z 27.5.038 TAN Y ÖZ BIİL SA İKLAVUZ , liÇİiN DERSLER Ku — —16— (e lthur — 1 - ünlü, angm, 2 - köshut anlamına) herkesçe bilinen, Âzp bildiğimiz, hani şu, hani şu bildi- Üniz, 3 . (maruf anlamına) tanınmış Meçhul — 1 - bilinmedik, 2 - bilia- Meçhuliyet — 1 - bellisizlik, ka- Favlık, 2 . tanımmazlık Müszmekkiren — 1 - Tansız olarak, tanımsızca İştihar etmek — Tanmmak, ün al- ünalmak. .inxhlim divan devrinin ünlü şairle- Cendir, Herkes kendi köyünde angındır. Siz bu taraflarda iyi yol yapmakla h""mııııımıdı:. , Bilinmedik ne huyun kaldı? ( Onun ismi bu taraflarda bitinmez. 4 Sonu bilinmez bir işe girdi. 4 Eski zaman adamları, ün afattır, Ürlerdi. Sizin kendi şehrinizde bile tanın- Muşliğıniz yok, he ellisizlik içinde yürümekten hoş- Simarm, Çok çalıştı, birçok - Başarılar elde | BU, fakat türlü tanmmazlıktan kur> Hülamadı. we AYTupa'da tanımsız dolaşmağı ve- trim, Eski Amerikan Finans Bakanı ta- sez olarak İstanbula geldi. İzmir inciri bütün dünyada ün al- Tuştır. . uğmun tarihe ün salan Türk yiğit- , Cem, cuma, ihtiva, İştimal, ihata Ş_"" osmanlıcaların karşılıklarını böy- tek olarak yazışımızın sebebi, 06- da bunların pek karışık kulla- Blmasındandır. Bu kelimeleri misal- —-'ıîı.',ğ;:;“"“ v;ıı bu kelımckılü:ı; Kulanmak daha değra olak e “Dütün iyilikleri nefsinde topl- Yön., sözünde toplamak kelimesi ile *Metmek, cami kelimelerini karşılı- Yoruz, g Sözünüzü iyi — kavrıyamadım!”? ( Tümlesinde kavramak osmanlıca iha- İ oe L eslitidir. Vrayışl | N dünü Sdam demektir. X Bir kelimenin kavramı demek 0: Ca mefhtimu demektir. İ mnpnyı ihtiva karşılığı kullanıyo- | ü Karsamak osmanlıca âm ve şâ- | zeşalmak, iştimal anlammadır. “Oz- ş ,::ııx.' bütün —yurddaşları kapsa- | yürgapit baktır.” Hüsriyet, bütün sddaşlara şamil bir haktır. 'Bu kanunun içine aldığı hüküme ç, dediğimizde, osmanlıca ihtiva L ESS Sözünü — karşılryoruz. Nitekim — Üidekiler de muhteviyat demektir. İ anunun — bu meseleye - şümulü ı_m“““ıc. #özü “kanun bu meseleyi OMapdmaz” yahut “bu mesele - kani- kapsamında değildir.” şeklinde lebilir. v Cereyan etmek — Akmak, geç- ROMANI: 8, H . Denize düşen ipekli mendil Geçen akşam Ankaraya giden bir tanıdığı uğurlamaktan dö - nüyordum, Bindiğim vapur, Sa- rayburnu açıklarında birdenhire yavaşladı. Genç çımacımın ok gibi fırlayarak elindeki hayrağı direğe çektiğini ancak görebil - dim. Kimi selâmladığımızı biraz sonra: — Geçiyor! Geçiyor! dedik - leri vakıt anladım. Yanıbaşımda oturan çocuk, mini mini ipek mendilini çıkar- mış, var hızıyla sallayarak: — Atdatürk!.. Atatürk! haykırıyordu. Herkes, parmaklıklara kaş - diye tu. Çocuk ta bu ara, mendilini e- linden bırakmayarak yarıbeline kadar denize sarkmıştı. Mini mini ipek mendil; boş - lukta sallanırken, çocuğun elin- den sıyrıldı ve bir martı gibi süzüle süzüle denize uçtu. Çocuk, öyle dalgındı ki, bu - nu görmedi bile... Yanındakiler sordular: — Hani, nerede mendilin? Küçük başımı salladı: — Bilmem!.. Denize düşen mini mini ipek mendil, Atatürkün ardısıra, mö- torun dalgaları arasında bata çıka gidiyordu. Kendi kendime: — Bu mendil bütün Türk ço- cuklarının sevgisini, en büyük ataya götürüyor, diye düşün- düm. Ve içimi çekerek: — Onu bu yavru gibi, anla - madan sevenlere, tanrmadan se- zenlere. ve öğrenmeden bilen - lere ne mutlu! dedim. Salâhadd n GÜNGÖR Cari — Akar, yürüyen, yürür, ge- çer. “ “Şu sırada cereyan eden hadiseler” sözünün karşılığı “şu sırada geçmek- te olan hadiseler...” dir. ci üğene < GİN Seeiea GĞEE Reçti veya oldu diye çevirebiliriz. “Dünya ökonomisinde yeni cere- yanlar...,, cümlesindeki cereyanların karşılığı akımlardır. ' “Tİşlerin gidişini beğenemiyorum.” cümlesindeki gidiş te cereyan demek- tir. l ' “İşlere iyi bir yürüm vermek...” ;gınnd. cereyanın türkçesi yürüm » ür. Cereyanı mouvement karşılığı kul- lanınca hareket kelimesini alırız. Yürüyen işler, umuru cariye de- | mektir. Yürür (yahut) geçer kuralda kai- »| 9si cariyenin karşılığı olur. Fakat her cari kelimesi türkçeye gevrilmek istemez: Mahicari doğru- dan doğruya buay demektir. YOSMA! tel, ç İiçgi dabia iyi olda. Senin yerini I.—. i tutamaz, Rezzan'ı da bir bülkanna çikarırim. Şarbaylık Sitin bir işmen var, o da iyi. Bi N çocuk. - Fakat, bu Bafra'lr Samış G Bafra'lı toy, gözü açıl- Va b taze kız istiyor.. Anladın Vedi, : | a şakiya şakiya güldü: | ü Arladım. Benden daha toyu- lâmaz. İ sözünü sürdürdü. İ S DAR, İ erkek olarak, — onsu İ ., değil mi madam?.. lâm yerinden kalktı, Vedia- > göğuna kolunu doladır G *a bulunmaz bir karısın Ve- başka ne ister. dım. Piliç mi piliç?. Onu kandıra. bilirsem iyi para var! Bir yetmiş- | yürüdi lik antikacı piliçlere iyor. İş- te, bu onun istediği gibi. Daba on (TAN) IN OYKUSU (HİKAYE)| / Aç Güvercinler Ünkürl d wPembe yüzünü çerçeveli- yen ak, yumuşak bir sakalı var- dı, Boncuk gibi gök gözleri, in- sana iyilikler düşündürürdü. Yaşı belli değildi. Belki yetmiş, belki de seksen.. Dünyada bir tek can kalmış, bütün sevgileri- ni güvercinlerine bağlamıştı.. Ö koca İstanbulun ortasında bü- yük camilerden birinin temizle- yicisiydi. Hergün erkenden kal- kar, işlerini yapar, sonra güver- cinleri beslemeğe çıkardı. Ge - len geçen yolcular kutusuna bir kaç kuruş bırakırlar, o, buna karşılık kaldırımlara avuç avuç mısır dökerdi. Kurşuni yuvar - lak damların boyasındaki gü- vercinler, bunu görür görmez, öbek biçiminde inerler, kanat- larını çırparak, itişerek karınla. rını do! yrlardı. Ale — ecaleni da en tad aldığı bu görüydü. | Kaldırımın ortasıma, bir yığın leylâk gibi yığılan kuşlâr, onun ölen çocukları, onun, çocukla- şan yüreğinin anasıydı... Avlunun bir kıyısında, tene- ke maltızına yemeğini vurür. ken kuşları gözler, biz yandan Ca DUYUK avlu kapısına bakar- dı, bir gelen giden var mı diye. Çok vakitler para veren bulun- maz, o kendi boğazından kese- rek kuşları doyururdu. Güver- cinlerinin aç kalmasına dayana- mazdı. Gün geçtikçe dünya öy- le kötüleşti, insanlar öyle ken- di boğazlarının derdine düştü- ler ki, güvercinlere para veren, yem getiren kalmadı... Arada bir (gezen) ler geliyor, kocamı- şın avucuna birkaç kuruş bı karak kuşların yiyişini gözlü- yorlardı. Hepsi o kadar.. Günün birinde, ak sakallı, gök gözlü, iyi yürekli temizleyiciyi artık — Ben hazırım. Ne zaman ister. sen haber ver. Etem İzzet BENİCE| Madam: ——— — Peki.. Derken, Vediar — Bu Bafra'lının gelmesi yak- Taştı mı? Ben biraz kendime çeki düzen vereyim.. Dedi, kalktı, —makiyaj odasına ü. altı on yedi yaşımda bir keklik. | — Gece. Şen, tatlı, hoppa, kıvrak; beyaz, sarı, güzel mi gü Ama, ihtiyar - dan da kızlar daha adını ağzıma alırken kaçıyorlar, Para, pul hep- sine vız geliye>. Ihtiyarın koynuna bu kızı bir verebilsem herif deliye "| döner, beni zengin eder! B Vedia yarı alay, yarı ci — Madam Anna şu ihtiyarı ba- na yapsana. Ben on altı yaşıma da inerim. Bir makiyaja, bir görünü- şe bakar!, Dedi. Madam güldü: — Yapayım canım, Senden kor- karım. Sen istersen on üçüne de inersin. Vedia da güldü, sordu: —— Bugün yarın gelecek mi?,, — Saat yirmi üçü geçiyor, ş:ılb'l'ehi:;'dı. aşına bir masada oturuyor. Vitrinin arkasına d..ü..n. k."_î. yal yanında duruyor. Çok sinirli. Göz- lerini kapıdan ve sokaktan ayıra. miyor, Beyninin içinde her şey durmuş, bakışları kafasının içinde hep tek şeyi Vitrinin arkasından, sokaktan geçen siyah mantolu, başı siyah kürkler üzerine o urmuş, siyah Za iyi iş göremiyor diye yerinden çıkar!rverdiler. O yıllardanberi alıştığı bucağından ayrılırken, gözleri yaşlı, yüreği burkuntu- lu hıslandı. Onünde kaç günlük hayat vardı sanki?.. Önu yerin- den, yurdundan etmeseler ne olurdu. Elinde birkaç kuruş BA— rası vardı, Bir teneke aldı. Üs- tüne ak bir örtü çekti. Başına ak bir takke, önüne bir önlük, sokaklarda su satmağa başladı. Eski bir evin alt kat odaların - dan birini kiralamış orada yatı- yordu. Su satarak bir insan gün- de kaç para kazanır. İşte ak sa- kallı kocamış ta o kadarcık ka- zantyor, aldığı parayı doğruca eskidenberi yem aldığı dükkâ. na bırakıyordu. Akşam kucağında koca bir kese kâğıt nin karnını doyuruyordu. Bütün gün, yorgun bacaklarının üs- tünde dolaşmanın yorgunluğu- nu, onları gözlerken unutuyor- du.. Böylelikle kış geldi. Soğuk- lar başladı, Her yılr küçük oda- cığında, mangalının başında ge- çiren kocamışa, iş kalmamıştı. Herkes soğuktan denarken, so- kakta su içecek değildi ya.. Kendi açlığını unutuyor, fakat kuşlarını düşündükçe çıldıraca- ğını sanıyordu. Bir gün bir so- kak başında el açtı. Bir kadın, bir çift sevgili, daha birkaç kişi avucuna para koydular.. Ö so- ğguktan titrer, açlıktan karnı içine göçerken, gözlerine boş kaldırımlarda aç dolaşan kuşla- rı geliyor: — Acıyınız, ak sâkallı koca.- mışa, şapkalı bir kadın damarları çatlıyacak gibi yor, gözleri yuvasından fırlıyor: — Bu mu7. Geliyor mu?, Sonra umutsuzluk birdenbire da- marlarındaki atışı indiriyor, kalbi burgulanıyor, sıkılıyor, kendi ken- dine söyleniyor: bu kadına tutul. — Nereden dum?. Ve.. başına düşen sıcak bir dam. Ğ yayılıyor; sinir- i ğsü daralıyor, ka: fası ağırlaşıyor, garsona emredi. yor: — Bir votka daha!.. ıı.:::: ::ıl- vı-ıınlııııl gözlerini açılışına ve vitrini: kasından sokağa kaptmmışlaa içe o çok yakm bir n girdi. a genç, onun gibi yakışıklı bil Beyağlu delikanlısı. TERİS Ferid'i görür görmez —O Ferittt. SA — O Refet!.. Refet sandalyeyi çekti, oturdu: — Ne içiyorsun?. — Votkat a llvlı de içerim!. Taear Dklee SÜ li di t ondaki dı Bu sezdi. Sordu: / l" BULMACA e ei m bi Sağu —| Bilmecemizin ikinci haftasr - baş- dadı. Şurasini söylemek - İstiyoruz ki çözgülerini bildirmediğimiz için yedi günlük çözmelere okurlarımız hangi günden isterlerse başlayabilir- || ler. Elverir ki yedi gün arka arkaya karşılıkları göndermiş olsunlar. Karşılıklar her gün akşam saat 4 de kadar (Tan bulmaca servisine) gönderilmelidir. — * e Birinciye: Gümüş saat. İkinciye: Maroken bir cüzdan. Üçüncüye: Bir stilo. Dördüncüye: (Tan)ın bir senclik abonesi. Beşinciden onuncuya kadar : (Tan) an altı aylık abonesi armağan edile- cektir. 1234 567891011 SOLDAN SAĞA: Bulsacalarımız öz türkçedir, Şek- limizin boş gözlerine karşılıklarını yer leştiriniz. Yedi gün arka erkaya bul- macamızı doğru çözülmüş olarak gön- derenler arasında kurga çekiyoruz. kaya çö tanbul (Tan) bulmaca servisine yol- 7 — Lügat (6), Taze değil (4) 2 — Bir nevi kumaş (4). 3 — Uyku şarkısı (3), Ot bıçkısı (9). 4 — İstasyon (3). 5 — Dost bir milletin eski elçisi (5), Çok değil (2) 6 — Bir nevi torak (3), Beyaz (2). — — Gi leki — Tir (2), Genişlik (2), Kur ya- parsan uçürüm olur (2). 10 — Beygir (2), Nota (2). 11 — Bütün notadan iki eksik (11) YUKARDAN AŞACI 1 — Nihayet (3), Rabıt edatı (2), İsim (2). 2 — Nota (2), Makinc ile çekilen re sim (4). 3 — Maden ocağı olan bir memle- ketimiz (9). 4 — Bir meyva (3), Beyaz (2), ls- tifham (2). 5 — Büyük (3). 6 — Merdiven, merdiven (4), 7 — Nota (2), Çok değil (2). 8 — Bir kuş (9). 9 — Meyan (3), Büyük (3). 10 — Bir içki (4), Nota (2). li — Bir rakam (3), Sağ değil (3). nını doyurdu. Kendi bir lokma yemeden, kırık camlı odasında- ki, soğuk döşeğine girdi.. e« ». Ertesi sabah ak sakallı ko- ieme S ARMRNDR - yim yol Refet: : K . Ça gl Dedi, kadehini kaldırdı. Ferit: —. Sen iç Diye yalnız kadehini — çmnlattı. Arkadaşının yüzüne hemen hiç bakmıyor, yine gözleri durmadan kapınm dışını ve sokağı işliyordu. İkide bir saatine de bakıyor, sinir. den bacağını sallıyordu. Refet onu hiç böyle görmemişti. Her saniye şen, şakacı, gülen ve karsoybenedİmoreErre ni sız Foril gece a in le değişmişti? Dayanamadı, sordu” — Ferit sen bu gece ba: kasın?., Ş ei Ferit yine bakışları kapıya dü- #ümlü cevap verdiz —e — Hiçbir başkalığım yokf Ammada yaptın ha. İnan olsun bir şeyim yokt — Haydi tazım, şimdi buna'ma: aek Di v — A, İbanmyorun; Refet biraz daha senli benlileşti: -- İama ama, bana lo. tölo ölman. 'Beraber” doğdük, bera, ber büyüdük, her şeyde boraberiz. Şimdi kendini bana mı anlatacak- sın?.. Ferit yine; AW teen ( eRİ i Hergün 5 Söz ONBİRİNCİ LİSTE 1 — Müzakere — Görüşme, gö TÜşü. Örnekler: görüşmelerinden sonra... 2 — Bu iş için daha hiç bir görüşüde bulunama - dık. 2 — Münakaşa — Aytışma Örnek: Bu iki adam ara sında her - aytışma, kav gaya varır, Münakaşa etmek — Ay - tışmak. 3 — Teatiyi efkâr etmek — Oylaşmak Teatiyi efkâr — Oylaş- 1 — Bükreş ! | | ı | | | | l laşmadan sonra, istediği- niz gibi karar verebildik. 4 — Efkârı umumiye — Ka- moy, Kamuğ oy'dan ı Örnek: Almanyanın si- | lâhlanma davasında İngil tere kamoyu ikiye ayrıl- İ mıştır, | 5 — Basiret — Öngörü j Örnek: İnsan hiç bir işte i öngörüsünü — kaybetme - meli, | | | ma, ı Örnek: Uzun uzadıya oy- | | İ Not: Gazetemize — gönderilecek ' yazılarda bu kelimelerin Osmanlı. caları kullanılmamasını rica ederiz. Kargıdan Uçağa İlk adamın savaş aracı taş Hal ta idi. Neden sonra bu, demir kargı oldu., Kargı yerini çelik kılıca bırak tL. Bir baba yiğit kılmcını bir sal layıverdi mi, karşısındakinin kelş:ini uçuruyordu. . N 'P, şarapnel sonraları - ğ:âı;.e adamın başını ylmeğe"::ı üde N Soysallıktaki ilerleme adam kanı dökmekteki araçlarla bera ber atbaşı gidiyordu. Topu, tüfeği diretnotlar ko « valadı, deniz altı gemileri ko - valadı... Şimdi ise uçaklar bütün bu çelik adalarını gücü önünde sus ta durduruyor. Uçak tepeden inerek onların kamusunun başma geçti. İlerdeki savaşlarda egemen uçaklardır. Kanatlardır. Çelik kanatlarımızı sevgi ve saygı kanatları altına alalım . a) ğin boş kaldırımlarında kuşlar bakımsız kaldı. Bir araba geç « tikten sonra, atların bıraktığı gübrelerin üstüne leylâk sal- kımları gibi üşüşüyor, karınları- nı doyurmağa calısıyorlar... Diyecek oldu. Refet: E.. kes. Martaval yok! Dedi, ilâve etti: — Gel şunun en doğrusunu söy le de ne yapılacaksa beraber ya: palım, Ve.. yavaş yavaş Ferid'i sâylet: meğe çalıştı: — Her gece bardan çıkmazdın, bu gece buradasın, Bayık biri- Sini yorsun. kapıdan ayrılmıyor. Bu saatte bir ır.i:ilı. bir — Nereden anladın?.. Der gibi onun yüzür özleri içleğ DK Ba. bukmta İçilin aa olduğundur. korkan bir vardı. Rıîâ(ö fırsatı kaçırmadı: — Görüyorsun ya. Her şey an'a: şılıyor. Bana bütün sakladıkların söylemiş gibisin. Haydi gel, hepsi- ni ıçıkçı)koınıılııı. Ve... Bir örneğe yaptı : (Arkası var) *