cotland Yard! sayısız polis ro- manlarının kulis'ini teşkil etmiş olan bu yer, yalnız ingilizlerin değil, fenternasyonal hırsız ve canilerin de en Çok korktukları bir teşekküldür. Scotland Yard'da, romantik ile rea« Tite irtibat halindedir. Realite: bütün /dünyanın canilerine aid kartotekler, parmak izi koleksiyonları, fevkalâde Mmükemmel bir gizli polis kadrosu, ku- sursuz bir makina gibi çalışan bir za- brta kuvveti; buna mukabil, dehşet saçan ingiliz romanlarında rastlanılan Tomantik'i ise, bu durumun kemerleri arasındaki “Kara Müze” teşkil ediyor. Bir merdivenden birkaç basamak in- dikten sonra, ne bir numarası ve ne de yazısı olmıyan çifte bir kapının önüne gelinceye kadar, rutubetli ve mat ışık- İt bir koridordan geçilmektedir. Bu Numarasız ve yazısız kapı, modası geç- miş büyük bir anahtarla açılmaktadır. İçeriye girdikten sonra, tavan lamba- larının soluk - bir ışığı ile aydınlanan “Kara Müze” karşınızdadır. Burada, herhangi bir hırsız veya caniyle ve bu caninin meydana çıkarılması ile ilgili ve tüyleri ürperten eşya bulunmakta- dır. Bu müzede bulunan ve kan lekele- rinden paslanmış bıçaklar, tabancalar, çekiçler, kamalar, insanın zihninde kor- kunç düşüncelere vesile oluyor. Her- halde bundan daha korkunç bir sergi tasavvur edilemez. Raflardan birinde, .sarıya kaçan balçıtkan yapılmış kafa modelleri duruyor Camekânlarda pro. fesyonel sahtekârlara aid, yapma sa- kallar, perük'ler, ağaçtan yapılmış ba- caklar, renkli gözlükler göl yor Bu daire, aynı zamanda gizli polis mektebi vazifesini de görüyor; burada gizli polis namzedlerine ders verilmek- tedir. Bu namzedler, halkın, kendileri- ne “Bobi” lakabını taktıkları sokakta resmi üniforma ile vazife gören polis- ler arasından seçilmektedir. Zekâ ve kabiliyeti ile temayüz eden bir polis, gizli polis sınıfına geçerek, kariyerin- de ilerliyebilir. Böyle bir namzed, mek- tebi bitirince, Scotland Yard organi- zasyonuna, yani gizli polise verilir. “Bobi” lerin itimad edilir kimseler olduklarını söylemek İngilterede âde- — ta atalar sözü haline girmiştir. Telkin — etmiş oldukları bu itimadla bazen “Bo- — bi,, ler de aldanıyorlar. Onun için, ikaz makamında olmak üzere, Scotland Yard arşivinde bu gibi vakalara aid bazı ha- tıralar saklıdır. Bir gün, polislerden biri şık gi- yinmiş bir centilmeni villalardan biri- nin penceresine tırmanırken yakalamış; bunun üzerine, centilmen, evinin anah. tarını kaybettiğini ve villanın sahibi olduğunu söylemiş. Bununla da kalmı- yarak, her ne kadar zahmet olacaksa da, pencereden girebilmesi için tırman- masına yardım etmesini Bobi'den rica etmiş. Nazik ve her zaman yardıma müheyya diye tanınmış olan ingiliz polisinin borçlu olduğu vazifeyi müd. rik olan Bobi, centilmenin pencereden içeri girmesine yardım etmiş. Villanın içine giren centilmen, ışığı açtıktan sonra kütüphaneden bir kitab çıkara- rTak dalgın dalgın okumağa koyulmuş. Bu vaziyeti gören polis de, tasasız o- larak vazifesi başına dönmü Fakat ertesi gün bir de ne işitsin; meğer, İngiliz polis teşkilâtı yardım ettiği adam, villa sahiblerinin tiyatroya gittiklerini iyiden iyiye bi- len halis bir profesyonel hırsızmış. O gece her tarafı rahatça arayıp tara- dıktan, ne kadar mücevher varsa hep- sini aldıktan sonra binlerce ingiliz li- rasını da cebine yerleştirmiş. Ne var ki, bu gibi hâdiselere çok ender olarak rastlanılmaktadır. Çünkü bu polis, dünyanın en mükemmel po- lislerinden biridir. Böyle olduğu hal- de daha pek uzak olmıyan bir tarihte açıktan açığa istihza edilecek kadar bu polisin hor görülmüş olduğuna in- sanın inanacağı gelmiyor. Meselâ, 1812 de şöyle bir gazete ilânına rastlamak mümkündü : 100.000 bekçi- nin (o tarihlerde p oli s kelimesi yoktu) . yerleştiri- leceği bir iş var. 60 ilâ 90 yaş ara. sında olmıyanla- Tın müracaat et- ULUS 1820 de Londra'da her 24 kişide bir kişi ya bir hırsız veya katildi. Hava karardıktan sonra hiç kimse sokağa çıkmak cesaretini kendisinde bu- lamazdı. Nihayet 1930 da bugün bizim anladı- gımız mânâda bir polis teşkilâtı konulmasına karar verildi. Ve 12 polisle işe başlandı. Şimdi Scotland Yard denilen ve Londra hırsızlarının rüyalarına giren teşkilâtın özü bu on iki polistir. |oü köşesi | Bazı yazarlarımızın fransızca ke- limelerin dilimizde fazlalaştığından şikâyet ettiklerine sık sık rastlıyoruz. Şüphesiz, her sahada olduğu gibi bu temayülün de lüzumsuz ve zevksiz ifratlara vardığı bir hakikhattır. An- cak, bu ifratlardan şikâyet ederken Zaruretin çerçevesini de aşmamaya dikkat etmeliyiz. Meselâ bugün artık “Aksülâmel,, diyebilir miyiz? bunun karşılığında “Reaksiyon,, türkçenin selikasına el. bette ki daha uygun düşer. Öz türkçe güzel karşılıkları bu- lunan firenkçe kelimeleri kullanmamak ve bu kötü itiyaddan kurtulmaya ça- lışmak lâzımdır. Meselâ “Randıman,, yerinde “verim,, bu kelimenin mana- sını tamamiyle vermektedir. Şu hal- de bunu tercih ederiz. Halâ “Metafizik,, yerine “Maba. dültabia,, denmesini tercih edecek i- çimizde acaba kaç kişi vardır, merak ediyorum. Her dilde aynı olan “meta- fizik,, e bir türkçe karşılık aramaksa hatırımıza gelmez. Fakat kaldırım yerine “trotuar,, diyebilenlere ne buyurulur? Bu gibi ifratlardır ki mukabil ifratlara yol açmaktadır. Ankara Halkevi balosu Sosyal Yardım Komitesi men- faatine 20. Mart 1937 cumar- tesi akşamı saat 22 de veriliyor e Her yıl çok neşeli, çok sevimli geçen bu balo bu yıl da aynı güzel- lik ve aynı neşeyi verecektir. Ankara Halkevinin güzel 13 -3 - 1937 —— Ankara Halkevinde Kaybedilen arkadaşları anma günü Ankara Halkevinden; Ankara Halkevi her yıl martın ikin- ci haftasına tesadüf eden pazar gününü kaybettiği arkadaşlarının hâtıralarını anmaya hasretmiştir. Ankara Halkevi bu kararına göre, yarınki pazar günü saat 14.5 da, şimdi- ye kadar kaybettiği arkadaşlarının hâ- tırasını taziz edecektir. Ankara Halkevinin bu güne kadar kaybettiği arkadaşlar: Reşit Galip, Sami Çölgeçen, Celâl Sahir, Arzuman Nurettin, Ali Rıza Çan« kaya, İbnirrefik Ahmet Nurettin'dir. Bu aziz ölülerin hâtıraları anılacak, haklarında sözler söylenecek ve bundan sonra mezarları burada olanların ziya- retlerine gidilecektir. Halkevine bağlı arkadaşların ve di- ğer arzu eden zevatın bu törene gelme- sini dileriz. Ankara Halkevinde halk konseri Her hafta cumartesi günleri Müzik Muallim mektebinde verilmekte olan Cumhur başkanlığı filarmonik orkes- trasının bu haftaki konseri her vakit olduğu gibi Ankara Halkevi tiyatro sa« lonunda cumartesi günü saat 20.30 da tekrar edilecektir. KGirme biletleri Halkevinden dağı« tılmaktadır; Program şudur: Şef: Hasan Ferit Alnar 1- W. A. Mozart (1756 - 1791) Sihirli filüt (Zauberflöte) operast uvertürü 2- Franz Chubert (1787-1828) melerine lüzum yoktur. Bundan başka, bir gözü kör, öbürü ile fena görmiyen, bir tarafı felce uğramamış olan yahud balık gibi sağır ve dilsiz olmryan, ordu weya donanmada gördüğü hizmetlerden sonra, hurda haline girmemiş olan kim.. selerin de beyhude yere müracaat etme- meleri rita olunur.,, O tarihlerde asayişi koruyanlarla işte böyle istihza ediyorlardı. Fakat bu istihza çok yerinde idi. Çünkü, Lon- dra sokaklarında, ne asayiş! ve ne de — bir nizam vardı. Hava karardıktan son- ra hiç kimse sokağa çıkmak cesaretini kendinde göremiyordu. — İngilterede 1820 tarihlerinde her 24 kişi de bir ki- şinin, ya bir hırsız veya katil olduğu düşünülecek olursa buna hiç de hayret edilmez. Bu neticeye, ©o tarihlerdeki mahkemelerin kararlariyle varılmıştır ki, yalnız Londrada 8000 tane tanınmış hırsız vardı. Hattâ çocuklar arasında bile hırsızlık çok taammüm etmişti. Bugün bizim anladığımız manada bir polis teşkilâtr yaprlmasına 1830 da karar verilmiştir. Bu teşkilâta, “Metro politan Police” adı verildi. 1842 de bu polisin on iki tane gizli polisi vardı. Bunları polis devriyesinde çalışan en kabiliyetli polislerden seçmişlerdi. İş- te bugün Scotland Yard denilen ve Londra hırsızlarının rüyalarına giren teşkilâtın özü, bu on iki polistir. Bugünlerde Scotland Yard'ı en çok meşgul eden mesele, taç giyme töre- ninde en ufak bir arıza olmaması için icab eden tedbirleri Aalmaktır. Bu tedbirleri almak hususunda muvaffak olacaklarına hiç şüphe edilmesin. Scotland Yard, kendi adamlarını, yani, şüpheli kimseleri yakından tanı- maktadır. Evvelâ, memlekete girenler sıkı bir kontrola tâbi tutulmaktadır. Teşkilât, dünyanın her tarafıdan şüp- heli kimselerin fotoğraflarını getirt- miştir. Birinden şüphelendiler mi mem- lekete ya hiç ayak bastırmıyacaklar ve yahut da, icab ederse nezaret altına a- Tınacaktır. z Daima şu parola ile hareket edil. mektedir: kimseyi şüphelendirmemek lâzımdır. Şüpheli kimseler memlekete daha ayak basarlarken, hiç farkına var- madan fotoğrafları alınmaktadır. 'Tekmil otel ve lokantalar kontrol altına alınmıştır. Scotland Yard 12 ma- yıs için her suretle techiz edilmiştir. Istanbulda türkkuşu gününe hazırlık İstanbul, (Telefonla) — Türkkuşu bayramına iştirak edecek Bayan Yıldız ve iki paraşütçü daha bu sabah Anka- radan geldiler. Pazar günü Türkkuşu bayramı büyük tezahürleri yapılacak- tır. Akropatik uçuşlar yapılacaktır pa- raşütçüler atlama tecrübeleri göstere- ceklerdir, K Uçuş yerine halkı götürmek için Sirkeciden sekiz tren kalkacak, ucuz fi- atla otomobil ve otobüsler işletilecek- tir. salonlarında 1937 yılının en sevimli, en tatlı bir gecesini bulacaksınız. Biletler azdır. Sosyal Yardım Komitesinin bu hayır işine katılmak istiyen- ler davetiye biletlerini Halkevinden alabilirler. A KARA HALKEVİ Müze ve serg şubesi KONFERANSLARI Konferansı verecek zat: Prof. von der Osten: Ankara Tarih, Dil, Coğrafya Fakültesi profesörle- rinden. Konferansın mevzuu: Anadolu ta- rihi yolları, Konferansım tarihi: 13 mart 1937 cumartesi saat 17.30. Ankara Halkevi umuma mahsus olan ve davetnameye ihtiyaç bulun- — — mayan bu konferansa Ankaranın sayın münevverlerini davet eder. Hava Korunması temel kaideleri Ankara: AKBA Kitapevi İstanbul: Hilmi Kitapevi Rosamunde, birinci antrakt müziği 3- Hasan Ferit Alnar (1906) Üç or- kestra parçası: a) Zeybek havası, b) Çifte telli, c) Sirto 4- W. A. Mozart Do majör senfoni (Jübiter) a) Allegro vivace b) Andante cantabil ç) Allegro (Menuetto, Trio) Ç) Molto Allegro Bugünkü konseri filarmonik orkes- —7 | traya şef muavini ve Musiki Muallim mektebine muallim tayin edilen genç bestekâr Hasan Ferid Alnar idare ede« cektir. Program arasında değerli mu« allimin halkevleri açılma töreninde dinlediğimiz üç eseri de vardır. Konferans tehiri Sıyasal Bilgiler Okulu profesörle« rinden B. İbrahim Âli Erberkin rahat- sızlığı devam ettiğinden Hukuk İlmini Yayma kurumunun Ankara Halkevin- deki konferansı bugün verilmiyecektir, ULUS Satılan yerler Köprüde: Kadıköy iskelesinde Beyoğlunda: Haşet şubelerinde Fatihte: Tramvay durak yeri gaze- teci Mehmet Bıyık Bayazıt Meydanında: Aksaray Top- kapı tramvay yeri tütüncü Hamdi İshak Sultanahmet Ayasofya karşısmda: Tramvay durağında tütüncü Kâmil. M Tefrika No: 1 f Yazan: Rudyard Kipling Çeviren Nurettin AR7T.'M I(Rudyard Kipling'in birinci ve ikinci Cengel ki- tablarını dilimize çevirdikten sonra büyük ingiliz ı:dib(ıf'ıı hayatı ve eserleri hakkında küçük bir ya- Zzı yazarak ikinci cildin sonuna eklemek dileğinde idim. Tam bu dileğimi gerçekleştireceğim sırada Londra'da çıkan Morning Post ve Nevyork'ta çıkan Newyork Times, muharririn en son yazdığı ve bas- tırmadan öldü, bir eseri tefrikaya başladılar. Kipling, tam yetmiş yaşına bastığı zaman yazmağa baş!'adığı bu eserde hayatından bahsediyordu. Bü - yük edibin hayatını kendi görüşüm ve anlayışımla Yazmaklansa, onun "tamdığı ve tanımadığı dostla- rına,, ithaf ettiği bu son eserini daha muvafık buldum. — N. A.) Çocukluk günleri İlkkânun 1865 — Eylül 1882 Yetmişinci yılımdan geriye doğru bakar- ken !ıana hayatımda bütün kâğıdlar öyle di- zilmiştir ki ben onları elime geldiği gibi oy- namak zorunda kalmışımdır. gibi geliyor. Onun için bütün saadetlerin hâdiseleri dağı- tan Allahtan geldiğine kail olarak söze baş- lıyorum: Hatırladığım ilk intiba, bir günün doğuşu, ışık, renk ve omuzlarımın hizasında duran altın rengi ve mor meyvalardır. Bu, iı'_nce dadımla, daha sonra çocuk ara- basına binmiş kız kardeşimle sabahleyin Bomba)_' yemiş çarşısına gidişimizin ve ara- hanm bir tarafına yığılmış yemişlerle dönü- şümüzün hatırasıdır. Dadımız Portekizli bir katolik kadındı ki yolda giderken - benim yanımda - dualarını okurdu. Hindu taşıcım l_deta'fla arada sırada küçük hindu mabedle- rine giderdi. O zamanlar, ben yaşım küçük olduğu için, o tapınırken elinden tutar, loş duran ve dost görünen tanrılara gözümü di- ze çevirmeği kerdim. Akşam gezintilerimizi de deniz kenarın- da, sanırım, Mahin ormanı denilen hurma ağaçlarının gölgelerinde yapardık. Rüzgâr esince iri cevizler yere düşmeğe başlar, o za- man ben, dadım ve araba içinde bulunan kız kardeşim başımızı kurtarmak için ağaçların dışma, açıklığa kaçardık. Ben, daima, hurma ve muz yaprakları arasından esen gece rüz- gârının sesini ve ağaç kurbağalarının şarkı- larını sevdiğim kadar, tropika'nın akşam ka- ranlıklarındaki tehdidi duymuşumdur. Orada, inci rengini alan denizde uzakla- şan arab mavnaları ve batan güneşe tapın- mağa giden açık renkli kumaşlar giyinmiş Parsi'ler vardı. Onların neye inandıklarını bilmediğim gibi Bombay'daki küçük evimi- zin yakınındaki meydanda, bunalrın ölüleri- ni, onları görünce sürü ile inip yiye- cek Akbabalara bıraktıkları “süküt kulele- ri,, bulunduğunu da bilmiyordum. Bazan bahçemizde bir çocuk eli bulunuuca annemin gösterdiği telâşı ve çocukların bunun hak- kında hiç bir şey sormamaları için yaptığı sıkı tenbihleri de anlıyamıyordum. Ben, bu çocuk elini görmemiştim; fakat dadım bana söylemişti. Öğle sonu sıcaklarında ya dadım, yahud Meta, bize masallar ve unutulmaz hind ninnis leri söylerler; daha sonra giyinip yemek sa- lonuna giderken bize “şimdi annenizle ba- banızla ingilizce konuşun,, diye tenbih eder- lerdi. Bu suretle duraklıya duraklıya ve ak- lımızdan geçen yerli tabirleri tercüme ede ede ingilizce konuşurduk. Annem, büyük siyah piyanoda harikulâ- de şarkılar söyler ve bazan büyük ziyafetle- re giderdi. Bir defasında gitmesiyle dönme- si bir olmuş ve hâlâ uyanık bulunan bana “Lord Sahib” öldürüldüğü için büyük ziya« fet verilmiyeceğini söylemişti. Bu, bir yerli tarafından öldürülen Lord Mayo idi. Meta, sonradan bunun bir bıçakla öldürüldüğünü bana anlatmıştı. Meta, farkında olmaksızın, beni gece korkularından ve karanlığın deh- şetinden kurtarırdı. Dadımız, bir hizmetçi « nin derin sevgisi ile kendince kurnazlık san- dığı fikirleri biribirine karıştırarak yattığı « mız odanın dıvarında asıl duran pars başının bizim uyuyup uyumadığımızı gözetlemek (Sonu var)