8 Temmuz 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Aziz Hüdayi AKDEMİR Gömülcineli bile Mehmet Aliden bahse- derken: “Dünyada bunun kadar bayağı ve düşkün bır adam yoktur ... ,, diyor Vahdettine ve os5un sadrazamı o- lan Damat Feride de böyle adamlar gerekti. Onu dahiliye nazırı yaptılar. Gazetccılıgmdcn uzün - uzadıya bah- setmiyelim. Düşmanlık ve yıkıcılıkta en mel'un gazetecilere taş çıkart- makta idi. Nazır olduktan sonra onu Büyükderede gördüm. Sabahları va - pur iskelesine gelirken etrafını ca- suslar ve parti döküntüleri, berber, biletçi, mavnacı ve bütün kaçakçı gü- ruhu çevirir, havadis sorar, o da İAnadolunun vaziyetine göre “Sorma- ğa ne hacet, görmüyor musunuz?,, diye terslerdi. O geldiği zaman is- kelenin demir parmaklıkları hemen açılır, vapur gelince doğru kaptanın yanına çıkar, sandalyesine kurulur, aslan kulağına konmuş kara bir si- inek gibi, mağrur ve bin bir mel'anet plânlariyle meşgul, giderdi. Mehmet Alinin karısı İngilizdi, |Bütün aile de bir İngiliz. | Daha doğrusu “Lord Bayron” (1) Tarm tühu ve kini hâkimdi. Çünkü İn- gilizlerde Mehmet Alinin ruhuna ben- zer birşey yoktur, | Mehmet Ali soyu itibarile Polon- yalr imiş, Ben bu hükmü vermekte ide biraz düşünüyorum. Zannediyo - rTum ki her Polonyalı Türke karşı bir minnet duymaktadır ve hele bu kadar düşmüş bir Polonyalı henüz doğma - mıştır. | Ne olursa olsun görülüyor ki Meh- met Alinin kam bozulm.ır Onı gom para ve hiç bir şeyin değeri ve dengi yoktur. Böyle olduğu içindir ki işgal ve sa- vaş karışıklıklar <1arasında o ancak kendini duşunmuş doıthnm da, düş- manlarını da y ğa ve 1,6va ordularının İstanbulda bulunduğu zamana ait bir lmtıra, Sosyalist Hilmi ve bazı arkadaşlı Benim başıma gelen felâketlerin sebe- bi hep odur. Onun yüzünden beni öl- dürmeğe kalktılar. Onun yüzünden parasız kaldım ve bu hallere düştüm. Öteden beriden para koparmak için, güya adamları ve kurumları varmış gibi ikide bir “mukaddes ihtilâl” (Yeni Osmanlılar), (Hayrat), (Ke - malist düşmanları), (Anadolu) gibi adı var, kendi yok cemiyetler uyduru- yor, (Demokrat, çiftçi) partileri ku- rar. Abdülmecitle mektuplaşır, yahut kılkıp Nue giderek bu kurumların iş- il için para ister ve bazan da düşürmeğe çalışmıştır. Mütarekede Mehmet Alinin bir rolünü göremeyiz. Çünkü o yal - nız casusluk etmiş ve para almıştır. Büyükderedeki evi yabancı bir parti ve fesat ocağı. Ali Kemal, Rıza Tev- fik, Sait Molla, işkenceci Adil ve Rıf- kı gibilerin toplanma ve fiskos yeri olmuştu. Mehmet Aliyi iyi anlamak için o- nun, kaçtıktan sonraki yaşayış ve iş- lerini şöyle bir kuş bakışı görelim: İstiklâl ordusu İstanbula girerken ayakdaşlarile birlikte Romanyaya kaç mış, orada birçoklarını dolandırdıktan ve Romanyanın da başına belâ olduk- tan sonra Parise giderek Papas (Fro) nun hizmetine girmiştir. Fro mektup- larmı Mehmet Alinin karısının adre- sine göndermektedir. (150) liklerden en yakın ve becerikli iş ortağı Gü - mülcüneli Ismail Hakkı idi. Orada ilk işi Ermeni Taşnak komi- tesile birleşmek ve Türkiyeye karşı suikast plânları kurmak oldu. Fakat Ermenilerden aldığı yüz bine yakın lirayı yemiş ve Gümülcüneliyi de at- latmış olduğundan Ermeniler müna- sebetlerini keemışîer, Gumulcunelı ile de bi GS 3 ! Gümülcüneli bir ırkıdışmı Meh - met Aliden bahsederken diyor ki: Dünyada Mehmet Ali kadar baya- ği ve düşldün bir adam daha yoktur. No. 2 Abanoz Bilezik RENE CHAMBE JİLK TEFRİKANIN HULÂSASI| [Pııru civarında Fontainbleau'de 7 inci süvari alayında genç bir mü- lâzım ııılclıyor, geçirdiği bir at ka Zası üzerine üç aylık bir mezuni - yet vermişler. O da bu mezuniyet- ten iyice istifade etmek için, arka- di ” yEŞ $T 6 Ş .'k s“ & Ö, İ <ivarında küçük bir ev kiralamış. Bir gila elinde boya takımı olduğu halde civar.n ıü.ıel bir peyzajını tuvale geçirmeğe çalışırken, bulun- duğu yerden genç bir kadın ve iki erkek geçiyor.) e * < L Ü Uzun boylu, ince yapılı, kıvrak, sa- trışınların en güzeli.. Tavırları cazibe- Ji, hareketleri edalı.. Bu tarif ettiğim sathi güzelliğin ben sonradan ve daha derinden far- kına vardım. Zaten ilk bakışta da in- sanım yüreğini oynatan toplu bir hali vardı. Pembe, beyaz tuvaletinin için- de, pembe — şemsiyesine dayanarak söyle bir duruşu, gözü birden üzerine çekmeğe kâfi geliyordu. Şapkası 1914 teki şapkalar gibi ke- Marları geniş ve pembe idi. Alnından #şağıya kadar eğmişti ve geniş ke » koparır. bir gazete çıkaracağını söyledi ve Ab- dülmecidden (500) Ingiliz lirası aldı. Abdülmecide bir yerden — (70,000) lira geleceğini işitti. Hemen Nise git- ti. Para gelince Londraya gidip (Ce- miyeti İslâmiye)ile görüşmek ve Hin distana bir sefer yapmak üzere uyuş- tular. Fakat ne para geldi, ne de Meh met AÂli birşey alabildi. Bir aralık eski köprüler müfettişi Zileli İhsanı Hindistana gönderdiler, Epeyce para topladı. Geldikten sonra Mehmet Ali ile apra bölüşmesinde uyuşamadılar. Bozuştular. Mehmet Ali Dahiliyede bulunduğu t İngiliz k d. “ BiT Üetasmmte ÇINTaKı Fiaey sarlır | zaman (Dahiliye Nezareti) antenli birçok kâatlar aşırmıştır. Bazan eski ile bi ee tarihler atarak ötekine berikine, para karşılığı vesikalar verir, Sık mektuplaştığı adamlardan biri de Suriyede bulunan (Radi Azmi)dir. Oradan aldığı haberleri rapor haline koyarak Abdülmectide yollar, (aynen) “o budala da oğlu Omer Faxuka ve- SA'G LIK ' ÖGÜTLERİ Deniz kenarında Güneş banyosu Güneş banyosu dağda, ovada, şe - hir içindeki evin balkonunda, hattâ odasımnda, sözün kısası her yerde ya- pılabilir. Güneş banyosu yapmak için, güneş alan bir yerde yatarak, döne döne kebap olmak yetişir. Fakat, deniz suyu güneşin ziyası- nr aksettirir. Deniz kenarındaki hava her yerden daha aydınlıktır. Sonra deniz kenarında toz, duman olmaz. Onun için deniz kenarı güneş banyo- su yapmağa her yerden daha elveriş- lidir. Zaten, deniz banyosu yapanlardan birçoğu, hele güzelliğin sağlıkla bir olduğunu bilen bayııılır deniz kena- rında l güneş ban fay- dasını bıldıklerı için, denıze girip çık- tıktan sonra bir de guneş hanyo:u ihmal txıbı oldukları modalann en ıyîlenıı- den biri, şüphesiz deniz kenarında güneş banyosu yapıp güzel bir bakır rengi almaktır. Deniz banyosunun akciğer vere - minde, kemik vereminde, oynak yer- leri vereminde büyük faydası çoktan beri sabit olmuştur. Kendi kendile- rine iyi olmakta geciken yaraların bile, birçok yıllardanberi, baş ilâcı güneş banyosudur. İçerdeki hastalık- lardan birçoğuna da güneş banyosu gayet iyi gelir. 8-7-035 FAZLA SÖZE NE HACET ?... Denilebilir ki, güneş bany d. kaçmaları lâzım olın kımseler, aıcuk ateşli bir & Trk dır. Zaten onları dı yatıklanndın kaldırıp, yahut yataklarının içinde güneşe tutmak kimsenin hatırına gel- Z. Görülüyor ki, güneş banyosu, ya- taktaki ateşli hastalardan başka, her- kesin kullanabileceği, her derde deva bir ilâçtır. Yılıız, her iyi pyde olöngu gibi, da, & Ne Dersiniz? Toz Istanbulun ezeli ve ebedi sü- südür. Sıcak yaz günleri, aylarca, Is- tanbul sokaklarında, meydanlarında tozlar uçuşur.Bir caddede beş on daki ka yürümek, bir meydandan mechurıyeunde Iıı.lııı her htuıbullu rir.,, hele bir t T a hutbe okuttuk” diye yazılmış oldu - ğundan Abdülmecit 2000 Hira mükâ- fât gönderdi. Radi Azminin hukuk tahsili yok - tur. Suriyede iş bulamayan bu adam * Suriye barosuna girmek istedi. Tah- sil vesikası sordular. Mehmet Ali der- “SUTTCSKT TIT Ve aaraamaae t yi namına bir vesika tertip ederek, mü- hür ve imzalı sahte bir tasdikname gönderdi. Suriye hükümeti de Radi- nin baroya girmesine müsaade etti. Mehmet Alinin bulunan kart vizit- leri şu suretle yazılıdır: (Eski Osman lhı Dahiliye Nazırı Mehmet Ali)., Yük- sek adam ve makamlara kendini kabul bu toz h deniz bany lerine ri- ayet edilmezse dokumnabilir. Ondan dolayı, bu sağlık vasıtasma baş vuranlar, en ziyade başlangıçta, BAA TMERE el , güneş bany derece derece arttırmalıdır. Güneş banyoasunu — derece derece arttırınak için iki yol gösterirler: Bi- an olduğu 'ar büsbütün açık ola- rak — güneşe karsı tutmak, fakat bir kaç dakikadan başlıyarak uzun müd- detlere kadar çıkmaktır. Öteki usül ilkin bedenin bir kısmı- nı, meselâ yalnız kolları, yahut ayak- Jarı güneşe tuttuktan —sonra derece derece bütün bedeni açmaktır. Güneş b reltük Kak di ettirmek için daima bu kartı kullanır. Mehmet Ali küçük oğlu Niyaziyi (Arkası var) (1) Yunanistanda daoğmuş bir İngiliz şairidir. Biz, Türklere karşı Yunan çetele- rile birleşmiş, çarpışmış, ve — Yunanlılar- ca mukaddes bir kahraman gibi tanm- mıştır. Onun nanima merasim yapar ki- taplarında ve şiirlerinde onu ululuk ve kurtarıcılıkla anarlar— A.H, No. ” ” 55253 18700 68261 Istanbulda BOMONTi şişe sişe birası Müşterilerinin kazandıkları ikramiyeler : » İkramiyelerini almak üzere numaralar hamillerinin en geç 20 100 Lira 60 », 30 Ti mı kadar gi a mür narların altından bol, şeffaf ve ışıklı saçlar dığxhyordu Dekolte leti kollarını, ve enfes omuzlarını açıkta bırakmıştı. İki sene oluyor, insanı hakikaten bü- yüleyen bu sihirli dakikanın hatıra- sını bir türlü unutamıyorum. Üçüncü zat daha bir şey söyleme- mişti. Yüksek boylu, iri yapılı, elli yaşlarında bir adamdı. Bıyıklarına kııj düşmüştü. Ustünde bir yat kıyafeti vardı. Yumşak kol, papyon kıravat, mavi ceket, fanilâ pantalon ve beyaz iskarpinler.. Bez kasketini çıkarmış sakin sakin terini siliyordu, Nihayet: * — Bu güneğte kayalara kadar çık- madığınıza isabet etmişsiniz efendim, dedi, gölgede istirahat daha iyi... Sert ve tatsız şivesi bende nahoöş bir tesir bıraktı. Bu genç kadınımn ko- cası olması ihtimali birden beynimde çaktı, titredim, Genç kadın mütemadiyen gülüyor, gülümsüyor ve şemsiyenin ucile, eski duvarın üstündeki yabani otların ara sına atılmışnatamam akvarelimi gös- teriyordu. — Şu resmi bir görseydik, dedi. Ben görülecek bir şey olmadığını söylediğim halde, o ısrar etti: — Görelim efendim, ne çıkar? Ben de sulu böya yapıyorüm, ama cok fe- na« Hiç olmazsa-yeni bir iki şey öğ- 1 rica olunur. Tenmiş olurum. — Ama nefendim, ne münasebet! Siz de sulu boya yapıyorsunuz, kim- bilir ne kadar mahcup olacağım. Fakat genç kadın demin oturdu - ğüm yere oturarak, küçük bir kız gi- di iki elini zattı. — Ne olur, gösteriniz, rica ederim, dedi. İçimden, kadının daha bir müddet orada kalmak isteyişi, hoşuma gitme- miş değildi, hattâ onu bir daha gör - mek ihtimali kalmıyarak uzaklaşıp gı- deceği dakikayı düşündükçe, içim ü- zülüyordu. Resmi alıp getirdim ve gösterdim. Baktı: — Aman, ne güzel! dedi, güzel! Gözlerini kırpıştırdı ve tekrar etti: — Vallahi çok güzel! İIşte zeytin dalının arkasında sisler "içinde Giem yarım adası.. Ağacın gövdesi insana tıpkı sahiciymiş hissini veriyor. Yal - nız bir geyi tenkit etmeme —müsaade eder misiniz? — Estağfurullah.. Bilâkis çok rica ederim. zGölgeler biraz fazla koyu değil mi? Karmeni çok kullanıyorsunuz, - Hoş, bende de o kusur var ya.. Artık konuşuyor, konuşüyor, re - sim hakkındaki fikirlerini anlatıyor - du. O söylerken, ben dikkat ediyor- sahi ne y , en ziyade veremli hastalara mahsus ola- rak, ayaklardan başlayıp bütün be- deni açmak ıçı.nuı'hplet, resimler ha: Fakat hutı olm.ıyıp ta sağlığını için ıuııe; banyosu yapan- lar birinci usül üzere, birdenbire tek- mil bedenlerini açarlar. İlkin az du - rup Müddeti gittikçe arttırırlar. içeride ufak tefek arızalar yaptığı da vardır. Bunlar can , sıkacak şeyler ol- la be iyetleri yok- |Terine duşmındn' Penceresi açık bu- na ııınzlup olıcık. bısııı, burmnu, toz larla dolacak, beyaz, ince yazlık elbi- seleri tozlarla beneklenecektir. Bütün yaz, sıcak derecesi kaça çı- karsa çıksın, apartmanların, evlerin yol üstündeki pencereleri açılamaz. lıtınbdlnlır, caddelere düşman de- Istanbulun Meşhur Tozu ... leklerden daha evvel gelir. Bu, $ rin bir orijinalitesidir. Yabancı illerden seyyah getirebil mek için, evvelâ tozu kapı dışarı el" mek lâzımdır.Terkos belediyeye ge ti. Elde edilen su miktarı arttı. Ev velce belediye, Terkos İdaresine k bahat bulur, sokakları yıkamak, su mak için su olmadığından şikâyet © dilirdi? Şimdi öyle değil.. Su çok.. Sokak ları, mühim cadde ve meydanları hif olmazsa günde bir kere bol su ile yı* kamak mümkündür. Belediyenin ara<5 lunan apartmanın bütün o canım eş- yaları, bembeyaz — toz örtülere bürü- nür, Yazın Istanbul deyince, ilk hatıra gelen şey tozdur. Toz Istanbula ley- YOr? DETEĞiY şimdi kimden — şikâyet — edece bilmiyoruz. Kim kime ca depl Onun için biz de kendi kendı mize çatıyoruz. Siz ne dersiniz Sirkecide bir bardak su içmek için Tramvay yolu üstünde bir dükkâna girdim. Suyu içtikten sonra, kırk pa- ra uzattım. Dükkân sahibi: — 20 para daha vereceksiniz, dedi, içtiğiniz su, Karamürsel suyudur! Fakat bir bardağına altmış para vermek gücüme gitti; sordum: — Siz, bu suyun damacanasını ka- ça satarsınız? — Dört liraya!.. İsterseniz, bir da- tur. Bir arıza çıl dur- durup birkaç gün sonra ye.ııdeıı baş- lamak yetişir. Lokman Hekim Dr. A. KUTİEL | Karaköy Topçular caddesi N.33 4690 gençlik ve tazelik vardı. Sesi de göz- leri gibi temiz, pürüzsüz ve içtendi. Sadece , dinliyordum. Lâkin kırmızı yüzlü şişman adam keyfi bozdu: — Haydi Maryse, dedi, gidelim, yemek zamanı geldi. Genç kadın bir keklik çeviyliği ile sıçrayıp kalktı, bana dönerek: — Efendim, Allaharsmarlık, dedi, Biz gelmeseydık bu resmi bitirecek- tiniz, bitirmezseniz de çok yazık “ola- cak. Biz buralardan sıt$ sık geçeriz. Nereye kadar vardığınızı gelip gör - mek isterim. Eğer müsaade ederse - niz.. İki adım ötedeki dar yola çıkınca, elbisesine ilişip kalan çam yaprakla - rını silkeledi ve beni ayrılıp giden in- sanların terbiyesine yakışır bir şekil- de birkere daha selâmladı. Yanındaki adamlar da ladılar ve üçü de zeytin ve çam ağaçlarının karışık gövdeleri arasında kayboldu - lar. Onlar kayboluncaya kadar ben de arkalarından bakakaldım. 1â Ayni akşam, küçücük evimde ye- mek saati geldiği zaman, şişman gaçı ve hizmetçi madam Pezarg'ı söylet - meğe çalışryordum. Söyletmeğe ça - hışmak ne demek? Ben sorar sormaz, © zaten hepsini anlatıverdi: — Pompania'da mı dediniz?. Ha!! dum, Karşımda olgun ve bilgili bir İki erkek, bir kadın.. Kadın çok güzel da size göndereyim!.. Kendi kendi. ldandım: Damacanası 4 Liraya Su.. yer mi ki ? — Değil ama, sen gel de onu Ki ramürsel belediyesine anlat!.. —Su! tahlil ettirince, hemen kaynağının D şına memuru dikti. Etrafını da tel Öf gü ile çevirtti. Kaynağa kimseyi s0 muyor. — İyi ya, işte... Tetmez suym.., Güldü: — Ya, kilo başma 60 para bandl rol parası alıyor, ona ne dıyclırn’ y Öteki beriki kiî — Hızır elinden sunulmuş kevser suyu olsa, ben bir damacana suya 4 lira veremem!.. Ve çıkıp gidiyordum. Satıcı arkam dan seslendi: — Ne yapalım, biz de pahalı alryo- ruz, pahalı satıyoruz.., Döndüm: — Karamürsel, © kadar uzak bir bir kadındı. Değil mi? Şişmanın ba - şında bahriye şapkası, ötekinde de kareli pantalon ve beyaz getirler var- di değil mi? anladım, anladım. Anladığın ısöyledi ama, birden bire süstu. Anladını söyledi ama, sustu. Açık poncercdm ılk yıldızl.ınn ya- vaş yavaş pey düm. Uzaktan Ribo ıdwndakı fene- rin yanan ışığı, her dönüşünde bizim evi de yalayıp geçiyordu. Artık gece- nin tatlı büyük süküneti tabiatin üze- rine inmişti. — Madam Pezarg anlatmıyorsu - nuz. — Ne ınlıtayım’ Bu ıdıınhr si- zin dan filân değil ya.. — Hiç değil.. Ilk defa bugün ken- dilerine rastladım. Çekinmeden göy - e. — Oyleyse söyle.. Bu msan!ırı bi- birden bire tanıdıkl P E de ayrıca 25 kuruş biln nc vergisi... Böylelikle yetmiş kilolt bir suya yalnız 105 kuü bandırol parası veriyoruz. Bunun f İivesi, şusu busu da üstüne binince Satıcının bana anlattığı doğru Karamürsel belediyesi, bu suyun tılmasını istemiyor. İ Salâhaddin GÜNGÖP D . formalı.. Yattan başka üç tane de 9 mabili var. ü — Ya!l! O büyük beyaz köşk Of? rın mı? Bu adamın adı ne? — Framond diyorlar. — Ama Framond Alman adı 47 kı.. ı — Pek âlâ Alman adı.. PruSi mı imiş ne? Zaten o da saklam” ki.. Bütün dünya bunu biliyor. —» Demek Alman ha.. Peki, ötek” o genç kadın? ü — Ötekiler her kış Avustury* gelirler.. Ahbapları olacak. Bir â)* ay, bazan üç ay kalırlar, Biri b& öteki kızı.. — Ne diyorsun? Babası ve h’ Kız acaba evli mi? Bunu sorunca madam Pezarg © şöyle bir baktı: — Hayır; dedi, evli değil.. Çl’ zel şey değil mi Artık ogrenccegımi pe ” öğre! zim köyü de kimse Hele o kaıketli şişmanı.. Dediklerine göre Almanmış. Mağrur, sert bir he- rif., — Yok canım.. — Sonradan çok zenginmiş diyor- lar. Şu sırtın üstündeki ışığı gözüken beyaz köşk yok mu? İşte orada otu - ruyorlar. Giens körfezinde bir yatı var, Ön tane de tayfa.. Hem bunlara Pez>>g'i ııııu şupur öpeceğim * yordu. Açık pencereden odaya (!01“ı liptüs kokuları ciğerlerimin m& kuvvetile içime çektim. Kü rinde gidip gelen denizin hatif ? # larını gecenin süküneti ıçınde y tabiat musikisi gibi dınlıyol'd tayfa deyip te geçmeyin, Hepsi. üni- Akşamın son rüzgârı da b Ş adafj bt d H M RE SA KY b 57 gz v'a B Bi

Bu sayıdan diğer sayfalar: