Tefrika No. 33 Hain Vahdettin Memnun Olmuştu Meclisi Mebusanın Feshi İradesi Mahzuziyetini Mucip Olmuş ve Tevfik Paşaya Muvaffakıyet Duaları Etmişti Sarayla Babiâli arasında mekik dokur gibi bir hayli gidip geldik- ten, arzuyu şahaneyi teyit edecek bir çok gizli iradeler tebliğ etik- ten sonra, nihayet ihtiyar veziri kandırmağa © muvaffak olmuştu. Meclisin feshi meselesinde onu da hünküra uydurmuştu. Tevfik pa - $a, ilk temaslarda meclisin feshi- Dİ iktiza ettirecek ortada bir se- bep göremediğini söyliyerek, Ah- met Riza beyi baştan savmak is- temişti. Fakat ertesi günü, Babiâliye has ine müdürü Refik gelmişti. Hünkürin arzusunu aynen tekrar. Ja teferrüata sit müzakerelerin â- yan reisiyle yapılması lüzumunu tekit ve teyit edince ihtiyar vezir gevşemişti. Bir iki gün sonra da, huzurda bulunduğu bir sırada, hünkârın, henüz bu İşin netice İendirilmemesini bahane © ederek serzenişte bulunması sadrazamı, âyan reisiyle temas mecburiyetin- de bırakmıştı. Son müzakerelerinde, Ahmet Rıza bey işi sağlam tutmuştu. Mec- Misin harici ve siyasi esbaptan zi- yade dahilde vukuu haber alınan bazı uygunsuz teşebbüslere mâni Olmak fikriyle münhasıran hün - kir tarafından arzu edildiğini söy- Jemişti. Hünkârin bu suretle ka- bineyi, dahili ve harlel tehlike ve tesirlere karşı (o kuvvetlendirmek istediğinden bahsetmişti. Hele, müşir İzzet paşanın riya- seti altında bir kabine teşkil ettir- mek için Mustafa Kemal Paşa ta- rafından sarfedilen mesaiyi ve bu >— wi KALErAK anlatmayı hiçte u- Putmamıştı. Beyannamenin mec- liste okundu, ii ğu ve itimat talep ©- lunduğu gün meclisi kabine aley- hine çevirmek, itimat reyi verdir- memek için Mustafa Kemal Pa- Şanın yaptığı teşebbüsleri de, safi- ki bir sırmış gibi, birer birer or- taya dökmüştü. Sonunda da: — Şevketmeap efendimizin, de- mişti. Meclisi (o kapattırmaktaki maksadı hümayunları, münhası - ran zatı devletlerini ve kabineni- zi kuvvetlendirmeğe matuftur pa- şam. Tereddüde hiç te mahal ve lüzum yok. Millet ve memleketin selâmeti bunu icap ettirmektedir. Şevketmeabımız, emin olunuz ki, bu tasavvurlariyle siyasi bir ki- yasetten daha ziyade cidden kud- si bir keramet izhar buyurmuş ©- luyorlar, Tevfik paşa, Ahmet Rıza beyin bütün bu sözlerine inanmış, bare- ket ve ısrarlarını samimi ve ma kul bulmuştu ve nihayet o da, on- lara uymuştu. 334 yılı birincikânununun on dokuzuncu O günüydü. Hünkâr tarafından yapılan davet üzerine, sadrazam Tevfik paşa Sa- raya gelmişti. Doğrusu haremi hü- mayuna götürülmüş ve biraz isti- rahatten sonra, diş ağrısından muz- tarip bulunan hünkârın yatak © dasına alınmıştı. Tevfik paşa, me- busan meclisinin, (kendisinin ve kabinsenin kuvvetlendirilmesi çin kapatılmak istenildiğini âyan relsinden öğrendikten sonra, Vah- dettine biraz daha ısınmıştı. Hün- kârın rahatsızlığından dolayı te- essürünü arzetmişti. Bir hayli dil dökmüş ve nihayet, meclisin fes- bine dair yazıları iradei seniyyeyi göylece okumuştu: “Esbabı — zaruriyel siyasiyeden naşi meclisi mebusanın feshi ik- tıza etmesine ve kanunu esasimi- zin muaddel yedinci maddesinin fıkral mahsusası mucibince, lede- liktiza (o heyeti mebusanın feshi hukuku şahanemiz ocümlesinden bulunmasına binaen meclisi mez- kürün bugünden itibaren bermu- eibi kanun feshini irade eyledim... Vahdettinin yüzü gülüvermişti. Memnuniyet o ve mahzuziyetini Tevfik paşanın hoşuna gidecek hir tarzda ve dille bildirmiş, ( biraz sonra da muvaffakıyet dualariyle birlikte avdetine müsaade cdiver- mmişti. Hain Vahdettin cidden memnun- dü. O meclisten değil, Mustafa Kemal Paşanın meclisi altüst €- derek kendi aleyhine harekete geç- mesinden korkuyordu. Gün geçtikçe adetleri çoğalan, fasliyet sahaları genişliyen gizli hafiye teşekküllerinin verdikleri haberlerle, Mustafa Kemal Paşayı Vahdettine âdeta bir umacı gibi gösteriyorlardı. Taç ve tahtının tehlikede bu- lunduğunu bildirerek bayağı ürkü- tüyorlardı. Hem bunlara ne ha- cet. Bir kaç hafta evvel huzuruna kabul ettiği Mustafa Kemal Paşa da, kendisine karşı hazırlanmakta olduğu bildirilen teşebbüs ve ha- reketler hakkındaki istizahına karşi dolaşık cevaplar vermemiş muydi ya?. Kendisini tatmin ve temin et- mek değil de, büsbütün endişe ve şüpheye düşürecek şekilde hare - ket etmemiş miydi?.. © Aklmca, meclisi dağıtıp kapatmakla Mus- tafa Kemal Paşanın teşebbüs ve mesaisini akim bırakacağını sanı- yordu ve“hiç şüphesiz çok ta se- viniyordu. Yalnız o mu?.. Meclis kapandıktan sonra, Tevfik paşa - nın yerine sadaret koltuğuna ku- rulacakları hulyasiyle yaşıyan da- mat Feritle Ahmet Riza bey de sürur icinde crnanıyarlardı — Sadrazam o Tevfik paşa, huzur- dan çıkar çıkmaz, damat Feritle Ahmet Rıza bey mânalı gülümse- melerle Vahdettinin yanına girmiş- lerdi. Günün bu üç enirikacısı baş- ; başa vermişler. Meclisin kapatı- lacağı gün, vukuunu ihtimalli gör- dükleri teşebbüs ve müdahalelere karşı alınacak tedbirleri o düşün- müşler, 'bu mühim vazifeyi de kaymakam Zekinin becerikli eli- ne vermişlerdi. gün birincikânunun oOyirmi birinci ve kapatılan meeli- sin son günüydü. Sabah erkenden Ayasofya ve Sultanahmet kahve- İeri kaymakam Zekinin zorbacıla- riyle dolmuştu, Gönenli Bekir Sıt- kılar, Şah İsmailler, Düzceli Kâ- miller ve benzerleri gibi fesatçı- ların belleri kamalı, tabancalı ser- serileri yer ve köşe tutmuşlardı. Nihayet mecliste fesih iradesi o- kunmuş ve Vahdettinle hempala- rının bu istediği de olmuştu. Meşrutiyet boğulmuş, mebuslar da bayağı koğulmuştu. Çok ibrete ve dikkate şayandır ki, meclisin kapatılacağı, hünkârın alçakça ta- savvurları hakkında Mustafa Ko- inal Paşa tarafından tenvir ve ir- şat olunan o devre mebusları, mu- hafaza ve müdafaasına and içtik- leri meşrutiyete vurulan ve kop- koyu bir irtica hareketinden baş- ka bir şey olmıyan bu derbeyi cidden miskinane bir sükünet ve tevekkülle karşılamışlardı. Meş - ruyetin göz göre boğazlanması- na sabır ve tahammül göstermiş- lerdi. Bir iradenin süratle infazı lü - zumundan bahis ile Müşir Ahmet İzzet paşaya yapılan (tavsiyeyi meşrutiyetin hükümlerine aykiri gören ve bu hareketi meşrutiyete sadakatsizlik sayan ve bilhassa ye- mininde hânis olduğu iddiasiyle hünkârı muahazeye kalkışacak ka- dar meştutiyete bağlilik ve hele ti ve medeni bir cesaret gös- teren o vakitki mebuslerin bu de- fa gösterdikleri bu aciz ve tevek- kül herkesi şaşırtmıştı. Bazı çeh- relerde de çok mânalı ve imalı te- bessümler belirtmiş ve mebuslar, bu hareketlerile yeminlerinde hâ- nis olmadılar mı acaba, dedirt- mleti. iz meelisin nasıl dağıtıldığını ve kapatıldığını, çok acı ol- duğu için, takipten sarfınazar e- delim, kapatanlarla kapatılmasını hoş görüp kabul edenleri yüz yü- ze ve tarihin vereceği hükme ter- kederek, biraz da Manavoğlunun madrabazlıklârinı, (marifetlerini seyredelim: O günkü celsede, meşrutiyet, kanlı ve kirli ellerin himmetlerile mecliste boğulup (o kefenlenirken, Cağaloğlunda koyun tüccarların - dan Erzurumlu (C.) beyin kona- Hında da bir toplantı yapılmıştı. Kapiten Halidin arzu ettiği ihtilâl partisinin üçüncü müzakeresi ya- pılıyor, bir hiyanet temeli daha atılıyordu, Remzi paşa, Nevres ta- rafından teklif edilen parti eleba- şılığını, en ufak bir tereddüde bi le düşmeden, hiç düşünmeden der- hal kabul etmişti Çünkü, oda Vahdettine sokulmıya yeltenenler- den, damat Feridi (o sevenlerden, onunla beraber yükselip bir ne zaret koltuğuna kurulmağla heves- Jenenlerdendi. Bu toplantıya o da gelmişti ve müzekereyi o idare & diyordu. Erkâniharp | Refik, Hayri ve 'Nesresle bunların tiynet ve kabi- Hiyetlerindeki bazı kimseler mak- sat ve hedefte pek çabuk anlaş- mışlardı. Babiâliye yapılacak bas- kının programı hemen oracıkta 223333333737332227Xe HiKÂYE ş ? HEM BUNAK, HEM KÖR : ? Yazan: Gerald Kersh endi kendime Cork! Cork! Cork derdim. Tâ neden son” ra, adamı hatırladım. Eski bir boks şampiyonu idi, Adı vaktiyle en büyük puntolu harflerle gaze- telerin ilk sayfasına basılmış Ir- landalı deli fişeğin biri idi. Polis- leri döver, barları kırar geçirirdi. Çılgın bir hayat kuvveti, ve yufka bir yüreği vardı. Sağ elinin bir yumruğu ile bir öküzü sersem e- dip düşürmüştü. Sokakta rastladı- ğı aç dilencilere en pahalı sigara“ larından ikram ederdi. Süt istiye- rek ağlıyan bir çocuğa rastlasa, mutlaka onunla beraber ağlar, ve çocuğu susturmak için ona bir şi- şe şampanya satin alırdı. Kadınlar ona bayılırlardı. Bir aralık adı bir talâk davasma karıştı. Ertesi gün de ringde yenildi idi, Ondan sonra her yüzünü gösterdiği yerde 15- lıklarla karşılanırdı. Gel zaman git zaman adam ka- yıplara karıştı Onun hakkında bir iki senede bir defa kısa bir ha- vadis okunurdu. Ya barın birinde çıngar çıkarmış ve tevkif edilmiş olduğu yahut, iyi giyinmiş ve ko- Junda sarı saçlı bir kadın olarak göründüğü yazılırdı. Bir günde hafızasını tamamen kaybetmiş bir halde sersem sersem gezerken ya- Kalandığı bildirildi. Tam bu sıra- da koca Cihan Haröi patladı idi. Harbin gürültüsü arasında herşey unutuldu. Harplen sonra da harp- ten beter yirmi senelik bir sulh devri geçti. Milyonlarca insan öl- dü, ve geçmişe kavuştu. oksörler ehemmiyetli şeyler değildirler. Chico'nun kah- Yorgunluktan Gelen Uykusuzluk Uykusuzluğa alışmamış sağlam adam yorulduğu vakit uykusu da- ha çabuk gelir ve daha rahat u- yur. Fakat uykunun geleceğinden zaten şüphesi olan sinirli için yor- gunluk ta uykusuzluğa bir sebep- tir, Çok sinirli adam yatağına girdi- ği vakit kendisini ne kadar yor- gun duyarsa uykusu o kadar geç gelir, geldiği vakitte de, korkulu rüyalar getirir ve sık sık siçrama- larla kesik kesik hir uyku olur. Çok sinirli olanların uykusuzluğu hemen bu yorgunluk his- sinden ileri gelir. Şu kadar ki si- nirlilerin yorgunluğu, çok iş gö- hareket rüp yahut çok ir amma arda yorgun mlümietlerinden ca ve ilk inden biridir. Sinirli hareket etmeden, iş gör. meden de yorgun du- begi yerme enes etmek yahut ir İş gör ui yorgunluğu art- tırdığı için gece uyku - yorguulu- Zun fazlalığından dolayı - kaçar, Bu türlü uykusuzluğa çare gene istirahat etmektir. Fakat mutat olan uyku vaktinden önce istira- hat, Herkesin uyuduğu saatte ya tağına giren sinirli herkes gibi ça- bük uyuyamayınca muztarip olur. Birkaç saat sonra yorgunluğu ha- fiflese bile ilk saatlerin verdiği te- heyyüç artık uykunun gelmesine mâni olur: sabah ışığı görününce- ye kadar uykusuz kalır, Halbuki çok yorgunluktan uyu- yamıyan ee şe daha otu- , mesel 'şamın beşinde, yalnız istirahat etmek üzere ya- ağına girerse saat yediye doğru dazla yorgunluk g Ğ len o vakit kendine tatlı ve ağır uyka gelir ve sabahm yedisine kadar ra- hat rahat uyur. Bir aralık uyansa bile, keyfine göre, bir hardak süt içince yahut bir gevrek, bir pasta, bir dilim ekmek, bir kâse yoğurt yiyince uyku tekrar gelir. * Sinirliler icin, böyle fazla yor- herkesten birkaç saat önce - isti- rahat etmek üzere « yatağına gir- meği tecrübe etmek daha faydalı olur... Bazrları da, aksine, biraz yorulmaymeca o uyuyamazlar, On- lar da kendilerini dalım; çok az yorgun hissederler. Fakat onların yorgunluğu sinirlerin zayıflığın- dan değil, kanlarında üre biraz fazla bulunmasından, yahut da- marlavı sertleşmiş olmasından ile- ri gelir, Yorgunluğun bu iki türlüsünü damarlardaki tansiyonu ölçen âlet ayirdettirir. Çok sinirlide tans. yon azalmis, ötekilerde çoğalmış bulunur, İkisi de yorgunluktan gelen "uykusuzluk, fakat biri tan- öm çokluğundan, biri azlığın- an, Tansiyonun cokluğundan gelen uykusuzluğa karsı - aksine - bi- 787 yorulmak üzere hareket ve perhiz lâzrm olur, Bunların dere- cesini tayin etmek, tansiyonu da ölçecek olan, hekimin işidir. Ancak yorgunluktan çelen wy- kusuzluk her vakit bövle kı lıkla avrdedilemez. Çünkü her vakit damarlarındaki © tansiyon düsük olan sinirli bazı günlerde « türlü türlü sebeplerle - teheyyüç eder ve tansiyonu artar. O zaman kendini gene yorgun hisseder, f: kat uvkusuzluğu istirahatle geç- mez. Birkaç gün önce erkenden yatağa girdiği vakit uykusu gel- diği halde bu sefer istirahotten uykusuzluk artar ve kendisi daha ziyade sinirlenir. Bu da size anlatır ki uykusur- Tağun da lâyıkile tedavisi ancak hekiminizin onu tetkik oetmesile kabildir, e Eyüp Nişancasından o mektap yazen 8. B. okuyucumuz, bize gönderdiği ga- yete parçasını hangi güzeteden icermiş- se, İntediği şeyi de oradan sorması ol- bette daha münasip olur, -. A. Dale diye imza eden okuyucumuz mektubuna cevap simak istiyorsa bir sâres bildirmesini rica ederim. na gider. Ağır sikletini mi İstersi- niz, orta veyahut hafıfini mi ister- siniz, orada hepsini de bulursu- nuz. Malüma, boksörlük mesleğin- den masum. kanlar, Ringin bez- lerinden ise, boşuboşuna dökülmüş alın terleri sızar, Ben orada boksa daha yeni da- lan acemi bir hafif siklete rast gel- dim, Adının Pike olduğunu söy- ledi. Yirmi yaşlarında bir şeydi. Fakat akıbetinin ne olacağı alnın- dan ve bakışlarından okunuyordu. Herhalde vaktiyle yakışıklı bir delikanlı olduğu besbelli idi. Ça- kır gözlü idi, ve sarı saçları alev dilleri gibi dalgalı idi. Fakat sol kulağı bir marula dönmüştü. Bur- nunun direği detam ortasından içeriye çöktürülmüşlü. Bir köy hödüğünün giyim ve kuşamda gö- ze batıcı olacak kadar çiy renkleri taşımakta duyduğu gururun ayni- ni, Pike de kırık burunu ve bur- kuk kulağını teşhirde duyuyordu. Titrek bakışını, bakmak istedi- Zi şeye bir türlü ayar edemiyor- du. Benimle konuşurken gözleri- hemen şaşılaştı. Kafatasının şek- li güzeldi, onun içinde, mutlak bir normal beyin taşıyarak dünyaya gelmişti. Fakat dövüle dövüle o be yin donuklaşmıştı. Banane de- mek istediğini pek âlâ tasariıyabi- liyordu, fakat düşündüğü şeyle, söyliyeceği söz arasına sinsi bir engel giriyordu. Budala! Boks bu- naklığının o yünlü eli beynini av- cunun içine almıştı. Ona “bırak şu boksörlüğü!,, dedim. — “Ne?,, dedi. çeyim?,, — Boksü bırak. Kendini mahve- diyorsun. * — Aklını başma toplamak Üze- re durakladı. Biraz sonra “Ha vaz- geçeyim... Dur hele... dedi. Gözle- ri kapıdan tarafa kaymıştı Siritta. “Bak kapıdan kim giriyor.,, dedi. baktım. K sinemi ve alelâ- esyip bir adam girmişti. Kafasının ve kollarının sarkışında goril maymunun sit bir hal var- dı, Gözleri perdeli idi. Çenesi ge- viş getiriyormuş gibi yavaş yavaş işliyordu. OKargacık burgacık ol- muş kaşlarının ara yerinden, yum- raklarla dövülmüş, içkiyle şişmiş burnu, yere atılmış ve çiğnenmiş bir patlican gibi yamrı yumru sar- kıyordu. Seneler üzerine katmer katmer yağ tabakaları bağlamıştı. Elleri bile pot pof şişmişti. Muz salkımları gibi sarkıyorlardı. — Pike “Gördün mü? Cork?,, dedi. — Vay! O mu? — Pike “Şimdi bak ne olacak, dedi, Ve elindeki kaşığı boş çorba tabağına Cang! diye vurdu. Şiş- man herif birden irkildi; sol kolu- nu ileri fırlattı. Sağ kolunu kıvır- dı. Bir adım ileri attı, Biraz dur- du. Sonra yine eski vaziyetinde gevşedi. Pike “ne zaman bir taba- ği çalarsan, boksun başlamasını işaret eden gong vuruldu sanıyor,, dedi, Cork bizim masamıza geldi. He- men dört beş boksör daha üşüştü- ler; ve masamızı sardılar. Orada halka olan yüzleri bir göreydiniz. Şişmiş bir üst dudağa rağmen durmamacasına sırlan toy bir işte genç vardı. Eskiden dondurmacı- lik etmiş, ve beş #ene yumruklana yumruklana, hiç bir iş ve hiç bir şeye yaramıyacak hale gelmiş I- talyan Tullio Falcons vardı. Pike" in yanı başında çenesi sağı ve burnu solu gösteren tuknazın biri vardı, Aralarında ön altısından altmış yaşlısına kadar bulunan bu beş boksör beş profilini ü koyaydınız; beşinin profi doğru dürüsi biricik profil elde e- demezdiniz ine biri önündeki filcana ping! diye vurdu. Yine Cork birden yumruklariyle hazı- rol, vaziyetini aldı. Kendini salı- verince, yanında oturan *“Whitey Solomon'u nasıl yendin? Anlat bakalım,, dedi. Cork “bakın nasıl oldu,, dedi, “On ikinci round'ta idi, Anlıyor musunuz? Herif güm- bedek çeneme bir tane oturttu. Ondan ötesini ne anlatayım? Ote- sini bildiğim yok ki. Ondan sonra- $ı bir gün trende giderken, herifi nasıl yenmiş olduğumu bende başkaları gibi gazetede okuyup öğrendim. Anlıyor musunuz? Şu- urumu kaybetmiştim. Hiç farkın- da olmıyarak sekiz round daha harp etmişim. Hem de herifi kno- ckout etmişim. Anladınız mı? Siz hiç bir şeyden çakmazsnız Ben şuursuz olarak boks ederim.,, Ping! — Yine Cork hazırol va- ziyetini aldı. Maesyı sarstı. Yere düşen bir bardak tuzla buz oldu. Kahve sahibi seğirterek yetişti, Corka “buradan defol!,, dedi. JIh-- tiyar kahkahâ gürültüleri arasın- da ve tabaklarla fincanların Çing! Ding! diye çınlayışı arasında, aya- m kalkıp, kapıya doğru sendele- 7 Acıdım doğrusu. Ardı sıra ka»: pıya koştum. Onu sokakta yakala- dım. Ona iki şiling verdim. Aldı, Bir an bakış bakışa kaldık. Gözle- ri titriyor yılıyordu. Bir şey söy- lemek istedi. Fakat çığırından çık- mış cümlei asabiyesi, çenesinin pazılarını işletmezden evvel, söy- liyeceğini unutmuştu. Döndü. Ben de döndüm. Ben yoluma o da yo- luna gitti. Onu şehrin karanlık $9- kağı yuttu. Onu artık, bir daha görmedim. “Neden vazge pa Anamurun Vapur İhtiyacı Anamur, 'TAN) — Fazla sıcak ya- pan üç ay istisna edilirse her mev- simde havası mutedil ve büzel, her tarafı yemyeşil olan kasabamızda portakalcılık ve limonculuğa ilâve- ten, pek verimli görülen muzculuğa da ebemiyet verilmiye başlanılmış- tır. Sisam ve yer fıstığı istibsalâtı da mühim bir derecededir. Bütün bu mahsullerin ihraç za- manı, Teşrinlere ve Kânunlara tesa- düf etmektedir. O vakitlerde ise va- pur seferleri haftada bire inhisar et tiği gibi deniz ekseriya dalgalı ve sahillerimiz de sığ olduğu için çok defa vapurlar, Anamura uğramadan : geçmektedir. Bu yüzder tüccar malı iskelede uzun müdet beklemekte ve » limon, portakal, muz gibi mahsuller zarara uğramaktadır. Bu halin önü- ne geçecek bir çare bulmak lâzımdır. ; ne Adanada Hayırlı Bir Cemiyet Adana, — İlkmekteplerdeki fakir talebeyi ve okuma çağında olduk- ları halde mektebe gidemiyerek 80 kaklarda dolaşan çocukları himaye ederek yetiştirmek maksadiyle, Va- li Ali Riza Çeviğin himayesi altında bir cemiyet kurulmuştur. Cemiyetin her mektepte bir şubesi açılmıştır. Mektebe gidemiyerek sokaklarda dolaşan çocukların tesbitine başla- nılmastır.