-— » * TAN " m teirikası $ 33 “MEİN KAMPF , KAV Hit er'in yazdığı kitab IBU ESERDE İLERİ SÜRÜLEN DÜŞÜNCE VE DUYGULARLA HiÇ BİR BAĞIMIZ YOK- TUR. BU TEFRİKAYI BÜTÜN DUNYADA DE- DİKODU —UYANDIR - MIŞ SİYASI BIR VESI- KA OLARAK NEŞRE- DİYORUZ.) Hitler,Allahm arzü ve iradesine dair sadece insanlara vaxz ver- me_ği kâfi bulmuyor. Söylenilen- leri tutmak, Allahın arzüu ve ira- desini de yerine getirmek de ge- rek olduğunu söylüyor. İnsan- lara şekillerini, suretlerini, isti- datlarını veren Allahtır.Allahın eserini tahrip edenler de, ona karşı asi vaziyetinde bulunuyor- lar demektir. "Dine hürmetsizliğin en kötü- sü, yahudi ile sağlam ırktan bir Alman kızının — evlenmesidir. “Milletler arasında'” tufeyli bir halde yaşıyan birtakım esmer adamlar, tecrübesiz sarışın genç kızları mütemadiyen iğfal edi - yorlar, bu suretle yerine konmâ- sı kat'iyyen mümkün olmıyan îıaüzel bir varlığı tahrip ediyor- W ssş Halbuki kiliseler, yahudi düş- manlığını telkin etmiyorlar, ya- hudilerle evlenmek gibi büyük bir felâkete mâni olmağa çalış - miyorlar. Irki tehdit eden diğer inhitat âmillerini de gözönüne almıyorlar. Avrupa memleketle- rinde hıristiyanlık itikatlarının gevşediğinden şikâyet ediyorlar ve Buna taviz olarak da gidip Hotantoluları hıristiyanlaştır - mağa çalışıyorlar. - Misyonerler gönderetek zen - cileri rahatsız etmektense, dün- yayı kendi asil görünüşü ile mu- hafaza etmek daha faydalıdır. Her halde zenciler, bu misyo- nerlerin gelişini dört gözle bek- liyen adamlar değildirler. Vatz- dan “dâ ani zlar. Katolik ve protestan papasları bunu yapa » cak yerde, çocuksuz Avrupalı ailelere sıhhatli bir çocuğu ev- lâtlık almağı, onu terbiye edip yetiştirmeği, cemiyet içinden bir sefalet manzarasını kaldır- mağı öğretseler daha iyi olur. Hitlere göre protestanlıkta katoliklikten ziyade bir Alman karakteri — vardır. Luther, en beğendiği büyük adamlardan biridir. Luther'in on altıncı asır da, biristiyanlıkta yapmak iste- dşğı' ıslahat ile, Hitlerin yirmin- ci asırda Almanyada yapmak istediği siyasi ihtilâlin umumi hatları arasında benzeyişler var- dır. Protestanlık, rakibinden zi- yade Alman menfaatlerine daha uygun bir dindir. Öyle olmakla beraber, milli menfaatlerin mü- ıg_ıf_nıı. yeni bir sahaya geçme- Bi icap ettirdiği zaman, protes- | ;ıel:ıı'lk ı:!:ı ayağını bir türlü bu yeni ya atamıyor, Protes - tanlığın şimdiye kadar olan in- kişafında takip ettiği yol, dünya “TAN ” im telri Edgar Wallace 'Tam bunu düşünürken, dış kaprdan bir anahtar sesi duyul- du, Hemen ayağa kalktı ve çatı altına çıkan — merdivene doğru yürüdü. Tavandaki kapağı tam açacağı sırada, arkasından bir ses duydu: — İn aşağı! İn aşağı! Brabazon aşağt indi. Gözleri karanlığa alışmıştı. Meçhül a - damla evvelce konuştuğu daha karanlık dehlize doğru yürüye- cekti. Deminki ses dedi ki: — Olduğunuz yerde duru - nuz, size yiyecek getirdim, elt!i. se getirdim. Bıraktığım paketin içinde her şey var, Traş olunuz, giyininiz. Brabazon sordu: | ki çarpışma ortadan kalkmalı » GAM işlerini görüş ve anlayış tarzı cermernilik davasına daha fayda- İt olmasına mâni oluyor. Milit hissi daha kökleştirmek, Alman ruhunun temelli karakterlerini muhafaza etmek gibi vasıflar, protestanlığın kurtuluş temel - lerinde mevcut olduğu halde, bu vazifeler ihmal ediliyor. Hitlerin katolik kilisgesinden de başka şikâyetlerin vardır. Da ha kendisi Avusturyada bulun- duğu zamanlarda, katolik baş- papazının Habsburg hanedanı- na bağlılığı ile Cermenliğe kar şı aldığı vaziyet, genç Hitlerde derin bir nefret uyandırmıştır. Almanyada katolikliğin müda- faasını üzerine alan partilerin politikasını da beğenmez. Bu partinin içinde apaçık hainler bulunduğu gibi, dış siyasada da Avusturya ile koyu ittifak ta- Taftarı kesilerek Almanyanın zayıflamasına sebep oluyordu. Bu Katolik partisi 1918 de ve 1919 da, Erzberger'i de baş- lıca şeflerinden biri seçerek, Weimar kanunu esasisinin âmil- leri olan Yahudilerle birleşme « mişler miydi? O zaman bu parti Alman yürdseverlerinin kin ve nefretlerini uyandırmamışsa bi- le, Hitler yalnız — bu sebepten dahi olsa Katolikler'n politika menfaatı yüzünden bu derece düşmüş olmalarını bir türlü al- fedemiyor. Hülâsa Katolik kilisesi siya - sal bir partiye çevrilmek gibi bir gaflete ve hataya düşmüştür. Hitler Protestarı kiliselerini de takbih eder, çünkü onlar da Al- manya'nın selâmeti için lüzumlu gördüğü Yahudi aleyhtarı bir | politikaya hizmet etmekten ka- çınmışlardır. , Yukarıki satırlardan Milliyet- çi Sösyalist partisinin, ıslahat programında dine ne kadar yer |verdiği anlaşılryor. Bir defa pro- dır; İki dinin girişeceği az çok ka- palr bir savaş, Alman birliğini tehlikeye düşürebilir. Hitler Al- mahn katoliklerine bir fenalık yapmak istemiyor. Kiliselerini ancak dini ihtiyaçlar için ser - best bırakıyor, fakat' politikâya karışmalarına da razı olmuyor. Muayyen smırlar - içinde din serbestliği, itikat sağlamlı;.nı dokunmamak, hahamlar hariç, diğer bütün mezhep reislerinin halk kitlelerinde ahlâkı kuvvet- lendirmeğe çalışmaları ve bil - hassa Hitler'in “ırkın sıhhati,, diye ad ve ehemmiyet verdiği kan temizliğine dikkat, işte Mil- liyetçi Sosyalist partisinin prog- ramında din kısmına ayırdığı madde... Hitlere göre, partinin kendi sıyasal faaliyetine yabancı olan hiç bir şeyle ilişiği yoktur. Par- tinin üzerine aldığı iş din ısla- hatı değil, Alman ulusunu yeni- — Peki ama, ondan sonra ne olacak? — Öbürgün Victoria rıhtı - mından Yeni Zelndaya hareket f:::':(;ıııımâdı ıupıı: için bir ka traladım, saportunuz. da paketin içindedir. Şimdi beni dinleyiniz: Bıyıklarınızı da traş edeceksiniz. Hattâ kaşlarınızı da... Çünkü yüzünüzü en belli eden yerler, oralarıdır. Brabazon düşündü. Demek ki bu adam kendisini — evvelce A l Uluslar Kurumunda (Baş tarafı 1 inci sayfada| | meti, bütün bu tedbirleri alırken 23,15 de toplanmıştır. Uzlaşma formülünde şunlar vardır : 1 — Hakem usulünü ve bil- hassa küvvete müracaat edilme- mesini ileri süren 1928 İtalyan- Habeş Aandlaşmasımın 5 inci maddesinin tamamı tekrar edil- miştir. 2 — Uzlaşma usulü için bir sonuça varılamadığı takdirde konsey yeniden toplanacaktır. Litvinof'un teklif ettiği karar projeleri Cenevre, 25. A.A. — Litvinof uluslar kurumu — konseyine iki karar sureti projesi vermiştir. Bunlardan birincisi ftalyanı ve Habeş hükümetlerinin ikinci kâ nun toplantı devresi sırasında 5 birinci kânun 1934 de çıkmış ol- duklarını bilitmeleri (ilân etme- leri) esasına dayanmaktadır. İtalyan hükümeti, Habeşistan hükümetinin Habeş olmıyan yargıçlar belitmesine (tayin et- mesine) karşı protestoda bu- lunmaktan vazgeçmesi suretin- de gösterilen isteği kabul et- miştir. Her iki hükümet yargıç kuralr ile anlaşamamazlığın 25 ağustosa kadar kotarılmasında uygun kalmışlardır. İkinci karar suretinde konse- yi her iki hükümeti anlaşmaz- İiğı 2 ağustos 1928 tarihli İtal- yan - Habeş andlaşmasının 5 in- ci maddesi hükümlerine göre kotarmakta temamen özgen bırakmaktâdır. Konsey, dört yargıç meseleyi kotarmakta gun kalmadıkları ve yahut müzdeki temmuzun 25 ihe ka- dar beşinci bir yargıç belitmez- lerse yeniden toplanmayı karar altına almıştır. Bununla beraber dört yargıç bu tarihi uzatabileceklerdir. Konsey aynı gustosa kadar yargıç kuralı ile anlaşmazlığın kotarılması kabil olmazsa yeniden toplanmayı da karar altına almıştır. Sevkiyatın sebebi delegesi, baron — Aloisi'ye doğu Afrika ileride yapılacak asker ve gereç (mâlzeme) taşı- mak hakkında bir çok süaller sormüştür. İtalyan delegesi, hükümetinin bu toprakları savga (müdafaa) haline koymak istemiş olduğu- hu, çünkü şimdiki anlaşmazlığın süecl bir saldırmadan ileri gel- diğini söylemiştir. İtalya hükü- çÇ" den tensik etmektir. Hitler her iki dinde de mille- tin maneviyetini sağlam tutacak yüksek bir krymet görüyor. Nutuklarında — bu bakımdan bazan bir papaz gibi — vazeden cümlelerine de rastgelinir. Hitler pehrizi son derece se - ver. Tacite — eski Cermenlerin gece gündüz içkiyi mubah say - dıklarını söylerdi. Halbuki Hit- ler, milletine, sağlam bildiği ka- naatlarımın sağlam bir örneği olmak istemiştir. (Arkası var) Banker büsbütün şaşırdı: — Galiba ben burada deli o- lacağım, dedi, ne zaman bu ev - den defolup gideceğim? — Yarın çıkabilirsiniz. Yal - nız geceyi bekleyiniz. Vapuru- î:. ertesi sabah hareket ediyor. a siz geceden vapura girebi- lirsiniz. y ĞÜM nı: Fakat "lnnw' binersem, be Tguya ler mi? Hi bir tehlike yçı:k Üa * örmüştü — Hayır, hiç bir tehlike yok. görmüştü, tanıyordu. Ellerini | Şimdi bütü g. kaşlarına kım,;u Meçhül ziya- î'z"_'d' b““_m Pparanızı bana veri- retçiye hak verdi, — Bütün ir Örki devem ediyordu: A aB K ES P — Size para da getirdim.Marl Sesinde öyle bir tehdit pE'SR bankadan hesabı keserken, ken- | vardı ki, Brabazon titredi ve ö disine altmış bin lira sahte ban- | raları verdi. knot vermiştiniz. Altmış bin li- | — İki deste banknot meçhul ada ranız buradadır. — Siz bu adamı ortadan kaldıracağımı — pek iyi biliyordunuz... Nitekim de öyle oldu. Brabazon kekeledi: — Siz kimsiniz Allahaşkıma? — Ben Kızıl çenberim. Faz- la suale lüzum yok. Biribirimizi de tanırız, — o00 — . . .. ——— —. mın eldivenli eline geçti, o da buna mukabil kendisine bir des te banknot verdi. Banker, elinin ternası ile aldığı paraların yep- yeni olduğunu anlamıştı. — Bu paraları başka memle - kette değiştirirsiniz. — Bu akşamdan sokağa çıka maz mıyım? Bu evden artık bik | — Euston istasyonu civarında zamanda 25 a- | sırasında Habeş | göstermiş olduğu açık yüreklik- le iyi niyetini isbat etmştir. İ- talyan hüküreti, her gün asker ve gereç taşınması için raporlar çıkarmıştır. İtalyan hükümeti, bu savga tedbirlerinin her hangi bir memleket tarafından her hangi bir surette tenkit edilme- sine müsaade edemez. Konsey, uluslar kurumu söz- Teşmesi prensiplerine uygun ö- larak hareket etmek yükümün- dedir. Bu prensiplere göre, yar- gıç kuralına baş vurulursa baş- ka yolda her hangi bir girgide bulunulamaz. Her türlü arsıma (müdahale), önemi gerektiği kadar değerlenmemekte olan an laşmazlığı — şiddetlendirmekten başka bir sonunç vermez. İtal- ya hükümeti, 1928 andlaşması hükümlerine göre çalışacakolan yargıçların ödevini — güçleştir- mek istemez. Bununla beraber yargıçlar sınır meselesini kesti rip atamıyacaklardır. İtalya yargıç — kuralını kabul etmek suretiyle iki hükümet ta- rafından kabul edilmiş olan yü- kenleri gözetmek istediğini is- bat etmiştir. İtalyan ve Habeş delegeleri görüşme sırasında — yargıçların | sınır meselesini kotarmaya yet- keleri olmadıkları yalnız bu me- seleyi özgür bir surette incele- meye izinli bulunduklarında uy- gun kalmışlardır. Dostça hal.. Fransız dışarı — işleri bakanı Laval, Fransa adıma iki hükü- metiri dostça bir çözge bulmak için iyi niyet göstermiş oldukla- rını bildirmiştir. Bunun için iki hükümete güvenmek ve bir daha bu görüşünün açılmıyacağını ü- mit eylemek gerektir. Uluslar kurumu konseyi, oto- ritesini bir kerre daha barıştan | yana kullanmıştır. Eden İtalyan-Habeş anlâş- mazlığının İngilterede ciddiğ kaygular uyandırmış olduğunu söylemiştir. Anlaşmazlıktan do- İR! tara da uluslar kurumu konseyinin- dir ve şimdi könseye düşen ö- dev, bu işin gelişimini dikkatle kovalamaktır. Litvinof, uluslar kurumunun dünyarın her tarafında -barışı koruma yolunda ilgili olduğu- | nu göstermiş bulunduğunu bil- dirmiştir. Habeş delegesi, Fransız ve İngiliz — deleselerine aracılıkta bulunmuş olduklarından dolayı hükümeti adına teşekkür etmiş tir. İki tarafça kabul edilmiş o- lan karar suretlerinin İtalya ile Habeşistan arasında doatça mü- nasebetlerin başlamasımna yar- dım etmesi için Habeşistan e- linden geleni yapacaktır. ttayan delegesi baron Aloisi, kendisinin de minnet ve şükra- nını bildirmek istediğini ancak | teşekkürleri kabul etmesi mi yoksa teşekkür eylemesi mi lâ- zım gelmekte olduğunu bileme- tım. Kızıl çenber bir müddet dü - şündü. Nihayet: — Peki, dedi, fakat biraz teh- likeli -olduğunu unutma. Şimdi haydi yukarıya çık! Emir o kadar kati idi ki, Bra bazon münakaşayı aklına - bile getirmedi. Bir kapının kapandığını işitti ve çatr penceresinden bir göl - genin bahçeye ve oradan soka - ğa çıktığını gördü. Tekrar aşağıya indi ve el yor damı ile meçhul adamın getir diği paketi aradı ve buldu. Mutfakta bir köşede bulduğu yarım mumu yakabilecek vazı- yetteydi. Mumu yaktı. Evvelâ paraları saydı, Yepyeni ve seri- Siz numaralardı. Halbuki kendi paraları seri takip ediyordu. Bıyığını kazıdı, kaşlarını ka - zıdı, yeni kostümünü giydi, bam başka bir adam manzarasında dışarıya çıktı, Ceplerindeki def tere, bu adamın eşkâlini yazan polisler de kendisini hıl sini tanıyama- a &e m g.e_“ "::y.m zaman - Beşinci Teş Cuma günü yapılacağı bildiri! | Ankara güct Niya miş iken bazı engeller yüzünden | at yedi dakikada ikinci, İıtş'n - ı buldan ve Süleymaniye klübün « geri kalan İstanbul bisiklet teş- vik yarışlarının beşincisi dün yapılmıştır. Yarış mesafesi Mecidiye kö - yü - Kilyos ve Kilyos - Meci - diye köyü olmak üzere 62 kilo metre idi. Yarışa Ankaradan altı, İstan buldan üç, Kocaeliden bir bisik- letçi girdi. Sonuç da Ankara gücünden Eyüp iki saat beş da kika kırk saniyede birinci, yine vik Yarı 9E€.5-935 ——— Bisiklet şları gücündaen miyazı ıgi sa den İhsan iki saat sekiz dakika daüçüncü, Ankara gücünden Galip iki saat yirmi iki dakika da dördüncü geldiler. Derece a» lanlara madalyalar verildi. Yarışa giren Türkiye ıampl_ - yonu Talât, yolda bisikletinin lâstiği patladığından yarıştan çekildi. Ankaralı bisikletçilerin mu - vaffakiyetini takdirle karşıla - rız. * <a ea aS Yugoslavya Kamutayında Belgrad, 25.A.A. — Yeni Yu- goslavya kamutayında bugünkü hükümete taraftar 301 - saylav ve ayrışık partilerinden de 67 diğini söylemiştir. Bu diyevden sotra konsey iki karar suüretini de kabul etmiştir. İngilterede memnuniyet Londra, 25.A.A, — — Uluslar kurumu koönseyi tarafından ve- Tilen karar — İtalyas Habeş an- Taşmazlığının memnuniyet veri- ci bir şekilde kotarılması bakı- mından Londrada iyi bir esas olarak telâkki edilmektedir, İki tarafın uzlaşıcı zihniyetini ve Eden'nin iyi bir surette ara bul- ması sayesinde bütün müşkül noktalar kotarılmış gebidir. Paris, 25.A.A. — Gazeteler, İtalyan-Habeş anlaşmazlığında elde edilen uyuşmayı büyük se- vinçle karşılamaktadır. Boyuna asker gönderiliyor Napoli, 25. A.A. — 2.200 as- ker ve zabit ile malİzeme taşıyan Gange vapuru dün akşam doğu | Afrikasına doğru yola çıkmıştır. içük bir otelde bir oda kirala « dı, hemen yattı, uyudu. Ortalık tan kaybolduğu gündenberi ilk rahat ve sakin uykusu da bü ol- du, Ertesi gün odasında bir yere çıkmadı. Fakat geceleyin yeme ğini oracıkta yedikten Ssonra, şöyle dışarıya doğru bir süzül - mek istedi. Kimsenin kendisine dikkat etmediğini, ehemmiyet bile vermediğini görünce cesa - reti arttı. Vapurda sorguya çek seler bile yerinde cevaplar vere bilmeğe de güveniyordu. Buna rtağmen daima tenha sokaklar - dan gidiyordu. Köşenin birinde iri kırmızı harflerle basılmış bir ilân gördü ve okudu. Okuyunca kafasında - bir fi - kir canlandı. On bin lira almak ve rahata kavuşmak.. Sonra va- pura binip kaçmak o kadar em - niyetli bir iş değildi. Daha son- ra yeni Zelândaya gidip te ne yapacaktı? Hele parasız da ka - hrsa, muhakkak köpekler gibi sürünecek değil miydi? Elindeki parayı hemen bir banka kasasına koysa, sonra po b Ü Benes'in Mos- kova seyahati Cenevre, 25. A.A. — Laval ve Litvinof, ikinci defa olarak buluşmuşlar ve bugünkü sıya- sal durum hakkında konuşmuş- lardır. Litvinof, Çekoslovakya dış işleri bakatır Benes ile de gö- rüşmüştür. -Bu son konuşmada Benes'in Moskovaya gideceği ta rihin görüşüldüğü — sanılmakta- dır. Göring Peştede Budapeşte, 25. ALA, — Gö- ring kral Naibi Horty ile görüş- müştür. Göring'in önce Belgrad'a git- mesi kararlaştırılmıştı. Fakat seyahat programı değiştirilmiş olduğundan Göring Sofya'da bi- raz durduktan sonra 10 haziran- da Belgrad'a gidecektir. Venizelos cumuriyetçi Atina, 25 (Husust muhabiri -! mizden) — Venizelosun kendi- sine isnat edilen krallık taraf - tarlığını tekzip ederek Yuna - nistanm müttehit yaşaması için Cumuriyetten başka idarenin doğru olmadığını bildirdiğini Atinaika Nea gazetesi yazıyof. lis müdürlüğüne gitse, onlara Kızıl çenber hakkında bildikle- rini söylese, hülâsa bu suretle rahata kavuşsa fena mı olurdu? Kendi kendine yüksek sesle: — Ben bu işi yaparım, de * di. Yanı başında bir ses cevap verdi: — Çok iyi yaparsınız. Baktı. Şişmanca bir adam.. Lâstik pençeli ayakkaplarile hiç sezdirmeden yanına yakla$” mış bir adam.. Hemen tanıdı! — Parr. : — Evet, ben.. Şöyle bir iki - dım benimle yürümez misiniz? Evvelâ haber vereyim ki, mü kavemete kalkarsanız kendinizi beyhüde üzmüş olursunuz. Karakola vardıkları zamaf, oradan bir genç kız ç.ıkıyafd"' Fakat Brabazon öyle telâş ve T” yecan içindeydi ki, bir wnnuk' lar maiyetinde çalıştırdığı bü zı tanımadı bile.. Parr dedi ki: — Bütün bildiklerinizi banâ söylerseniz, sizin için iyi