatve ol- duğu hade yarım saatte ancak vasıl olabilirdik, Yol yoktu. Hendekler karla dolmuştu. Bazı yerlerde bele kadar olan kar, bazı yerlerde göğse kadar çıkı- yordu. Düştüğümüz ve kara gömül - düğümüz zaman kalkmak çok müşkül oluyordu. Bir iki defa bimecal kalarak baygınlık geçir- diğimizi itiraf ederim. Sabri Bey bizi çok büyük bir meserretle karşıladı. Bu, mini mini bağ köşkünün, iki basa- makla çıkılan ve camekânla bölünmüş olan küçük kısmını bize verdi. Fazla olarak altımıza sermek üzere büyücek bir koyun postu da ütfetti. Kardan ve fırtınadan o kadar sersemleşdik ki kendimizi uzun müddet toplıya- madık, Saltanat devrinin acı bir hatırası Asker aç, yplak inlerken karihai elham sabihai cenabı kitisitaniden birer maaşla taltif ediliyordu Aradan biraz vakit geçer geçmez, kapı vuruldu. Hafız ea- vuşla Niyazi gelmişlerdi. Niyaziyi gördüğümüz zaman hayretimizi zaptedemedik, Cesur ve fedakâr çocuk... dün ( Hızırık)a gidip teisiz telgraftaki arkadaşını geti- receğini vadetmişti, Başka bir söyleyeceğimiz o- lup olmadığını sormak için bize uğramış akıllara hayret ve dur- gunluk veren bu kar fırtınasında (Hızırlık) a kadar gitmeyi göze alan bu mert Türk yavrusunun alnından öperek sobanm başına oturttum. Bu havada onu göndermek, göz göre göre öldürmek de- mekti, Hafiz çavuşa gelince: Bu- gün bir çok yazı yaracaktı. Çünkü dün, biz yani “Asakiri şahane kuvvetleri,,, “ selâmı se- lâmet encamı hazreti padişahi,,- ye inzimamen “ birer maaş ina- yet ve ihsan buyurulmak , su- retile“gariki lütuf ve atıfeti ce- nabi şehriyari, olmuştuk. Binaen aleyh, hafız çavuş: © “ şevket- meap kudret nisap efendimiz,,in “iradei kerâmet mltadei hilâ- fetpenahileri,, ni yerine getirmek için. maaş defterlerini tanzim etmek mecburiyetinde idi. Ah şevketmeap !.. selimin da senin olsun.. ihsanın da... Bura- da bulunan asakiri şahane kul- lara, bol keseden ihsan bu- yurduğun yirmi kuruş, nemize yarıyacak 7... Kuruşun © değil, avuçlar dolusu altının bile, kar- ni doyasıya bir yemek temin edemediği bu muhitte, ihsanın, selâmı şahanen gibi, bir kalp beşliğe bile «'-Tmez... Eğer, sen bizi sevindirmek istiyorsan, nü- fuzu şahaneni istimalet.. Şu “orduyu hümayunu mehabet makrun ,, u bir an evvel bhare- kete getir... getirde. senin ülken, bizimde şerefimiz knr- tulsun... Akşam olmuş .. Sabri Beyin, zeytin yağ kandili yanmıştı. So- banın üzerinde kaynıyan tence - reden taşan buhar, dalğa dalğa yükseliyor .. dağılıyor ve i;tha saçan bir koku aç midelerimizi sabırsızlıkla kemiriyordu. Sabri bey bu gün, büyük bir fedakârlık etmiş.. torbasının di- binde kalan son tarhana kırın- tıların şerefimize olmak üzere kemali dikkat ve itina ile ten- cerenin içine silkmişti. Oh bu koku.. cana kadar tesir eden.. bu neis, bu emsalsiz tarhana kokusu.. burunlarımızın delikle- rini açarak, sık sık oynadarak, ciğerlerimize kadar çeke çeke.. aç kediler gibi kokladığımız bu unutulmaz koku... dişarıda müt- hiş sağnaklar uğuldar ve savru- lan karlar, camlari tırmalarken,. biz müfteris bir oburlukla çor- bayı.. hayır, çorba değil bu “maidei süleymani,, yi midemize indiriyorduk, ! Bitmedi | | | |