Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Yazan: Yüzbaşı F. W. von Herbert Gt MUdGîClaâlnda BİI" İNGİLİZ. ZABİTİ | Çeviren: Nurettin ARTAM Allaha güveniyorduk ama barutu da daima kuru saklıyordük Allâha güveniyorduk; fakat aynı zamanda barutumuzu kuru saklı- yorduk. Yani daima uyanık; daima tetikte idik. Veyl, vücudundan bir d Fi a eylülün ilk hare- kâtta umumi karagâh vazifesini gö- ren Porodim'e geldi. Daha sonra, kısmmı karşımızda gösterebilen gâ- vurlara; kurşunlarımızla hemen o- nu yere deviriyorduk.Yiyecek boldu; bunu biliyorduk. Yakacak odun ve kömürden, tuzdan, çizmeden başka her şeyin Plevne depolarında ve ca- milerde yığılı olduğunu biliyorduk. Hattâ ayazın, karın,bu | blara PI düş kadar Tulçe- nıçı'dı olurdu. İlkteşrinin dördün- de ise neşredilen bir imparator ira- deııyle Todleben, garb ord d olın R prensi Karola, Paşmişnik (muavin, yaver) tayin olundu. Bunun hakikatte ma- nası, prensin bir bostan korkuluğu gibi k danlıkta kalacağı, Tod- mahsus kışın devamına, rahatsız ve huzursuz olmamıza, aramızda has - talık çıkmasına rağmen gene kalbi- mizden kuvvet ve şecaat çekilmemiş- İlk teşrinin 24 üncü günü Gorna Dubnik ile Teliş'de neler olduğunu, ancak, bir hafta sonra öğrenebildik. Fakat ben, burada bu meşum günde neler olduğunu anlatmak içn okuyu- cumu geriye, üçüncü muharebeye götüreceğim. Plevneye dehşetli bir hücum ile bu- rayı almak, muharebeyi bir savletle nihayete erdirmek, 1864 de Duppel- in yaptığını yapıvermek iddia ve mıkııdıle bu muharebeye girişen rus | danları netice umdukl nın zıddına çıkınca apışmış ,kalmış- arı- leben'in ise filen kumandayı ele a- lacağı idi. Todleben'e ayrıca bir er- kânıharbiye de verildi ki bunda prens İmeretinski reis, general Reit- linger istihkâm kıtaları, general Moller topçu kumandanı idi. Bun- dan başka bu heyete bir takım muk- tedir ve iyi yetişmiş zabitler dahil bulunuyordu. Prens Karolun erkâ- nıharbiye reisi ve hakikatte ordu kumandanı olan general Sotov, ar- tık gölgede kalmış, ilk önce kuman- da etmiş olduğu dördüncü kolordu kumandanlığına çekilmiş, buraya kumanda etmekte olan Kirov da Vid kıyılarında bulunan süvari kuv- vetlerinin başına geçmişti. Bir çok seçme doktorlar da, sıhi bakımdan türklerden çok daha kötü bir halde lardı. Bu mücadele daha b bul garb ord ta sayılabildiğ halde bu kıdır kan dökülmüş olması çarın vicd. a- yolunı koymk vazifesiyle buraya lerdi. Askeri sıhiye teş- zab veriyordu. Dahili karışıklıklar imparatorluğu sarsıyordu. Bunları yatıştırabilmek için, ancak, göz ka- maştıran zaferler kazanmak lâzım - dı. Sonra düşününüz ki ruslar, hıris- tiyanlık namına ve hiıristiyanları kurtarmak için harekete geçtikleri- ni söylemişlerdi. Bu harbden vaz geçmek, hem kendi memleketinin, hem de Avrupanın nazarında Rus- kılıtmı yapmak hususunda büyük bir otorite olarak tanınmış olan Dr. Köcher, ordunun umumi sıhat mü- fettişliğine getirilmişti. General — Todleben'in — kararı, Grandük Nikolanın, general Gurko ile Skobelef'in muhalefetlerine rağ- men, Plevneyi hücumla değil, fakat sürekli bir muhasara ile düşürmek- tı Todleben'in şu sözü tarihe mal yanın prestijinin mah demel ti. Hiç bir defa mağlüb edilememiş olan Osman paşaya karşı harbe de- vam etmek ise rus ordularının bir- biri ardınca yok olmasına yol aça- caktı. Esasen şimdiye kadar — rus- lınıı telıkkıııne göre — hınıtıyın 4 uını uuı €a mani olan bu devin önünde rus orduları iki binden fazla kurban vwermiş, buna mukabil türklerin za- yiatı bu mikdarın beşte bırmı bile “İnsan elıyle yapılmış istihkâmla- rın en kuvvetlisi olan Plevne, türk- ler tarafından da müdafaa edildik- ten sonra hiç bir zaman hücumla elde edilemez.” Ona göre bundan sonra b karşı yapılacak her hangi bir hucıın. 11 eylüldelu gibi “Türklerin işgal ettikleri saha yirmi beş mil murabbaında ve copho ouıı mıl uzunluğunda olduğu için Fiş X geçmemişti. Şimdi bu — müsl bir |i i bir da kân yoktu, Kaldı kı hurıdı rus- Moloch'u ile boy ölçüşebilecel adama ihtiyaç vardı. Bu dakikada her günkü bir mağlübiyet, rusyanın ve ikinci Aleksandırın adını şeref- sizliğin gülünç örtüsüyle — örtmiye kâfi gelecekti. O ikinci Aleksandır ki yirmi üç sene önce bütün dünyada lııendı şöh- Mmm İkal e ların muhasara topları da bulunmu- yordu. Yalnız otuz ağır topları var- dı. Mesafe uzak, yollar bozuk, hava soğuk olduğu için yeniden getirtme- ğe de imkân bulunamazdı. Sonra Bulgaristanda kış bu şiddetle, bel- kı. daha aylarca da sürecekti. kadar Todleb d. şimdi düşünmüş, taşınmış şh harb müteh ve Si pol mü- dafii Todleben'in vasıfları arasına bir de “Plevne fatihliği” lntmıyı karar vermişti. Bu sebeble general Todleben, 27 eylulde Gorna Studen'deki çarın tgâh vardığı orada bu kı.nııt ve kararından kıl kadar ayrılmamış ve büyük bir enerji ve hayrete şayan bir sebatla hep bu maksada hizmet etmişti. Sotov. Krüdener ve İmertinski de büyük bir bağlılıkla ona tabi oldular. Bu ku- danlar, Osman kim ol- rus şeref ve haysiyetinin bir kurta- rıcısı olarak karşılanmıştı. Bu ku- duğunu anlamış olduklarından yeni Doktor Hikmet, evinin kapısından gırerken a- (Sonu var) Bir casus yirmi liraya Çinde casuslar denizde balık kadar boldur Bir fransız gazetecisi, Çinde, casus- larla mücadele eden teşkilâta mensup bir Çin subayı ile konuşmaya muvaf- fak olmuştur. Bu teşkilât, Japonyanın Lavrensi denilen general.Doybaranın, Çinde teksif ettiği faaliyeti kötürüm- leştirmek için bütün gayretiyle çalış- maktadır. Çinli hafiye demiştir ki: — Çinde casustan bol bir şey yoktur. . .| Delil mi istiyorsunuz. Çin ordusunun “Mükâfatlar tarifesi,, ne bakınız. Bir harb gemisini tahribe muvaffak olan her nefer 3000 sterlin lirası alır. Bir düşman tayyaresini düşüren veya hat- larımızda inmeye mecbür edenin mü- kâfatı altmış sterlindir. Bir tank için otuz sterlin ve bir top için 24 sterlin verilir. Bir japon subayı esir edildiği takdirde mükâfat altı sterlindir. As- ker veya sivil, bir casusu hükümete tes- lim eden adam ise ançak üç sterlin alır (yani yirmi lira). Niçin bu kadar az verildiğini biliyor musunuz? Çünkü casuslar o kadar çoktur ki tevkif edi- len casus başına üç sterlinden fazla para vermeye kalkışacak olsa Çin ban- kası kişelerini kapamaya mecbur kâa- lır. Şarklılar, bildiğiniz gibi, casusluğu bir sanat haline getirdikleri için bizim işimiz çok güçtür. Size, japonlarla an- laşarak Kantonda bir isyan çıkarmaya çalışan casusun nasıl yakalandığını an- latayım. Bu adam çinli idi. General Li Şiyen Şi uzun zamandanberi ondan şüphele- niyordu. Fakat tevkifini icab ettirecek delilden mahrumdu, Adamın evi muha- sara altında idi. Hizmetçilerinden ço- ğu polisin gizli adamı idiler, telefon kontrol altında idi ve evinin kapısın- dan çıktığı andan itibaren hafiyeler peşini bırakmıyordu. Günün birinde maruf bir lokantaya girdi. Şapkasını portmantoya astıktan sonra, bir köşede birkaç dostu ile bir masaya oturdu. Her zaman gibi, bir polis müfettişi kendisini gözetliyor- | Ser du. Bu müfettiş, tesadüfen, onun şap- kasını astığı port mantonun altında bir masaya oturdu- Aradan ancak bir i- ki dakika geçmişti ki, müşterilerden | kj, biri, hesabını gördükten sonsra kalka- rak kapıya doğru ilerledi. Port manto- FİZİK TERİMLERİ Merkezi basari — Centre — Gö- Osmanlıca Türkçe reymerkez y Mesele — Probl&me — Problem Mesnet — Support — Destek Meşbu — Saturâ — Doymuş Meyl — İnclinaison — Eylim Meyl — Döclinaison — Eğilim Mıftah — İnterrupteur — Anahtar Mıftahı elektrikt — Manipulateur — EI- dek Mıknatıs — Aimant — Mıknatıs Elektro Mıknatis n&tigue — Manyetik ündüklem Manyetik alan Miknatisiyeti Güdbetik Türkçe eritmatik Mıknatısi elektriki — Electro-aimant — terimlerinin Miknatisi endüksiyon — Induction mag- . ... : ; izahı ve tahlili Mıknatisi saha — Champ magn&tigue — ğ Di Mıknatisiyet — Magn&tisme — Manyetiz- Binomal — Binormal g::m:;n)ı;ı e N ç manâsına ve layeyi iki kelimed ş bir terimdir. (No- remanent — Artık manyetizma - Mıknauıl:me, 2- Mıknatıılenme — Aı- Ka tisl 2- M ei lenme Mıknatisliyen — Magn&tisant — Manye- tizliyen Mıstara — Curseur — Sürgü Mihrak — Foyer — Fokus Mihrak budü — Distance focale — Fokus uzaklığı Mihver — Axe — Eksen Müşahede — Observation — Görgem Müşahede etmek — Observer — Görge- mek Müşbi — Saturant — Doyuran Mihveri asli — Axe principal — Prensi- pal eksen Mikâbı hacmi — Cubigue — Kübik Miksefe — Condensateur — Yoğunlaç Mikyas — Echelle — Ölçey Mikyası Hava — Ağârom&tre — Hava ölçer Mikyası hurdebin — Micromötre — Mik- rometre Mikyası kesafet — Densimötre — Yoğu- yölçey Mikyası kuvvet — Dynamometre — Kuv- vetölçer Mikyası suhunet — Calorimötre — Isröl- çer Mikyası tazyiki hava — Baromötre — Ba- sölçer Mikyasülmayiat — ölçer Mirfea — Levier — Kaldıraç Misma — Ecoutecur — Kulaklık Mizanülharare — Thermom&tre — Sıcak- ölçer Montaj — Montage — Kuray Monte etmek — Monter — Kuraylamak 1 — Motör, 2 — Muharrik — Moteur — 1 — Motör — 2 — Devitken Muadelet — Eguivalence — Denklik Muadil — Eguivalent — Denk Muhaddep — Convexe — Dışbükey Muhalif kuvvei muharrikei elektrikiye — Force contre-&lectromotrice — Karşıt de- vitken elektrik kuvvet Muhallil — Dissolvant, Solvant — Erit- ken Muhallil — Analyseur — Analizer Muhallilüllevn — Chromatigue — Renk- Arâ&omötre — Yoğun- Muhallili (ziya) — h. Hatlak, mal) bilindiği zıbı turkçe “kanun, talimat” (nom) keli: in sıfatı olup (Normal) e tekabül eder. (Bi) sözüne gelince, bu da şebih, muadil ve bir şeyin ikincisi manasına geldiği aşağı- daki karıxlaşurmadan anlaşılır Beğdeş —— manent, müsavi, nazir Beğit - rabna (beğ/bağ) Beğ, bi —— hâkim Bek, bey — hâkim, âmir, zevç (eş) Bige — zevce Bigi — mesil (Muht) Biğin — misillâ (B.T.İ. “Uyg.”; “Çağ”) Bu karşılaştırmada: A) Beğ, bek bey, biğ ve bi sözlerinin mana bakımından müsavi olduğu, B) bunların zevç (eş), gibi (kip), mesil anlamını da verdiği açıkça görülmek- tedir. Şu halde (Binomal), tam (binormal) e karşılık: türkçe bir terimdir. Mukabil — Correspondant — Yöndeş Mukavemet — Rösistence — Direnç Mukavemeti mahsusa — Rösistivit& — Özdirenç Mukavim — Rösistant — Direngen Mukayese — Comparaison — Karşılaştır- ma Mukayyit — Enregisteur — İmleç Mukiz — Excitateur — Uyartaç Munkatı tayf — Spectre discontinu — Kesikli görüntü Muntafi — Amorti — Amırtık Musavvit — Microphone — Mikrofon Muta — Donnâe — Veri Mutlak — Absolu — Mutlak Muvakkat — Temporaire — Çağdal Muvazenet — Eguilibre — Denge Muvazeneti daime — İndifförence — Du- raydenge Muvazeneti daime halinde — İndiff&rent — Duraydengeli Muvazeneti mayiat — Hydrostatigue — Sudenge Muvazi — Parallöle — Paralel Mübeddilül — Yesar — Commutateur — Çevirgeç Müberrit — Röfrigörent — Sogutan , Müberrit — Mıchıııe frigorifigue — So- ğutma maki! Muhalliyetülhava — Machine pneuma- tigue — Solumbaç rrik — Moteur — Mücerret — Isol& — Soyut Mücerrit — Iıolıni — Soyutkan Muhavvile — Tnnıfomıteur — Değiş- Mukaarv-a—neonclagye—n TİLTA nun yanından geçerken şüpheli ada- mın ,şapkasını aldı ve gitti. Bir saat sonra, şapkanın sahibi, kendi şapkası- na benziyen başka bir şapkayı alarak başına geçirdi ve dışarı çıktı. Ertesi gün, polisler gene aynı 10- kantaya gelen adamın peşinde idiler. Aynı sahne tekerrür etti. Bu defa şap- ka hırsızı derhal bir hafiye tarafından takib edildi. Şapka değiştirme hâdise- si bir diğer lokantada tekrarlandı, ve bu sefer asıl şapka bir hindlinin başın- dayken adam yakalandı. Şapkanın as- tarında Tinbah askeri tayyare meyda- nının ve Şepkey radyo istasy rın Fokiyen vilâyetinde mühim bir ca- susluk merkezi vücuda getirmiş olduk- larını haber aldı. Bütün zabıta - ndükleç laueuh' kıyıııot — Vıl:ıır efficace — Et- | ketı: '—'!!”""R TOLARUSHO ya g dHtlama Mükemmel gaz — Gaz parfait — Tükel gaz Mükerrer tartma — Double pesöte — ları, gizli ajanlar seferber edildi, muh- telif yerlerde baskın şeklinde araştır- malar yapıldı, fakat bir netice çıkma- dı. Günün birinde, esrar kendiliğinden aydınlardı: Amoy limanında bir mo- tör bir kayığa çarptı. Kayığın içinde bir adamla bir kadın vardı. Kayık dev- rildi ve kadın denize düştü. Kendisi kurtarıldı ve gebe olduğu için hasta- haneye nakledildi. Doktor, kadını mu- ayene , gebelikle bir alâkası ol- plânları çıktı. Yirmi dört saat sonra, general Li Şiyen Şi, çinli ve yabancı elli kadar kimseyi tevkif ettirdi. Bun- lar Çinin cenubunda bir casusluk mer- kezi vücuda getirmişlerdi. Ekserisi i- dama mahküm edildiler. Size bunun gibi daha pekçok hikâ- yeler anlatabilirim: İşte bir tanesi da- ha: madığını hayretle gördü. Karnına yu- varlak bir tas bağlamıştı.'Gebe gibi gö- rünerek polisin kendmne nezaket ve merb temin ediyordu. Bu suretle kayıklan muaye- le et Çifttartma, Mun ıkıs — RE(lichı Yansıt olmak — Rö&fl&chir (se) — Yan- sımak Rel Bağ Münhal cisim — Corps dıııout — Erimiş cisim Münkesir — Röfract& — Kırılmış Müntesir — Diffus — Dağınık Mürekkep — Compos& — Bileşik Mürsil — Emetteur — Verici Müsahhin — Calorifigue — Isrveren Müstakır — Stable — Duraylı Müstaktap — Polaris& — K RADYO Ankara: Öğle Neşriyatı: 1239 Muhtelif pi neşriyatı — 12.50 Plâk: Türk musikisi halk şarkıları — 13.15 - 13.30 Dahili ve haf ci haberler — 17.30 - 18.30 İnkılâb derslef Halkevinden naklen. Akşam Neşriyatr: ,3 30 Plâk neşi yatı — 18.35 Çocuklar için radyo fonik t&f sil:; (Şehir tiyatrosu artistleri tarafını — 19.00 Türk musikisi ve halk şark (Haluk Recai ve arkadaşları) — 19.30 at ayarı ve arabça neşriyat — 1945 müsikisi ve halk şarkıları (Bay Myzafi ve arkadaşları) — 20.15 Meteoroloji mevi unda konuşma: Tevfik Göymen — ZI Plâkla dans musikisi — 21.00 Ajans hal leri — 21.15 Stüdyo salon orkestrası: 1 - çik: Poeme Elögigue, 2 - Verdi: Rigole 3 - Albeniz: Souslle Palmier. 4 - Yvan: Ü Haut. 5 - Gabrel Şebek: Auf n den Kampf” 21.55 - 22.00 Yarınki program ve Iıti.ka marşı. İstanbul: Pi —.eEmmras a M M v Ka ee v Öğle Neşriyatı : 12.30 Plâkla - tüf musikisi — 12.50 Havadis — 13,05 Plâki türk musikisi — 13,30 - 14 Muhtelif plİ neşriyatı. Akşam Neşriyatı: 1539 Çocuk 4 yatrosu: (Tiltil ve Mitil istikbal diyarındâ — 19.00. Radife ve arkadaşları tarafınd# türk musikisi ve halk şarkıları — 19.30 Spd musahabeleri: Eşref Şefik — 19.55 Borf haberleri — 20.00 Cemal Kâmil ve arkadaf ları tarafından türk musikisi ve halk şark! ları — 20.30 Hava raporu — 20.33 Ömer R? za tarafından arabça söylev — 20.45 Fi saz heyeti: okuyanlar; İbrahim Ali, Küçi Safiye, Kanun Muammer, klarinet Hamı Tanbur Salâhaddin, ut Cevdet Kozan, Ki man Cevdet (Saat ayarı) — 21.15 ORKES RA: refakatiyle Bedriye Tüzün, Şan — KESTRA: 1 - Malilart: Les drazons Villars, öouverture. 2 - Rimsky - Korsakofl Le conte du Tsar Saltan. 3 - Strasate: Rü manza Andaluza, 4 - Glazounov: Bachhaf $ - Eschaikowsky: Divrtimento. — 22.15 A/ jans haberleri — 22.30 Plâkla sololar operl ve operet parçaları. — 22.50 - 23 Son haber" ler ve ertesi günün programı. Avrupa: OPERA ve OPERETLER: 21 Roma < 21,30 Paris, Eyfel kulesi. ODA MUSIKİSİ: 21.10 Münih. SOLO KONSERLERİ; 14.30 Stokholif —17.15 Varşova — 17.30 Stokholm — 19.30 Berlin — 20.25 Beromünster — 21.15 Budâ” peşte — 21.35 Prağ — 22.25 Laypzig. NEFESLİ SAZLAR (Marş V. S.): Breslav — 8.30 Keza — 12.35 Prağ — 19.25 Viyana, ORG KONSERLTRİ ve KOROLAR! 19.30 Kolonya — 21,15 Stokholm, HAFİF MÜZİK: 6.30 Hamburg ve di ğer alman istasyonları — 8.30 Kolonya, Kö* niğgsberg — 10,30 Frankfurt, Hamburg < 11.15 Berlin — 12 Breslay ve diğer almafi istasyonları — 14 Stutgart — 14.15 Berlifi Kolonya — 16 Breslav, Frankfurt, Hınr bürg, Kolonya, Stuttgart — 16.5 Kö berg — 17.10 Münih — 18 Berlin — 19.10 Frankfurt, Kolonya — 19,35 Münih — 19. —20 ZİL Lın &8 — 22,20 Königsberi 19.“ k Zî S0 Stuttgart. — DANS MÜZİĞİ: 20 Berlin — 20.15 Stut' tgart — 23 Floransa, Krakovi, Milano, Vi na — 23.25 London - Regional — 23.30 Pos' te-Parisien 23.50 Lüksemburg — 0.15 Dro' itvich, p siksiz görüntü Mütemerkiz — Concentr& — Derişik Mütenavip cereyan — Courant elternatif — Almaşık akım Mütesaviyülharare — İseiherme, isother* migue — Eşısıl Mütesaviyüzzemanlık — Isochronisme — Eşkurunluk Müteşehhip — İncandescent — Akkor Mü Müstaktip — Polariseur — Kutupsar Müstevi ayna — Miroir plan — Düzayna evii mihrakt — Plan focal — Fokus düzeyi Müş'ir — Indicateur — Gösterge Müştak cereyan — Courant döriv& — Tü- rev akım Müştak — Döriv& — Türev Müteakip — Successif — Ardal Mütebait — Divergent —Iraksak Mü T & ne eden polisler, daima ona dok yorlardı. Halbuki kadının kammdakı tas çalınan kıymetli vesikaların taşın- mas için en emin vasta olarak kullanı- Günün birinde, gizli zabıta japonla- lıyordu. Müteesssir — İnduit — Ündüklenmiş Müteharriri binefsihi — Automatigue — Otomatik Mütekabil — Röciprogue — Karşılıklı Mütekarip — Convergent — Yakınsak Mütemadi tayf — Spectre cotinu — Ke- cih, cihatı muayyen — Orientâ — Yönetik Müvellit — Gönğ&rateur — Doğuray Müzdevice — Couple Çiftley Müzilüllevn — Achromatigue — Renkst” mez. Nakil — Conducteur — İletken Nakil (intikal) — Transmission — Göçür rüm Nâkliyet — Conductance — İletim Nazariye — Th&orie — Teori Nâzım — Rögulateur — Düzengeç Neşir, sudur — Emission — Salırt Nim şeffaf — Translucide — Yarısaydami her hıngı bir iyi fırsııı beklıyehılmek im- Nispi, izafi — Relatif — Bağıl detâ yüksek sesle : “egoistliğimin derecesine bax- kın ki; dedi, babamın ne kadar sıkıntı içinde bu- lunduğunu bildiğim halde, ne İzmirde, ilk defa 150 lirasını alırken, ne de burada kırkar, ellişer, otuzar liralarını çekerken hiç bir saniye bu para- lar da nereden geliyor ? Bunları nasıl bulup bana yollıyabiliyorlar ? demedim. Halbuki, yalının re- hinde olduğunu pek âlâ işitmiştim. Babamın yir- mi bin kuruş tekaüd maaşından başka bir geliri kalmadığını, ben tıbbiyeden çıkıncıyı kadar bü- tün dükkânlarının, Mahmud. daki yarı hissenin satılmış olduğunu bılıyordum Şu halde nasıl oldu da bu yüz elli liraları, bu kırkları, bu el- lileri, vicdanım hiç bir saniye rahatsız olmaksızın ve yahud hiç değilse asil bir tecessüs saikasiyle ne- reden geldiklerini bir defa sormaksızın ferihi fa- hur yedim. Hattâ bu paraları daha idareli bir tarzda sarfedebilirdim. Onu bile düşünmedim. Şimdi de, zavallı babacığım, her şeyini benim için, evet benim için, satıp savdıktan sonra bana maa- şını paylaşmamı teklif ediyor. Yani lokmasının ya- rısını koparıp bana uzatıyor. Hayır, hayır... Bunu olsun kabul etmiyeceğim. Açlıktan gebereceğim; fakat bu lokmanın yarısını...” Babasına, bu kararını ifade eder bir mektub yazmağa koyuldu. Fakat, mektubun daha yarısı- na gelmeden enerjisi yumuşayıverdi. “Gebermek, peki ! Fakat, bu, bir çarei hal mi ? Benim ölü- mümle işler büsbütün karanlık bir haile safhasına girecek. Onlar da benim arkamdan dayanamayıb öleceklerdir.. Işte, bir egoistçe düşünce daha ! Ya- şayayım, öleyim l Daima ben, daima ben... Bemm hayatım, benim ö Sanki bunlar, dü y N BİR SÜRGÜN çei y gel her şeyin başlangıcı ve her şeyin sonu imiş gibi... Burada mevzuubahis olan mesele ne idi ? Ana- mın, babamın son günlerine, mümkün olduğu ka- dar rahat ve huzur temini değil mi ? Bu, ancak benim çalışmam; yani benim yı;ımımlı kabildir. O halde yaş liyım ve çal liyım 1” YAKUB KADRI istirahat edemiyeceğim. Çünkü çalışmağa mecbu- tum, ve kırk yıllık bir dostuyla konuşuyormuş gi- bi bütün ailevi sıkıntılarımı ve nihayet, son aldığı mektubu anlattı. Dr. Pierrot'nun çehresi birdenbire bozuldu. Fa- kat, bu bozuluş, bir iki saat evvel, Mme. Lıvılıe— Bu sefer, tekrar Ragıb beye bı; v ğı düşü medi. Şimdi, onun bir başka dostu daha vıı'drr $ Dr. Pierrot. Zaten Provansadan avdetinde bir kere kendisini gidip görmeği vadetmişti. Eski kâğıdla- rını karıştırdı ve Pierrotnun reçetelerini buldu. Adres bunların üstünde yazılıydı. “Onu, hemen şimdi gidip görmeliyim.” dedi. Bu sinir gerginliği geçerse bir şey yapamıyacağın iden derin bir uyuşukluğa düşeceğini bılıyoıdu, Şapkasını alıp sokağa fırladı. Dr. Pıerrok'yn bulmık onuıı için çok güç bir şey lmadı. R: ü kuduğu yeri adeta e- liyle koy'mn; gibi buldu ve doktor, onu samimi bir neşe ile karşıladı : «“—. Gördünüz mü bire kere, gördünüz mü bir kere, istirahatın mucizevi tesirini.. Bu hastalık için istirahattan iyi bir tedavi yok. Bir de.. Doktor Hikmet : '— Fakat; dedi. Maatteessüf bundan sonra pek re'in yüzünd. gorduğu değişikliğe b du. Önünde ve şeli bir siması vardı. Pierrot, bir müddet, uzun, ince parmakla- riyle küçük çene sakalını sıvazladıktan sonra : — Her şeyden evvel, sizi bir defa muayene e- deyim; dedi. Ve doktor Hikmeti soyup, göğsünü, arkasını u- zuıı uzun, inceden inceye dinledi : — Balgam çıkarıyor musunuz ? diye sordu. “— Ara sıra.. — Bir defa balgamı da analize etmeliyiz. Dügü'ndü, düşündü ve birden çehresine bir zo- raki beşaşet vermeğe çalışarak ilâve etti : “— Ancak ondan sonra bir t ve ha- yat projesi yapabiliriz. Kendinize bu gibi şeyler için fazla heyecan vermeyiniz. Bu dünyada hiç bir şey, tragigue'e alınmağa değmez. Şimdilik pederi- nizin size göndermek vadinde bulunduğu o cüzi parayı kabul ediniz. Bu, bize, hiç olmazsa bir K N kânını verir. Siz, daha gençsiniz ve istikbal, önü- nüzde türlü türlü ihtimallerle serilip duruyor. Ben, bu yıl altmışa girdim. Asıl felâket bu ! Önü hiç almamıyacak, tehlikesi gittikçe artacak bir felâ- ket ! Hem de, benim gibi bir adam için. Ne çolu« ğum, ne çocuğum var. Bu koca şehrin içinde ben de sizin gibi yapyalnızım. Bir bakıma göre, gene sizin gibi bir yabancıyım. (Doktor Pierrot hazin hazin gülümsedi.) Bu sözüme hayret mi ettiniz ? Size bir yahudi olduğumu söylersem, belki, gene her şeyi ifade etmiş olmıyacağım. Zira, kendi ken« dinize diyeceksiniz ki “yahudi, budi veya müslü« man olmakla, insan bir millete mensub olmak hak« kını kaybetmez ya 1” Bu mantıkın delilidir. Fa- kat, hakikat, başka şey söylüyor. Kendimi bildi« ğim bileli, ta ılk mektebden beri, bu yahudi sıfatı- tünde bir ceh gibi B la beraber, — gırilı değilmi- dir ki — ben yahudiliğin ne demek olduğunu bil- miyorum. Babam da bilmezdi. Pierrot halis bir fransız adıdır ve biz, kendimizi ailece, daima, her şeyden evvel fransız addetmişizdir. Ana dilim, kim bilir kaç k beri fr dır. Beynime ve ruhuma karışmış bir başka kültürün en hafif bir izini bılo hissetmiyorum. Buna rağmen, bu ya- nı. derımın e İç ti hudilik y hayatta çekmediği: âih kalı » Bunun yüzünden bana het türlü muvaf« fakiyet kapıları | ve * RK Y ilim âlemindeki bütün gıyrellenm, emeklerim hep boşa gitmiştir. Bugün, karşınızda gördüğünüz bu insan yıkıntısı, işte, böyle bir sosial facianın kur« banıdır. (Sonu var) '