TAN Fen Âleminde : -— İ Kutuptaki | Fen Heyeti Ne Yapıyor? Kutup mmtakasında bir buz kütle- si üzerin. > çalışan, fakat üzerinde ça- lıştığı kütlenin mütemadiyen kayma- sı yüzünden tehlikede sayılan fenni heyetin vaziyeti, meşhur Kutup kâ- şifi Otto Sehmidt tarafından tavzih edilmektedir. Buz kütlesi, geçen ma- yısın 21 inden başlryarak 950 mil ka- dar kaymış bulunyor. Profesör Sehmidt diyor ki: “— Bazı fen adamları, kutuptaki Rus âlimlerini taşıyan buz kütlesinin 5-1-0938 Arnavutlukta Matbuat Alemi Havacılıktaki terakkiler dev adımlarla ilerledikçe, insan, yakm bir istikbalde tren ve vapurun tarihe karışacağı zehabına kapılıyor, Nite. kim asri tayyare istasyonları da, tıpkı büyük bir sahil şehrinin deniz Himanları gibi muazzam bir şekilde inşa ediliyor. Esasen yeni tayyareler e zz 5i e A . ! Groenland sahiline çarpacağını, bu | de vasat boyda gemileri andırıyor. Resimde Paris civarında yeni yapılan Yqzqn : Haııı Lu*fı i çarpışma yüzünden buz kütlesinin | Lö Burge tayyare limanmı ve istas yon binasını görüyoruz. Butün Arnavutlukta - çıkan parçalanacağını sanıyorlardı. Bu tah gazete ve lar hak minler boşa gitti. kımda malümat alırken Yava &- dında bir mecmua üzerinde dur- Mıya mecbur oldum. Yava Arna- Vüutça HAFTA demektir. Edebi, içtimat ve iktisadı yazılarla haf- bir Tiranla çıkar, Gördüğüm $ Nisan 937 tarihli nüshası iki Tenkli bir kapak içinde, okunaklı lerle temiz basılmıştı. Sayfa *Ttibatı, başlıkları, şilr ve nesre &İt yazıları ve hattâ ilânlara ver- dikleri Uygun şekillerile 24 rayfa olarak çıkmıştı. Dikkat ve itina ile tanzim edilmişti. Yazı yazan- lar arasında Jorj Meksi, Alo Dhusha, avukat Ali Erebara, Pet TO Marko, Vedat Kokona, M. Sherko, Hasibe Çani — imzalarını Biz heyetin şimal kutbuna hareketi için plânımızı hazırladığımız zaman buz kütlesinin Groenland denizi yolu ile Atlas Okyanusuna doğru yol ala- cağını tahmin etmiştik. Fakat kütle- nin hareketi tahminimizden daha çok süratli oldu. Bugün buz kütlesinin en tehlikeli safhayı geçirmiş olduğunu söyliyebi- Hriz, Papanin, Krenkel, Şirşov ve Fede- rov Yoldaşlar fenni değeri haiz tari- hi bir vazifeyi ifa etmişlerdir. Fakat çalışma plânı bir yıl evvel hazırlanmıştı. Sonra buz kütlesinin kaydığı Groenland denizi çok az tet- kik olunmüuş bir saha idi. Dört müdekkik vazifesini yapmıya devam etmek istiyorlar, Arzuları meşrudur, Biz de bu yüzden buz küt lesji üzerindeki istasyonu muayyen vaktinden (yani, Nisan - Mayıstan) evvel kaldınmak istemiyoruz. Bizi, muayyen vaktinden evvel istasyonu kaldırmıya sevkedecek âmiller ne olabilir? Buzun erimesi veya tazyiki- dir, Halbuki kütle mayıstan önce eri mesine imkân vermiyecek mımntaka - Eski Haremağqldrı Neler Yapıyorlar, Nasıl Yaşıyorlar? Yazan: Reşat Feyzı Harem ağalarından bahset. miye başlarken, yeni nes. lin, saltanat kurbanı olan bu za. vallıları tanrmadığını hatırladım. Yeni çocuklar, onları yalnız siyah derili iırka mensup insanlar olarak bilirler, Halbuki, onlarn asıl kara olan tarafları bahtlarıdır, Bir za. manlar, Osmanlı saraylarında, ha remle selâmlık arasında irtibat vazifesini gören harem ağaları, hayli zaman iyi günler yaşadıktan sonra, bugün, çok perişan bir hal Ömer, bağrı yanık bir insanm bütün gayzi ile dişlerini gıcırdatı yordu, Biraz düşündükten sonra, ilâve etti: A — Cemiyetin muhasebecisi de Cafer Ağadır.. Kadıköyünde iki arkadaşile beraber bakallık yapı. yor; o da öyle geçiniyor. Çalışan larm sayısı 15 — 20 kadardır. Bir kaç arkadaş ta eski ahbaplardan bir iki zenginin evinde yatıp kal. kıyor.. Bizim gibi hayatını kaza . nanlar da, yalnız, bekâr odalarm. gördum Bu mecmuaya hem Müslüman Ve hem de Hristiyan kadım ve er k Arnavutlar yazı yazıyordu. Bu mecmua üzerinde duruşum Yazdığım şeylerden dolayı değik Ü. Hayır., sihibinin bir Arnavut kızı oluşu idi. Adı İkbal Çika. Tür- kiyede okumuş. Babası Türk ve Memur imiş.. —- Bu kızla tanışmak için çok bü- Arnavutluk Kralının kızkardeşleri yeni tarzda selâm veriyorlar €könomike- Cetrare- Shognore PAJTIMET t Ne Shgiperi, 1 vit M Pr ari muj 3- ee | Doreshkrime 18 botuara PAJTİMET'e ©S0 jo nuk kiheheo Perjashta, »t o eir 15 « Pnari muaj 750 e « * Yük bir arzu duydum. larda bu'unacaktır. Heyet, 90 ile| dedirler. da ömür tüketiyoruz. Bir kısmı da Daha o gün İskender Fraşe- 120 milden aşağı olmıyan bir buz ce- — Admn ne? başka memleketlere gittiler. Da. riden rica ettim. Caddeyi Yava Mecmuasının başlığı reyanının merkezi içinde hareket et- — Ömer... ha çok Mısıra gidenler var, Bir Be tuttuk. Akşam üzeri Tiranın Ho- c mektedir. Görünüşe göre, Groenland — Ne iş yapryorsun? sim Ağa vardı. Bir zamanlâr eski €a Tahsin sokağında 15 numarar BSAATEAK AF LLDR T ÇNU A K LA ND AAA AAA P l (Milliyet) gazetesinde hademe i. daki Yava mecmuası idarehâne- — Karmdır! diye tanıttırdı. Ba ; ” Z İ şında geniş bir hasır şapka, arka- doğru kayacak, fakat yavaş yavaş Ömer, ince, uzun; boylu, ; narin — gi.. Sonra, muhtelit mahkemelerde Sine gittik. Mahalle arasımda iki tlı ahşap bir evin önünde ara- an indik, İskender Fraşeri İk- bal Çikayı Arnavutça aradı. Kisa boylu yuvarlak, yaşlıca bir kadım €vde olduğunu söyledi ve içeriye Beslendi. Karşıda mutfak görünen dar, Uzun bir havludan geçtik, sağa Saptık bir tarafında mermer yaâ- laklı musluk, diğer tarafinda yu- Arıya çıkmak için tahta bir mer- diven bulunan sokak üstü bir oda YA girdik. Yavanm idarehanesindeyiz. Ut a. Birkaç sandalye, bir kana- duvarda milli kıyafetile bir- Arnavut resmi; yerde ve mâ> S2 üzerinde sevke hazırlanmak Üzere bir yığın mecmua : Arkadaşım: kısa etekli bir # tayyör giymiş, saçları en- *Esinden kesik, orta boylu, YAŞI O” ; yukarı tahmin edilen bir &%Ah bana; beni de onâmî nda çizgileri, m m tebessümün izleri Vü—îî- ince boyanmış, sesi an- :îğ;n sigaradan zhengini kaybet- heîokü kapısını bize açanm an- a Olduğunu da tanıdıktan son- yetotul'duk_ Masa üzerindeki Vazi keğçt Mecmualarin taşraya Sev- ola ilmek üzere kuşaklanmazta km?f“ anlaşılıyordu. Ikbal Çika Ca sesile türkçe olarak: — “Bunlar, dedi sizden biraz yeti -Matbaadan geldi. Postaya Stirmek için hazırlıyorum. ee günlerde yardımcı olarak ıgmen da aksi olacak gelme- na b aVallı Ikbal Çika, tek başi- olmuş U'la uğraşmıya — mecbür f.ığî'“klm baktım, Elbasanda a Ergiride falan, Işkodrada falan adresleri hazır - Onuştuk, Annesi de türk- çe söylüyordu. Türkiye Zâ Münmda bir rüsumat — memurile Pşeve.nde evlendiğini ve sonra Türkiyeyi nasfl dolaştıklarini — Ve kocasınin ölümünden sonra Arna- ğ“““ğn nasıl döndüklerini anlat- ' Kulaktan takma ince tel sapli Bözlüğü, sade, temiz kıyafeti Ve Tiranda Arnavut kadın gazeteci- si Bayan İkbal Çika ağarmış saçlarile kizina yaptığı yardımlardan bahsetti. Bir aralık İkbal Çika: — İstanbula ne vakit dönüyor. dedi. Bınl—ıw.Yıım'A Elbasana, oradan Gü- ceye gideceğim. Cenubi Arnavırt a y;öî!dükten sonra Âtina tari- kile İstanbüla döneeegim._ dedim. — Bizim Liri Çikaya bizden se- lâm götürünüz. Kalktı fotoğrafını çıkardı. ve kendi kartına Arnavutça bir şey- ler yazdı. Sonradan nnlafhm _kı. İkbal Çikanın İstanbulda Liri Çika adında bir kız, Tiranda da Nebil Çi ka ismini taşıyan bir erkek karde- şivudırvebmuzattığıkartta Tstanbulda tahsilde bulunan kız kardeşine verilmek üzere hazır - lanmıştı. Bu gsözler üzerine İsken Nebilin İstanbulda tecilik yaptığını ve Armıvut, Juğa döndükten sonra ayni işe Ti- randa da hem da kuvvetli bir su- rette devam ettiğini anlattı. ddeye çıktık bu defa da Nebili arrvorduk. Onun bu üşünülen kahve, pasta, bir pastacı dükkânmml önünde, yıka,ldihmma atılmiş birkaç îıu—ve sandalye arasında- bul- dük, sında zarif İgoyu bir elbise taşı- yan ince bir Rum dilberi. Türkçe bilmiyor, Arnavutça henüz öğ- renmemiş, İskender Fraşeri genç kadma hal ve hatır sorarken Nebile ben de İstanbuldaki gazeteciliğini sor dum. Yüzüme baktı: — Beni tanımadınız mı, Nebili hiç mi hatırlamryorsunuz? dedi. Hayret ettim, Hiç mi, hiç tanımı- yordum, — Canım dedi. Meşrutiyetin ilk senelerinde İstanbulda — rahmetli Baha Tevfik ile birçok gazete, mec mua ve kitaplar çıkarmıştık. erhal tanıdım. Dünkü ço - cuk Nebil, ciddi, ağır başlı koskocaman bir adam olmuştu. bu sahilden uzaklaşacaktır. Heyetin, üzerinde tasyonunu daima koşmak imkânma malikiz. Rudolf adasındaki tayyareler, iyi ve müsait hava beklemeden heyetin imdadına yetişebilir. Çünkü istasyo- nun vaziyetini katiyetle biliyoruz. Muayyen vaktin hulülünde istas- yon kaldırılacaktır. Meramımız, bu vazifeyi, 1937 kutup seferinden son - ra tamir edilmekte olan buz kırıcisı Yenmake vermektir. Bilgimin doğru olup olmadığını an- lamak üzere bu defa ben devam ettim: — Çıkardığınız kitap ve mecmu alar üzerinde Baha Tevfik — Ah- met Nebil imzaları mı vardı? O va kit İstanbulda İttihat ve Tarakki- nin en civcivli zamanında biribiri ar dmca kapanıp çıkan Eşek, Yuha, Kibar, Malüm adında mizah gaze- telerini, Ziya, Zekâ adında mec- muaları, Hassasiyet bahsi, Vahde ti mevcut, Madde isimli kitapları neşrediyordunuz, değil mi? Bu isimleri bu kadar isabetle hatırralyışımdan bu defa o, hayre te düştü ve sonra: — Evet dedi. Zavallr Baha Tev fik Haydarpaşada Fakülte hasta- nesinde —karaciğerinde — yapılan ameliyat üzerine ölünce neşriya- ta ben yalnız devam etmedim. Bir müddet sonra da babam ölünce ailem ile beraber anamın memle- keti olan Arnavutluğa geldim. B ana anlattıklarına göre Ah met Nebil, Arnavutluğa geldikten sonra gazeteciliğe de - vam etti. Muhtelif ihtilâler ve is- yanlar zamanında, muhtelif hükü- meter ve kabinelerin faaliyette bulunduğu srralarda Arnavutluğun en güzel ve en kuvvetli yazı ya - zan müuharriri oldu. Onu kazanmak bazı hükümet ve kabineler için &- saslı bir kazanç sayıldı, Fakat son ra, sonra gazetesi kapandı, yazısı neşrettirilmedi, fikirlerini kendisi- ne saklaması tercih edildi.. Şimdi Bizli tahsisatm örtüsü sakin sakin yaşıyan Ahmet Nebile her ay açıl Mmakta imiş. Ahmet Nebil; yanılz Arnavut- lükta ve Arnavutlar arasında gö rülen ve yeni nesil ve memurlar tarafından tamimine çalışılan bir nevi selâm şeklinin mucididir. Bu selâmı başparmak, serçe parmak dışarıya gelmek üzere sağ elin kes- kin bir tarzda — göğüse, kalbe Uzatılmasından ibarettir. Başta şapka, fes ve külâh taşıyan Arna- vut, şimdi gelirken, giderken te- şekkür ederken elini göğsüne uza tarak: — T'u - ngijate jetai (Tunyate- yeta) demektedir. Tunyateyeta arnavutçada; haya Tn uzun olsun, kısacası, çok yaşa Mmânasınadır. adın ve erkek başlarında şapkalarile sokaktan ge - çen yeni neslin birdenbire ellerini göğüslerine uzatarak selâm ver - Mesi, mektepte talebenin ayni şe- kilde hareket etmesi merakla te - maşaya değer manzaralardandir. Başta şapka veya kasketi sıkı sıkı tuütmak Arnavutlukta artık hürmetsizlik eseri sayılamaz. Bu yepyeni neslin yepyeni selâ: mımnr, avucunu başma götürerek ce vaplıyanlar da o kadar çoktur ki.. yerleştiği buz kütlesi bugüne kadar her tehlikeye karşı mukavemet etmiştir. F'akat biz, herhangi ihtimale karşı heyete ihti- yacından çok fazla gıda temin etmiş bulunuyoruz. Sonra Şimal kutbu is- gözetmekteyiz. Her lâhza arkadaşlarımızın imdadına yapılı bir harem ağasıdır. Kim bi. lir, esirciler onu hanki çölün kız gim güneşi altından alıp getirdiler. Bütün insanlığın isyan duyduğu vahşi bir ameliyattan sonra, Öme. ri de Osmanlı sarayına satmışlar. e Ömer Anlatıyor: — Saraya girdiğim vakit daha 9 — 10 yaşlarında, küçük bir çocuktum. Hiçbir şeyin farkın da değildim. Cariyeler, saraylılar, sırma elbiseli bendegândan müte. şekkil bir muhite düştüm. Gün . lerce ağladım, vatanımı, anamı, ba alçak pad'şahlar, böyle bir çok çocukları ana kucağından ayıra- rak hayat ve istikballerini mah. vettiler, bizim böyle perişan olma mıza sebep oldular, Şimdi onlara karşı nasıl kin beslemiyelim. — Ömer.. Şimdi ne kadar ha. rem ağası kaldınız? Genç görünüşlü, mihnet çekmiş ağanm siyah gözleri nemle parla. di: — Azaldık, dedi, 45 — 50 ka. darız. Çoğumuzun hali perişandır. Bir cemiyetimiz var: (Harem Ağa ları Teavün Cemiyeti) isimli.. Ce. miyetin Çamlıcada Bağ altında bir köşkü var, Burası yurt gibidir. Hiç çalışamıyanlar, ihtiyarlar, âcizler burada cemiyet tarafından bakı « lır. Fakat gittikçe azalıyoruz. Çam hcadaki yurtta dört kişi kaldı, Di ğer arkadaşlar, şurada, burada ça lışıyor, hayatlarını kazanıyorlar. Ekserisi odacı, hademe.. Belediye. de bir de kâtip var. İçimizde mü. nevver bir arkadaşımız da — bulu nuyor: Tahsin Ağa, | mer, gülümsiyerek, sözünü tashih etmek istedi: — Artık ağa demek doğru de. ğil, Bay Tahsin diyeceğiz, değil mi? — Bay Tahsin ne iş yapar? — Erenköy kız lisesinde edebi. yat muallimidir. İyi okumuş, kül. türlü bir arkadaştır. Şiire, edebi- yata merakı çok fazla.. Güzel ya zıları vardır. Bizim cemiyetin rei si de odur. Bay Tahsin, sarayların aleyhinde bir harem ağasıydı. Da ha Meşrutiyet senelerinde harem. den ayrılmış, okumrya başlamıştı. hademelik yaptı. Şimdi o, Mısırda kral Faruğun yanındadır. Vaziyeti çok iyi.. Besim Ağa, evvelce saray. da iken, kendine mahsus atı, ara. bası, uşakları vardı.. Dünya, bu.; 13834 senesinde, cemiyet kuruldu. ğu vakit 150 harem ağası vardı. Bir çoğu öldü, gitti, şimdi kaldı 45—50... Her ay, cemiyete aidat veriyoruz. Meselâ, ben 25 kuruş veririm, Bu para ile ihtiyar arka daşlara bakılır. O smanoğullarının haremle rinde hizmet etmiş bu in- sanların şimdi yaşları epeyce iler lemiş olmalı idi, Ömere, kaç yaşın da olduğunu sorduğum vakit, ba. na: — Ehn genci benim, dedi. 40 ya. şındayım. Ekseri arkadaşlar T0 — 80 yaşmdadır. İçimizde çok yaşı . yanlar da vardır. Geçen hafta, Çam lrcadaki yurtta Sadrettin ağa is. minde bir lala öldü, 140 yaşında vardı. Çok düşkündü, Ona da ce miyet bakıyordu. — Cemiyetin varidatı nereden ? — Ufak tefek akarr vardır. Ha. yır sever bazı kimseler, ev ve Sâ. ire vermişlerdi. Divanyolunda bit hanımız vardır ki, cemiyetin mer kezi oradadır. Bu hanın arka ta rafımdaki birkaç parça arsa da ce miyetindir. Şimdi oraya yeni ad- liye binası yapılacak arsalar is- timlâk ediliyor. Oradan da bir miktar para ele geçecek. arem ağaları içinde, daha sarayda iken istikbalini te min etmiş olanlar, mal, mülk edinenler var. Konuş . tuğum dertli Ömer Ağa: ! birkaç parça KSST — Hali vakti iyi olanlar, evle. —— rinde oturuyor. Çalışmıyor, dedi. Erenköy taraflarında oturanlar e- peycedir. Hattâ içlerinde evli olan — da var. mi? rine bakmak, ihtiyarlıklarında ar kadaş, kardeş olmak için, nikâhlan mış, demektir. Zaten yaşlıdırlar. Biribirlerine can yoldası olurlar. 'Tencerede bişirir, kapağında yerler. Harem ağasımın evliliğinden ne o. lacak? ; — Harem ağaları evli olabilirler İ — Evli dedimse, yani, biribirle. —