Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
B MUALLİM No. 18 Gözyaşları Arasında Çınarın DibineUzandım en bu Hünkârsuyuna keyfe mi gelmiştim, düşünceye mi? Kime anlatırsın? Çok mükel. lef bir trapez (sofra) hazırlanma sınâa rağmen bu mistik, tasavvufi düşünceler beni sarmış, derin de . rin, varlığıma gömülmiye başla - mMıştım. Bilmiyorum, nekadar içtim? Na Bıl içtim? Amma içtim efendim, iç tim! İçe içe içtim, düşüne düşüne içtim işte! Gece iyiden iyiye ilerledikten son ra kalktım. Yola düzüldüm, O kadarını biliyorum! Nereye gidiyordum? Ne yapa- caktım? Bunlar düşünmiye değeri olmıyan işlerdi. Düşünmek iste . sem bile düşünemezdim ki.. Kaydi alâikten beri idim, Kestanesuyuna sapan köşeye gelince bir bülbülün yanık sesi beni büsbütün çileden çıkardı, Hayır! Bu üzüntüler sar- hoşluğa hamledilebilecek keyfiyat tan değildi. Şuurun bir muhakeme silsilesi de değildi. Tedaf kanunla. rından hiçbirine uymazdı. Yarabbi, bu ne ince hislerdi, ne cereyanlar dı. ir dönemece geldim. Sebe - “Yarab! Ne eksilirdi deryayi izze.. tinden “Peymanei vücuda zehrap dolma . saydı, “Azadeser kalırdım asibi derdü- gamdan “Ya dehre gelmeseydim, ya aklım olmasaydı.,, Hayır! Hayır! Hepsi tekerleme! İyi ettim de dehre geldim! Aklım oldu da duydum.! Halekallâhülbakar fi suretül- beşer. Yani insan suratındâ öküz o larak yaşamanın fecaatinden kur- tuldum, Bu düşüncelerle, bu duy - gularla yine o mertebe kendimden geçmişim ki... Anıadm. değil mi? Hayır! İşte bu sefer hiç anlamadın. Öyleyse söyleyivereyim, o mertebe kendimden geçmişim ve göçmüşüm ki, yine bekçi beni bul. muş, sırtlamış, karakola götür- müş.. Ve güzelim Boğaziçinin güze lim Kandillisinin, güzelim karako- lunda rahatça sabahlamışım! Dedim ya, şu polis idaresinin ben den çekmediği kalmadı amma, be - nim de onlardan görmediğim iyilik ve insanlık ta kalmadı. binin ne olduğu anlaşıl yan gözyaşlarım aka aka bir çina Tm dibine yaklaştım. Yolun öte ta rafmdaki çalılrkta başka bir bülbül ötüyor. Yarım çember şeklindeki ay; sarhoş kafamın sarhoşluğunu sarhoş edecek düşüncelere boğu « yor. Ağlamışım ağlamışım, ni . çin? Ne bileyim ? Sarhoşluk bu, O- racığa sızmışım, Sızarım ya! Neye Bızmıyacakmışım? — - Bekçi beni bulmuş. Para etmez, eski kitaplarla dolu bir cuval gibi sırtlamıs. ıhlıya puf Irya karakola götürmüş. Karakol *da beni insanca ve adamca siyanet etmişler. Rahatım için ne yapmak Kendi çekidüzen verdim. Ka. rarım yine karar, İçmiyecek mi . yim? Içmiyeceğim! Aferin bana! Yolda giderken ne iyi bir tesa . düf oldu. İstanbul müzesi fotoğraf atölyesi şefi Esada rastladım. Ta - lebemdendir. Bana.., Selâm verme. di, dememi bekleme! Bana hem se lâm verdi, hem de Kumkapıdaki evi ni verdi! Tapusunu değil, oturmak, yatmak, insanca yaşamak, insanca barınmak haklarını verdi. Karşılık olarak benim sevgimden başka bir gşey istemedi... Ne sandın? Her in « san adam olmaz! Adam, böylesine denir. Bu sayededir ki, azat aylarmm lâzımsa esirgememişler, İleride de söyliyeceğim ya, ben, emniyet me. murlarından ömrümce çok büyük yardımlar, kanuni şekli bile geçen en yüksek insanlıklar, adamlıklar, faziletler gördüm, Ertesi gün gözlerimi açtığım va kit, geniş, rahat bir nefes aldım. Çünkü karakoldaydım,. Kendini bil miyecek derecede zom olanlara tav siye ederim, kendilerini karakola atsınlar, oradan emin, rahat yer bu lamazlar. Verdiğim birçok zahmetlerden do layı yüzümü kızartacak tek keli - me söyliyen olmadı. Bir şey olma mış gibi karakoldan çıktım, doğru vapura! Doğru İstanbula! Kara - rım - lâf aramızda . kati idi: içmi yecektim! V apur, eski tabirile dilenci va puruydu. Yani sağlı sollu her iskeleye uğrryan zikzak posta, Kandilliye de uğradı. Akıl bu ya! Alkol şu ya! Anason o ya! yelken etti, çıktım! Kandillide ne işim var? Niçin çık trm? Sebeplerini iki saniye evvel göy'edim, onun için çıktım. Bir kâğıt dolusu sardalye, dırma tes, taze soğan, şu ve b'ı... Bir de 96 k şişe. Dayandım yola! Mezarlıktan geçiyorum. Bir taş kavuğun altında biribirine sarmaş doluş olmuş yazılar: Rabbi! baryahu hâzâ cezsedi 'Tahta tibakusserâ mürtehima., Aman sen de! Altı da bir üstü de, Bu varlık, yokluk diüşüncelerini ince e'eyip sık dokumak... Geç! Tçe dim! Peki, içelim. Bu ne güzellik Ya. rabbi! Boğaza bak! Nasıl işlemiş- sin yahu? Güzeliğirin kenıaline ne rütbe özenmişsin. Şu akımmtının üs tü sağdan sola; altı soldan sağa! bundan ötesi gürültüsüz geçti. ğustosun sonu yaklaştı. An. karaya vakitlice gitmeyi pek lüzumlu. gördüm. Öyle ya, ben den önce giden bir bayan evlâdı bu lunur da kimbilir benim için ne mü zevirlikler eder? Önlemek lâzım, Çok insan var ki, realiteden değil, kulaktan hüküm veriyor. Ah, hayatta hayvan gibi yaşa - manımm duygusuzluğu hüküm sür.- seydi! Ben de Sultan Mahmudun müsahibi Sait Beyin kızlarağası i- çin söylediği hayat lâkırdısmı tat. saydım. Evim olsaydı da pencere- sinin perdesini açıp;' aziz vatanı - mam bana doğum yurdu olan bu kö şesinden ılık Marmarayı seyret - seydim, Hamdolsun, dünya cennet, insan melek! deşeydim. Günden gü ne ilerleyişimize şükretseydim. Ne mümkün! Her o belâyı hazırlıyan benim zavallı kafam! Annem rahmetlinin boyu iki ka rış daha yüksek, babam selâmetli nin dev cüsse endamı biraz daha mutedil yaratılsaydı; ve ben bu uy gun manzumeden dünyayı teşrif etseydim, elbette dimağ fromanin. lerim bugünkü zıpırlıkta olmaz .- dı, ve ben Ledün denilen varlık es rarmı arayıp tarryan budalalar zümresine dahil olmazdım. | Cebimdeki para Ankarada ancak üç gün kalmıya ve Yozgat . Ço. rum yolile Iskilibe dönmiye yeter. di. Her ihtimali aklrm sıra ölçmüş, biçmiş, sarraf Mişonun bilânçosu gibi bir bilânço çizmiştim. Nedense bu defaki Ankara yolcu Juğu ilki gibi şataretli geçmedi. Kompartiman bir alay hırbo ile dolmuştu. Uykudan kalkmış ada. mm zoraki sahur yemeği yemesi gibi bir gidişti, (Arkası var) Ya vacibilvücut! Bu, biribirine ka Düzeltme ve Özür rıştırmadığın akıntılar da senin kud. retinden! Geç!.. Hoca mısın nesin hoca?. Iç!.. Sardalye yemiye bak. Nasıl yemiye bakayım yahu! Boğaziçi bu Ona bakıyorum. Ziya Paşa ne de - niş? Başkaları nasıl anlarnıs? Buyuı!ı.rmmaııdageçmko— bapçı Ni ttim —adı ö DogrusuSahafluÇal'Sısmhkıld- tapçı Bay Nizamettindir. Teker- dileriz. (HİKÂYEDEN MABAT) Nerede imiş? (Başı 6 ıncıda) — Veroçka, yavrucuğum, gedi, ne yapıp yapıp bu toplantıyı baş- ka bir zamana bıraktırmak lâ- Zım.. — Aman büyük anneciğim, top- lantıyı ne diye başka bir güne bı. raktıralım ?. — Ben daha hazırlanmadım, A. man Yarabbi, işler nekadar da ak si gitti!. üyük anne, büyük birder- mansızlık içinde kendini bir kanapeye bıraktı. Hâlâ güzel - liklerini muhafaza eden siyah göz lerile, yalvarırcasına torununa ba. karak her şeyi anlatmıya başladı: — Veracığım, dedi, bu yapılacak toplantıda söz söylemeyi epey Za- mandır kafama yerleştirmiştim.. Benim bugünkü gençliğe çok söy- liyeceklerim var, Bunun için de u- zunca bir nutuk hazırladım. Bu - nuü güzelce yazdım. Bu iş için üç gecemi feda ettim, Fakat hafızamı kaybettiğimi sen de bilirsin!. Kâ- ğgıttan okumak ta muvafık değil.. Bunun üzerine hatırıma başka bir çare geldi. Bizim eski süflör Ar- kadi Petroviçi buldum. O gimdi bu rada Moskovadadır. Onun da yaşı oldukça ilerlemiştir. Galiba o da yet mişini geçgindir. Evden kayboldu ğum günlerde ona gidip hazırlanı. yordum, O bana yazdığım nutku süfle ediyor, ben de eski zamanla. rrmı hatırlamıya çalışarak nutka uy gun jestler yapıyordum. Bu âdeta bir nevi prova oluyordu. Ben bü . tün nutku ezberlemiye çalışıyor « dum., Halbuki şimdi gördün mü o. lan işleri?. Ben nutku tamamen ez berliyemedim.. Halbuki bu akşam, hiç beklemediğim sırada bu top - lantı olacak.. Veroçka, acaba top- lantıyı hiç olmazsa bir iki saat ge- ciktirmek kabil değil mi?. Ben bir koşu Arkadi Petroviçe gider onu alır gelirim.. O bana süfle eder, ben de o suretle nutku söylerim.. — Büyük anneciğim, Arkadi Pet roviçin hatırı için toplantıyı gecik tirmezler ki... — Aman Yarabbi, şimdi ben ne yapacağım?. Maamafih ne olursa olsun ben gidip süflörü getirmiye çalışacağım.. Belki de yetişirim.. —— f htiyar kadın şemsiyesini eli ne aldı, Aynanın karşısına geçerek eskimiş kadife şapkasını düzeltti ve kaprdan çıktı.. Büyük anne salona girdiği za. man toplantı sona ermek üzere idi. Mariya Nikitiçnanın kolunda, Don kişota benziyen uzun boylu, zayıf ve ihtiyar bir adam vardı. Bunlar, Veroçkanım yanma oturdular.. Ih. tiyar kadım, sapsarı bir halde, tıka narak ve yüksek sesle: — Söz isterim, diye bağırdı. Mariya Nikitiçna, ufacık boyile, titrek adımlarla hitabet kürsüsüne çıktığı zaman Veroçka, yanımda 0- turmakta olan Avdotya ya: — Insan bu yaştan sonra hita . bilir, dedi, İhtiyar kadm, üç dakika kadar, sessizce, kâh ağzını açtı, kâh ka- padı. Bir türlü söze başlıyamıyor. du, Fikirlerinin karmakarışık ol. duğu, ve söyliyeceklerini unuttuğu besbelli idi. Süflör Arkadi Petroviç, elini ağ- zına götürerek klâsik ve fasih bir fısıltı ile: — Dostlarım, bana da... diye fı- sıldadı.. —& Büyük anne âdeta boğularak, bir papağan gibi tekrarladı: — Dostlarım, bana da, bu ihti . yar artiste de fikirlerini söyleme. sine müsaade ediniz! Her taraftan: — Rica ederiz, sesleri yüksaldi. M ariya Nikitiçna, yaşından u- mulmıyan bir sesle söze baş ladı.. Uzun uzun söyledi. Güzel söy ledi, Artistlerin eski hayatından bahsetti. Onların çektikleri skatı. lart anlattı. Bütün salondakiler onu dikkatle dinliyordu. a Yalnız Mariya Nikitiçnayı din- * lemiyen bir tek insan vardı. O da ihtiyar süflördü. İhtiyar süflör, e. lini, önündeki sandalyenin kenarı. na dayamış duruyor, ve Veroçka. nın kulağına sinirli sinirli: — Beraber yazdıklarımızdan ba. ri bir,tek kelime söylese diyordu. Hep irticalen söylüyor.. Böyle ya. pacak olduktan sonra beni ne diye TAN BULMACA DÜNKU BULMACAMIZIN HALLI: 13984656789 10 1İŞTEİRİBİEİTREM slü 2/EİZlAL MA Mir MH 3RAHAİTİ— İEİCİİ «JAlnli EMMNİGİİİRİLİT sİRMiBEKİALİAİSİ 6|EİBİEİGİÜİMlİEİCİ İ : İEEMAİR zllmmıl B |AİSİi(FİTİE B L 9|İDİEİLİ İ MENMİLİA| uŞalrlaAlLlAMMAİKMIÇ BUGUNKU BULMACA .. G SĞ UA A : M M e < -| : | * İ İ (l E G -| t | L ğra ÖON | E Wb İ BOT * SOLDAN SAĞA: 1 — Kepaze — Nota 2 — Tarz — Sada 3 — Şişmanlık (arapça) — Italyada bir gehir 4 — Yazı — Törpü 5$ — Camiin en yüksek yeri — Derinlik (arapça) 6 — Heveskâr 7 — Anne — Baş (farisi) 8 — Ehli hayvan — İriyarı (eski tabir) 9 — Balık tutmaya yarar 10 — Türkiyenin bir şehri * YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Şekil — Vasiyetin tatbikine bakan 2 — Bir lisanın en yüksek derecesi 3 — Vakit - Ehli hayvan 4 — Dul kadınlar $ — Sorgu sözü 6 — Evliya 7 — Başa giyilen bir nevi takke 8 — Yazın içilen su 9 — Tuzla 10 —— Etrafı su - Sabahın ıslaklığı ERTUĞRUL SADI TEK TIYATROSU Bu gece (Üsküdar - Hale) Sinemasında Terkibinde ALTIN KREMİ VENUS PUDRASI Alman ve İngiliz kimyagerleri tarafından en son keşfedilen yeni bir şahe- serdir. Bu yeni Venüs pudrasile pudralanan bir cilt dünyanın en taravetli güzelliğini ifade eder. Hiçbir pudra VENUS pudrası ka dar cildi mat tutup cazibeli gös- teremez. Sarışın, kumral, esmer her tene uygün renkleri vardır. İsmine dikkat ve taklitlerinden BARÜ, (e SÜT KARDEŞLER, buraya getirdi? Ihtiyar kadın nutkunu bitirdiği zaman onu şiddetle alkışladılar. O, artistçe derin reveranslar yapa- rak torununun ve süflörün yanıma oturduğu zaman bile alkış sesleri bir türlü kesilmiyordu. İhtiyar ka dm o kadar heyecana kapılmıştı ki, o da kendi kendini alkışlamıya baş ladı. 4 İhtiyar süflöre eğilerek: — Otuz senedir böyle bir muvaf fakryet görmedim, dedi. Bütün nut ku kendimden irticalen söyledim.. Seni de boşuna yordum. Süflör ihtiyar kadmmn ellerini tutmrya çalışarak: — Ne yapıyorsunuz, Mariya Ni- kitiçna?. Şu alkışı brrakınız!. Siz bütün tiyatro kaidelerini altüst TT 19-1-938 Fransız Donanması Mahvolmuştu (Başı '7? incide) kadar Kullodan kalyonunu sığdan kaldırmıya çalışan Leandr sefinesi de, İngiliz donanmasının en çok *tehlikeli ve zayıf yerine yetişerek bu suretle üç İngiliz gemisi Lor- yan ile altıncı Fralnsız kalyonu Lefranklen'i ateş altına aldılar. nunla beraber gece yarısına doğru vaziyet Fransızlar için yine ümit verici idi: Birinci ve ikin ci Fransız kalyonları gerçi artık ateş edemiyorlardı. Fakat bunlar Zzaten dor en fena g ri idiler ve üstelik üç İngiliz kal- yonunu işgal ve tespit etmiştirdi. Buna mukabil İngilizlerden sığ su- da oturan bir kalyonla ateşle zede lenen Bellerefon kalyonu hizmet- ten çıkmışlardı, Fransız hattının merkezindeki 120 toplu Loryan, yanmdaki iki kuvvetli kalyonla karşılarındaki 74 toplu üç İngiliz gemisine ateşçe üstündüler ve bun larm karşılarındaki İngiliz kalyon larına verdirdikleri hasarat, ken- dilerininkine nispetle, fazla idi. Bu yüzden, ateş muharebesinin bütün gece devam etmesi ve komodor Ville neuve'ün de nihayet sabah uyanarak emrindeki rak tek mermi atmamış ve mermi yememiş beş iyi kalyon ve iki firkateyn ile, İngilizlerin yor- gunluktan bitkin gemilerine sal- dırması mümkündü. Fakat, zafer daima ve daima yalnız harbin eze- It kaidelerine sadık olan azim, ka- rar ve cüret sahibi tarafmdır ve onun hakkıdır da, Fransız Amiral gemisinde bir yangın çıktı ve bastırılamıyarak arttı ve nihayet Loryan saat 11 de havaya uçtu. Bu beklenmiyen ka- za, zaferin cihetini artık tespit et- mişti. Fransız amirali Brueis bir kahraman gibi dövüşmüş ve aldı ğı müteaddit yaralara rağmen ku manda yerinde kalmış ve burada zaten, gemisinin infilâkından ev- vel ölmüştü. İngiliz gemileri som tane attık- larma göre, yangının dahili bir te- sirden ileri geldiği zannolunuyor. Loryan'ın müthiş infilâkı muha- rebeye bir çeyrek kadar fasrla ver dirmişti. Maamafih Fransız gemi- leri, tekrar şiddetli ateşe başladık- onları yeise düşüremediği anlaşı - lrr. Hülâsa üÜüçüncüden altıncıya kadarki ve sekizinci Fransız kal- yonları sabahm üçüne kadar ate şe devam ettiler. Bu ateş saat 3 ten beşe kadar her iki cihette za yıfladı. Saat 5 ile 6 arasında şid- detlenerek yine dehşetli bir hal al dr ve nihayet öğleyin muharebe hâlâ devam ediyordu ve ancak 2 ağustos saat 2 ye geldi de sona er di, 7 şte komodor Villenewve an- cak bu zaman uyanmış ve 24 saattenberi muharebe edildiği- nin farkma vararak, Fransız hat- tının on birinci kalyonu ve bizzat kamodorun bindiği Giyyomtel ile : birlikte on ikinci Jenerö kalyonu nu ve 2 firkateyni alarak denize, kaçmak için açılmıştı. Fransızların sol cenah gemilerini teslime mec- bur eden İngiliz kalyonları bilâha- re onuncu Fransız gemisi Merkür'e ateş ederek bunu ehemmiyetli za yiata duçar — etmişlerdi. Fransız hattınm sekizinci, dokuzuncu ve o- nuncu kalyonları baştan kara et- tiler. Fransızlar, kaçan dört gemiden maada bütün donanma ile 3500 can kaybettiler. — İngilizlere gelince, bunların zayiatı ve kargaşalıkları Loryan'ın müthiş kazasıma ve ko modor Villeneuve'ün — anlaşılmaz inadına rağmen o derecede idi, ki sekizinci Fransız kalyonu Tan- nan'ın üzerinde muharebeden 24 saat sonraya kadar Fransız sanca ğı dalgalanmakta devam ettiği hal- de, Nelsonun elinde buna hücum e- debilecek bir halde tek gemi kal- mamıştı. — İngilizler, kaçan dört Fransız gemisini yalnız takip ede- memekle kalmadılar; bilâkis bu « lundukları harabiyet halinde, sa pasağlam dört Fransız harp gemi« sinin uzaklaşıp gitmelerini mem- nuniyetle gördüler. İngilizlerden 890 telefat olmuş ve Amiral Nels son da bir gülle parçası ile başım« dan yaralanmıştı. Selimiye Askeri Satınalma Komsiyonu İlânları Ciheti askeriyeye ait kestane doru dişi katırın 21, 1. 938 cuma günü sa- - at 10 da Usküdar Atpazarmda satı. lacağı ilân olunur. (270) T HL Y D L D . ÇOCUKLARA Bu havalarda cebinizde muhakkak bir kutu PASTiL MİDAT bulundurunuz. Boğaz hastalığına tutulmaz, ağrıyan boğazınız iyileşir. Fiatı her yerde 25 kuruştur. A L L L L denberi her türlü soğukal- gınlıklarına ve“ağrılara karşı gtesiri şaşmaz bir ilâç olduğunu — isbat etmiştir. ASP l R i N in fesırınden | emin olmak ıçm lütfen kasına dıkkai ediniz.. Çünkü ASPİRİN” s_e_neler“ | mar-