31 Ocak 1935 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SAYIFA 4 ULUS 31 SONKANUV 1935 PERŞ“MB:. Yerli kopoyların ıslahı için Ankaradaki Türkiye Atlıspor Ku- lübü Avrupadan yüksek evsafta safkan #ângiliz kopoyları getirtmiştir. Kulüb bir taraftan bu kopoylarla atlı sürek avları yaparken diğer taraftan da mem- leketin yerli kopoylarını bunlar vasıta- sile ıslah etmeği düşünmüş ve lazım gelen tedbirleri almıştır. Yerli türk kopoyları çok ince bir Kokuya malik olmalarına rağmen ça- bukluktan mahrum olduklarından do- layı kaldırdıkları bir avı avcının önü- ne getirebilmesi için ya çok zaman Küçük bir kopoy tipi sarfederler ve yahut büsbütün &.: kaybederler. Bunlar ingiliz kopoylarile tleştikleri takdirde daha çabuk ve daha esaslr yavrular verecekler ve Mmemlekette yeni bir kopoy ırkı tesbit edilecektir. Dişi kopoyu olup da bundan isti- fade etmek istiyenler bu dişilerini An- da Atlr Spor Kulübü namına gön- derdikleri takdirde bunlar çok bilgili tehassıslar tarafından bakılacak ve ingiliz kopoylarile çiftleştirilecektir. Doğacak yavrulardan bir tanesi do- dan üç ay sonra anasile beraber sa- e iade edilecek ve iaşe ve saire pa- Tası namile dişi kopoy sahiblerinden hiç bir şey İstenmiyecektir. l Kulübün damızlıklarından hasıl o- hıı yavrulara birer menşe şahadetna- hes! verilecek ve bunlar için ayrı bir ıecere defteri açılacaktır. Gönderilecek dişi kopoylar damız- kk hayvanların nısıf ücretle nakli hak- kımdaki kanundan istifade edebilecek- Jerdir. Bunun için bulundukları yerin baytar müdürlüklerinden bir damızlık vesikası almaları icab eder. Dişi kopoyunu göndermek istiyen- ler daha evel bir mektubla Atlr Spor Kulübüne bu arzularını ve köpeğinin eşkâlini, ismini ve hangi vasıta ile yo- Ja çıkardığını bildirmelidirler. Zağar denilen kuş köpekleri kabul edilmez. Gönderilecek dişi kopoylar da aşağıdaki evsafın mevcud olmasına bil- bassa itina olunmalırr. A, Kopoy en aşağı iki renk göster « melidir. Koyu ve açık kahve rengi ve yahut bu renklerden başka (Çah.l) de- LYabancı gazetelerde okuduklarımız _J Almanyanın dış sıyasası Lö Tan, Paris — 25. 1, 35 Bu günlerde alman hükümeti, dış sıyasasına vereceği yön bakımından mühim kararlar alacaktır. B. Hitler bir haftadanberi başlıca muavinlerile ko- nuşmaktadır. Dışarrişler bakanlığında bakan Fon Noyrat'la müsteşar Fon Bü- lov'un çok çalıştıkları bildirilmektedir. 26 sonkânunda da kabinenin B. Hitle- r'in başkanlığı altında toplanacağı ve bu toplantıda, Fürer'in nazilerin iş ba- gına geçişlerinin ikinci yıldönümünü kutlamak için 30 sonkânunda vereceği büyük söylevin ana çizgilerinin tesbit edileceği haber verilmektedir. Yalnız Almanyanın, alacağı vaziyeti kati su- rette tesbit etmek için 31 sonkânunda Londra'da yapılacak olan Fransız — İn- giliz konuşmalarının sonucunu bekli- yeceği de söylenilmektedir. Sar işi hallolunduktan sonra, al- man diplomasisinin, yaptığı yanlışlar yüzünden Almanyaya da çok zarar ve- recek surette karışan genel vaziyeti aydınlatmak istemesi tabiidir. Uluslar derneğinden ve silahsızlanma konferan- sından gürültülü bir tarzda ayrılarak ve karada, havada hummalı bir çalışma Hle silahlanarak, Almanya acun efkârı umumiyesinin gözünde Ştreseman ve Brüning'in uysal sıyasaları ile elde et- tikleri yeri kaybetmeğe başlamıştır. Bu yüzden de ingilizleri kuşkulandırmış ve onlar için de, öteki batı Avrupası ulusları için de güven meselesinin bah- se mevzu olduğunu kendilerine anlat- mış, bu ise barışı beraberce korumak için ingiliz ve fransızların yapacakları iş birliğini kolaylaştırmak gibi bir so- nuc doğurmuştur. Nazilerin Avustur- ya'nın istiklali etrafında çevirdikleri dolablar da Fransız — İtalyan anlaşma- sımı kolaylaştırmış ve Roma anlaşması, İtalyanın küçük anlaşma ile yapacağı iş birliği sayesinde, Fransa ile İtalya"- nın orta Avrupada verimli bir müşterek sıyasa yapabilmeleri için gereken şart- ları doğurmuştur. Ve nihayet Alman- yanın yaptığı hataların Rusyayı Fran- saya yaklaşmağa, uluslar derneğine ve Avrupa devletleri camiasına girmeğe, küçük anlaşma ve Balkan anlaşmasına yakınlaşarak doğu Avrupasında yeni bir islav sryasasının temelini sağlam 0- larak kurmak çarelerini araştırmağa sevkettiği şüphesizdir. Bütün bunların Almanyayı acıklı bir duruma soktuğu ve tam mali ve ökonomik bir takım vahim güçlüklerle uğraştığı böyle bir sırada yapayalnız bıraktığı inkâr olunamaz, Lehistanla yaptığı, birçok dedikodulara yol açan l ile, Macaristanla sırf küçük an- laşai dağıtmak ve barış andlaşmala- nilen beyaz renkleri de taş B. (Grifon) denilen tüylü kopoylar kabul edilmez. bulunmasıdır. Prof, F. Luşehan “Ulus - Jar, ırklar ve diller,, kitabının sonunda diyor ki: “Irk bakımından birlik göste- mından da bir birlik gösteriyordu. Fa- kat zamanla türlü yer değiştirmeleri, göçmenlik, barış ve savaş sokulmaları, alışveriş ve gidiş geliş dolayısile ilk şe- kil bozulmuştur. Hil arasındaki bağ da çoğalır. A rının toprak hakkındaki maddelerinin tadilini elde etmek için yaptığı anla- şılan gizli uzlaşma, Almanya'nın ulus- lar derheğinin zihniyetine ve metodla- rına sadık kalan devletler camiasından çıkmakla kaybettiği şeylerin yerini şüphesiz dolduramaz. Berlin hüküme- tinin birkaç zamandanberi bu hale bir çare araştırıp bir taraftan da 13 son- kânuna kadar dış sıyasa » bakımından hep yenilmiş olan nazi rejimi için za- vahiri kurtarmağa çalıştığını her şey göstermektedir. Sar plebisitinin sonu- cu Almanyadaki halk yığınlarının gö- züne parla kbir zafer gibi göründüğün- den alman hükümetine dış sıyasasının inkişafr için fırsat vermiş bulunmakta- dır, Hitler Sar plebisitini kendisinin de ummadığı şartlar altında kazanarak yeni bir prestij ve büyümüş bir otorite elde ettiğinden, Almanyanın çok tehli- keye düşen dış durumunu düzeltmek ve söylevlerinde daima tekrarlamaktan geri urmadığı barı şisteğinin samimi- yetini acun önünde isbat etmek için hal çareleri arıyacağı tabiidir. Almanyanın sıyasasında gerekli o- :uıunvaı&lıyıilirkîlt&çı— lan kalkınmayı yapabilmesi için biribi- rine bağlı iki fırsat vardır: Bunlardan birisi Almanyanın, orta Avrupadaki durumun Roma anlaşmasının hazırladı- ğı şekil dahilinde pekiştirilmesi işine katılması, öteki de doğu andlaşmasına girmesidir. Almanya, Avrupada sürek- Ni bir barışın kurulması için yapılmak ; istenen bu iki büyük işe karşı durmaz- İ g rçe Y AM B yişyee l0 T Guzellık amelıyatları Yazan: Dr. Charles Claov&. Biricik hataları bilgisizlikten başka bir şey olmıyan birçok kimseler, gü- zelleştirme ameliyatlarını kadınların güzelliklerini artırmak için kullandık- ları bir vasıta tanımışlar ve bu ameli- yatların buruşukları yok etmek, gözle- rin altındaki çukurları gidermek, şük göğüsleri kaldırmaktan başka bir şeye yaramadığını sanmışlardır. Bu, büyük ve teessüfe değer yanlıştır. Güzelleştirme ameliyatları- nın sahası, bu kadar dar olmaktan çok uzaktır. Bilakis bu saha, insanın aklın- dan bile geçirem 'yece”i kadar geniştir ve chirurgie esthetiyue denilen yeni cerrahinin kolları tamamen psikolojik mahiyette bir takım vakalara karışma- ğa kadar varmaktadır. Güzelleştirme ameliyatları bilhassa savaş esnasında ve savaşı takib eden dü- bir “yıllar içinde ehemmiyet almağa başla- mış ve bu ehemmiyet günden güne bü- yümüştür. Bazıları estetik cerrahi ile plâstik denilen cerrahi arasında bir fark görmek istemişlerdir. Halbuki böyle bir fark, bizce lüzumsuzdur. Çünkü, plâstik bir ameliyat da netice itibarile estetik bir ameliyattan başka bir şey değildir, faraza yüzdeki bir ku- suru düzeltmek için vücudün başka bir tarafından et almağa mecbur kalan bir doktor, yüze ilave ettiği bu yeni parça- ya şüphesiz bir biçim vermek mecburi- yetindedir. Zaten güzelleştirme ameliyatını ya- pan, yalnız bunda ihtısas sahibi olmuş cerrah değildir. Topal bir bacağı dü- zelten bir ortopedisk, gözlerdeki şaşı- lığı gideren bir göz mütehassısı ve çö- kük bir burunu güzelleştiren bir burun mütehassısı, her biri kendi alanında güzelleştirme ameliyatı yapıyorlar de- mektir. Cerrahinin bu mühim şubesinin en eyi tarifi, sarahat ve vuzuhu itibarile, Dartigues'in yaptığı şu tariftir: “Bir insandaki tabii veya sonradan olan ve onun şahsi veya soysal değeri- ni düşüren kusurları düzeltmek için ya- pılan plâstik ameliyatların hepsine bir- den estetik cerrahi denir.,, Esasen estetik cerrahinin son za- manlarda icad edildiğini sanmak çok büyük bir yanlış olur. Bunun en çok savaştan sonra fazla inkişaf ettiği doğ- ru ise de, bilhassa yüzde olmak üzere vücudun kusurlarının düzeltilmesi en eski zamanlarda yapılmıştır. Eski hind kitablarında yazılı oldu- ğuna göre, Kıral Goorka her yeni şehri zaptettiği zaman bu şehir ahalisinin bu- runlarını kestirirmiş. Yalnız memede- ki küçük çocuklarla, ağız çalgıları ça- lan musikişinaslar bu kaideden haric tutulurmuş. Onun için çok eski zamanlarda Hin- distandaki bazı mahir — mutetabbib- ler, alm kısmından çıkardıkları derile- ri yanaklara yapıştırarak burun yap- mak suretile güzellik ameliyatları yap- mışlardır. Hattâ hindlilerin bu ameli- yatta — kullandıkları tekniğin — adına “Hind metodu,, denir. Bu metodt: Hindistan'ın mukaddes kitabları bahs ettikleri gibi, Mısır papirüslerinde de bunun bahsi geçer. İşin tuhafır, bu türlü cerrahinin Hindistanda saksı ve testi yapan çöm- lekçiler tarafından yapıldığıdır. Bu belki bize garib görünebilir. Fakat biz- de de bugünkü cerrahlık berberlikten doğmuştur. Eskiden, cerrah ustası ol- madan önce berber ustası olmak gere- kirdi. Ambroise Par& ve daha birçokla- rı, berberlikten sonra cerrahlığa geç- mişlerdir. İlk zamanlarda doktorların cerrahlara karşı gösterdikleri istihkar- da bundan ileri gelmiştir. Daha sonraları, Rönesans esnasın- da Taggliacozzi adlı bir italyan da gü- zelleştirici cerrahi yapmıştır. Ondan birkaç yıl önce sicilyalı Branca'nın dü- şündüğü metodu kullanan bu adam, kusurlu burunları koldan aldığı et par- çalarile düzeltiyordu. Buna da “İtal- yan metodu,, denildi. Taggliacozzi bir- çok ameliyatlar yapmış, bunların ekse- risi muvaffak olmuştu. Fakat bazan a- meliyatlar tuhaf neticeler veriyor ve bu da birçok şakalara, alaylara yol açı- yordu. Bu arada bazı kimseler, kusur, ları düzeltmek için alman etlerin, bu eti veren adamın hayatile sıkı bir alâ- kası olduğunu ileri sürmüşlerdi. Hattâ Van Helmont adlı felemenkli bir dok- tor hatıralarında şöyle bir şey yazmak- tadır:/Belçikalı bir adam, bir hamalın kollarından aldırdığı et parçalarile burnundaki kusuru Taggliacozzi tara- fından düzelttirmişti. Bu adam, burnu çok güzel bir biçim almış olduğu hal- de, memleketine döndü. Herkes bu gü- zel neticeyi beğeniyordu. Fakat günün birinde adamcağızın burnu buruşmağa, yumuşamağa başladı ve nihayet yok ol- du. Van Helmont'un anlattığına göre, yapılan tahkikat neticesinde, burunun düzeltilmesi için kollarının etinden bir parça veren hamalın ölümü yüzünden belçikalının burnunun çürüyüp kay- bolduğu anlaşıldı. Bu birkaç misalden de anlaşıldığı üzere plâstik veya estetik cerrahi dün- ya kadar eski bir şeydir ve bunun men- şei çok eski zamanlara kadar uzanmak- tadır. Daha bundan birkaç yıl önce, eıte- tik cerrahiyi tenkid etmek ki aklından geçmezdi. Fakat eyi netice vermiyen bir bacak ameliyatı bahane edilerek cerrahinin her şeyden önce kurtarıcı olması, sağlık getirmesi gerek olduğu hakkında hukuki? bir mütalea yürütüldü. #kik Bütün bunlar çok mühimdir ve halk arasında olduğu kadar trb âleminde de alâka uyandırmaktadır. Birçok kimse- ler, savaşta yüzünden yara almış bir a- damın, bir ameliyat yaptırarak duydu- ğu maddi veya manevi acıyı dindirmek çaresini aramasını tabii görmektedir- ler. Fakat bunlar, doğuşta veya sonra- dan iktisab edilen vücud kusurlarını düzelten yalnız estetik mahiyetteki cerrahinin faydalr olup olmadığı husu- sunda bık kal kta ve bu tür- sa, uluslar derneğine dönmesine hiç bir engel kalmıyacak ve ©o da şerefli bir surette masa başındaki yerine yeniden geçerek medeni acunun genel menfaat- lerine gerçek bir yardımı dokunacak olan uluslararası iş birliğine katılmış olacaktır. Gazetelerin bugünlerde verdikleri ve ihtiyatla telakki edilmesi gerek o- lan duyuklara göre, alman hükümet a- damları içinde bulunduğumuz günlerin realitelerine açıkça uyacak bir inkişaf devresine daha girmemişlerdir. Sar plebisitinin sonucu bildirildiği zaman verdiği söylevde B. Hitler, Al- manyanın Fransadan topraktan yana hiç bir isteği kalmadığını söyliyerek Sar'ın Almanyaya dönüşünün Avrupa- nın barışlandırılmasına esaslr bir yar- dımı olacağını bildirmişti. B. Hitler'in her mülakatta kuvvetle tekrarladığı bu sözleri sened ittihaz ettiği B. Laval Cenevrede iken söyledi. O gündenberi, B. Hitler'in bu söyleri hareketiyle de teyid etmesi beklenmektedir. Bunun yakında husul bulmasını diliyelim; fa- kat, resmi alman gazetelerinin kullan- Beğ KÜ İi Yi »o —i dıklarr dile bakılırsa almanların başlı- ca isteklerinden ve bilhassa silahlanma bakımından gerçek ve mutlak bir hak birliği ile şimdiye kadar bütün anlaş- malara engel olan tezlerinden vaz geç- mediği anlaşılmaktadır. Edinilen inti- baa göre, Almanyanın Sar plebisitinde kazanması ona büyümüş bir otorite ile hareket imkânını verdiği için barışma- ğa sevkedecek yerde, isteklerini çoğalt- mağa, ortaya konulmak istenen barış işini bozacak mahiyette oldukları için kabullerine imkân olmıyan bir takım şartlar ileri sürmesine yaramıştır. Bel- ki de Almanya böyle bir taktik kulla- narak bir sonuca varmağı çok istiyen ve fakat kendi güvenlerini tehlıkeye lü cerrahinin th&rapeunque bir fayd“' olduğuna itiraz etmektedirler. Bunurlş la beraber, haya..arındaki bütün muvi faktyetsizliklerini burunlarının çar| veya çıkık olmasında bulan birçok damlar vardır. İşte bu suretle iş, psyğ — chologie, hattâ ekseriya psychiâte sahasına intikal etmektedir. Ekseri bir insanın güzellik bakımından heq hangi bir kusuru onun soysal, hissi vç sair birçok işlerinde, sanıldığından daş ha zararlı bir şekilde tesir yapabiliri Bu yüzden de kendisinin öteki insani lara göre aşağı olduğu duygusu, böyle bir kimsenin aklında yer etmeğe hla lar. Utanma hissi bundan doğduğu gil i her türlü “akıl sapıtmaları,, ve psycho". se'lerin Lirçok şekilleri de bundan iles ri gelir. İşte estetik cerrahi her şeyden önce bu bakımdan gözden geçirilirse onun kazandığı cerrahi, fakat bilhassa manevi zaferin manası bu suretle an- laşılır. Birkaç misal gösterelim: Mağaza- lardan birinde çalışan bir gencin burnu çok biçimsizdi. Bu genc bir yere gön- derildiği zaman, verilen işi eyi becere- miyor, hesab yaptığı zaman da yanlış- lar yapıyordü. Mağazanın sahibi olan kadın da böyle bir kusurunu estetik cerrahi yoliyle düzelttirmişti. Bunun- la beraber her gün bu gence “böyle hir burnu olan kimsenin aptal ol şaşmamalıdır.,, diye çıkışıyordu. Bu genc karakter sahibi değil miydi, yak« sa patronunun bu yolda yaptığı teke dirlere karşı çok zayıf ve hassas mı idi bilemiyoruz. Fakat günün birinda işinden çıktı, odasına kapanarak kimi seyi görmedi ve nihayet burnunu ame« liyatla düzelttirmeğe karar verdi. Bura nunun biçimsizliği düzelince, bu gend hayatla daha cessurane bir şekilde mülâ cadeleye başladı. Onu utangac yapaıı' sebeb ortadan kalkınca, utangaçlığı dâ yok oluvermişti. Teknisyen olan başka birinin da profili biçimsizdi. Mesleğinde ılenleı yememesini kendisine bir iş tevdi edılî memesini daima yüzündeki bu kusurâ atfediyordu. O da ameliyat yaptırdış Fevkalâde bir tesadüf eseri olarak da ameliyattan birkaç hafta sonra çok Ir şartlarla onu ecnebi memleketlerdern birine gönderdiler, Fakat o, bunu bîıı tesadüf eseri olarak kabul etmiyor ?j 1 hayatındaki bu değişikliği, yaptırdı ameliyattan ileri gelmiş sanıyor, buna inanıyordu. Estetik cerrahide psikolojik amih ekseriya çok mühim rol oynar, Niteki gösterdiğimiz misaller de bunu ispat eder. Faraza ğöğsünü düzelttirmek içini bir mütahassısa müracaat eden bir kas dının bu müracaatlarındaki sebebi yalk nız kendi zihninde yer bulan bir küçülk görülmek duyğusundan doğduğunu da, ispat edebiliriz. Onun için mütahassıs bu gibi hallerde çok dükkatle hareket etmeli ve ser müracaat edeni eyice tetş, kik etmelidir. Her müracaat eden erkek veya kadını ameliyat yapmak pek basit bir şey olur. Böylelikle iş çabucak şars, latanlığa ve ticarete dökülür. En büyük tehlike de budur ve buna dikkat edilmea Dikkat, bilhassa lazımdır. Çünki en ehemmiyetsiz görünen bir ameliyatta bile bazı tehlikeler vardır. Bu tehlikeler şüphesiz pek büyük değildir. Cerrah tabil ihtiyatla hareket eder ve bütün ge« rekli tedbirleri alır. Çıkacak her hangği bir komplikasyon, istisnai mahiyette bir şeydir. Onun için bir doktor, kendisine müracaat eden kimse üzcrinde yapacağı ameliyatın faraza bir berberin yaptığı altı aylık ondülasyon kadar tehlikesiz olduğuna kanaat getirmelidir. (eyi dü- şünürsek, bir ondülasyon'un da estetili cerrahinin ameliyatlarından da farklı olmadığını anlarız.) Bu gibi ameliyatlarda kazalar ğayet nadirdir. Diğer taraftan estatik cerrahi nin yaptığı hizmetler pek çok ve bundan doğabilecek imkânlar hadsizdir. Onun için onun — “Meşruiyyeti, münakaşa götürmez. Bir çok resimlerden ve sinema film- lerinden de görecegimiz üzere, ameli yaptırmadan önce ekserisinin yüzünde, Ç C | harı! y İ P. | ne ye kadar fedakârlıkta bulunabileceklerini pekeyi bilen diğer devletleri korkut- mak istemektedir. Eğer iş böyle ise al- kederli bir ifade okunan bir çok ldıme- ler, ameliyattan sonra canlı, neş'eli vq yaşamaktan sevinç duyan bir hal gös- termektedirler. Ombreol “böyle bir man diplomasisi psikolojik” bakımdı yeni ve vahim bir yanlış daha yapıyor demektir ve şimdiki realitelerin tesiri ile Berlinde zavahir ve hayalat yerine - açık ve kuvvetli bir aklı selimin galib gelme:hu dilunehyîıı. : 8 A ıîj 'f—)".â,&—" ameliyat yapılınca yalnız güzel bir şe-, kil değil, saadet Je yaratmış oluyorsu- muz.,, demişti. Bundan doğru bir: Böz olamaz. ğ Lo Mua'nın ıoııkıuııııı ııvıımdıl a|

Bu sayıdan diğer sayfalar: