Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
—anmıma TAN Tepeledıgı asilerden büyük bir ganimet hakkı almış bulunuyordu Büyük Millet Meclisi' hükümeti - nin verdiği emir Üzerine, Düzce ve Yozgat isyanlarına da tam vaktinde yetişmiş, âsilere lâyık oldukları ce - zayı vermişti. Ve bu suretle de, Bü- yük Millet Meclisi erkânmın takdir- lerini ihraz eylemişti. Artık, Etem Bey için yaprlacak bir şey varsa; Büyük Millet Meclisinin kabul etti - ği kanun ve nizamlar dahilinde Va - zifesine devam etmek; daha büyük şeref ve takdirler ihraz eylemekti. Fakat gerek Etem Bey, ve gerek biraderleri, kendilerine izhar edilen teveccüh ve takdirlerden derhal- bü- yük bir gurura kapılmışlar; hem halka ve hem de - büyük, kücük - hükümet memurlarma karşı muame- lelerini değiştirmişlerdi.... Hattâ," hayrete şayan olan bir şey varsâ; vaktile en kücçük rütbeli silâh arkadaşlarınm hukukuna bile hürmet ve siyanet hissi besliyen o a- ğir başlı Tevfik Beyin de bu çirkin cereyana kapılması idi. İstitrat olarak şu acr hakikâti de arzedeyim ki, Etem Beyle Kardeş- lerine bu gurur ve azameti vermeye sebep olanlar, bazı Müdafaayı Hu- kük cemiyetleri ile yine bazı ku- mandan ve valilerdi.. Meselâ; E- tem Bey, Anzavur - bakayasını te- mizleyip te Düzce isyanmı bastır- maya giderken (Bursa) dan geçmiş- ti. Ve (Bursa Müdafayr Hukuk Ce- miyeti) ile Kumandan Bekir Sami ve Vali Hâcim beyler tarafmdan emsalsiz tezahüratla istikbal edil- miş ve kendisine (millf mücadelenin ilk ve yegâne kahramanı) payesi verilmişti. Halbuki Etem Beyin, milli mücadele sahasında © güne kadar ifa ettiği hizmetin bilânçosu yukarda arzetiğimiz vakayi ve ha- disattan iharetti... Nitekim Düzce ve Yozgat isyanlarmdan sönra Anka- raya geldiği zaman- da hemeh he-. men ayni şekilde telâkki edilmiş; a- deta (milli kahramahlık) gerefi, E- tem Beyin şahsında temerküz etti- tilmek İstenilmişti. Vakıa memleketine hizmet eden- leri okşamak, takdir etmek, büyül| görmek; — bilhasa o zaman için — çok elzemdi. Çünkü, emsaline iyi bir teşvik dersi teşkil ederdi. Fakat; Aal Yazan : Ziya Şakir rada (Yeşil Ordu) — müteşebbisleri- nin teklifi karşısında kalmca, artık hayalinde canlanan ö yüksek mev- kiin hakikat kesbetmesi için, bu ca- zip teklifi derhal kabul edivermişti. Etem Beyle biraderleri; Yeşil Ör- du teşkilâtmım başma geçer geçmez, vaziyetlerini derhal değiştirmişlerdi. Deruhde ettikleri asli vazifeyi bir tarafa bırakmışlar; siyasi işlere gi- rişmişlerdi. İyi bir reklâm ve pro- paganda vasıtası olmak için evvelâ bir (Bolşevik Taburu) teşkil etmiş- lerdi. Sonra da, Eskişehirde (Yeni Dünya) isminde bir gazete çıkara- rak onu da Anadolu'da (bolşevik- iik) in neşir vasıtası ittihaz eyle- mişlerdi. Ayni zamanda — meb'uslardan da —şeyh, hoca, avukat— sınıfına mensup bir kaç propagandacı ele- geçirmişler; bunları bir takım baha- nelerle muhtelif vilâyetlere gönder- terek, artık propagandaya geniş mikyasta kuvvet vermişlerdi. Ekseriya Cuma — namazlarından sonra camilerde, vaız kürsülerinde —dini bir şekil ve mahiyette— ya- pılan bu propagandalar; halk ara- sında büyük bir hoşnutsuzlukla kar- şılanmış; sinirlere heyecan veren bir dedikodu başlamıştı.. Memleketin vaziyetini ciddi bir surette düşünen- Jer arasında da haklı bir endişe u- yanmıştı. Çünkü her tarafı düşman- larla çevrilmiş olan; ve bir çok kı- sımları da, isyan ve ihtilâl endişele- rile yanıp duran memlekette, şimdi bir de (anarşi) baş gösterecek olur- sa, artık her gey mahvolacak.. ve hiç şüphesiz ki/ (Türk milletinin in- kılâp tarihi) de, bir daha açılma- mak üzere kapanacaktı. Ayni zamanda hükümetin gözleri- de birdenbire açılmıştı... (milli mü- dafaa) esasma istinat etmek - üzere teşkiline -girişilen- (Yeşil Ordu) nun; böylece millet ve memlekete muzir bir şekil almak istidadı göstermesi üzerine, hükümet her tarafta yapı- lan propagandaları durdurmaya; bu cereyana devam edenler hakkında ta kibat yapmaya mecbur kalmıştı.. (Arkası var| muu .| ıık eriinmtin A b _ı yüzlerce — hadisat ile çeleçmlş tahammül edilmez şerait altında, ses- siz sedasız pek çok değerli hizmet- ler ifa edilmiş ne (hakikf kahra- manlar vardı ki —Etem Beyi o yük- sek payeye çıkaranlar— başlarını gevirip te bunların yüzlerine bak- mak İüzumunu bile hıssetmemialır di. Tepelediği âsılerden ve bastırdığı isyanlardan büyük mikyasta (gani- met hakkı) alan Etem Bey, olduk- ça mühim bir servet elegeçirmişti. Kuvvet, servet, şöhret.. Eh artık bunlarm üçüne de sahip olan Etem Bey, hayat ve istikbaline büsbütün başka bir mecra vermek İstemiş.. Göz lerini; irişebildiği derecede, yüksek Beşiktaş Ha!kevinde Beşiktaş Halkevinden: Yaz münasebetile muvakkaten ta- til edilmiş olan keman ve piyano derslerine 1/ 10 / 936 tarihinden itibaren tekıır başlanacaktır. Eski Ugı ileri y d kaydedil- mık lıteymleruı hi Beşiktaş Halkevi Işyarlığına müracaatları. Den'z gezintisi Türk Hava Kurumu Fatih İlçe Başkanlığından: Fener kamununun 19 Eylül 1936 cumartesi günü için tertip ettiği de- niz gezintisi davetlilerini Şirketi Hayriyenin 68 numaralı vapuru saat mevkilere dikmişti. Ve işte, bu sı- Www Yarısı No, 46 " Telâl, kısık kisik bağırdı. — Bizden mi? Ne diye?. — Çök geceler, uyuyamıyorlar- mış ta... £ — Sana mı gelip söylediler? — Yok... Kapıcı söyledi... — Kapieı mı söyledi? Genç kadm, kollarını kavuştur - muştu: «— Peki, şimdiye kadar neye, bu- nu bana söylemedin ? Madam Zaruyi, İclâlin, ciddileşti- ğini görünce, büsbütün apışmıştı: — Vakit olmadı... Yaşlı kadm, İclâlin bakışlarından korkmuştu, kendi kendine: —— Hiç böyle halini görmedim, di- yordü. İçki beynine vurdu. Nasıl ya- tıştırmalı? İclâl, hiddetle ayağını yere vur- du: — Kapıcı söyledi ha... Çağır bana, kapıcıyı.. Madam Zoruyı korkak, korlmk' 14 de Köprüde bekliyecektir. Mahmut YESARI — Kapıcı, şimdi uyumuştur, ha- nımım! diyebildi İclâl, daha sert bağırdı: — Uyandır!.. Ben, ona, söyleyece- ğimi bilirim. Yarın da başka apartı- mana çıkarız!. Madam Zaruyiye yaklaştı, iki eli- ie onun yakasından tuttu: : — Bü apartımandan çıkarız, daha iyi... Anliyor musun? Bu apartı - mandan- nefret ediyorum. Madam Zaruyi başını eğdi, oda - dan çıktı: — Peki, hanımım, peki... Şimdi kapıcıyı çağırırım. Sırtına hırkasını aldı kapıyı açtır merdiven başmda, biraz durdu; ne yapacağımnı düşündü: — Bu saatte, Kkapıcı uyandırılır mı?.. Haydi, o, sarhoş, hükmetti. Pe ki, ben de mi sarhoşum?.. Çağır - Sağlık Öğütleri Dişlerin musikisi Terbiye edilmeğe en ziyade muh - taç olan uzuvlarımızdan biri çene ol- duğunu elbette kabul edersiniz. Bir kere söz söylemek bakımın - dan, bu cietten insanın çenesi pek kuvvetli ve kuvvetini en son bırakan uzuv olmakla beraber, hiç olmazsa başkalarını rahatsız etmemek için, çenenin söz söylemek kudretini israf etmemek elbette daha muvafıktır. Fakat bugün ben, çenenin bu bakım- dan terbiyesini anlatacak değilim. Vücut sağlığını daha ziyade alâka- dar eden cihet çenemizin yemekleri çiğnemek vazifesinin terbiyesidir. Bazı kimseler pek acele yemek yerler, Yemekleri çiğnedikleri belli olmaz. Onlar için, yemek yerler de- ğil, yemekleri tıkıştırırlar, demek da- ha doğru olur. Bu tabiatin bir fenalı- ği da çabuk sirayet etmesidir. İnsan böyle acele yemek yiyen, çiğnemeden yutan birinin sofrasımda bulununca, istemeden, onu taklit eder. Böyle acele yiyen kimselerin mi - deleri çabuk bozulduğunu bilirsiniz Bunun sebebi de pek aşikârdır. Çiğ - nenmeden mideye inen yemekler 0- rada hazmolmak için daha uzun bir zamana lüzum gösterirler ve en 80 - nunda mideyi yorarak onu bozarlar. Bu türlü acele yemek yalnız bir - denbire aciıkan kimseler için lüzüm- ludür. Birdenbire acıkan midenin çiğne - meyi beklemeğe bile vakti olamaz. Onu birdenbire doludramk lâzım 0 - lur .Fakat böyleleri bile, şiddetli aç- lıklarını biraz teskin ettikten sonra, yavaş yavaş çiğnemek lüzumunu u- nutmamalıdır. Sağlık bakımından, yavaş yavaş çiğnemek müraccahtır. İnsanları çok yaşatmak meraklısı bir hekim olan Hufeland — çok yaşayan insanların daima ağır ağır çiğnediklerine dikkat etmişti . Bununla beraber, ağır ağır çiğne- mekte de ifrata gitmemelidir. O va- kit çenenin adalelerine tembellik ge- lir. Hiç iyi çiğneyemez olurlar. Her şeyde olduğu gibi, çenenin dirayeti ifrat ile tefrit arasında tam itidalin Gğerecesini bulmaktır. Çenemizin terbiyesi için onu iti- dal derecesinde yavaşlıkla çiğneme - ye alıştırmak da yetişmez. İki taraf- tan müsavi derecede çiğnemeye alış- tırmalıdır. Yalnız bir taraftan çiğ - nemek İnsanm yüzüne biraz çarpık- lık, çirkinlik verir . Bazıları da yalnız ön dişlerile çiğ- nerler ve ondan sonra yemeği he - men yutarlar. Bu da iyi değildir. Dişlerin her cinsinin ayrı ayrı hiz - metleri vardır , En doğrusu çenenin iki tarafından ve kuvvetle çiğnemektir. Bizim peh- livanları pek merak ve onları iyice tetkik etmiş olan bir Fransız hekimi Türk pehlivanlarınm hepsinin böyle iki taraftan ve kuvvetle çiğnedikle - rini anlatır. Zaten iyi yemek meraklıları da, insan yemek çiğnerken dişlerinin ha- reketini düymak, “dişlerin musikisi- ni, dinlemek lâzımdır, derler . LOKMAN HERİMİ Yumruklarmı sikiyor, kendini yiyordu: — Bu kızcağız, böyle değildi... Ka nma girdiler; huyu değişti... Kuzu gibi kadındı... Deli, divane ettiler... Rakı içmeye alışık mıydı 0?.. Bırak ki, böyle geceli gündüzlü içmek, alı şık olanları da çileden çıkarır... İclâl, belki arkasından gelir, diye korkak korkak bakınıyordu: — Nereye gittin, ne yapıyorsun? Diye geliverirse, nasıl dert anlatı - rim... Komşulara rezil olacağız?.. Ayaklarınım ucuna basarak mer - divenlerden iniyordu: F — İniyorum, iniyorum ama, nere- .-|ye?.. Kapıcıyı, kaldıramam. Hanım, hiddetten ayrı mesele... Bunun gündüzü yok Mu?.. Kapıcıya ne diyeyim?.. Yaşlı kadm, sıkmtıdan ter dökme ye başlamıştı: PS söylemekt vaz geçtim; bu * vakit, komşulardan biri- ne rastlıyacak olsam, ne söylerim ?. Ah, şikâyet etmek, değil ama, önce- leri çok iyi idi; rahatımız kaçtı... mam, desem, bu sefer büsbütün baş ka bir münasebetsizlik etmeve e! kar.. Tırnaklarını avuçlarına batırmış - haksız, yahut ta haklı; önun orası,| 18 - 9 - 936 Para ne demektir ? Clark Gabi ile Hamo Bu sene göreceğimiz filmlerden birisi de “Bonti gemisinde isyan e- denler,, ismini taşıyan bir filmdir. Geçen gün bu filmin provası yapılır- ken gördüm. Clark Gable, Franchet Tone ve Charles Langhton'un bir*a- rada oynadıkları ve tarihten alınmış mMmeşhur bir vak'ayı canlandıran bu film, mevsimin muhakkak ki büyük filmlerinden birisidir. İçinde Mamo isimli ve Malezya a- daları yerlilerinden bir kadın artist de olan bu filmde şöyle bir parça var: Gemide tayfa isyan etmiştir, ve Hayiti adasma çıkmıştır. Bu adanın reisi bir kaç kelime İngilizce biliyor. Tayfadan birisi, ora halkının dilini öğrenebilmek için onunla görüşerek birlügat yapmakla mesşgul. “Para,, kelimesinin ada halkmım lisanımda nasıl söylendiğini sorunca, yerli rei- si şaşırıyor ve: — Para, diyor,.ne demek? İngiliz ona anlatabilmek-için Dir eline bir şilin, bir eline de bir kurşun kalemi alarak gğuterlyot: — Sana bunlardan birisini al de- sem hangisini alırsın?. Yerli reis tereddüt etmeden ce- vap veriyör: — Kurşun kalemini! — Aptal, bu gilin ile yirmi kurşun kalem alıram. Yerli reisi aptal yüzüne bakarak uılı.ın:yor diyor ki : — Hakkm var. Burada değil. İn- gilterede, Orada her şey bu para ile aptal İngilizin İngiliz Bu mevsim göreceğimiz bir filmde| bunu anlıyacağız filmin bir sahnesinde — Ay İngilterede ağaç yok mu? — Var.. — Ağaçlarda yemiş? — O da var.. Yerli reisi kahkahalarla gülerek “o halde paraya ne hacet!,, der gibi omuz silkerek uzaklaşıp gidiyor. fa. Artistler değil, filmleri gelecek Bazı gazeteler önümüzdeki — kış mevsiminin çok eğlenceli olacağını ve bazı meşhür sinema artistlerinin İstanbula geleceğini yazmıştır. Alâ- kadar mehafilden öğrendiğimize gö- re gelecek olan artistler değil onlarm filmleridir. ç— Bugün SARAY sinemasında SHİRLEY TEMPLE SHİRLEY ASi Fransızca sözlü filmini görünüz. İlâveten Gelincik Hanım Renk- li Silly Senfoni Çocuklar için fiya lar: Fötöy ve balkon 20, husust satın alınmır. Yemek, içmek... 25 kuruştur . Bu akşam iPE hili ha miş olsaydı, parçalıyacaktı:. — Rahatımızı kaçırdılar, müsibet- tir... Bu kadına da günah... Çok çe- kiyor; asıl, ona acıyorum... —« Aşağı kata inip te, kapremın odası önüne gelince durdu; yüreği çarpıyor du: — Dünyada çağıramam... Herif, uyku sersemliği ile ileri geri lâf ede- cek; ötekinin de başı dumanlı... Al sana, bir bağırma çağırma... Bu korku ile, ters geri dönmüş - tü: — Bir yalan uydurmalı... Sarhoş inadı, kötüdür, bilirim. Bir kere tut- turdu mu, artık dinlemez, tutturur. Merdivenleri ağır ağır çıkıyordu: — Ne yalan btlmalı?.. Eki belli bir yâalan olursa, büsbütün hiddet - lendiririz. Allah, hayırlısile sabahı bulsam, ayazmaya bir mum adağım olsun... Merdivenin ortasında, dinlenmet için durmuştu; ne inerken, ne de çı- karken, hiç gürültü etmediği halde, her kattaki dairelerin kapılarına korkakça göz atıyor; acaba uyanan duyan oldu mu, diye kulak kabartı- yordu: U; öğer o anda, Celil Mahir, yahut Iarkıdı.şlırmdan biri, karşısına çık - — Beni, burada görseler, türlü mâ MEVSIMIN İLK BÜYÜK FİLMİ GÖSTERİLİYOR Kanundan Kaçılmaz Oynıyan: SİLVYA SİDNEY Fransızca sözlü Aşk - Heyecan - Güzellik ve Dehget Şaheseri Ayrıca: Paramunt Dünya Hıherlerlnde Nevyork - Londrayı tayyare ile 18 saatte geçen tayyareciler, bekçisiz deniz feneri ve İspanya da- K sinemasında rbi v. 8. nalar verirler... Zaten, bütün daire- lerde bize, iyi gözle bakan yok... Mi- safirlerden gece kalanlar var mı? diye, kapıcısı ayrı sorar; hizmetçi - ler, hanımlar ayrı sorar... Benimm, böyle sessiz sadasız inip çıktığımı, birinden biri görse, artık ne klup takmazlar... Ben, derdimi, meramımı anlatabilir miyim gayri?.. Doğruya kimse inanmaz... Gece geç vakit, sa- baha karşı, böyle hırsızlama inip çı- kışımı, mutlak, sessizce, bir zanpara savdığıma hükmederler.. Bu düşünce, Madam Zaruyiyi da- ha terletmişti; yaşlı kadınm vücu - düne âateş basmıştı; sırtından hırka - sını, hiddetle çekip çıkardı: — İşte bir, bu eksikti... Bu yaştan sonra, namusuma da söz gelecek... Sarhoş halile, apartımandan çıkaca- ğım, diyordu. Keşke, sahi olsa da, çıksak... Buranm tadı kaçtı... Yeni apartımana geçip, biraz rahat ede - lim. Kendi apartımanlarının kapısı ö - nüne gelmişti; soluk alarak durdu: — Şimdi ne yalan uydurayım... Çok düşünmedi, yüzü güldü; tek- Radyo Öğle neşriyatı " -- Saat 12,30 - 12,50: Plâkla Türk musikisi; 12,50 - 13,05 Hava- dis; 13, 05 . 13,25: Plâkla hafif müzik; 12, 25 - 14 Mühtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı — Saat: 18,30 - 19.30: Çay saati, dans musikisi ve Gavin kardeş- ler; 19,30 - 20: Konferans: Dr. Ali Şük- rü tarafmdan; 20 . 20,30: Türk musıkisi saz heyeti; 20,30 - 21: Münir Nurettin ve arkadaşları tarafından Türk müusikisi; 21- 21,30: Solo plâklar; 21,30 - 22,30: Stüd- yo örkestrası; İ — Glinka, Ruslan und lud mi la, övert; 2 — Fucik, Donausagen, Val- zer; 3 —- G Vedi, Alda (Parçalar); 4 — 'Tch Cııu Noi ” ballet A, Valse de Fleurs Danse de mirlitons. 5 — Mendelsohn, No:zumı aus Sommer- nach raum; 6 — Glasuneff, “la Neige dü Ballet le Saisons”; 7 — Fr, Lehar, Dein ist mein ganzes Heri 22.30 - 23: Ajans havadisi, € Kahire 18,20: Türkçe şarkılar; 18,50: Plâk neş- riyatı; 19: Monoloklar; 19,30: Haberler; 20: Konser; 20,30: Konferans; 20,50: Plâk Ümmü Gülsüm; 21: Kur'an; 21,55: Kon « Ber; 22,25: Piyıno Kımın. 32 55: Kon « ser, SENFONİLER: Ln Varşova: Rossini, Sensenden senfos ni HAFİF KONSERLER 19 Bükreş;-Orkestra,, 20, Moskova: Kontser. ı:ıo” Budapeşte: Piyano - Çimbal mu- 21,10 Münih: Örkestra. 23 Strasburg: Mandolin orheıuııı. 23,10: Halk oörkestrası. 23,30: Hafif musiki. 23,40: Serenadlar. OPERETLER: 21.0$ Bükreş: “Lucia di Lammermoöry operası. 21“20 Viyana Bud.ımtc Verdinin “Al: zira” aperası. 22,10 8 d “La Boh öoperası. OPERETLER: 23,40 Roma: Lombardonun “Madam Pompadour” opereti, ODA MUSİKİSİ: 21,40 Torino: y P Keman - Viyolonsel so« natları. 23,20; Kolonya: Mozart küarteti. ŞARKILI KONSERLER: 20,20 Varşova: Popller mandolin örket trası (şarkılı). DANS MÜSİRİSİ " 23,30: Torino, — 23,50: Varşova. 24: Doyçlandzender. | 24,20: Budapeşte. * HALK OÖPERETİ: Taksim Bahçe « sinde (Halime). Yarın akşam Büyük- adada: Sevda Oteli). Anneler birliğinin konseri İstanbulun Kurtuluş bayramı olan 6 Teşrinievvel günü akşamı, Anne - ler Birliği tarafından Park Otelde bir İ v İ B“ * de Münir Nurettin ve ı.rkıdı.şluîı Ferdi Ştatzer, Mes'ut Cemil ve di- ğer sana'tkârlar güzel bir gece ter“ tip etmişlerdir. Yeti * — Öh, yoruldum, bittim... Rolünü ezberliyormuş gibi kendi kendine söyleniyordu: — Karısı hastalanmığ; kıpıcı. dok tor çağırmaya gitmiş!.. Herif telâ$ * ta... Yarın sabah, erkenden gelecek” Zaten sabaha da kaç saat kaldı?.. — Apartımanın kapısından girincö etrafı dinledi; ses yoktu; kapıyı W ” sulca kapamıştı. Madam Zaruyi, tatlı bir şüphe İ? titredi: çıktı. Yaşlı kadm, korka korka b ti birden, kalbi iğnelenerek ürpef onun da gözleri dolmuştu. Yavaş * var ; “üdü, İclâlin yanma geü-“ onun oturduğu kanâpenin dibine “ çöktü. 1 Tclâl, yaşlı kadının diz. çö inlemeye başladı: | tar hırkasmı sırtına geçirdi, oflıyıp d DA A . SA Yine ayaklarının ucuna bııırl" yürüyordu. Yemek odasınn kapısı * | —- 4 ııeğ.—tq —rar