"e Ka a 9 ” K ——— -935 eei YS hnn) vaE DA zaa TOLSTOY (1828-1910) l 19 üncy asrın en büyük ro- mancı ve mütefekkirlerinden bi- ri olan Tolstoy aristokrat ana ve babadan doğmuş bir Rustur. (Şenvadi) ismini — verdikleri (Yasnaya Polyana) malikâne - £inde 1828 de doğan Leo Tols- toy'un anası daha bir buçuk ya- $ da iken ölmüş fakat © “çok yüksek, ince hisli, Spiritucl” a- nayı hiç bir vakit unutamamış- tır. Beş dili de ana dili gibi ko - nuşan, çok mükemmel bir piya- nist olan Priorcess Marie bütün Rusyada sevilmiş bir kadındı. Babasını 9 yaşında iken kaip eden Tolstoy onu çok iyi hatır- hyabiliyor. İşi gücü vasi arazi ve çiftliklerini fena idare etmek- ten ibaret olan babasınm köylü- leri döğmediğinden büyük bir memnuniyetle bahseden müte - fekkir, üç erkek ve bir kız kar- deşile birlikte Tatiana halanın nezareti altında terbiye edilmiş- tir, Tolstoy, bu yaşlı haladan iki şey öğrendiğini her zaman her vesile ile tekrarlar; ve sevmenin âsüde yaşamanım hayatta en bü- yük saadet olduğunu ondan öğ- rendiğini söyler. Tolstoy kardeş- leri arasında en çok Nicholas'ı severdi. Çünkü o da kendisi gi- bi (ömrü vefa etmiş olsaydı) bir efekkir olacaktı. Çocukluk Atıraları arasında bu büyük kar deşin icad ettiği ve biribirini sev mek , incitmemek, kavga etme- mek ve her zaman mes'ud ola - rak yaçamak erasma dayanan “karınca kardeşler” adlı bir o - yun vardı ki Tolstoy bütün oyun lardan çok onu severdi. Leoyy çocukken en sıkan şey çirkinli- ği idi. Bu, onu çok zaman keder- yaşında iken Üniversiteye de - vama başlayan Tolstoy din ders lerinden başka şeye çalışmadığı için müvaffak olamazdı. Hattâ bir gün coğrafya imt'hanında Fransa Hmanlarından bir tanesi ni bile sayamadığı için döndürül müştü. Tolstoy, Üniversiteyi karmakarişık bir ilim sermayesi ile bitirmiştir. 19 yaşında tekrar köylülerine dönen Leo, biraz son ra Sen Petresburg'da derin bir sefahet hayatına dalmıştır. Bun- dan da memnuri olmamış, iki se- ne sonra Kafkasya ordusunda za bit bulunan kardeşinin yanına giderek orduya iltihak etmiştir. Açık hava, daha tabii hayat, Tolstoy'a kendi kendisini dinle- meğe vakit vermiş olacak ki bi- rinci eseri ölan (Çocukluk) adlı kitabını burada yazmıştır. Bunu takib eden (Genclik) adlı eseri de gene Kafkasyada yazılmış - tır. Çocuk hislerinin, en ince, en keskin derinliklerine kadar nü - fuz eden bu iki eser çocuk ruhu- nu tahlil bakımından eşsizdir. Sivastöpol muhasarasında bu- lunan Tolstoy harbi, ölümü ve ız tırabı yakından görmüş ve tat - mıştır. Sivastopol adlı eseri bu acı tecrübelerin mahsulüdür. Sivastopoldan sonra tekrar Sen Petresburg'a dönen Tolstoy artık muharrirler ve ediplerle dü şüp kalkmağa başlamıştır. Ede- bi küdretini iki üç eserile isbat etmiş olmasına rağmen kavgacı- lığı, her şeyi tenkid etmesi yü - zünden onlarla da geçinemem'ş ve daha 27 yaşında iken pek yal- nız kalmıştır. Hiristiyanlığın in- sanlara saadet getirmekten zi - le dolu bir din ir bu zaman'arda mümtaz eruaf arasında çok düsman ka - zanmıştır. Bundan sonra, haya - tını, köylü esaretini kaldırmağa hasreden Tolstoy Fransa, İngil- tere ve Almanyada tetkik seya - hatlari yapmıştır. 1861 de Çar İkinci Aleksandr 'Tolstol tarafından serflik kaldırılınca Tolstoy kendini büsbütün çiftçi- nih derdlerile, aristokrasiden çektiği cefayı tahfifle alâkadar görmüş ve işe dört el ile sarılmış tır, O kadar ki bir zamanlar saçı sakala karışmış, köylüden başka herşeyi unutmuş bir halde gez- miş, uğraşmış ve didinmiştir. Tolstoy otuz dört yaşında çok mes'ud bir izdivaç yapmıştır. Ka rısı ile o kadar hoöş geçinmiştir ki böyle tam bir âhenk pek az insana nasib olmuştur. Çocukla rını hizmetçilerinin eline brrak- mak yerine ana baba birleşerek terbiye etmişlerdir, Yazları her sabah uztn gez -] melere; kışları ava ve kızak kay mağa hep çocuklarile birlikte çı- Oİstoy arla en ınce © Çocüklarinir, e,,îen'd.rmek. gül - dürmek, onlara öğretici bir arka daş olmak onun başlıca meşga - lelerinden biri idi. Evli bayatı - nın ilk on senesinde (sava> ve borış) ve (Anna Karenina) y: yazan büyük mütefekkir yavaş yavaş kendi saadetinden bıkma- ğa şüphelenmeğe başlamıştır. Milyonlarca vatandaşm aç ve se falet içinde kıvrandığını bilen Tolstoy aile saadetini bile ken - dine çok görmeğe başlamış, gö zünden çok sevdiği karısı ve ço- cuklarını ihmal etmeğe, onları incitmeğe başlamıştır. Büyük mütefekkirin geçirdiği bu tahavvül hayatınm sonuna kadar sürmüştür. Onu artık her | şeye, en sevdiği çocuklarma kar- şı bile bigâne görüyoruz. Dima- ğında yalnız bir tek dava var: | Beşerin çektiği cefaya, sefalete nihayet verecek bir prensip bul- mak, Hayatının yirmi beş senesi ni bu uğurda sarfeden Tolstoy bu prensibe sadık kalmak için her şeyi feda ederek hayatının bu senelerini en basit bir adam gibi yaşamıştır. Nihayet evinden de kaçmış, trende soğuk alarak küçük bir istasyon binasına sığı- narak bir haftalık bir hastalık - tan sonra zatürrieden ölmüştür. Tolstoy'u sevdiren onun sa - mimiyeti, ateşli ruhudur. Beşe - rin saadeti için öyle derin bir ar- zu duymuştur ki, bunu, onu şah- san tanıyanlar, eserlerini oku - yanlar onunla birlikte çok yakım- dan hissetmişlerdir. Tolstoyu mühim, anlaşılmaz kabiliyeti olma:- in peşinde kosan bir mi diye tenkid eden- Yer de yok değildir. Fakat yasa- dröt devirde bilhassa Rusyada halkın Aristokrasi ve zadegân sı mıfı elinden çektiği ıztırabı hem eserleri, hem de yaşayış tarzı ile canlı ve ölmez bir şekilde yaz - mıiş ve yaşatmış bir mütefekkir göstermek mümkün değildir. YARININ BÜYÜKLERİ ÇOCUKLAR Uzun ömürler İnsanlar arasında yüz yaşını geçenlerin isimleri ve resimle- ri gazetelere geçiyor. Halbuki çların, balık, kuşların içinde öyle uzun ömürlüler var ki, insanların yüz yaşına güler- ler. Meselâ ıhlamur bin, meşe ve kestane ağaçları iki bin, ser- vi ağacı üç bin sene yaşar. Portakal ve zeytin ağaçları- nn da ömürleri birkaç asır sü- rer. İngilterede Kont de Cower isminde bir zatın evindeki bir meşe ağacınm on iki asırlık ömrü olduğunu iddia ederler, "ÂAtina civarında mevcut bir zey- tin ağacının bir zamanlar göl- gesinde Eflâtun'un oturduğunu söylerler. Demek ki bu ağaç iki bin yaşında kadar bir şey.. Kaliforniyada da boyları o- tuz metreyi, ömürleri de binler- ce seneyi geçen baobap ağaçla- rı vardır. Fakat uzun ömürlü olmak yalnız ağaçlara mahsus değildir. Üç bin sene yaşıyan timsahlar, iki bin sene yaşıyan "iller vardır, Lgylekle: bir asır- ! V « uyku vakti dan fazla yaşıyamazlar. Papa ganla kaplumbağa da yüz yaşı- na kadar yaşarlar. Bundan son- ra diğer hayvanlara bakalımi: Katır 80, deve 60, aslan ve ger- gedan 60, tazı SÖ, geyik 40, mer- kep 30 sene yaşar. Atın ömrü vasati 25i geçmez. Yirmi yaş- tan evvel ömürleri tükenen hayvanlar arasında kurt, köpek, çakal, sülün, öküz vardır. Tilki, karınca, bülbül, ördek için vasa- ti ömür 15 senedir. Koyun 12, keçi, serçe 10, tavşan, salyan- goz 8, kurbağa ve engerek yıla- nı $ sene yaşarlar, Bazı arıların ömrü 4 sene sürer, Örümcek iki seneden fazla yaşıyamaz. Ömrü bir aydan fazla sürmi. yen bir hayvan daha vardır. Ö da hangisidir, bilir misiniz? Bit, o Görünmiyen adam En inanılmayan şeyler birer birer tahakkuk ediyor. Acaba günün birinde “görünmiyen a- dam”ı da görecek miyiz? Ste- fan Biribil isminde bir Macar mMmühendisi, söylendiğine göre, eşyayı görünmiyecek hale geti- ren bir alet icat etmiş. Mühendis bu aletini gazete- cilere gösterirken bunlardan birine elini âletin teferrüatma a it olan bir kutunun içine sok- masını söylemiş. Gazeteci elini sokmuş ve yavaş yavaş eli şef- faf bir hale gelmiş, sonra da hiç görünmez olmuş. Bu tecrübe esnasında mühen- dis tabelâ üstünde bir takıım e- lektrik düğmelerini çevirmek suretile sihirli kutusunun mari- fetini idare ediyormuş. o KE OLACAKNIŞ? - — Paba, ben artık mektebe gitmiyeceğim. Ona kadar say - masını öğrendim, bir işe girip çalışacağım, — Yal Ona kadar saymasını öğrenmekle ne iş yapacaksın bakalım — Boks hakemi olacağım, K .N ÖGRENELİM © * ları sönmek üzeredi Çok Gesen £ MES'UD İNSANLAR | © Groenlandımn buzları arasın - da, bütün medeni hayattan u zak yaşayan Eskimoların adını hepimiz biliriz, fakat nasıl yaşa dıkları hakkında malümatımız azdır. Bunlarla uzun müddet bera - ber düşüp kalkmış bir Avrupalı Eskimoları şöyle anlatıyor: — Yer yüzünde bunlar kadar mahrumiyet içinde yaşayan in - sanlar yoktur. Senenin altı ayı onlar için gecedir. Yiyeoeklzn: ni çıkarabilmek için giriştikleri mücadele hayrete değer. Kul - landıkları silâhlar o kadar ipti - daidir ki, yirmi bin sene evvelki cedlerimiz belki daha iyilerini kullanırlardı. Ne İngiliz lirası - nın düşürüldüğünden, ne buh - randan, ne de Milletler Cemiye- tinden haberleri yoktur. Eskimolar dünyanın en mes- ud milletidir. İlk defa Groenlan- dın garb tarafına gittiğim za - man, nüfusları on yedi bin ka - dar vardı. Şimdi ancak on dört bin ya var, ya yok. Bunun en bü yük âmili, medeniyetin o taraf- lara da kol atması olmuştur. Çünkü bu taraftaki Eskimolar, tuttukları hayvanların kürkleri- ne mukabil içki alırlar. Yalnız Groenlandın şark tarafında, Ka madanın en tepesinde yaşıyan - lar halis Eskimo olarak kalmış- lardır. Üç bin kilometre uzunlu- ğgundaki sahilde nüfusları altı ,07 kadardır ve yavaş yavaş irk İlr. Ahlâk ve tabiatları pek sakin olduğu halde, beyaz insanları dikleri Tçin ©! i ları yoktur. Bu yüzden feci vak- alar da olmuyor değildir. Rad- ford isminde Amerikalı bir av- cı, bir gün eşyasını taşryan hiz- metçilerinden birinin yavaş yü- rüdüğünü görerek, hrbgçl_:mış. Şiddet nedir bilmeyen Eskimo - lar Amerikalıyı delirdi zınnıı:le rek, bıçakla öldünnüqler_dır. Halbuki yavaş yürüyen Eskimo lu hizmetçinin ileride kar fırti - nası sezerek, beyaz derili efen - disinin hayatını tehlikeye koy- mamak istediği de sonradan an- laşılmıştır. Radford'un hu ceha- koca, karısının muvafakatile i kinci bir karı daha alabilir. Ke- za Eskimolu bir kadın, kocası -: nn Üzerine başka bir koca ile de evlenebilir. Kadın ev işlerine yardımcı geldi diye ortağından memnundur. Çünkü erkekler a- va çıktıkları zaman kadına dü- şen iş çoktur. Çocuk, kayık, ça- Eskimolu bir kadın çıp'ak dır, erkeklerin elbiseleri ve çiz- vüÜcüduna deri elbise giyer lerinde birakmalı. Onların ne meleri... Diğer taraftan zayıf ve ihti - yar bir koca, karısının kendisin- den güçlü kuvvetli ikinci bir ko- ca almasıma memnunduür. Çok defalar aralarında muvakkaten karı ve koca mübadeleleri yapar lar. Kıskançlık nedir bilmezler. Eskimolu kadın erkekle mü - savidir, onların da işleri erkek- lerinki kadar çetindir. Eti ve ba lığı ekseriya çiy yedikleri için, yemekleri öyle bizim yemekleri miz gibi karışık ve çeşitli değil- dir. Yaz aylarında pişmiş yeme ge ihtiy- duyarlar, fakat bu or mansız remlekette odun bul mak ta P-vli müşkül bir iş olur. Kadır” n en güç işi elbise yapmaktu. Fok balığının ve Ren geyiğinin derilerini kurut - mak ve bunları aç köpeklerin dişlerinden muhafaza etmek lâ- zımdır. Sonra bu deriler beyaz- lattırılır ve dikilir. Yazm da ge yik derisinden çadır yaparlar. Bütü.. bu ağır işlere rağmen E< kimolu kadın daima şendir. İş iş lerken sarkı sövler. Cocuklarma son derece düşkündür. Onla- et bir giin bile darılmadan miü Jâyemetle büyütür. Çocuğun de- G Ren ASA teselli etmek güçtür. Eğer ço - cük çok küçükse zavallı anasmı teskin etmek icin başka bir ana çocuğunu getirip ona verir. Eskimolu kadınların kocaları ekseriya av kazalarında #lürler. Fakat arkasından pek çabuk ta koca bulurlar. Yaşlr kadınların mânevi hâkimiyetleri ve itibar- ları büyüktür. Zaten Eskimolu- larm dinlerine pöre. en vüksek rTuh Nudliyajsk dedikleri bir ka- din rühüdür. Bu kadın ruhu ye- rin içinde dolaşır ve ölüleri gö- zetir. leti, dillerini bilmediği için, ha- yatma mal olmuştur. Fakat Eskimolar üumumi- yet itibarile yumuşak huylu in- sanlardır. Hirsızlık nedir bil - mezler. Yalan aralarında en kor kunç bir cinayet gibi telâkki e- dilir. Yalan söyliyen bir Eski - molunun kabilesi tarafından ölü me mahküm edildiğini işittim. Fakat bu idam hükmü bizdeki gibi formalitelere tâbi tutulma- mıştır. Eskimolar bunu lüzum- suz bir zulüm addederler. Mah- küm son dakikaya kadar hak - kinda verilen hükmiü bilmiyor - muüş. Bir gün birav ter- tib edilmiş, İdama memur clan kabilenin kıdemlisi :ıı esnasında bir sırasını — geti- rerek, mahkümu — arkadan kanca ile vurarak öldürmek su- retile hükmü yerine getirmiş. Bu idam hükmü ayrıca bir te dib mahiyetinde telâkki edilme- mektedir. Sadece kabilenin ni - zamını bozan bir adam araların gdan çıkarılrp atılmıştır. Eskimoların korkunç dene - cek derecede yaşadıkları hayat. aclığa ve tahlatın azımmlıklarına karşı idameve mechur - olduk- ları mücadele, birbirlerine yardı mı sadakati br. kanun ha'ine a9t $ Hai eti V| hic bir örilmem <tir. ezler. dillerinde böy Mülkiyet haklına son derece riayet ederler. En kuvvetlisinin payı en zayıfının payına müsa- vidir, Küfür | de ve izdivaçta ta ayni gehişlik yardır. Eskimolu bir Eskimolular her şeyde bir ru- hun vücudüne kanidirler, Elbi - selerinde, silâhlarında bile... Ah rete, öldükten sonra yeni bir â - leme girildiğine inanırlar. Fa- kat cennet, cehennem gibi şey- ler itikadlarına sığmaz. Bir Es- kimoluya aşağı yukarı Hıristi - yanlığı kabul ettirmiş olan bir misyoner, cehennem ve şeytan itikadını bü türlü kafasına soka mamıştır. Nihayet kırbaçla inan dırmağa çalışmış, o zaman Es - kimolu yer yüzünde bu kadar fena bir papas olduktan sonra, pekâlâ şeytan da olabileceği ne- ticesine varmıştır. Bu temiz insanları kendi hal- 1 ——— misyonere, ne duaya, ne de şey- tana ihtiyaçları vardır. LAPONLAR | İskandinavya yarımadasının şimaldeki ucunda (Lapon) ların memleketi vardır. Orada, deni « zin içinden fırlayan tepesi kar ve buzla örtülü tepecikler sahil- de sayısız girinii ve çıkıntılar | yapmıştır. Dar yaylalarda ufak sular akar ve görünmez patika- lar, göçebe (Lapon)ları tepelere götürür. Tepelerin etekleri Ren geyiklerinin sürü sürü otladıkla ri kokulu çiçekler ve yumuşak otlarla doludur. Binlerce senedenberi Laponla rın dağlardaki yaşayışı hiç de - ğişmemiştir. Dünyanın bu kö sinde hâlâ derin bir sulh, bü hir vsİnızlı'e hületim sürmekte « dir. Fakat çamlar mıntakasma, asri yaşayış girmiştir. Göllerde vapurlar ve kanolar dolaşır, ke- narlarında ekspres trenler koşu sur, yeni yeni yollarda otomo « biller dağ eteklerine kadar so « kulur. Nehirlerde, milvon'arca ağaç kütüğü sahile doğru yol alır, Açılan madenlerdeki din, İ drer b paalaar eeei c erann d sizliğini bozar. Fakat göçebe La ponlar için yaşayış âhengi de « gişmez. Onlar dağlardan or - manlara, ormanlardan dağlara gider, gelirler. Bununla beraber medeniyet, ne yapalım ki, diğer bazıları gi bi, bu küçük milleti de yutâcak tır. Onları şimale attılar, top - raklarını azalttılar, seneden se- n.ye de sayıları eksiliyor. Artık şirmdi İsveç, Norveç ve Fenlan- diyaya dağılmış olarak yalnız yirmi bin Lapon kalmıştır. Bir çoklar: medeniyete ulaşmış, gö- çehelikten vazgeçmiştir. İşin garibi, senelerce dağdan dağa dolaşan Laponlar oturur vaziyete girince verem oluyor- lar ve ölüyorlar, Artık alko! ve sinemayı Ren peyiklerile uğraş- mağa tercih ediyorlar. Bu yüz « den İsveçin milli zenginlikierin- den olan Ren geyikleri de mah- va doğru gidiyor. İşte bu yüz- dendir ki,İsveç hükümeti, La- ponlara geyikleri otlatma mükâ fatı vermek, onları her türlü ver giden muaf tutmak gibi tedbir- lere baş vuruyor. Gene bu mak- satla sırf Lapon — çocukları için Ren geyiklerini beslemek, üret- mek üzere hususi mektepler a- çılıyor.