20 » 6 - D38 — Odun Yakarak İşleyen Bir Otomobil Yapıldı iranda Şapka... Türk devriminin bir ikiz kar- | deşi var: İran değişimi.. Türk ulusunun evrim (tekâmül) yo - lunda attığı her uğurlu adım, ilerleme alânmda açtığı her ışık h çığır, komşu İranda da az za- man içinde gerçekleşiyor. Eski İran - Turan rekabeti yerine: yeni Türk - İran kardeşliği geç- ti; eski Şii ve sünni kavgası ye- rine: lâyiklik kuruldu. Yüz yıl- larca, ruhları boğan, bevinleti söndüren, yüreklere bağınzalık (taassup) ateşi üfliyen kara kuv vet,her iki ülkedede yıkıldı, ezildi. O, artık vicdanlara hege menlik etmiyor; soysal hayatı: güneş görmez ağları içinde boğ muyor: eğitim işlerine burnunu sokmuyor! İranda şapka!.. Tahran hükü metinin son kararile İranın sos- yal ve soysal hayatı, kılığı, arda (aile) düzeni yepyeni bir şekle girdi. İranda herkes şapka giye cek.. Erkekler, birden artık ka- rı akmıyacak.. Geçici evlenme yasuh.. Böylece <tuz yüz yıllık yüce bir ulus, ulusal ruhuna ka- vuşmuş, ulusat onurunu — yük - se'tmiş, ulusa! kültürü yabancı beyu.duruğundan kurtarmıştır. Farsçaya karışan yabancı &öz - | ler, dilden çıkarılacak.. Ortaya: arı (saf) ve uyumlu (ahenkli) pars dili bütün güzelliği ile çıka Edebiğ ürün (mahsül) le- mameleri, Hayyamın rüba ileri ile dünya edebiyatında baş- lir başına yer tutan İran dili., Tatlı, elmas gibi kıvılamlı tonu Çeda) ile insanlık ruhunu bir kat daha yükseltecek!.. Güzel İran bütün şiiri, bütün büyüsü, bütün parlaklığı ile Av Tupa ve Âsyanın en sosyal ulus - ları sırasına girdi, Şiiri, sanatı, minyatörcülüğü ile en yüksek kültürlerden birini yaratan İran Ve'sağlam adımlarla Teriyelik tir. İranın Hiberallik ve batılılık yollarında gösterdiği bu ulusal çalışma şüphe yoktur ki, İran fikircilerini derin bir sevinç için de bırakıyor. Yine şüphe yok - tur ki, ölmez şairlerinin ruhları da bundan seviniyor; Bu ilerle- me, bu batılılık İrana çok yara- Hayyam değil midir ki, liberalli ğin lakonik bir örneği olan şu şır. İranm ölmez şairi Ömer Hayyam değilmidir ki, liberalli beyitleri söyledi: Mey horden ve şaad buden ayn! me- Farığ buden ze kiğudin dini ıne:::ğ «Benim töremin: şarap İçmek ve se- vinçli olmaktır. xBenim dinim: Dinden de dinsizlik- ten de uzak olmaktır» İşte size, lâyikliğin en lako « nik (veciz) arlatımı! (ifadesi) Hayyam, o şiir ve felsefe üsta - dı, şüpheci (reybi) ve eşsiz bir feylesoftu. Hayatı, Epikür gibi, T BULMACA | Bulmacalarımız öz türkçedir. Şek- Üimizin boş gözlerine karsılıklarını yer leştiriniz. Yedi gün arka * kaya bul. | macamızı doğru çözülmüş olarak gön- derenler arasııda kurga çekiyoruz. Armağanlar veriyoruz. Bulmacaları- mızı istediğiniz gün çörmeğe başlaya. bilirsiniz elverir ki yedi gün arka at- kaya çözülmüş olsun. Kargılıkları “Tş- tanbul (Tan) bulmaca servisine yol» layınız. - Armağanlarımız Bitinciye: Atatürk resmi Ikinciye: aZrif bir cüzdan, Uçüncüye: Bir stilo Dördüncüye: (Güzel bir koku Beşinciye: Bir not defteri veya si- nema artistleri albümü. 12394567 891011 SOLDAN SAĞA 1 | 1— Hususi (4) Dilber (5). | 2-—Bir meyva (3). Suvarilerimizin muvaffakiyet kazandığı bir yer (3). 38 — Yetişgin (5). Kapan (2). Nota (2). 4— Genişlik (2). Mahsul (4). $ — Bir yemiş (7). ç 6— Köpek (2). Dem (39). Bugün lerde ismi «ık sık geçen bir ec- nebi siyasi (4). 7—Çok değil (2). Nota (2). Kö- pek (2). 8 — Eser (2), Nota (2).Tazyik (4). 9 .— Nota (2). Cüretkâr (4). - Nota (2). 10— Bir deniz adı - (4). Şart edatı * (2). 11 — Pazlak (3). Sirke gibi (4). YUKARDAN AŞAĞI : 1— Ehemmiyetli (6). Cerahat (4). 2 — Gışa (3). Genç (4). 3 —Br (5), Beygir 25 0 vsj: 5 — Genişlik (2): İştah açar (6). 6 — Bir yanardağ adı (4). Beyaz 2 (2). 7 — Âmuca (3). Yama (2). 8— Afrikada bir körfez (4). — Şart edatı (2). 9 — Genişlik (2). Eski bir şair (5). Yama (2), 4). ll—Aı)wtuk (5). Eski bir. Türk medeniyeti (3), —e z | sayardı. Hayatta sevinçli yaşa- maktan başka bir amaç gütmez di. İnce ruhlu şair bunu ne gü - zel anlattı. Rübaileri, berrak bi- rer incidir. Şair, ne dinle ne de dinsizlikle ilgili değil.. Sözün kı sası tam anlamı ile bir lâyik!.. /-Bugünkü İrana büyük şairi - nin gösterdiği lâyiklik yoluna: dğ'len ile (azim) dura ile (sebat) | girdi. Bu yolda yürüdükçe, ulu- sal yükseliş, ulusal bayındırlık ona adanmıştır. Yusuf Osman BÜKÜLMEZ N lâîf: ı'llerlinde yeni l_ıiı— otomobil yapıldı. Bu otomobiller odunla 10 — Bir çalgı (3). Lokman ruhu | işletiliyor. Ilk denenci birkaç gün önce yapıldı ve iyi sonunç ver- salgı di. Yukarıdaki fotoğraflar bu otomobilin denençleri sırasında alınmıştır. Hergün 5 Söz KIRK İKINCİ LİSTE 1— Katl — Olt: Katil — Öldüren, ölütçü C'n yet — Kıya Câni — Kryan, kıyacı | 2— Hasret — Özlem 3— İştiyak — Göresi Müştak gelmek, göresimek Örnekler: 1 - Özlem ve gö- resilerle size saygılarımı "EAMMMAA MA olmak — Göresi sunarım, 2 . Sizi göresim geldi. 4 — Zühul etmek —Unutsamak Zühul — Unutsa Örnek: Unutsa bağışlana- bilir, savsa (ihmal) hoş gö- | tir çok podra ve kırmızı kullanı rülmez, 5 — Emanet — İnam Emanet etrtek — İnamla- | mak Örnek: Atatürk'ün gençli- ğe c büyük imamı, Cümhu- riyettir. 7 —— ITANJ)IN ÖYKÜSÜ IHİKÂYE| Kadın Ve Bay Fazıl, fabrikasından geç | vakit çıktL Apartmandan karı- sı Neclâyı aldı. Taksim bahçesi ne gitti. Akşam yemeğini orada yediler. Sonra Fazıl gazetesini açtı, satırlara, dalgın dalgın göz gezdirmeğe — koyuldu. Neclâ kocasının uzun vakittenberi gös terdiği kayıtsızlıktan ifrit olu - yor, çok üzülüyordu. Kendi ken- dine: “Hep: iş, iş.. Kocamın kayıt- sızlığına çıldıracağım. Nasıl çıl dırmayım ki, yaşım ilerliyor, ge lecek ay otuz altı yaşına basaca gard.. Az sonra sayıya katılma - yan kadınlar kümesine katılaca ğım.. Ne kadar yazık... Gençli - ğim boş boşuna geçiyor!. O, bana aldırmayor, ben de ona baktıkça.. Halbuki, onü ne ka - dar sevmiştim. Bu düştünce yüzünü kıpkırmı zı yaptı, o andan zihnine başka bir adam gelmişti; fabrika müş- terilerinden Nazmi.. Aylardan- beridir ki, Nazmi ona kur yapı - yor, çiçekler, şekerlemeler, tiyat vimli özen gösteriyor... Bayan, istemiyerek fşıkmın seçme tavrını, ateşli ilgisini, cö mertliğini, kocasının kılıksızlığı ve pintiliği ile karşılaştirdı. Dü- şündü: “Kocam bana ne çiçek, ne şe- kerleme, ne bir biblo getiriyor. Bu ufak şeylerin kadınlar yanın da değerini bir türlü anlamıyor. Duygusuz herif... Gel de erkek- leri aldatma!.. Aşıkmın ilk randevusuna ya- rın gideceğini hatırlayarak yüzü ne yeniden kızıllık geldi. Kocası, dalgın dalgın gazete | okurken, kalktı, eve dönmeden önce tuvaletini biraz düzeltmek için uzaklaştı. Fazıl, kendi kendine: “Kadınların bu boyanmak derdi...Hele benimki, bir müddet yor. Kendisine ne çeki düzen ve riyor! Yaşlandıkça buruşuyor, soluyor. Evlendiğimiz günden beri ne kadar değişti. Onunla ev Jenmek için mini mini sevgilimi bırakmıştım. — Zavallı nimetçi « ğim!. Ne tatlı bir güzeldi. Kim bilir, hayat onu ne hale getirdi. Bu hülya arasında kulağına ro çağırılıkları şeklinde bin se - | Armağ Yf an bir ses geldi: — Çiçek, çiçek.. Taze gül.. Çiçek... Başını kaldırdı. Yanıbaşında, körpe bir kızın bir sepet çiçekle durduğunu gördü. Hafifçe tep - rendi. Çiçekçi kız, eski sevgilişi- nene kadar benziyordu. Ayni aydınlık gözler, başı Üüstünde köpük köpük dalgalanan ayni kumral saçlar!.. Düşündü: “Sanki Nimetin kı- zı karşıma dikilmiş!.. Kimbilir, belki.., Taliğ (mukadderat) her şeye erkmendir (kadir). Fazıl acıdı. Kıza uzatarak. — Al, bütün çiçekleri şuraya bırak, dedi. Genç kız şaşkın ve memnun uzaklaştı. Masa üstünde bir yı « ğın çiçek bırakmıştı. Neclâ, kocasının yanına dö - nüşde şaşa kaldı. Ne kadar ci « çekt.. Sevinerek sordu: — Bu güller, bana mr? — Şüphesiz sana, kime ola : cak... Kocasına şaşkın şaşkın baka- tak: ; — Sen, sen beni düşündün, öyle mi? — Elbet bunda şaşılacak ne var? — Doğrusu, biraz şaşırdım ve çok sevindim. Cok zaman olu yor ki, bu iltifatlarr unut - muştum. Demek ki karını, hâlâ, bir parçacık olsun seviyorsun?.. — Şüphesiz.. — Çabuk, hesap , dedi. Birkac dakika sonra karı ko. ca, otomobilde, sımsıkı, kucak « | laşmış bir halde eve döndüler. | Geceyi âşıkça geçirdiler. Ertesi | günü Neclâ âşıkının randevusu- na gitmedi. Uçurumun kıyısın - da kendini kurtardı. Saat altıda fabrikaya gitti, kocasını, eskisi gibi aldı. Beraberce gezmeğe çık tılar, Yeniden sevgi hayatı baş- lamıştı. Bellidir ki, en küçük şı görünüşte en anlamsız ler, insanın talii (mükadderat) üzerinde, arastra, derin etki (te- sir) ler yapar. Zarif bir jest, sa- de bir armağan Neclâyı rande - vuya gitmekten alıkoydu; arda (aile) bağlarını temelli sağlam- laştırdı. ERGİN vler, ——— —— ——— ——— ——— ——— —— ——— ——— —— ——— ——— ——— ——— No. 41 YOSMA! | Etem İzzet BENİCE — Hiihhh.. Son ilmeği de ge- girdim.. Dedi, yerinden kalktı. — İki gün evde kalmak bana en güzel bir ceket kazandırdı.. Diye, aynanın karşısına gaçti, Biyindi. — Ohh.. çok güzel, Bu beyaz Ankara tiftiği yaka ile masma- vi gövde iyi gitti.. , Dedi, Gözleri güldü. Pemhe dalgalı yüzü güldü. Bakışları dirildi. Kafasının içi taptaze is- töklerle doldu. — *teşzli, baygın, iallzvli bir damar ve kalp çarpışı e: — Buğün bununla sokağa çı- ktacağım.. Dedi. Sonra: — A.. Ben bugün doktora da Bidecektim. ,, Diye unuttuğumu yerine dön- Güren bir duruşla: — Doktora ne olursa olsun gitmeliyim... İâçdi ve kendi kendisine söy- endi: — Ona gitmemek ölüme git mek olur.. — Bu işi bitirmeliyim!. — Beni o kurtaracak. Ve.. bu sanivede bir genç ada- mın uzun kirpikli yeşil gözleri onun bakışlarına doldu, kalbini sert sevgi atışlarile burdu ve kafasının içinde bir boğuşmadır koptu!. Bu boğuşmada kan ko- kusu ,ölüm korkusu, bütün bir sevgi, yepyeni bir dirim, atılış, kurtuluş, kaybediş, kazanç, bom boşluk, biribirine karşı her şey ve hepsi vardı! Ve.. bu saniyede Güney'in yüzü aynadan tanın - mıyacak kacar değişik, renksiz, kaskatı v. gözleri çetin bakışlı görünüyordu! 2 Yaz ortasında Şarhel' e. gedelir Yer mavi, gök mavi, deniz mavi ve bol ışığa boğulmuş bir mavilik dünyasış Bu, ayın en ışık gecesi. Deniz gönül verdiği sevdalı- nım dizleri dibine çöken tutgun- lar gibi sessiz, durgun duruyor- du. Çamlar bu duruluk ve tut- kunluk üzerine titriyorlar, Yaprak kıpırdamıyor, Yazın en srcak geceleri, Saat yirmi üç. Çam diplerinde ayın ışığına karşı koyan, küme yeşilliklere kendilerini günahlarile beraber gömen ve gizliyen çiftlerin mı- rıltılarından başka kulağa gelen ne bir ses, ne bir soluk var. Araba tepeyi dolaştı, Çam Li. manım.. indi, Genç kadın: — Suat burada biraz dura - İzm.. Dedi:; — Duralım Selma.. Suat arabacıya seslendi: — Oğlum burada dür., Araba dur.”«, indiler, Güzel kadın: — Ne şiirli g>ce Suat? Dedi, erkeğin koluna daha çok girdi, gövdesini yasladı, er- kek te ona yaslandı. Deniz kı- yısmıma doğru yüri — lardı. Genç kadın sesinin bütün tatlılığı ile anlatıy urdu: ğ — Bak bak.. Büyükada ne gü | zel gürünüyor. — Ada değil.. gönül yuvası.. — Ya deniz?, — Çok güzel., — Hele koya bak. Çamlar na- sıl kıyılarda göl-e yapıyorlar, Denizin sanki kıyıları yemyeşil- nâs gibi gi üyor.. Genç kadın, sesinin ezgisi, sözlerinin tatlılığı ile Suad'in şi- ir tarafın: ne kadar kımıldatmak istiyorsa Suatte hiç oralı olmu - yordu. — Güzel.. Çok gi Demekle geçiyor, her şeyden üstün, hepsin€ & güzel Selma- yı bulduğunu ar.latmak ister gi- bi ona daha çok sokuluyor, elle- rini avuçlarının içinde okşuyer, — Şöyle içerilere doğru girip bir çam dibine de biz oturalım —J ilâ otur.aaktan doyma- din mı?, Bir dakik” « boş geçirmek istemiyorsun?. Hele bugün o kadar yorul- dum ki... Diye cıvtl cervıl kuş gibi öten, şenliği, kıvraklığı, tadı ile gön- Jü, kulağı birder avlayıveren se- si ile bir sürü lâfı arka arkaya sıraladı. ve,, — Kiâfirl. Ş Diyerek Suad'in yanağını sık- tı! Suat gülüyor, güvençli bir dü- rumla: — Sen her bakışınla, her ke- limenle içimde bir başka benlik, bir başka varlık yar: tıyorsun! Diyor, ilâve ediyordu: — Haydi şöyle çamlara çeki- lelim.. — Olmaz.. olmaz.. olmaz!.. Ve.. o da onu örnek edinerek, kafasını sallıya sallrya, ağzında ki kelimeleri kıra döke; * mı?, i Diyordu.. Bunu söylediği va- kit, Selma çılgın bir kahkaha kopardıi 4 — Olu.. olu.. olu.. Diyordu. Bu olur mu, olmaz mı pazarlığı sürerken Suat bir la. — Bana böyle şeyler yapma.. Seni yerim!, Diye Selma'nın başmı kolları arasına buştırdı, düdaklarını dudakları içine aldı ve.. ikisi de gönülleri kapan — bol, ayışığı içinde ve Çam Limanı'nın kum- salında karanlık bir günah anıtı gibi ayakta dikile kaldılar. Otelde sabah Gece iLi buçukta otele di düler. Dört buçukta uyuyabildiler. Ve.. gündüz on üçte kalktılar. Bu geç kalkış ençok Palas garsonuna yaradı. Ga n,s hleyin saat do- kuzda getirdiği kahvaltıyı on bire kadar sakladı, sonra da hav- yarlı, y. Uztalı, sütlü şokola - H ikat İtiyi kimseye görünme- den ve göstermeden götürdü, kendisi vedi! Selma yataktan kalktığı va- kit aynada keudisini gördü. — OfEL, Diye bir çığlık çıkardı: L var)