1 Mayıs 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 1

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

sugun: ZU Sayra SAYI!:9 / öciz 1 n Onbirinc: YİL MAYIS Dau dt r YA HDLÜt | RTRRTYI | EDER Başı mR- | M çai çARŞAMBAI Başmuharriri : | MARHMUD SOYDA! 1935 | & Ha — Tületorm :'" Müdür: 24318. Yazı işleri; 24317 ISTANBUL İdare ve matbaa : 24310. _&yısı 5 Kuruş BUGÜN 2 incide 1 Peyami Safanın fıkrası — Orhan Selimin fikrası — Mahmud Yesarinin — romanı — Şehir haberleri. — | Süncüde : Ankara mühabirlerimizin te- lefonları — Dünıy; ı'ıyısa- sında — Feleğin fıkrası Süncüde : Aziz Hüdayi Akdemirin Biz- | de Casusluk,, adlı eseri. Bur- han Cahidin romanı. 5 incide : Sıyasal icmal — Balkan ıfnu- habirlerimizin ve ajansların son haberleri. Ş 6 mcıda : lîiıler'irı “Kavgam,, adlı kita- bının tercümesi. 7 incide : Dünyayı idare ede_n'bisl;ar.. 8 incide : Ekonomi — Kendi kendimize çÇatıyoruz. S uncuda : Memlekette TAN. , Hİ 10 uncuda : Nizameddin Nazifin “Fati ah tanbulu nasıl aldı?,, tefrikası — Sevişenler, evlenenler — Hikâye. İ ni H incide : Kıadııı, Moda — Briç dersleri 12 incide * Özdil — Okuduklarımız, duy- duklarımız. 13 üncüde : Bursa sayfası. ! ;; üncüde : Spor — Kızılkçembet. incide : Sanatkârın aşk. v 16 mcıda : Nasıl yaşadılar, nasıl yüksel- diler — Çok gezen, çok bilir. 17 incide : Güzel sanatlar. 18 incide : Faydalı Bilgiler. y — ÇAYI GÖRMEDEN... TARİZLERE CEVAB 'Evvelki gündenberi Tan'ın Yedinci sayfasında dünyayı po- litika ile, silâhla, para ile, 'ılıcn- le, san'atla idare eden büyük başların iki - ğöze varan portre- lerini neşre baştdık. Dün, iki sa bah gazetesi, bunun altı gün sü- recek bir seri olabileceğini bir an düşünmeğe lüzum görme- den, ilk tabloda, kendisine ne e- bedi ve sarsılmaz duygularla bDağlı olduğumuzu bilmez görün » dükleri İsmet İnönünün ve hat- #dulüzusnlizü, sasar enleninirye- di geri plânda kalan şahısların rtesimlerini koyduğumuzu yazdı Tar. Böylece, okuyuculardan zi- yade başka taraflara hitab ettik leri kokusunu veren garib bir ta- rizde bulunmuş oluyorlardı; fa- kat, aynı zamanda, belki büsbü- tün başka sebeplerden dolayı kendilerinde uyanan telâşı da bu vesile ile ve çok nafile yere meydana vurdular, Halbuki, biz onların dün ne Yazacaklarını bilmediğimiz hal- de, seriye devam ederek unuttu- ğumuzu sandıkları İsmet İnönü' nün, Mussolini'nin ve bu arada Yugoslav saltanat naibi Prens Paul'ün ve daha diğerlerinin Portrelerini gene dün aynı sayfa da neşretmiş bulunuyorduk, Ne- tekim bugün de o gazetelerin u- Nuttuğumuzu işaret etmeği u - Nuttukları Fevzi Çakmağın res- mini koyuyoruz. Buiki — ga- Zete, acaba, birinci tablomuzda Yakaladıklarını — vehmettikleri hafıza noksanımıza gülerken, dün (yani tarizlerinin çıktığı ay ni gün!) bunun bir unutkanlık olmayıp ta seri icabı olduğunu S8örünce ağladılar mı? Bir suali mukaddere cevab vermek için ilâve edelim ki biz bu tablolarda dünyayı idare et- Mek işini yalnız politika bakı- Mından almıyoruz. Dünya pet - Tol ticaretini idare eden Roktel- ler, otomobil sanayiini idare e- den Ford, sinema zevkini ve hassasiyetini idare eden Greta, Sültür âlemini idare eden Aynş- fayn gibi her meslekte ve her sahada sivrilmiş adamların re - öimlerini neşrediyoruz. ,Bu arkadaşlara çok rica ede- 'İZ, Çayı görmeden paçayı sıva- Tla*sm]ar’ rekabet ihtira_slarına Üyüklerimizin isimlerini mev - ' yapmasalar ve “Tan”ın insan Tali düşebileceği küçük bir ha- Şyı, daha sabırla gözetlesinler. "İra anlaşılıyor ki bizim meslek Unyamızda bir gazetenin mu- (Sifakıyetine tahammül necabe en mahrum | gazeteler hâ- Vardır. TAN .. ATATÜRK diyorki: “Çocuklar Yetiştiler. Güzel Söylüyorlar, Daha Güzel Düşünüyorlar,, Bizden Daha VENEDİK KONFERANSI Viyana, 30 (A.A.) — 4 Ma- yısta Venedikte toplanacak oları İtalyan - Macar - Avusturya kon feransının programı, Tuna umu- mi ademi müdahale misakı ve iki taraflı mütekabil yardım mi- sakları çerçevesi içinde tahdit edilecektir. Macaristanın, bir çok nokta - ların aydınlanması hususunda metalibatta bulunacağı tahmin edilmektedir. Fakat Avusturya mahafili, Macarların, muahede- lerin tadili hakkındaki fikirleri- nin münakaşa mevzuu olacağını tahmin etmemektedirler. Avus- turyalrlar, emniyet teşkilâtı mevzuunun esas meseleyi teşkil ettiğini, silâhsızlanmiış devletle- rin tekrar silâhlanması hususu- nun Roma ve Venedik müzake- relerinde ikinci derecede bir me- sele olarak tetkik edilmesi lâzım geldiğini söylemektedirler. z Avusturya mahafili, merl_cezı Avrupada yapılacak e_ı_nmyet teşkilâtının — hukuk müsavatı VENEDİK'TE S MARKO MEYDANI, MUSOLİNİ, ŞUŞNİG Üç Devlet Mütekabil Yardım Misakları Yapıyor hakkında Cenevrenin 11-12-32 tarihli tebliğini, silâhsızlanmış devletler lehine otomatik bir şe- kilde ortaya koyacağı fikrinde bulunmaktadırlar. Habsburgların tahta geçmesi meselesi, diplomatik mahafili a- lâkadar etmemektedir. Avusturya hükümet adamları ile küçük itilâf devletlerinin ka- ti noktai nazarlarına göre, bu meselenin müzakeresi, şimdilik < mevzuu bahis değildir, ' | -Roma, 30 (A.A.) —- Vene- dikte 4 mayısta toplanacak olan Macar - İtalyan - Avusturya konferansının maksadı, haziran başlangıcında Romada toplana- cak umumi Tuna misakı konfe- ransına dahil olacak bir üçler bloku teşkil etmek değildir. İtalya, küçük itilâf devletleri- nin ve Tuna konferansına işti - rak edecek diğer devletlerin Ce- nevredeki toplantısında, Roma konferansının maksatlarını izah etmiştir. M va eee Dün Kuleli lisesi de Harbiyeye 700 genç verdi. Bu resim- lerde mekteb birincisinin Ordu müfettişi tarafından tebrik “edildiğini ve demir iradeli gençlerin demir bakışlarını gö- rüyorsunuz. Yazısını da 6 ncı sayfada okuyacaksınız. ORDU EViNDE TARiHİ GECE Ankara, 30 (Hususi muhabi- rimiz bildiriyor) — Kadın Esir- geme kurumu dün gece Ördue- vinde bir dinedansan tertib et- mişti. Geç vakte kadar devam e- den dinedansana şehrin tanın - mış birçok aileleri gelmiş bulu- nuyordu. Gece yarısına doğru Cumürbaşkanı Atatürk devamlı alkışlar arasında Örduevine gel- YA sayrmasa Yü grüyeae va y çe el lendirmiştir. Atatürk süvareye iştirak e - den Bayan ve Bayları dil bahis- leri etrafında aydınlatmış ve masasına davet ettiği münev- -verlerden mürekkeb bir kalaba- lıkla dil ve kadınlık işleri üze- rinde görüşmeler yapmıştır. Bu arada Seyhan saylavı General Naci Eldenize, Zehra, Zühre ve zahir sözünün etimolojisi ile ha- kikat kelimesi etrafında verdi- ği notlar dairesinde kısa bir konferans verdirmiş ve orada bulunanlara: ü “— Bana hocalık etmiş olan General Naciyi dinle - yiniz.,, hitabında bulunarak Naci Eldenizi taltif etmiş - tir. Atatürk, bundan sonra,. Ka- 'A SABUNA ğ%ğunmamn K A Z İki türlü kaz vardır: Biri tüyü yolunmuş kaz, öbürü tüyü _yolun. mamış kaz. Benim __bıf_rada size an- latacağım, henüz tüyü yolunmamış olan kazın hikâyesidir. ehli hayvanların en mânası- Kat ARNE l ardlr bihaberdir. Yalnız, bazı insanlardan zeln aldu_. ğu vakit te ııardır:. K:ı_ıdmn_ı besi- ye koydurmasını bildiği vakit! Fazla kaşınır, Bodur ve yuvarlaktır. _lI;u' cılız bacağı üzerinde iri göbeğıı:uı bul- duğu garib müvazeneye, sağa sola bakışlarile, sanki kendi de şaşan bir hayvandır. Kanadı vardır, uçamaz. Boynunun mağrur duruşile kuğu- yu andırmaya çalışır. Ancak, bütün etrafındaki insanlığın kendisini a! maklığa sembol saydığının farkır- da değildir ve gururu da bu cehlin- den gelir. Fakat bence en mühim hususiye- ti şadur: Eli ve ayağı pençeye en çok ben- zediği halde, pençelemekte en âciz hayvandır! Ali Naci KARACAN Bu resimlerde Kotinin kı- zını kocasile bir arada ve yatlarını görüyorsunuz. Yazısını 6 ıncı sayfada | okuyacak s_ınız dın Esirgeme kurumunun faali- yeti ile alâkadar olmuş, kuru - mun idare heyeti üyelerinden yaptıkları işler hakkında izahat almıştır. Bu bahis üzerinde gö- rüşülürken mevzu genişliyerek söz Türk kadınımın vazifelerine intikal etmiş ve Atatürk Kamu- tay Başkan vekillerinden Nuri Çonkeri, kurumun idare heyeti “yalarindan Makbhrle Eldenizi ve Mediha Kâzım Urbay'ı ka - dınlık bahsi etrafında diskurlar venmeğe davet etmitşir. Nuri Conker, diskurunda ku- rumun idare üyelerinden birinin verdiği izahatta: “Yoksul ka- dınlara muavenet ediyoruz,, cümlesi üzerinde durarak de - miştir ki: , — “Yoksul kadın burada hiç bir şeyi olmayan kadın anlamın- da alınmıştır. Halbuki kadın de- nilen varlık, bizatihi yüksek bir varlıktır. Önun yoksulluğu ola- maz. Kadına yoksul demek, o - nun bağrından kopup gelen bü- tün beşeriyetin yoksulluğu de- mektir. Eğer beşeriyet bu halde ise, kadına yoksul demek reva görülebilir. Hakikat bu mudur? Eğer kadın dünyada çalışan, mu vaffak olan, zengin olan, maddi ve mânevi zengin eden insanla- rı yetitşirmiş ise ona yoksul sı- fatı verilebilir mi?, " Verenler varsa, onlara “nankör” denirse doğru olmaz mı? Bizce, Türkiye Cümhuriyeti anlamınca kadın, bütün Türk ta- rihinde olduğu gibi, bugün de en muhterem mevkide, herşeyin üstünde yüksek ve şerefli bir Mevcudiyettir.,, | Nuri Conker diskurunun so - nunda: “Büyük varlık ve faziletleri ylakın ;amîna kadar unutulmuş olan Türk kadınlığına * ayağ kala_ln:ak hürmeılerğnizı' göğzğ: Mmeliyiz.,, demiş ve bunun üzeri- ne başta Atatürk olmak üzere şalonda bulunanların hepsi aya- 8a kalkmışlar, Türk kadınını saygı ile selâmlamışlardır. Makbule Eldemir diskurunda Âtatürkle dünya kadınlığı dele- geleri arasında Çankayada cere- yan eden muhaverelere temas etmiş ve ezcümle demiştir ki: “— Biliyorsunuz ki birkaç gün evvel İstanbulda bütün dün ya kadınlığının delegeleri top- landı. Birçok şeyler görüştüler. Örtaya koydukları belli başlı fi- kirlerden esaslısı şu oldu: a Türkiye bundan sonra, Türk -| kadınlığı için ne yapacaktır? ATATÜRK, Dil, Kadın, Talim ve Terbiye Mevzuları üzerinde Diskurlar Verdirdi LANKARA HUSUSİ MUHABİRİMİZİN TELGRAFI | nüşe göre çok fazla bir sual de- ğil midir?. Çünkü bu suali soran dünya delegeleri içinde, henüz Türkiyede kadınlara verilmiş olan, hiç bir sıyasal hakka ma- lik olmayanlar da bulunuyordu. Önün için bu suali soranların ne demek istediklerini anlamak bir az güç idi. Fakat Önderimizin onlara karşılık bir suali mesele- yi aydınlattı. Önlar dediler ki: — Kadınları asker de yapa- cak mısınız? Önderimiz şu cevapta bulu « nuyordu: “— Türkiye Cümhuriyetinin esas düşüncesi kadınları değil, erkekleri dahi savaş meydanı « na götürmemektir. Fakat Türk ulusunun yüksek varlığına, her hangi taraftan olursa olsun, ili- şildiği zaman işte o vakit Türk kadınları, Türk erkeklerinin bu- lunduğu yerde hazır ve fas al olacaklardır. Bu, beşeriye - tin yüksek huzuru, sükünu ve dünya insanlığı — <in lüözım bir ödev olduğundandır ki Türk ka- dını bunu yapacaktır. Ve yapa- gelmektedi.. Ve yapar.., Bu sözlerde umarım ki be « nimle beraber büt n Türk ka « dınları birleşir. Önderimize te - şekkür etmeliyiz ki bizim, Türk kadınlarının zaten esas tuttuğu- muz düğümün çözülmez olduğu- nu söylemiş.,, Mediha Kâzım Urbay ise dis- kurunda kadınlık bahsini tarih bakımından tahlil etmiştir. Bu di$kurlardan sonra Ata - türk masasında yer verdiği or- dunun güzide bir erkânı hârb yarbayını (kaymakam) yanına çağırmış ve nerede calıştığını öğrendikten sonra onu talim ve terbiye bahsi üzerinde diskur vermeğe davet etmitşir, Büyük Erkânı Harbiye Talim Terbiye dairesinde çalışan Yar- bay Sait, mevzuu çok canlı bir tarzda genişletmiş ve talim, ter- biye işinde kadının rolünü bil- hassa tebarüz ettirmiştir. Atatürk, Saide bir tabaka he- diye etmek suretile iltifatta bu; lunmuştur. |» Atatürk Örduevinden ayrılır- ken: _”—— Çocuklar - yetiştiler, Bizden daha güzel söylüyor lar. Daha güzel düşünüyor- lar.. Yç düşündüklerini da - ha iyi ifade ediyorlar..,, Diyerek teşvik ve iltifatlarda ulunr_nuş, *“Varol Atatürk!” sesleri arasında uğurlanmışlar Bayanlar, Baylar! Bu, görü - dır, <it Si l ğ SK ŞG L a l a ç

Bu sayıdan diğer sayfalar: