| —— 5-1-935 EE AŞ a ey TA İSTANBUL - ATİNA - TİRAN Arnavutlukta Matbuat Alemi rr pü Amavutlukta çıkan Büzete ve mecmuslar hak kmda malümet alırken Yaya dnda bir mecmun üzerinde dur mıya mecbur oldum. Yava Aras” Vütça HAFTA demektir. Edebi, istimal ve iktisadı yazılarla haf- bir Tiranla çıkar, Gördüğüm 4 Nisan 087 tarihli nüshası iki Penkli bir kapak içinde, okunaklı harflerle rl baml Sayfa başlıkları, şiir ve nesne Mİ yazıları ve hattâ ilânlara — w ,ekillerile 24 rayfa alarak çıkmıştı. Dikkat ve itina ile tanzim edimişti Yazı yazan- Var arasnda Jorj Meke, Alo Dhusha, &vukat Ali Erebara, Pet 19 Marko, Vedat Kokona, M. Merko, Hasibe Çani imzalarını Bördiğ, Bu mecmuaya heni Müslüman Ve hem de Hiristiyan kadın ve €r kek Arnavutlar yazı Bu mecmua üzerinde duruşum Yazdığım şeylerden dolayı deği di: Hayır. sikibinin bir Arnavut kiz oluşu idi, Adı Tkbal Çika. Tür- Kiyede okumuş. Babası Türk ve Memur imiş. Bu kızla tanışmak için çok bü- Yük bir arzu duydum, D o gün İskender Frage- riden rica ettim. Caddeyi tuttuk. Akşam zeri Tirann Ho- © Tahsin sokağında 15 numara, daki Yava mecmuası idarehâne- Sine gittik. Mahalle arasmda iki katı ahşap bir evin önünde ara- indik, Iskender Frageri Ik- bal Çikayı Arnavutça aradı. Kisa boylu yuvarlak, yaşlıca bir kadn €vde olduğunu söyledi ve içeriye seslendi, Karşıda mutfak görünen dar, uzun bir havludan geçtik, SAĞA S*ptik bir tarafında mermer Ya- İski: müsluk, diğer tarafinda yu- Karıya çıkmak için takita bir mer- diven bulunan sokak üstü bir oda YA girdik. Yavanın idarehanesindeyiz. ÜS Masa. Birkaç sandalye, bir kanar Pe duvarda mili kıyafetile bir Arnavut resmi; yerde ve M8 Mi üzerinde sevke hazırlanmak Ülere bir yığın mecmua vardı. Areas: kısa etekli ie ON tayyör giymiş, saçları Sesinden kasik, orta boylu, yaşi © ) yukarı tahmin edilen bir din bana; beni de ona tarıttır- Altında çizgileri, mütebessim Hönahmda tebessümün izleri verdı. Taa ince boyanmış, — iyal si ini kay! nişi, igarağdan ahengini Sokak kapını bize açanm s- m Olduğunu da tanıdıktan son- çturduk. Masa üzerindeki vazi Kalca sesile irikçe olarak: ewe Bunlar, dedi sizden bir3z Şetiy matbaadan geldi. Postaya trmek için hazırlıyorum. b #ünlerde yardımcı olarak SİN adam da aksi olacak gelme Zavallı Ikbal Çike, tek başi olmuyg srla uğraşmıya Küsaklara, Elbasanda baktım, b Ersiride falan, Tskodrede rüşt, Yan adresleri Onüştuk, Annesi de türk *6 söylüyordu. Türkiye z& Fomda bir rüsumat memurile Prevezede evlendiğini ve sOnrs Tirkiyeyi nasti dolaştıklarini “ve oasınin ölümünden sonra Arna” UĞA nasıl döndüklerini anisi” Kulaktan takma ince tel vepif gözlüğü, sada, temiz kryafeti Ve £konomike-Lelrare -Shognere Darts 4 rte e) m Rİ Yava Mecmitasının başlığı Tiranda Arnavul kadın gazeleci- si Bayan İkbal ika ağırmış saçlarile kizina yaptığı ardan bahsetti. Bir aralık Ikbal Çika: —— Istanbula ne vakit dönüyor. — Yarm Elbasana, oradan Gö- gideceğim. Cenubi Arnavut eğe gördükten sonra Atina tari. kile Istanbula döneceğim, dedim. —— Bizim Liri Çiksya bizden se- Mim götürünüz. Kalktı fotoğrafını bii > rendi kartıma Arnavutça - zim yazdı. Sonradan anladım ki, İkbal Çikanm İstanbulda Liri Çilka. adında bir kız, Tiranda ds Nebit Çi ka ismini taşıyan bir erkek karde- şi vardır ve bana uzattığı kart ta istanbulda tahsilde bulunan kız kardeşine verilmek üzere hâzr - Tanmıştı. Bu sözler üzerine Isken der Fraşeri, Nebilin İstanbulda tecilik yaptığını ve Arnavut. döndükten sonra ayni işe Ti- randa da hem e kuvvetli bir su- rette devam ettiğini anlattı. ddeye çıktık bu defada GC Nebili arrvorduk. Kya 2 düşünülen kahve, pasta, 1 birabaneleri dolaştık, Nihayet bir pastacı dükkânınm önünde, yaya kaldirma atılmiş birkaç masa vE sandalye arasında - bul duk. Yanmdaki çok genç kadını: — Karımdır! diye tanıttırdr. Ba şında geniş bir hasır şapka, arka- #mds zarif Ioyu bir elbise taşı- yan ince bir Rum dilberi. Türkçe bilmiyor, Arnavutça henüz öğ- renmemiğ. Iskender Fraşeri genç kadma hal ve hatır sorarken Nebile ben de Istanbuldaki gazeteciliğini sor dum. Yüzüme baktı: — Beni tanımadınız mı, Nebili hiğ mi hatırlamıyorsunuz? dedi. Hayret ettim. Hiç mi, biç tanımı. yordum. — Canım dedi. Meşrutiyetin ilk senelerinde İstanbulda (rahmetli Baha Tevfik ile birçok gazete, mec mus ve kitaplar çrkarmıştık. erbal tanrım. Dünkü ço - cuk Nebil, ciddi, ağır başlı koskocaman bir adam olmuştu. Bilgimin doğru olup olmadığını an- lamak üzere bu defa ben devam ettim: — 13 kitap ve mecmu alar Üzerinde Baha Tevfik — Ah- «net Nebil imzaları mı vardı? O va Kit Istanbulda İttihat ve Tarakki- nin en civeivli zamanında biribiri ar dmca kapanıp çıkan Eşek, Yuhs, Kibar, Malüm sdmda mizah gaze- telerini, Ziya, Zekâ adında mec- musları, Hassasiyet bahsi, Vahde ti mevcut, Madde isimli kitapları neşrediyordunuz, değil mi? Bu isimleri bu kadar isabetle hatıralyışımdan bu defa o, hayre te düştü ve sonra: — Evet dedi. Zavallı Baha Tev fik Haydarpaşada Fakülte hasta- nesinde o karaciğerinde (yapılan ameliyat Üzerine ölünce neşriya- ta ben yalnız devam etmedim. Bir milddet sonra da babam ölünce ailem ile beraber anamın memle- keti olan Arnavutluğa geldim. Bp" anlattıklarına göre Ak met Nebil, Arnavutluğa geldikten sonra gazeteciliğe de - vam etti. Muhtelif ihtilâler ve İs yanlar zamanında, muhtelif hükü- meter ve kabinelerin faaliyette bulunduğu sıralarda Arnavutluğun en güzel ve en kuvvetli yazı ya - zan muharriri oldu. Onu kazanmak bazı hifkâmet ve kabineler için 6- saslı bir kazanç sayıldı, Fakat son Ta, sonra gâzetesi kapandı, yazısı N Fen Âleminde : Kutuptaki Fen Heyeti Ne Yapıyor? Kutup mmtakasında bir buz kütle- 8i Üzerin. » çalışan, fakat tizerinde ça- lıştığı kütlenin mütemadiyen kayma» s yüzünden tehlikede sayılan fenni heyetin vaziyeti, meşhur Kutup kâ- | şifi Otto Schmidt tarafından tavzih edilmektedir, Buz kütlesi, geçen ma»! yısın 21 inden başlıyarak 950 mil ka- ,dar kaymış bulunyor. Profesör Schmidt diyor ki? “ Barı fen adamları, kutuptaki Rus âlimlerini taşıyan buz kütlesinin Groenland sahiline © çarpacağını, bu şarpışma yüzlinden buz kütlesinin parçalanacağını sanıyorlardı. Bu tah minler boşa gitti. Biz heyetin şimal kutbuna hareketi için plânımız: hazırladığımız zaman buz kütlesinin Grcenland denizi yolu ile Atlas Okyanusuna doğru Yol ala- cağını tahmin etmiştik. Fakat kütle- nin hareketi tahminimizden daha çok süratli oldu. Bugün buz kütlesinin en tehlikeli safhayı geçirmiş olduğunu söyliyebi. liriz. Papanin, Krenkel, Şirşov ve Fede- rov Yoldaşlar fenni değeri haiz tari- hi bir vazifeyi ifa etmişlerdir. Fakat çalışma p'ânı bir yıl evvel hazırlanmıştı. Sonra buz kütlesinin kaydığı Groenland denizi çok az tet- kik olunmuş bir saha idi, Dört müdekkik vazifesini yapmıya devam etmek istiyorlar, Arzular meşrudur, Biz de bu yüzden buz küt lesi üzerindeki istasyonu muayyen vaktinden (yani, Nisan - Mayıstan) evvel kaldırmak istemiyoruz. Bizi, muayyen vaktinden evvel istasyonu kaldırmıya sevkedecek âmiller ne olabilir? Buzun erimesi veya tazyiki- dir, Halbuki kütle mayıstan önce eri mesine imkân vermiyecek mmtaka - larda b'unacaktır. Heyet, 90 ile 120 milden aşağı olmiyan bir buz ce- reyanmm merkezi içinde hareket et- mektedir. Görünüşe göre, Groenland sahiline müvazi bir şekilde cenuba doğru kayacak, fakat yavaş yavaş bu #ahilden uzaklaşacaktır. Heyetin, üzerinde yerleştiği buz kütlesi bugüne kadar her tehlikeye karşı mukavemet etmiştir. Fakat biz, herhangi ihtimale karşı heyete ihti- yacından gok fazla gıda temin etmiş bulunuyoruz, Sonra Şimal kutbu is- tasyonunu dalma (o gözetmekteyiz. Her lâhza arkadaşlarımız imdadına koşmak imkânma malikiz. Rudolf adasmdaki tayyareler, iyi ve müsait hava beklemeden heyetin imdadma yetişebilir, Çünkü İstasyo- nun vaziyetini katiyetle biliyoruz. Muayyen vaktin hulülünde istas- yon kaldırılacaktır. Meramımız, bü vazifeyi, 1937 kutup seferinden son « ra tamir edilmekte olan buz kırıcısı Yermake vermektir. ila e emmi elimiz neşrettirilmedi, fikirlerini kendisi- ne saklaması tercih edildi.. Şimdi Gizli tahsisatm örtüsü sakin sarin Yaşıyan Ahmet Nebile het ây açıl makta imiş. Ahmet Nebil; yanılz Arnavut- Yukta ve Arnavutlar arasında gö rülen ve yeni nesil ve memurlar tarafından tamimine çalışılan bir nevi selâm şeklinin mucididir. Bu selim: başparmak, serçe parmak dışarıya gelmek üzere sağ elin kes- kin bir tarzda (o göğüse, kalbe uzatılmasından ibarettir. Başta Şapka, fes ve külâh taşıyan Arna- Vut, şimdi gelirken, giderken te- gekküir ederken elini göğsüne uza tarak: — T'u - ngijate jetai (Tunyate- yeta) demektedir. Tunyateyeta arnavutçada; haya tan uzun olsun, kısacası, çok yaşa mânasınadır. adın ve erkek (başlarında şapkalarile sokaktan ge - çen yeni neslin birdenbire ellerini göğüslerine uzatarak selâm ver - mesi, mektepte talebenin ayni ş& kilde hareket etmesi merakla te - maşaya değer manzaralardandir. Başta şapka veya kasketi srkr #ıkı tutmak Arnavutlukta artık hürmetsiztik eseri sayılamaz. Bu yepyeni neslin yepyeni selâ- Mh, avucunu başma götürerek ce vaplıyanlar da o kadar çoktur ki. Havaalıktaki terakkiler dev adımlarla ilerledikçe, insan, yakm bir — Za Lö Burge tayyare limanmı ve istasyon binasmı görüyoruz. Eski Haremağaları Neler Yapıyorlar, Nasıl Yaşıyorlar? Hı ağalarından bahset. miye başlarken, yeni nes. lin, saltanat kurbanı olan bu za. vallıları tanımadığını hatırladım. Yeni çocuklar, onları yalnız siyah derili ırka mensup insanlar olarak bilirler, Halbuki, onlar asıl kara olan tarafları bahtlarıdır, Br za. manlar, Osmanlı saraylarında, ha remle selâmlık arasında irtibat vazifesini gören harem ağaları, hayli zaman iyi günler yaşadıktan sonra, bugün, çok perişan bir hal dedirler. — Adım ne? — Omer... — Ne iş yapıyordun? — Odatılık, Ömer, ince, uzun, boylu, , narin yapılı bir harem ağasıdır. Kim bi. Tir, esirciler onu hanki çölün kız gm güneşi altından alıp getirdiler. Bütün insanlığın isyan duyduğu yahşi bir ameliyattan sonra, Ome. ri'de Osmanlı sarayma satmışlar, e Ömer Anlatıyor: — Saraya girdiğim vakit daha 9 — 10 yaşlarında, Kilçilk bir çocuktum. Hiçbir şeyin farkın da değildim. Cariyeler, saraylılar, sırma elbiseli bendegândan müte. gekki! bir muhite düştüm. Gün - lerce ağladım, vatanımı, anamı, b& bam: aradım... Fayda vermedi. O alçak pad'şahlar, böyle bir çok çocukları ana kucağından ayıra- rak bayat ve istikballerini mah. vettiler, bizim böyle perişan olma mıza sebep oldular. Şimdi onlara karşı nasıl kin beslemiyelim. — Ömer.. Şimdi ne kadar ha. rem ağası: kaldınız? Genç görünüşlü, mihnet çekmiş ağanın siyah gözleri nemle parla. dı: — Azaldik, dedi, 45 — 50 ka. darız. Çoğumuzun hali perişandır. Bir cemiyetimiz var: (Harem Ağa lari Teavün Cemiyeti) isimli.. Ce. miyetin Çamlıcada Bağ altında bir köşkü var, Burası yurt gibidir. Hiç çalışamıyanlar, ihtiyarlar, âcizler burada cemiyet tarafından bakı » hır, Fakat gittikçe azalıyoruz. Çam keadaki yurtta dört kişi kaldı, Dİ ğer arkadaşlar, şurada, burada ça uşıyor, hayatların: kazanıyorlar. Ekserisi odacı, hademe.. Belediye, de bir de kâtip var. İçimizde mü. nevver bir arkadaşımız da bulu nuyor: Tahsin Ağa. mer, gülümsiyerek, sözünü tashih etmek istedi; — Artık ağa demek doğru de. gil, Bay Tahsin diyeceğiz, değil m? — Bay Tahsin ne iş yapar? — Erenköy kız lisesinde edebi. yat musllimidir. Iyi okumuş, kül türlü bir arkadaştır. Şilre, edebi- yata merakı çok fazla. Güzel ya zıları vardır. Bizim cemiyetin ret si de odur. Bay Tahsin, sarayların aleyhinde bir harem ağasıydı. Da ha Meşrutiyet senelerinde harem. den ayrılmış, okumıya, başlamıştı. Yazan: Reşat Feyzi! ea imei esiri id Ömer, bağrı yanık bir insanm bütün gayzi ile dişlerini gıcırdatı yordu. Braz düşündükten sonra, ilâve etti: — Cemiyetin muhasebecisi de Cafer Ağadır. Kadıköyünde iki arkadaşile beraber bakallık yapı. yor; o da öyle geçiniyor. Çalışan ların sayısı 15 — 20 kadardır. Bir kaç arkadaş ta eski ahbaplardan bir iki zenginin evinde yatıp kal. kıyor.. Bizim gibi hayatını kaza . nanlar da, yalnız, bokür odaların. da ömür tüketiyoruz. Bir kısmı da başka memleketlere gittiler. Da. ba çok Mısıra gidenler var. Bir Be sim Ağa vardr. Bir zamânldr eski (Liliyet) gazetesinde hademe İ. âi., Sonra, muhtelit mahkemelerde hademelik yaptı. Şimdi o, Mısırda kral Faruğun yanındadır. Vaziyeğ çok iyi.. Besim Ağa, evveles saray. da iken, kendine mahsus at, ara. bası, uşakları vardı.. Dünya, bü. i 1334 senesinde, cemiyet kuruldu. ğu vakit 150 harem ağası vardı. | Bir çoğu öldü, gitti, şimdi kaldı 45—50... Her ay, cemiyete aidat 1 veriyoruz. Meselâ, ben 25 kuruş veririm. Bu para ile ihtiyar arka Ni daşlara baklır. : smanoğullarmım haremle rinde hizmet etmiş bu in- ' sanların şimdi yaşları epeyce iler i Jemiş olmalı idi. Omere, kaç yaşın da olduğunu sorduğum vakit, ba. DA: — En genci benim, dedi. 40 ya. | şmdayım, Ekseri arkadaşlar 70 — 80 yaşmdadır. İçimizde çok yaşı. yanlar da vardır. Geçen hafta, Çam headaki yurtta Sadrettin ağa is minde bir lala öldü. 140 yaşmda vardı. Çok düşkündü, Ona da ce miyet bakıyordü. — Cemiyetin varidatı nereden ? ve Ufak tefek akarı vardır. Ha. yır sever bazı kimseler, ev ve sa. ire vermişlerdi. Divanyolunda bh hanımız vardır ki, cemiyetin mer kezi oradadır. Bu hanm arka ta rafındaki birkaç parça arsa da ce miyetindir. Şimdi oraya yeni ad- liye binası yapılacak arsalar is- timlâk ediliyor. Oradan da bir miktar para ele geçecek. He ağaları içinde, daha sarayda iken istikbalini te o min etmiş olanlar, birkaç parça mal, mülk edinenler var. Konuş - tuğum dertli Ömer Ağa: Vi — Hali vakti iyi olanlar, evle rinde oturuyor. Çalışmıyor, dedi. Erenköy taraflarında oturanlar & peycedir. Hattâ içlerinde evli olan da var. g — Harem ağaları evli olabilirler mi? — Evli dedimse, yani, biribirle. rine bakmak. ihtiyarlıklarında ar kadaş, kardeş olmak için, nikâhlan miş, demektir, Zaten o yaşlıdırlar. Biribirlerine can yoldas olurlar. "Tencerede bişirir, kapağında yerler. Harem ağasının evliliğinden ne 0. lacak?