İncir, Uzüm Mahsulü ve Standardizasiyon p Udanlı 26 (Hususi muhabi- rimiz yazıyor) — İzmir denince iptida akla gelen incir ve üzüm dür. Dolaştığım yerler, umumi- yetle, bu mahsulü yetiştiren a- na merkezlerdir. Geçen mev- simdenberi, incir ve üzüm fiyat- larının güya buı ü kındaki dedikodular üzerine bu iki mahsulün bir elden standart bir meta gibi satılması Husu- sunda işi bilen ve bilmiyenin ağ zımda fikirler dolaşmaktadır. Filhakika bu iki mahsul bu- jraların can damarıdır. Bunun için, hükümetimiz meseleyi cid |diyetle dikkat nazarına almış “ve ezcümle İzmire bir heyet göndermiştir. Bu münasebetle alâkadarların fikirlerini öğren- ;meği münasip gördüm, Esasen bir takımı, henüz tamamile te- ibellür etmemiş bir fikirle bu malların standardize bir şekil- ,de ihracı mütaleasını yürütür- 'ken diğer bir kısım tüccarla imüstahsil, bunun — memleket için tamamen muzır olduğunu beyan etmektedir. Az çok salim birer mütaleası olabileceklerini zan ettiğim kimselerle yaptığım temaslar- gın aldığım neticeler şunlar. ır: | İncir, üzüm diğer mahsulâtı arziye gibi, her yıl ekilip devsi- irilmez. Bağ ve bahçelerin hak- kile mahsul vermeleri için sekiz 'on sene geçmesine ihtiyaç var- diır. 1 Bir mahsulün, standart gek- linde sattırılabilmesi için, evve- (â az çok standart olarak yetiş- tirilmesi lâzımdır. Meselâ, Tür- iyenin, muhtelif iklimlerine en vafık gelen — buğdayların eri tayin edilmiş olduğun- | gdan, Avrupaya -buğday ihracı İmevzuubahs olunca, her mınta- en çok verimli olabilecek ftolan ayni cinsin yetiştirilmesi- ine başlanır ve daha harmanda toplanırken, standart harici di- ğer cinslerle karıştırılmadan pi yasaya getirilir. Bundan sonra, standardın icap ettirdiği diğer 'hususat ta—kapların şekli, toz, isaman çöpü, sap gibi ihtiva e- debileceği mevaddı ecnebiye- İnin miktarı, tanelerin dolgun o- lup olmamasına nazaran muay- *İyen bir hacmi istiabide sıkleti gibi — mahsul üzerinde tatbik ledilerek her sene muayyen bir *ip sevketmek imkânı hâsıl o- Dur. Ve bu suretle, 'standart bir *ip ihraç etmek zarureti hâsıl lolduğu gün, verilen kararı mü- teakıp, istenilen tipi, esasını Keşkil edecek tohum hariçten getirilerek, mmtakalara tevzi suretile daha ilk seneden yetiş- tirilir. Bu, memleket için hiç- bir zararı mucip olmaz, bilâkis faydalı bir şey olur. Bu vaziyet, ingir, üzüm hakkında varit de- ğildir. Eski Aydın vilâyetinin muh- telif mıntakalarında yetişen in- cir ve üzümün çeşitleri sayısız- dır. Şimdi, standart bir tip üze- rine, işlemek mevzubal.s olun- ca, meseleyi kökünden hallet- mek için evvelâ mahsulün en verimli çeşitlerini yetiştirmek lâzımdır. Bu hesaba göre bundan böyle yetiştirilecek bağ ve bahçeler hakkında mesele yoktur. Evve- lânebatat lâboratuvarları her mıntakaya en verimli ve en uy- gün gelen tipleri tayin etsin, Ve o tiplerden başka bağ ve bahçe yetiştirilmesine müsaade vermesin, bundan sonra, orala- rin mahsulü standard olarak ih- raç edilsin. Fakat bugün, mevcut bin bir çeşit mahsulü yetiştiren bağ ve bahçelerin meyvalarından stan- dard bir tip yapmağa imkân yoktur. Bu muhtelif çeşitlerin karıştırılmasından hasıl ola - cak paçalların daima ufak fark- larla başka başka tipler teşkil edeceği âşikârdır. Çünkü, bü - tün malların renkleri uygun ol- sa bile taneleri değişir, lezzet - leri tahalüf eder, randmanları başka başkadır, bunun için, bun- ları biribirine karıtşırırken bir katiyeti riyaziye ile müselles bir tip yapmağa imkân yoktur. İrmkân olmayınca da daima zor- luklarla karşılaşılır. Ve bu zor- luklar en hararetli zamanlarda işleri sekteye uğratacağından ticari faaliyette bu yol bir sar- sıntı husule getirebilir. Esasen bundan bir fayda da beklene - mez, Hariç piyasalarda, bütün dünya, mahaulâtı arziyesi, fi- yatlarını kaybettiği -bu sırada bu iki mahsulün az çok iyi bir fiyatla satılması, bunların ra- kipsiz ve pek çok çeşitleri olan birer meyva olmalarından ileri gelmektedir, Bugün meyva ziraatinde e- sas: muayyen bir meyvanın çe- şidini, çoğaltmaktır. Hiç bir za- man bir meyvayı bir tek tip ha- line i za etmek düşünülmemek- tedir. Meyvanın tabit halinde pek çok çeşitleri ihtiva etmesi lü- zumu, kabul edildikten sonra, ihracı srrasında da ayni şeyi kabul etmemek doğru olabilir mi? Sergilerde her sene mevcut tiplerden gayri evsafta çiçek veya meyva yetiştiren müstah- sile mükâfat verildiğini işidiyo- ruz, görüyoruz. Ö halde , pek çok tip halinde sevkine imkân olan bir mahsulün yalnız bir şe- kil altında toplamak suretile tenevvüünü azaltmak, rağbeti- ni azaltmak demektir. ! 29 NİSAN Pazartesi PARALAR —e ee rameemramnam aa ea Bütün bu söylediklerimizden çıkarılacak netice şudur: İncir ve üzümü standardize etmek, bugün imkânsızdır ve istikbalde de bunun husülüne çalışmak za- rarlıdır. Keyfiyet alâkadar ma- kamatça, nazarı dikkate alınma- hıdır. E. Hamdi ÜSTEL lıkla bir gider. İstikbalinin pa- 'pas Clıaın'ın elinde olduğunu du Pıpe '1nt ezbere bilir. Ifıkıt bu kitapların ikisine de pek inanmazdı. Aralarında — sözleşmişler gi- ıî.Soı'el ile oğlu o gün biribiri bn evine, dinbilgisi dersi alma- ga gitti, fakat babasına edilen İgarib teklifin sözünü etmeği “münasib görmedi. İçinden: “Bu İbelki bir tuzaktır, unutmuş gi- bi görünmeli,, diyordu. Ertesi sabah erkenden M. de KIRMIZI VE SiİYAH STENDHAL Sıra stra itirazlar kapısını çalan Sorel, oğlunun evin efendisi ve hanımı ile beraber, misafir gel- diği günler de çocuklarla ayrı bir odada yemek yiyeceğini öğ- rendi. M. De Rönal'in bu işi cidden arzu ettiğini gördükçe daha çok zorluk çıkaran, yine de bir türlü inanamayıp şaşı- ran Sorel bir de oğlunun yata- cağı odayı görmek istedi. Bu tertemiz döşenmiş büyük bir oda idi; üç çocuğun karyolala- rını da oraya taşıyorlardı. Bu karyolaların taşınması ihtiyar köylünün gözlerini aç- tı; hemen cesaret buldu ve oğ- luna verilecek elbiseyi görmek istedi. M. de Rönal masasının bir gözünü çekıp içinden yüz frank aldı. — Bu parayı oğlunuza verin, M. Durand'a gidip kendine si- yah bir takım ısmarlasın, — — Yerlere eğilerek konuşmasını birdenbire unutmuş olan köylü: — Ya sizin yanın:zdan çıka - rırsam, elbise yine onda kalacak mı? diye sordu, — Elbette, Sorel yayvan bir sesle: — Öyle ise, dedi, uzlaşma- mız için bir tek şey kalıyor: kaç para vereceksiniz? M. de Rönal öfkesinden kızar- dı: — Nasıl? dedi, dün bunu ko- nuşup kestikti ya! Üç yüz frank veriyorum; bu da çok bir para- dır, fazladır bile, Sorel, gittikçe ağırlaşan bir sesle: — Evet, dedi, siz dün öyle söylediniz, söylemediniz demi- yorum, ama... Burada bir gayretle adetâ bir dahilik gösterdi, M. de Renal'in gözlerinin içine va..zrak: “Daha çok verer var da...” dedi. Bu a- damın böyle bir incelik göster- mesi, ancak Franche-Comtâ köylülerini bilmiyenleri şaşırta- bilir. Bu sözleri duyunca belediye KENDİ KENDİMİZE ÇATIYORUZ| Falcılık Yasak! Falcılık yasaktır! Falcılık ya- panlar, kanunlarımızda yeri o- lan bir suçu işlemiş sayılırlar, Bunu bildiğimiz halde, acaba sorabilir miyiz ki, bir takım çin- Açılış gene kadınlarının, kapı kapı do- erlii 60n laşarak serbestçe fala bakmala- Dolar Va2— rına nasıl oluyor da müsaade e- 20 Fransız Prangı 160— diliyor? 20 Liret 20— e 5 20 Süm— Bu çekirdekten yetişme falcı ai â:::':'n Bölen b z taslaklarından birine geçen gün 20 Leva Bi Ze— | kapımın önünde rastladım. Göz- =_ Fi :l;îf ';;: lerini yi%ıüme dik:şek: .lk’vı::ru #ilin ın.— g._. Bt Bıı:ayım_._ senin de falına... a ı:s_o v dfdı, '.ım,m. yüz pueranı, ama, Zeti e— ü- söylerim içinde ne varsa... —çi a n Doğrusu bu kadar cesarete 20 Dinat $2— Sâ— | şaşa kaldım. Ve âdeta nutkum ’1"::( PERE lı;: ;;: uîtul_dm Ağgımı açıp tek kelime Altın e— — o | Söyliyemedim. | ;l:cıdln Şer U ÇAM Ö, bana bakıp bakrp söyleni- yordu: ÇEKLER — Senin gibi daha ne beyle- Fin falına bakarım ben... Şişli - Acılış — Kapanış de, Maçkada, Bomontide... Öy- ;audn. 606.25 60712$ | le müşterilerim var ki... T MA LAİ Bırak, sana da açayım bir Ca- Milano 961 963 | fer Sadık falcağızı... Ama, ne R'_'f;"' AĞA 61305 | maydanozlu fal bilsen... Cenevre 24580 ZAS Koynundan bir kirli kese çı - Kankardam — “iğer — rtğa0 |kardı. Kesenin içi bir takım Drağ 18.9968 19 | boncuklar, şeytan minareleri, Mirerl K aB ug;; bakla, fasulye tanelerile dolu i- Berlin 19187 — ygiz> | diz =“" “2_555“ ö — BHa.. diye söylendi, işte Bükreş T84TIZ 7848 | şuracıkta, sererim bezimi yere.. ol a 3501 | Açarım falını... Moskova 10,84.50 10.54.50 Ne korkarsın be beyim.. Yok- Stokholm 32125 32073 İsa, kimseye bizim kötülüğü- ESHAM Müz... İsteyene açarız bir fal - cık.. Alırız beş on paracık... Açılış Kıpanış Bu çingene karısı, demek bı- İş Bankası Mü. 90 | rakacak olsam, güpe gündüz, iş- N - E 930 | lek bir sokak ortasında, kanu - Anadolu Şi go, — 28m. 2sıs | nun göz yummadığı, üstelik ce- Şirketihariye d 38 kestiği bir suçu, korkmadan, TTramvay 3050 — | çekinmeden işliyecekti. Falma -rwmnı“ - Nektar :;ğ bakmak istediği adamı tanımı - ;ıln a yordu. tanrmağa lüzum da gör- Reji, REE ĞU ıa.b: müyordu. Şu halde, bana yaptı- Merkez Bankası — 65— 65 | ğtteklifi, bir çoklarımna daha Samtali Bankası s0 | Yapmıştı, Ve bir çoklarına daha YrtiMee a'-îıı.-—..'..:ııy TaK€ UY vıâırı--ıkn b d elin ,siz benim yerimde ©- 5 NLĞN gizimeri 0 L lÇ hün da bu küstahlığa içerleme- İSTİKRAZLAR jJYin.. —— | — Ülürükçülük, falclık... Hâlâ Asüm — Kapanm Ü mı bunlarla uğraşacağız? Ve 'Türk Borcu ©? — 30475 Cumhuriyet ilânından on iki yıl .. — 2216 sonra, sokaklarımızda hâlâ mı | Ergani MH “fala bakar, niyete bakar!,, te- ::;'ı;fj""m H kerlemelerini duyacağız. SEL LĞ Salâhaddin- GÜNGÖR Şark $en. e TAHVİLÂT “Hamamlarda Açılış — Kapanıy Pislik z Rehtim 10,75 Başımdan geçen bir vakayı an Anııînlı 1ç Ger Lee ..| Mitücağımz ik :l" büle un Hepimizin asgari haftada bir banyoya ihtiyacı vardır ya! İs - tanbulda bir çok ev ve apartı - manlarda (yeni yapılar hariç) banyo olmadığından temizlen - | mek için hamama gideriz. Otur- duğum yerde banyo olmadığın - dan ben de hamama gitmek mec buriyetindeyim. Bir gün Beyoğ- hlunda bir hamama gittim, Sözde reisinin yüzü perişan oluverdi. Ama yine kendine geldi ve tam iki saat süren, ulu orta hiç bhir söz sarfedilmiyen bir konuşma- dan sonra köylünün fendi, ge- çinmek için buna ihtiyacı olmı- yan zenginin fendini altetti. Ju hen'in gireceği yeni hayatın şartları birer birer görüşülüp tesbit edildi; yıllık dört yüz | franka çıkarılmakla kalmadı, belediye reisi her ay başında pa- rayı peşin vermeğe de razı ol- du. — Peki! dedi, her ay başr o- tuz beş frank veririm. Köylü, yaltaklanan bir ses- le: — Belediye reisimiz gihi zen- gin ve cömert bir bay, hesap düzgün olsun diye, otuz altı da verse ne rıkar!... M. de Renal: — Ona da peki, ama artık keselim, dödi, Öfke ona biraz metinlik ver- mişti, Köylü, daha ileri gitmek ten vaz gecmek gerekliğini an- ladı. Bu sefer de M.de Rönal ilerlemeğe başladı.. İhtiyar So- rar çamaşır değiştim. Bu pis, iğ- Çürük İstanbul antikası çok bir şehirdir. Bu antikalar arasın- da bir çok eski binalar, hara- beler de vardır. Her yerde böyle eski binalar ve harabele- rin gün geçtikçe değeri artar. Bizde bir garip hâdise olarak bunlar kıymetten düşmekte- dir. Çünkü şehirde harabe o kadar artmıştır ki; artık bun- ların yenisini eskisinden seç- meye ve eski harabenin vakur iskeletini bayındır. bir civarın kontrastları arasında görmeye imkân yoktur. Bu harabelerden çok azı halka aittir. Zaten ahşap ev- ler harap olur, harabe olma- dan yıkılır, kârgir binaları da sahipleri vergisinden kurtul- mak için enkazcıya satarlar.. Geri kalanları çoğu beylik bi- nalardır. Halicin Karaköyden Azap- kapısına kadar olan parçaları da pek mamur değil ya, lâkin Kasımpaşadaki Camialtından, Halıcıoğlu camiine kadar olan kısım, baştan aşağı harabe ile dolu. Öyle yerler var ki; peri- şanlıkta sahil, denizle yarış ediyor. Bir tarafta karanlık yüzlü ve çok pencereli, camsız ve sebepsiz harabeler, diğer tarafta tarihten evvel Ş temizlendim. Ertesi gün vücu - dumun her tarafını bir kaşınma dır aldı. Vücudumu kum gibi u- fak bitler doldurmuş. Görünen- leri temizleyip çamaşır değiş - tim. Ertesi gün tekrar vücudü - mün kaşındığını hissettim. Gene bakınca ayni iğrenç bitler ayni sekilde çalışıb duruyorlar. Tek - Ne Dersiniz? Dilsşler! bir büyük deniz hayvanı iske- leti gibi yatan ve küpeştesiz kaburgalarına martılar konan yarı batmış tekneler.. Neden böyle dururlar? Şehrin en geçit yerlerinden olan İstiklâl caddesinde de bir iki bina var ki; göze fena batı- yor. Bunlardan birisi Galatasa- ray karakolu. Diğeri Ayaspa- şadaki harap jandarma kara- kolu, Bir üçüncü bina da nec olacağı bilinmiyen Maçkadaki yarı kalmış İtalya sefaretha- nesi. Bunlarla uğraşmak kime aittir. Orasını bilemiyoruz a- ma her halde herkesten evvel bu iş şehre düşse gerektir.. Bir harap binanın politika sı, yüksek siyasası olmaz ya!.. Bu binalardan içine girilemi- yecekleri yıkmalı, İçinde oturulacak olanları da yapmalı!... Ya yıkmalı, ya yapmalı. Böyle bırakmak şehri çirkin- leştiriyor ve beylik şerefi kı- rıyor. İki kişiden birinin ağ- zında diş yok, ötekinde sıra sı- ra çürük dişler.. Hangisi daha iğrençtir? Biz ikincisi diyoruz. Siz.. Ne dersiniz? - —T renç, hastalık nakili hayvanlar - dan kurtuluncaya kadar epeyce üzülüp sıkıldım. Bir daha hama- ma gitmeğe gözüm yıldı. Halkın sıhhatile alâkadar o - lan bu gibi umumi yerleri bele « diyenin daha sıkı bir surette kon trola bağlamasını bir hak olarak isteriz. Beyoğlu: Istiklâl cadde- sinde No. 18 de Veysi Yıı'll lıukllrllor kürtleri T. A. ş bu seneden itibaren istihsale başladığı yerli kükürtlerin İstanbul mmtakasına arz ve satışı merasimi dün öğleden sonra üçte Tü- tün gümrüğünde Doğruluk - ticaret evinde kutlulanmıştır. Merasimde Türkofis müdürü, Sa- nayi müfettişi ve ticaret odasının, be- lediyenin, Merkez, Sumer, İş, Doyçe Bank, Ziraat Bankası, Imar Bankası- nen mümessilleri ve daha bir çok tüce | car hazır bulunmuşlardır. Müessesenin sahibi konukları ağır- lamış ve yerli kükürtlerin evsaf ve hassalarını izah etmiş, - Cumhuriyet idaresinin memlekette her şeyi yetişe tirmek hususundaki kuvvetli yürüyü- kadaşlarile beraber me: tır. Konuklar hazırlanan edilmişler ve merasim bitmiştir. Maçka tramvayı Maçka tramvaylarının 15 ma- yıstan itibaren kışla önünden hareket etmesi kararlaşmıştır. Nafra Bakanlığı ile tramvay şirketi arasındaki anlaşmaya gö re hattın Beşiktaşa kadar uzatıl- ması temin edilecektir. rel'in, oğlunun ilk aylığını şim- diden alıp götürmesine razı ol- madı. M. de Rönal, bu pazar- lıkta oynadığı rolü karısına an- latmağa mecbur olacağını dü- şünmeğe başladı. Biraz canı sıkkın: — Deminki yüz frangı geri verin, dedi. M. Durand'ın bana biraz borcu vardır. Kumaşı kes- tirmek için oğlunuzla beraber ben de giderim, Belediye reisinin iradesini gösteren bu hareketinden son- ra Sorel, aklını başına toplayıp yine saygı ile konuşmağa baş- ladı. En sonunda, artık bir şey kazanamıyacağını anlıya- rak kalkıp gitti. Son reveransı şu sözlerle bitti: — Şimdi gider, oğlumu köş- ke gönderirim. Verriğres'liler, belediye reis- lerinin hoşuna gitmek istedik- leri vakit, onur evinden “köşk” diye bahsederlerdi. Fabrikaya döner dönmez So- rel oğlunu boş yere aradı dur: du. Julien, başına gelebilecek- lerden korkarak, gece yarısı çı- Romen paraları Romınyı dahiline gırecek Olan- ların 300 leyden fazla Romen parası ithal “etmelerini yasak etmiştir. Gümrük idarelerine verilen emirde, yolcular üzerinde 3000 leyden fazla Romen parası çı - karsa alıkonmasını ve bunların Romen Milli Bankasına yatırıl- masını bildirmiştir. 16 Günde Zayıflamak için Nele e. SEKİZİNCİ GÜN Öğle yeomeğ & Kestane ezmesi 300 Salata 150 Bir armut 65s Akşam y_ııııih Sebze çorbası 200 Kaynamış enginar 130 Tereyağlı havuç 180 Bir elma tatlısı 200 Kalori yekânu 1.195 kıp gitmişti. Kitapları ile lögi- on d'honneur nişanını emniyet- li bir yere bırakmak istemişti. Önların hepsini almış, Verri- öres'in arkasında yükselen dağ- da oturan Fougu& adlı bir genç odun satıcısına gitmişti; bu a- dam Julien'in dostu idi. Eve dönünce babası —Mel'un tenbelt dedi, seni kaç yıldır besliyorum, acaba bir gün bana o parayı ödemek na- musluluğunu gösterecek misin? Haydi pılını pırtını topla da be- lediye reisinin evine git. Dayak yemediğine şaşıranı Julien hemen yola çıktı. Fakat ©o korkunç babasının gözünden uzaklaşır uzaklaşmaz yavaşla- — dı. Önce kiliseye bir uğramağı mürailiği için daha faydalı bul- düu, Bu “m'irailik” sözüne saşıyor musunuz? Ö genç köylünün ru- hu, bu menfur kelimeye varma- dan önce, çok yollar aşmıştır. (Arkası var) N. ATAÇ 30:4-938 — eittt a AMAİA ö