—e 18.6.035 Bir lokanta (1921) İMimar “Erieh Mendelsohn)un eseri. Bu asrın mimarı yalnız fikir ve dimağile işliyor. Ha- kiki mimar budur ) CİHAN MiMARİSİ NEREYE DOĞGRU GiDİYOR? Milâttan beş bin sene evvel tın eserini zamanımıza kadar yaşatan Mısırlı mimarla karşı- ŞIyoruz. Mısırlılar dine ve allahlarına Çok merbut idiler. Dinden başka, ölümden sonra Bezecekleri yerler hakkında da derin bir itikatları vardı, başka bir şey düşünmezlerdi. Mısırlı Mimar bunu gördü. Düşündü, dimağiyle hareket etti ve Mısır Mimarisini meydana koydu. Karnak ve Lokosor, mabetle- Tinde taşların ve binaların hey- beti, iniş ve çıkışlar, 13 metre irtifamdaki — sütunları, yalnız Firavunun girebildiği esraren- &iz oda.. Bütün bunlar Mısırlıya kor- ku, hürmet ve hayretle karışık takdir hisleri verirdi. Zaten Mısırlı mimarın da ga- Yesi bu idi. Dimağı ile çalıştığı için muvaffak oldu. e Yunanlı mimar zevkine ve hislerine, nizam ve düsturlara Pek fazla bağlanmıştı. O, kafa- sından ziyade elini ve hissini kullanıyordu. Onun halkı gllahını korkunç bir şekilde değil, munis ve çok Büzel bir heyette görmek isti- Yordu. Yunanlı mimar bunu sezdi, Muvaffak oldu ve yaptı. « Ramalı mimar zaferden zafe- ft koşan, her şeyi Hakir gören, endisini çok zengin farzeden ir milletin karşısında idi. — , Dimağını ve düşüncelerini kullanmadı. Gözleriyle uğraştı. Taşları süsliyeceğim, zenginli- ğimi göstereceğim diye binaları delikdeşik etti. Asıl mimarlığını unuttu, yal- Sşz süs ve azamet satmak iste- i. Romalı mimar, çizgisiz ve ek- eri bellisiz merfmer binalarile bir tavus kuşu kadar fikirsiz ve Manasızdır. Bizanslı mimar ne Mısırlıyı he Yunanlıyı hatta ne de Roma- lyr görebildi. Karakterini ve düşüncesini tamamiyle kaybet- ti. K Binalarm harici manzarası Manasız dahili ise süs ve ziynet eşyasiyle delikdeşik oldu. Bizanslı mimar, mimarlığı öl- Gürmek istiyen manasız, düşün- | tesiz bir mimardı. Selçuk mimarı onu gölgede iraktı. O binanın içini dışıxyı Altüst etti. Süs, tezyinat, ve gi- | Tintiler, çıkıntılar. Maalesef bunu yakım zamana TRAJAN ARKI mevent şehrinde K. Mi,(100) malı mimar servetini gös- termek için her şeyi delik deşik etti. | y | kadar büyük bir mimari eseri İlk düşünen ve düşündüğü sana- | zannettik. e Kurunuvustanın mimarı bir | şey doğurdu. Şato. Kendini mü- | dafaa etmek istiyen kalın duvarlı evi. Kurunuvusta mimarı muvaf - fak olmuştu. e Rönesans diye bir devir çık- tı. Avrupalılar eski Yunan ve Roma san'atını karıştırdılar, o - nu aynen kopye ettiler, Kendi- lerini santimlerin, müsbetlerin, Ti — — derebeyin, pencereleri, ufak Luksor mabedinin içi (Mısır) (Milâttan beş bin sene evvelki mimar. Mısırlı mimar halka korku, hayret ve hürmet hissi vermek için çalıştı ve muvaf« fak oldu. | tenazurların elinde esir ettiler. Karalar durdü, Eller've - gözler işlemeğe bağşladı. Yeni mimar hiçbir şey ibda et miyordu. Vazifesi yalnız sütun- lar, başlıklar, süsleri yerli yeri- ne koymaktı. Ve her mimarın yaptığı da biribirine benziyordü. Bu düşünmiyen mimar ilkönce- leri süslerile hoşa giderken son- raları manasız gözüktü. Mühendisler, mütekait zabit- ler, hatta köylüler bu mimara ihtiyaçları olmadığını anladılar. O kopye edilmiş süsleri, ustaya tarif etmek veyahut evvelce ya- pilmiş bir binayı gösterip yap- tırmak mümkündü. Mimarlar işsiz kalmağa başladılar, halk kendi ihtiyacını kendisi daha iyi Börüyor ve yapıyordu. Daha elli sene evvel her mem lekette çalışan ev ve apartıman modelleri bunun en iyi bir mi- salidir. Herkes, her plânın, her yere tatbik edilebileceğini zan- nediyordy. Bizans mimarisini görmekle beraber onun tesiri altında kal- mıyan dâhi Mimar Sinşn ve ar- kadaşları Süleymaniye, Eminö- nü (Valde camii) Sultanselim, Sültanahmet gibi bulundukları yerde yerleşen ve bir san'at ese- ri olarak yükselen abideler ibda etmişlerdi. Son senelerde mimarlarımız bunları taklit ettiler, çeşmeye benziyen mektepler yaptılar. 'Türk mimarisini diriltiyoruz, dediler. (Tıpkı Avrupa mimar- ları gibi.) Fakat mimar Sinan her halde © kubbeleri, çinileri, kemerleri 'Türk mimarisi yapacağım diye yapmamıştı. Onları, inşal ihti- yaçlar doğurmuştur. Mimarlık her memlekette baş döndürün bir süratle uçuruma doğru gidi- yordu. « Avrupalr bir frenk meydana çıktı, tayarelerin havada gürle- diği, tahtelbahirlerin denizlerin altında balık gibi dolaştığı, oto- mobillerin saatte 120 kilometre gittiği bu asırda, “Taş devrinde- kimimari tatbik olunuyor ne yapıyoruz?,, diye haykırdı. Bu feryat mimarların gözünü TAN f | Bizde musiki bir devrim nok- tasında. Devrim büyük bir ha- reketin adıdır. Halbuki musiki - mizin bu değişimi gayet sessiz ve hareketsiz bir halde kalıyor. Musikimiz, ülküsünü henüz iyi- | ve kökleştirmemiştir. Şark nağ- melerinden yakasmı sıyırıp garp tekniği ile kendisine bir varlık yapmak istiyen musiki dünya- mızda büyük bir durgunluk var. Yeni musikimizle halkı sıkı bir bağla bağlıyabilmek lâzım. Mu- siki çok dinlenmek ve alışkınlık ister. Yeni nağmelerimize halkı | alıştırmak için onları her zaman dinletmek gerektir. Bu da pro- “paganda, hem de geniş bir şekil- de propaganda ile olur. Genç istidatlardan bir takım san'atkârlar yetişiyor. Çalışı- yorlar. Fakat halk bunları din- lemek fırsatımı bulamıyor. On- lar da çalışabilmeleri için lâ- zımgelen yardımdan uzak kalı- yorlar. Yaşıyabilmek ve çalış- malarında devam — edebilmek için şüphesiz ki para lâzımdır. Nehbalk onları dinliyebiliyor. Ne de onlar kendilerini dinlete- rek hayatlarını temin edebili- yorlar. Gerçi konserler veriliyor EL FERBERLİĞİ ama, pek seyrek. O da kalabalık bile olmuyor. Musiki san'atkâr Jarı eskiden Sinemalarda çalar.— lardı. Sesli filmler çıktıktanı sönra onlara da sinemaların ka- pısı kapandı. Halbuki Avrupa- da bir usul bulmuşlar. Bu usul ve tedbir ile musiki san'atkârla- rı işsiz kalmıyorlarmış. Sinema- lar, şahnelerinde gene orkestra- lara yer vermişler, Bunun için |de biletlere onar para zam yap- mışlar. Bu para ile orkestranın ücreti çıktıktan sonra sinemâa sahiplerine de bu yüzden fazla Kâr kalıyormuş. Hem de bu ted- birler sayesinde sinemaları için bir tercih ve propaganda vasıta- sı daha bulmuş - oluyorlar. Tat- bik kabiliyeti pek mümkün görü len bu usul ve tedbirin bizde de kabulü belki hayırlı olur diye düşünüyoruz.Hele bizim için bu elzem.Madem ki musikimizin bir devrim noktasmdayız. Halkla musikimizin sıkı bir bağla bağ- İanmasını istiyoruz. Şu Halde sinema biletlerine birer miktar zam yaparak öz musikimizi ta- im için böyle bir tedbir düşü- .Hem debu suretle musiki san'atkârlarımı himaye XANTHOS HARABESİ Misaller çok ya. Bu da onlar- dan biri. Eski devirlerde mem- leketimizin ötesinde berisinde eski eserlere karşı kayıtsızlığı- mızdan — neler — kaybetmedik. Topraklarımızdan harıl harıl kıymetli eserler aşırıldı da ha- berimiz olmadı. Çok eskiden Antalya körfe- zindeki ıssız adanın cenup tara- fına Lisya derlerdi. Buralarda gayet kıymetli harabeler vardır. Eski bir medeniyetin büyük varlığını bize öğreten bu şehir- lerden birisi de Kaş kazasına bağlı Kınık nahiyesidir ki, eski ismi Xanthos'dur. Yunanlılar meşhur Tro muharebesinden sonra (M: açtı, kafalarını, düşüncelerini, zekâlarını işlettiler. Bugünkü içtimaft cereyanlara uyan, bu günkü malzeme ile yapılan yeni mimari doğdu. Ve az zaman içinde bütün cihana kol saldı. Taklit modası ortadan kalktı. Bugünkü mimar kafasını işle- ten, düşünen, iktısadi ve - içti- mail fikirleri gözönünde tutan ve her yere, her - ihtiyaca yeni bir inşaat icat etmiye mecbur olan san'atkârdır ki, onu dinle- meğe, ona gitmeğe hepimiz mecburuz, Aptullah ZİYA MİMAR tan evvel 1200) tarihlerinde | Lisya'ya gelerek ilk mukaddes atesi burada yakmışlar. Bunun- | la beraber Lisyenler san'atkâr adamlardı. Tarihin verdi; lâmata göre, Yunanistanda, ilk | binalar Lisyadan gelen Cyclop- es'lar tarafından vücuda getiril- miştir. Tirinsi duvarlarını"inşa eden bu Kikloplardır. Bu eski abidelere Lisyanın her tarafın- da tesadüf edilmektedir. Mese- lâ resmini gördüğünüz abidenin sol tarafındaki, yekpare bir taş- | tır. Bu yekpare taş 2,30X2,5 | terblinde ve aşağı yukarı yedi metre yüksekliktedir. Bu abide, etraftan birkaç basamakla çı- kılır, geniş bir kaide üzerine yerleştirilmiştir ki irtifar 51,20- dir. Üstüne ufak bir oda cesa- metinde yökpare bir taş oturs SAN'ATLAR | etmiş oluruz. Yarının musiki üstatlarını yetiştirmek için bu adeta bir seferberliktir. Beledi- ye ile sinema sahiplerinin naza- rı dikkatini celbederiz. A Bizce, artist ve mızıkacı ku- rumlarına ciddi yardımlar yapı- larak iş tevziatı kurumlar tara- fından icra edilmeli münasip görülecek resmi bir makam ta- rafından da kontrol edilmelidir. Muntazam iş bulabilen, aç ve açıkta kalmıyan san'atkârdan memleket için büyük hizmetler istemeliyiz. Fakat maişetini dü- şünmekten belini doğrultamı- yan bakımsız san'atkârlardan da ciddi hizmet beklemek doğru olmaz. Avrupadaki san'at teşek- külleri nizamnamelerini gözö- nünde bulundurmak doğru yolu tayinde bize çok faydalı olacak- tır. © tulmuştur. Bu taşın buraya na- sıl çıkarıldığı hayrete değer. Kapağın altında, gayrimunta- zam bir boşluk görülür. Bu ka- pağın her dört tarafında, vakti- le nakışlı birer mermer İngilizler tarafından (Bofor) adında bir zabitin reisliği altın- da bir heyet gönderilmiş ve iki sene müddet hafriyatla meşgul olmuşlar. (Bofor) bu taşları bi- rer birer sökmüş ve kapağın düşmemesi için de altma ağaç ve adi taşlar doldurmuş. Yan- daki abidede lisyen usulünde yapılmış bir lâhittir. Bu iki abideden başka, gerçi ingiliz heyetinin , tahribatından masun kalmış birkaç abide da- ha yok değil. Çok şükür onlar yağmadan kurtulabilmiş. | rikalar | kan dökmek zaafı | dekorlardan halk bikti. levha | varmış. Yüz sene evvel buraya | uü —- TiYATRO DEKOR Elektirk ve boya sahnede ha- apıyor. Ya; , ŞİimM- şek, yıldırım. Sokaklar, cadde- ler. Otomol diz, fırtına, | dağ, köşkler, trenler, köprül sahici hissini verecek kadar al- datıcı ve mükemmel şeyler. Sa- hir tiyatrosunun de- korları bile insanı hayranlığa dü şürecek kadar ilerde. Ama tiyat- 'atınm dekora ihtiyacı ok mu? Orası başka mesele. Biz de dekorun biraz geçmişinden bahsedeceğiz. Dekor, tiyatroda, tiyatro ka- dar eski değildir. Aşağı yukarı bugünkü dekorun iptidai şekli on altınct yüz yılda başladı on- dan evvel meselâ Yunanlılarda böyle şeyler yoktu. Romalılar, zaten tiyatro işle- rinde Yunanlıların kâbına vara- mamışlardı. Yunanlılar, tiyatro- larını dağların kayalık yamaç- larına, tabiatın, en güzel köşele- rine kurarlardı. Bugün harabe- leri kalan bu tiyatro amfilerin « den de anlıyaruz ki, Yunanlılar bu işe çok ehemmiyet vermişler. Romalıların — damarlarında olduğu için tiyatrolarında galiba hayvan döğüştürmeği tiyatroya tercih ederlerdi. Bir defa manzarayı ka patmak için Romalrlar sahne- nin arkasına bir duvar yaptılar ve temsilleri, bu duvarın önünde vermeğe başladılar. Şu halde perde ihtiyacı hâsıl oldu de« mek. Onun için ilkönce perdeyi kuran Raoamalılardır. Ve deko- run banisidirler ama, tiyatrola- rında orkestrayı kaldırmışlar, sesi her taraftan duyurmak müşkülâtma karşı sesi lâğvet- mişler. Komedi ile trajedi yeri- ne pandomimayı koymuşlar. Çünkü, 80,000 — kişiyi istiap e- decek kadar kocaman tiyatra- lar kuran Romalılar seslerini bu kadar kalabalık bir kütleye işittirebilmek meseledir. Daha sonraları, tiyatro açık havadan uzaklaştıktan sonra, yani kapa- l1 yerlerde temsiller başladıktan sonra dekor daha ziyade kendi- ni lüzum halinde hissettirmeğe başladı. 16 ncr asırda İtalyada icat edilen çerçeveli dekorlar moda olmağa başladı. Sahneye sahne eninde bir muşamba gerilirdi. Eserin mevzuuna göre vak'anın cereyan ettiği yer bu muşamba- nın üzerine çizilir ve boyanır- dı. 1728 de ressam ve mimar Servandoni sahnede plân deği- şikliği yaptı. Yani sahnenin dekoru bir plân üzerinde değil, birkaç plân üzerinde yapılmağa başlandı. Sahneye gözü aldatan bir derinlik vermek istendi. Ya- | ni bugünün tiyatro dekorunun ilk iptidai şekli ortaya çıktı. Şu halde bugünkü tiyatro dekoru- nun banisl Şövalye Servandoni dir. itibaren sahnede ğ ik meydana sahnedeki boyalı Kâğıt, | mukasva aksesuvar halkı tat- min etmemeğe başladı. Onların yerini hakiki 'a terkettiler. Sahneden seyirci yerlerini kal- dırdılar. Sahnede meydan sade- ce oyunculara kalınca dekorlar daha serbest bir genişlemeğe erişti. 18 nci asırda bazı piyes- lerin temsilleri için fazla fazla paralar sarfına başlandı. Halbuki bugün kü teknik ile tiyatro sahnelerinde bu ilk esastan gerçi prensip olarak hiç bir şey değişmemişse de dekor bugün ziya, renk ve makine ile akılları durduracak kadar hari- kalar yapıyor. Maamafih çok İçuvvetle tah- min edilebilir ki, modern dekor- lardan atlıyarak belki sade, ha- sit ve renksiz bir perde önüne kadar gelecektir. Bugün modern tiyatro tekni- ği bu neticeye doğru gidiyor gi- Â bi.. bir başka de; geldi. Artık