KU T 304939 UMW.M Dti : nnu..].,..EnâMMWü Tefrika No, 30 Ferit, Pantikyanı Kabul Etmişti Onunla İçli Dışlı Konuşuyor, Gizli Bir Emniyet Kuvveti Teşkili İçin Akıl Danışıyordu Vahdettin, Mister Hatson ile Yaptığı gizli konuşmalarla, hattâ Süretini aynen aldığımız bu beya- hat ile, İngilizlere de el açmış â- deta merhamet ve şefaat dilen-, Mişti. Teferrüatı ve tafsilâtı meç- hul kalan bu mülâkattan sonra Mister Hatsonu da kendisine içli dışlı bir dost edinmişti ki, bu zat Sonraları, bir çok alçaklık ve hain- liklerde Vahdettinin kılavuzluğu- Nu yapan şöhretli kapiten Benetin Saraya sokulduğu ve sarayın kirli işlerine kirli parmaklarını soktu- Bu güne kadar, saray ile İngiliz- lere aracılık etmişti. Az bir za Manda Vahdettini, bir daha ayrıl- Mamak üzere, gerçekten bir uşak sıfat ve sadakati ile İngilizlere bağlayıvermek gibi büyük bir mu- Vaffakiyet te göstermişti. Yine bu mülâkatın tabii neti- celerinden olarak müsyü (Pantik- Yan) da Yıldız saraymın, Mediha sultan yalısının hatırlr bir ada- Mı, hele damat Feridin değerli bir danışmanı olmuştu. Mülâkat gecesi, her halde şu bîldiğîmiz gizli teşkilât blöfü üze- rinde de görüşmeler olmuştu ki, bu, Vahdettin ile damat Feridin yüreklerinde derin bir iz, acı bir şüphe bırakmıştı. Bu iki haini hay- lice düşündürmüş, bazı tedbirle- re baş vurmak mecburiyetinde bı- rakmıştı. Mülâkat gecesinden bir hafta sonra, Damat Ferit Pantik- Yyanı yalısına davet etmiş, bilhas- sa öğle yemeğinden evvel gelme- sini ayrıca rica etmak suretile bir nezaket ve samimiyet göstermek Kşkrani gil Y K L O gün yalıda yine mükellef ha- zırlıklar yapılmış, bir kaç fesat Yyardakçısı da çağırılmıştı. Ferit, her zaman ve herkese yaptığı gi- bi, o gün Pantikyana da hoş dav- Tanmış, gerçekten çok saygılamış ve ağırlamıştı. Biraz geçmiş za- manlardan biraz da günün mese- lelerinden bahsettikten sonra: — Mister Hatson sizi bana pek değerli ve çok kıymetli bir dost olarak tanıttı. Demişti. Bildiğiniz tehlike için, gerçi Mister Hatso- nun vermiş olduğu kat'i kuvvetli teminat bizi her türlü korunma tedbirleri almaktan müstağni bı- rakmaktadır. Ancak, padişah haz- retleri ihtiyati bir tekibir olmak üzere elde küçük ve gizli bir kuv- vet bulundurmasini arzu buyur- maktadırlar. Mister cenapları da bu kuvvetin teşkilini muvafık gör- Mmüş, bu işte sizin kıymetli fikir ve yardımlarınızdan istifade edebile- ceğimizi söylemişlerdi. Bugün bu iş hakkında sizinle görüşmek, dü- şüncelerinizi öğrenmek isterim. P antikyan bu sözler karşısın- da, hiç te şaşmamış ve bilâ- kis yapılması istenilen işin mahi - yet ve mânasını birden kavramış- tı. Fakat anlamamazlığa vurmuş- tü ve; — Hakkımda gösterdiğiniz em- niyet ve itimada, teveccüh ve il- tifata çok teşekkür ederim. Yal- nız affınızı rica ederek, anlıyama- dığım bir noktayı sormak, öğren - mek isterim. Hükümetin elinde bulunan jandarma, polis kuvvet- lerinden ayrı bir teşkilât mı ya- pılmak isteniliyor, burasını pek i- yi anlıyamadım ekselâns. Hain Ferit Pantikyanın göster- diği safiyete âdeta inanmış ve bel- ki de,'biraz şaşmıştı. Ciddilikle: — Evet mösyö Pantikyan. Bil- hassa sarayı muhafaza ettirmek i- çin ayrı bir kuvvet teşkili tasav- vurunda bulunuyoruz. — Bilmem, buna neden ihtiyaç görüyorsunuz ekselâns!.. Bildiği- me göre, sarayın muhafazası için de maiyeti şahanede ayrıca bir kuvvet bulunmaktaymış. Bundan da sarfınazar, Allah göstermesin böyle bir zaruret ve ihtiyaç kar - şısında, sarayın ve padişah haz- retlerinin kuvvetli bir İngiliz de- niz müfrezesiyle muhafaza altına aldırılması imkânı her zaman İ- çin mevcuttur. Hattâ bunun için, Mister Hatson, bazı şeyler düşün- müş, icap edenlerle de görüşmüş - tür. Bu cihetten katiyen emin ola- bilirsiniz. Hain Ferit, bir tilki sırıtışı gibi dişlerini göstererek gülmüştü ve; — Evet, demişti. Saray muha- fazasında bulundurulan kuvvetten daha ziyade İngiliz dostlarımızın muavenet ve himayelerinden emin bulunmaktayız. Ancak padişahi- mız, nedense bilmem, gizli hir kuvvet teşkilini şiddetle arzu bu- yurmakta ve hattâ bu hususta, a- cele ve ısrar etmektedirler. Daha açık söyliyeyim, hani şu bildiği- miz gizli teşkilât hakkında Mister Hatsonun, mülâkat gecesi verdiği mühim malümat, — padişahımızın askerlerimize olan emniyetini de kırdı, kaldırdı. B undan başka, bazı askeri ri- calimizin, saraya karşı şüp- heli bir cephe aldıkları şüphesi de var ortada. Bu sebeplerle, bu gizli kuvveti bir an evvel meydana ge- tirmek mecburiyet ve zarureti kar- şısında bulunuyoruz. Meselâ, be - heri ellişer kişilik dört müfereze teşkilini münasip gördük. Bu işle meşgul olan Zeki ve Tütüncübaşı Şükrü beyler, bu kuvvetlere baş olmak üzere Gönenli Bekir Sıtkı, /— Şah İsmail, Kobzek Ahmet, Düz- yarın bana gönderilmesini emre - debilirsiniz. Yine yenilmiş, içilmişti. Değerli bir hediye ile gönlü hoş — edilen Pantikyan da kapıya kadar ağı'r- lanmış, uğurlanmıştı. lçak Vahdettinin foyası mey- dana çıkmıştı işte. Sarayda gizlice çeteler kurmak, şahsı ve saltanatını, aylıkla tuttuğu hay - dutlara korutmak istiyordu. Bekir Sıtkı, Şah İsmail, Sait, Ahmet gi- bi azılı salta başları, bol yolluk ve harçlıklarla, soysuz aratmağa çıkartmıştı. Bu kadar mı ya?.. Yaldızlı fe- sat ocağına yeni yeni külhancılar da katılmıştı. Ocağın idaresinde, işinde değişiklikler yapılmıştı. Sa- daket ve hizmetlerinin mükâfatı olarak sonraları polis baş ve mer- kez memurluklarına kayrılan Ke- mal, Cemil, Sait ve Nedim gibi birbirine uygun yadigârlar, kara yüzlü hacılar hocalarla ocak bır kat daha kuvvetlendirilmişti. Ha- yınlık sahası genişletilmiş, kara yürekli karakulaklar — Ayasoiya, Fatih, Eyüpsultan, Üsküdar ye Beşiktaş gibi hacısı hocası, şeyhi softası bol olan semtlerde yuvar- landırılmıştı. Saraya her akşam, yığınlarla jurnallar geliyor, esvap- çı başı İbrahim, berberbaşı Mah - mudun kirli elleriyle bulanık ruh- lu Vadettine sunuluyordu. (Devamı var) VA PPP PPP AAA DS HİKÂYE LA 03323323223 2232323238 Ocağı yakmakta Malugue'in bir eşi daha yoktu. Ta dibe kabuklu meşe kütüğünü dayardı. Onun üzerine balta ile çentilmiş çam kütükleri. Daha üzerine kuru dallar kuru yapraklar, bunların topunu da yanmış ve yanmamış kö mürlerle örterdi. İşte ondan sonra “kış bütün buzuyla gelsin isterse, isterse gökteki ay ve yıldızları dondurup şakır şakır yer yüzüne döksün, artık vız gelir bana!” diye meydan okurdu. Bir kaç dos- ituyla beraber bacaklarını ateşe uzata uzata o güzelim misket şa - rabından çeker, badem yerdi. Fakat karısı Poulou çok masraf oluyor diye homurdanır hırlardı. Saat dokuz olunca mutfaktan man- galla gelir, ocaktaki ateşleri man- gala alırdı. Bunu misafirlere “artık kal - kın, ve gidin” manasına gelsin di- ye yaparda. Ne var ki —Malugue oradaki toplu eşe dosta, göz ucu ile “kalınız!” demek olan işaretler kırpardı, Onlar da hiç tınmazlar Hoş beşlerine devam — ederlerdi. Poulou kapıdan çıkınca Malugue ocağa bir kaç kütük daha atardı. Ocaktaki alev harladıkça, ve şişe- lerdeki misket şarapları alçaldık - ça, Poulou'nun yüreğinin yağları cız diye erirdi. Misafirlerin biri “şu ateş tu - tuşturmasını “amma da iyi beceri- yorsun Malugue” deyince karısı atılır. “Şarabı çekmesini ondan iyi beceriyorsun ya” diye hırlar. Ağ - zında kalmış az buçuk dişlerini öf- keyle gıcırdatırdı. meze olarak da “ lar. Bunlardan Kobzel?îhmetle Bekir Sıtkı, yanlarına alacakları adamları bulmak üzere Bandır - maya, Düzceli Sait te, İzmit ve Adapazar taraflarına gidecek, Şah İsmail de İstanbulda bulunan hem- şerilerinden adam seçecektir. Bun- ların gizli cereyan edeceği tabii olan temas ve teşebbüslerinden servisinizin şüphelenmemesi için, size keyfiyeti şimdiden bildirmeyi lüzumlu bulduk, Bu adamları ta- nımanız için yarın sabah size ge- lip görü 1 emredeceğim. Bunun için lütfen bir yer tayin e- der misiniz?.. Sefarethaneye girip çıkmalarını ben pek muvafik bul- muyorum da. ini G örüşme, bir hayli uzamış, Pan_- tikyan da yapılması isteni- len işi bütün teferrüat ve tafsilâ- tiyle anlamış, öğrenmişti. Ancak, bu hususta Damat Feridin dilegi veçhile her hangi bir mütalea be- yan etmekten çekinmişti. Önüne bakmış ve: — Mademki, demişti. Padişah hazretleri böyle arzu etmişler, tabit yapılır. Yalnız bu adamların gelip beni görmelerine hiç lüzum yoktur. Birer fotoğrafilerini gön- dermek kâfidir. — Fotoğrafilerini zaten gönde - receğiz ya. Ayrıca bu adamlara, sizin gizli — servisinize mensup- muşlar gibi, birer vesika verilme- sini de rica edeceğiz. Bu teklif Pantikyanı biraz dü- şündürmüştü ve: — Bunun için, demişti. Mister Hatsonla görüşüp mutabık kaldı - nız mıydı paşam?.. Hain Ferit, Pantikyanda hasıl olduğunu anladığı şüphe ve tered- düdü gidermek için hemen cevap vermişti!: — Tabit, tabil. Bu dört kişiden başka, bilâhare bu teşkilâta alına- cak adamlara da birer vesika ve- rilmesini Mister Hatson kabul et- i e m'î"g halde hiç mesele yok. İs- tenilen vesikalar, şüphesiz ki, ve- rilecektir. — Fotoğrafilerin bugün, ÖĞÜTLERİ : SAR'ALIYA SAĞLIK Sar'alı kimse nöbete tutulduğu vakit, haberi olmaz ama, nöbetler tekrar tekrar gelince, tabii, kendi halini bilir. O zaman hem kendi, sağlığını — her iki mânasiyle — hem de başkalarının sağlığını ko- rumak borcu olur. Bir kere meslek meselesi, Sar'a- h olan, her hangi bir mesleği tu- tamaz. Vaktiyle bir tanesini gör- müştüm, şimendiferde makinistti. Hem kendisi için, hem bütün bir tren halkı için zararı anlayınca, kendi kendine çekildi. Bunun gibi, otomobilci, — gemici de olamaz.. Sar'alı mümkün olduğu kadar ha- fif, yormıyacak bir meslek tutma- hdır. Korku, nöbetleri çıkarmağa sebep olduğundan, mesleğinde me- suliyet korkusu bile bulunmamalı- dır.... Zihin yorgunluğu da, vöbet- lerin sık sık gelmesine sebep olur, onun için, fikir mesleklerinde de pek ileriye gidemez. — Beden yor- Tağr g g diği için şeyden çabuk mütessir olur ve bil- hassa her şeye pek çabuk ölkele - nir. Böyle hallerde sar'alının ken- di halini ve başına gelebilecek teh- likeyi düşünerek, düştüğü takdir- de kendisine zarar gelebilecek yer- lere gitmemesi, ihtiyatlı bir şey olur. hiç olmazsa, yalnız gitme- mek... , Bu nöbet, bir çoklarına mide bozukluğu üzerine gelir. Kimisin- de inatçi bir inkıbaz varken mey- dana çıkar. Bunlar bir hastalık sa- yılamadığından, insan midesi zulunca, yahut pekliğe tutulunca, yatağında yatıp kalmazsa da, sar'a- h bunların da nöbet getirebilece- ğini düşünerek ihtiyatlı bulunma- hdır. Ateşli hastalıkların da, ©o nöbeti meydana çıkardıkları çok- tur, onun için hafif bir grip has- talığında bile, ihtiyatı hatıra ge- tirmek lâzımdır. Yiyeceğe ve içeceğe gelince, al- olamaz, En iyisi çiftçilik. Kendisi ekip biçmese bile ektrir, biçtirir. Tarla- da, bahçede nöbet gelse de, tehli- keli olmaz. Zaten çiftçilik açık, temiz hava, hastalığının ne yardım eder, Evlenmek — meselesi sar'alı için pek acıklıdır, fakat evl i, ço- cuk yetiştirmesi nesline karşı bü- yük bir kabahat olur. Şu kadar ki, sar'a tedavi edilmez ve geçmez bir hastalık değildir. Tedavi üzerine uzunca yıllardanberi nöbet yahut ona bedel sayılan başka alâmetler hiç gelmediği halde, sar'alı evlen- mek bahsini hekimiyle müzakere edebilir, Sar'a nöbetleri vâkıâ durup du- rurken gibi gelir. Fakat o nöbet- leri meydana çıkaran büyük, kü- çük sebepler vardır. Tabit haya- tın bile bazı halleri o nöbeti getir- meğe sebep olurlar. Meselâ kadın- ların o günleri, gençlerin diş çı- l ları ve herkesi üteessi olması, öfkelenmesi. Zaten” sar'alı adam pek sinirli olduğundan her geçmesi- kol herk ziyade sar'alıya do- kunur. Hem de sadece alkolün ve- receği hoşluk değil, alkolün en az miktarı bile, bir parça şarap İ- çince, nöbete tutulan sar'alılar gö- rülmüştür. Kahvenin ve çayın çok mikta- rı, baharlı ve biberli yemeklerin hepsi, tütünün fazlası nöbet geti- rir. Yemeklerini tuzsuz yahut pek az tuzlu yemekten istifade ederek nöbetlerin arasını uzatanlar var- dır. Kimisine süt, yumurta, çiko- lata yahut fasulye dokunur, nö - betin gelmesine sebep olur. Bun- lardan hangisinin dokunacağı ön- ceden bilinemediği için dikkat ve tecrübe etmelidir. Bazısı da, pek az et ve şeker, çok yağ yemekten fayda bulur, nö- betleri seyrekleşir. Bir de pek az su içmek usulü vardır; — İçilecek su, çorbadaki su ve yemişlerdeki su, hepsi birdir. Günde dört yüz santimetre mikâbı olmak üzere. Bu usuller ayrı ayrı bir çokla- rına fayda vermişlerdir. Sar'alı o- lan bunları kendi kedine de tatbik ve tecrübe edebilir. Yazan: Leon Lafage <<< Misafirlerin biri “dinle Malu - gue, önümüzdeki sefer evlendiğin zaman bu kadar eli maşalısmı, ha- şarısını seçme!” derdi. İşte o za - man Poulounun hafakanları kalkar dı. Gelip yumruğunu — kocasının yüzüne sallar. “Ne dediklerini du- yuyor musun?” derdi. Malugue hiç istifini bozmadan, yavaş yavaş pi- posunu çekmekte devam — ederdi. Çünkü malüma kiraz ağacı pipo - lardan duman aheste aheste çe - kilmeliydi ki tadı çıksın. Kocasının bu vurdum duymazlığı Poulouyu büsbütün küplere bindirirdi, İki yumruğunu kalçalarına dayar. Göz lerini fıldır fıldır döndürerek Ma- lugue'e “bunların dediklerini hele bir yapayım da görürsün, mozar - dan çıktım mıydı, gelir, seni ayak- larından tutup dışarı sürüklerim. Bana Poulou derler. Sen de beni enikunu tanırsın” diye haykırırdı. Sinek ufak bir şeydir fakat mide balı î,âş%nunm —duyunca Eğer karısının ölesi gelir de, ölüverirse, Paulounun ölüsü onu dirisinden fazla üzeceğini — hayal meyal sezerdi. Ve yanılmıyordu da. Karı di- ye bulduğu o sunturlu belâ günün birinde cavlağı çekti. Cenaze me- rasimi pek cafcafalı olmadı. Kapı komşusu marangozun yaptığı ka- ra haçın üzerine, beyaz yazılarla. : Malugue'ün Karısı Poulou dına gidip haber verdi. Karşılıklı sevindiler. O gece hava fırtınalıy- dı. Malügue yatak odasına gire - rek, döşeğine kıvrıldı. Hemen uy- kuya daldı. Biraz sonra — uyandı. Ev sarsılıyordu. Pencere kapakla- rını tırnaklar tırmaltyordu. Oda - nın içi zindan gibiydi. Malugue tepeden tırnağa ku - lak kesildi, Saçları başında at - kestanesi dikenleri gibi diken di - ken oldu. Aşağıda kapının açıl - makta olduğunu duydu. Merdiven- den biri çıkıyordu. Adımları du - yuyordu. Soğuk soğuk terler dö- küyordu. Yatağına dimdik dikil - di. Gırtlağını patlatırcasına “Pou- lou aman girme!” diye bağırdı. İşte şimdi kapısı dürtülüyordu. Kapı açılıyordu. Malague yatağı- nın yanındaki koca bir meşe kü - tüğünü kavrayınca olanca kuvve - tiyle kapıdan tarafa fırlattı. Fa - |- kat koluna öyle bir hiz vermişti ki öne doğru sendeliyerek merdiven- den aşağıya yuvarlandı. * rtesi sabah Cruzille Malu - güe görmeğe gelince, a- damı merdivenin altında — kafası patlamış olarak serili buldu. He - rif ölmüştü. Malugue'in yanında koca bir meşe kütüğü bir de kırık bir koyun boynuzu buldular. “Burada Poulou ebedi sulhe kavuş tu” diye yazıldı, Zavallı Malugue karısını kay !- bettiği için olacak, tasal: tasalı ba- şını salladı. “Dünyada epeyce gü - rültülü bir kadındı. Allah vere de ebediyen sulh içinde yatsa” dedi. Evine gitti. Artık serbestti, hürdü. Karısı ölmüştü. Haçı da başucuna dikilmişti. “Üzerine de ebediyen sulh i - çinde yatacağı” yazıyla bile yazı - lıydı. x Maluque’în işi yolundaydı. Dört başı mamurdu. Küçük bir bağcığı vardı. Oradan altı İflç; şa - rap alırdı. Ufak evceğizinin kıyı - sında, kışın ona istediği odunu ve- ren, bir koruluğu vardı. Bir de ge- nişçe trifil tarlası vardı. Eh bir de bahçe. Mevsimi gelince, güneşte sarı sarı göbeklerini pişiren ballı Bilmecemizde Kazananlar 1 Nisan 939 tarihli Çocuk sayfamızdak! (Bilmece — Bulmaca) yı doğru halleden- lerden hediye kazananların listesi: Dolma kurşun kalemi kazananlar: İstanbul Aksaray Haseki caddesinde 30 numarada Hayriye, Pertevniyal Lisesinde 819 Talha, Üsküdar Paşakapısı 20 numa- rada ilkokul talebesinden Şefik Güngür, Albüm Kazananlar: Adana birinci erkek orta okulu 307 Sa- cit Aknam, Sivas orta okul 251 Necdet, Bursa Uzel biçki dikiş yurdu direktörü- nün oğlu Ayhan Sanbay. Sulu boya Kazananlar: Koyulhisar merkez okulu 88 Saadet Pu- lat, Zile orta okulunda 130 Nevzat Tür- ker, Ürgüp İnkılâp okulu 66 Nihal Gü- leç. Kalem boyası Kazananlar: Orhan Gazi telgraf şefi Hikmet oğlu ve ağdalı kavunlar tam iki dönüm Bir gün Malugue, sokak sokak gezerek makara, dikiş iğnesi ve o kabil şu bu satan Crouzille kadına rastladı. Kadın herife “pek yalnız kaldın a adamcağızım! arasıra sa- na uğrayım da, öteberini yamaya- yım bari. Doğrusu sana acımıyor değilim” dedi. Malugue ona cevap verdi. Ayak üstü bir iki hoş beş ettiler. Kadın arkasımı — dönerek yoluna devam etti. Malugue sırtını bit ceviz ağacına dayattı. Sokakta uzaklaşan şu kadının boğaz ve en- sesi ne aktı. Kadın başını döndür- dü. Malugue ceviz ağacını muaye- ne ediyormuş gibi başını havaya kaldırdı. Kadın önüne bakarak yü- rüdü. Ne Hazindi bu. Bir ceviz a - ğacı bir de uzaklaşan ağaç. Güneş de batıda Allah ısmarladık diyor- du. Olacak oldu. Malugue Crouzil - le ile evlenmeğe karar verdi. Ka - sım Cangören kızı Suna Cangören, nakkale Cevap Paşa caddesi 182 numara- da Cavide, Sıtkı Yücel, Adapazarı Sabiha Hanım ilk okulunda 417 Muzaffer Saracoğlu, Te- kirdağı Namık Kemal ilk okulunda 416 Nazan Akıncı. Kart Kazananlar: Arapkir vakıflar memuru oğlu Mehmet Edip Tokat kor. S. 4. te N. Kaynakoğlu Şeref Kaynak, Erzurum Aşağı Mumcu Millet bahçesi karşısında 5 numarada A- Ça- Beyazıt Kütüphanesi Evkaf idaresinin tahliyesini talep ettiği Beyazıttaki umumi kütüphane işi Maarif Vekâletine intikal etmiş- tir. Diğer taraftan üniversie rektör- lüğü de ayrıca evkaf umum müdür- lüğüne müracaat ederek umumi kü- tüphane civarında bulunan ve bugü- ne kadar kitap hıfzi için kullanılan bütün kısımların, tevsii zarureti his- sedilmekte olan umumi kütüphaneye terkedilmesini istemiştir. Bu yapıl- madığı takdirde binayı kendisinin kiralayabileceğini de ilâve v | | j 4 ğ ! | | ÇA ) ; Çi zi ÜĞ v Esidklike 'i ekr