cadele et zın karşı kanuna muyuz? | etmiyor, sanların lardan âri bi giden bir seyyareye, sini göstermiştir. Bu son misali biraz tavzih etmek lâzımdır. Hitler daha yirmi yaşına gir- meden evvel, Avtusturya Meb'- ucan Meclisinin bir celsesinde bulunmak üzere — “muhteşem,, trat binasına girmiş, O a içinde muhtelif hislerin çarpışması vardı. Serbest o- e serbest — kalmak isteyen bir adam olduğu için, parl - manter bir hükümetten başka- sını tercih edemiyordu. Her i bir diktatörlük onca hür- € ve şuura karşı bir ci- tti. Daima büyük gazete- okuduğu — için, farkında rak parlâmentoya kar- dir duyuyordu. Fa- karşı... Cazetelere nazaran bu- rada Mmemleket işleri ciddi su- münakaşa edilir, darma relere de halkın men- Avusturyada vazi - barn baska idi. Meclislerin ndığı binaya şöyle bir h:ı . ra aradaki farkı hemen ıht:ıx e derdi. Hitler diyor ki: — “PDarry, Taymis kıyılarında In | rark çin tarihine baş vurdu. ve reşimler Lordlar maralarını İngiliz İmparatorluğunun Heykeller ve Avam milletin şerefini birer mabet haline Danimarkalı Han - clcl.ı)rl;ınn if:ıde $i münalara karşı, eski a- $ ıirıyorl h. Bunla: mayınca, devlet adamla n ve Roma filozofları gibi eller ve tablolarla milliye- sil eden bir binayı süsle - | ülen şey, de- O zamana daki fenalıkla- ni olmak- <raber, temiz parlmanter ümet nâzariyesine taraftar r*'"'ı Hitler derha) inkisara uğ- intehipler — tarafmdzn g nderilen mebus- ği AL rda Almanlık dava- , okratik sosyaliz - faa ediyı,ı!ardı. Hitler —“Gözlerimin önündeki man e KS | zarayı görünce, nefretten irkil- ırkların a: lerine çel gust:ru.cıc ah yolumu tu - M hi manzara urya Hit- olmuştur. malıdır. Er er ccnı.l/ı unsurları içine alırsa, onları şiddetle a - şağı şeraite tâbi tutmalı, kendi; lerine memuriyet, medeni hu - kuk gibi şeyler — vermemelidii Hitler politikasında bu prenzi - bin esaslı bir chemmiyeti var dır. Sonra Avusturya meclisle- rinin gösterdiği misal, Hitler'e parlâmento idarelerinin pek az kıymetini, daha doğrusu hiçli - | mekte gecikmedim. Burada bir kaç yüz kadar millet mümessili * | vardı ve tam da yüksek ehem- ette iktisadi bir mesele kında fikirlerini söyliyecek- ilen nutuklar fikri i geçmiyordu, yahut 'hcn o kadar anlayabiliyordum. Bu mebuslardan bazıları alman- lç»kendi Slav dilleri ile ve ...hm lehcelerile konuşuyor- Ga: berdı. telerin bana öğret - di kulaklarım teyit (Arkası var) ——— 16 Günde Zayıflamak için Neler Yemeli? BEŞİNCİ GÜN Öğle yemeği 100 gram Balık 118 Hindibag tereyağ ile 90 İki portakal 100 Akşam yemeği Sebre çorbası 200 Enginar zeytin yağlı 130 Beyaz peynir 120 Erik kurusu 175 Kalori Yelünü — 930 arın — tazelenmemesini Oşrxargaşare) Şişliden Mecidiye Köyüne giden tozlu ve berbat yolda iki kanatlı büyük bir demir kapı vardır ki açıldığı zaman sağı solu İstanbulun en temiz, en tozsuz en yeşil servile- riyle dolu ve taze sulan- | miş bir yol göze çarpar! Bu, sizi, kapısının üstü “Amaaan! Gelmeyin bu- rayal,, der gibi elini uzat- mış yaldızlı bir “Sen Pi- yer, muzaiki ile süslü bir kiliseye ulaştırır. AARARAARRARIĞRI Ölmek... Biliyorum ki bu er- geç gelip çatacak mukadder, a- cı ve muşterelı sonumuıılnr En büyük â , “kanser sâri midir, değil midir?,, diye münakaşa ededursunlar, dü - şüncelerinde büyüklükler veh - medecek kadar acınacak bir za- vallılık — gösterenlerimiz, ister metafizik'e — inandırmağa uğraşsınlar, isterlerse “İnan - mazuuuuk!,, diye bar bar bağır- sınlar... Ve biz Papulas'ın kur- şuna dizilmesine, güzel bir kı - zın aramızdan silinmesine veya bir yavrunun — kamyon altında kalmasına ister acıyalım, ister acıyamıyacak kadar katılaşmış içli olalım; ölüm, mukadder, müşterek ve çok acı olan sonu - muzdur, Ve bu ölüm, kâh bir nıavze - rin namlısından çıkacaktır, kâh bir şarapnel misketi, bir bomba parçası olacaktır. Bazan bir “ba- si) dö Koh,, kılığına bürünüp ci- gerlerimizi kemirecek, — bazan uxı bin kiloluk bir kamyon ağır - lığı ile üzerimize yüklenecektir.. Kandezie deik. Claçağız, Xa pes sız, ama, mutlaka — ve mu | bu yaşayışımızın bir sonu, mu - kadder olan sonu gelecektir. Halbuki şu, günleri sayılı o- lan insan ne harikulâde bir var- lıktır! Ba! bu in: kunç saldırışı önünde bile yılmı- yar. kafa tutuyor hattâ... Ve gözlerimiz önündeki tari - hi dolduran “az,, değil “sayıla- maz,, insanlık kahramanlarının ölümlere göğüs gerişleri ne aşil cür'etlerdir, ne yükselişlerdir! Bununla beraber kim diyebi - başma bir “her şey,, dir | lir ki bir fikir, bir iman için, bir milletin yarınma yeni bir hız vermek veya bir genç kıza daha kuvvetle sevildiğini anlatabil - B mek için şahlanmış bir onur ha- linde göcüp giderken bile insan gene bugünkü varlığından iste- ye isteye ayrılır? Hayır... Sevgililerimizden, a- Tışıklıklarımızdan bir daha dön- memek, dönememek mahkümi- yetile ayrılmanın azabı çok vo- rucu, çok acı olacaktır gibi gelir bana... İnsanın engin, derin ve güzel bir yapılışı vardır. Ve bu insan kendini beğenecek derecede zev- ki düzgün ve beğendiği eserin yok olmasını istiyemiyecek ka- dar duyguludur. Zaten ölümü k- arşısıda bir düşman ni onu yenmeğe hasretmiş ol - midir? Fakat ne yazık ki tabiatın bu korkunç yıkıcılığı, bu görünme- yen tırpan çok esrarlı bir kuv - vet... Asırlardan beri seferber o- lan zekâmız bir türlü onun bam telini yakalayamadı, yekalaya - mıyor. Bu berbat ve karınlık u- çurumun önünde bir tek ümidi- miz var... Bir tek teselli ile af - yonlayabiliyoruz son günlerimi- Si Unutulmamak... Evet... Unutulmamak. Yarın- si, bütün çalışışını, bütün azmi- ması bu duygululuğundan değil £ ON Bencle Öf nlc)*en ko.ı bir eser gibi kalmak, yarından sonra geleceklerin bala'arında ve dillerinde bir hâtıra olmax tesellisi... Çünki ün en kor- kunç tarafı bir daha beğenileme mek, bir daha sevilememek, dostların hatır'arından silinip unutulmuş olmaktır. Mezarlar, mezarlıklar, dikili slar, heykeller, sütunlar veya öz alap bir eserin bir kenarına oyulmuş, bir mermere işlenmiş dürp beş kelime, imza... Hep bu unutulmacak iştiyakımızın biribirlerile b.. ölçüşen başıra a birer ifadeleri değil mi- kitabe, İzollu köprü: çen Malatyalılara. Elâziz yolcu- larına Asorbanipal'ı her gün ha- tırlatan bir sebeptir. Daha dün İzmure gitiniş bir arkadaşımızın ismin! unutuveri- yoruz da faraza Su"tanahmette- ki dikili taşa baktıkça 3482 yıl evvel Mısırda saltanat sürmüş olan Firavun'un üçüncü Totmo- şis alıdyğunu derhal hatırlayıve- — Şu Ayasofyayı yapanı, veya şu Süleymaniye mimarı Sinan'ı unutmamızın imkânı var mıdır? Elbette yoktur. Ve tıpkı ön - lar gibi Beyoğlunun — eski bir pastacısını, Galatanın her han- gi bir Rum sarrafını, bir hıristi- yan mahalle bakkalını, filân ba- loda gördüğünüz güzel veya çir- kin bir Rum kızını, bir Ermeni kitapcısmı, bir hiristiyan tabibi de unutamazsınız. Unutamazsınız... Zira beş se- ne, on sene hatırlamamış olsa - nız bile bir gün bir tesadüf sizi bir Rum Ortodoks, bir Katolik, bir Ermeni veya frenk mezarlı - gına sokar ve orada onu veya ö- tekini ya en güzel lâlelerle süs- lü küçücük bir bahçe ortasında ellerini — şakaklarına dayamış tunçtan bir melek, ya kara so - makiden yapılmış matemli bir Madonna, yahut çelenk yığınla- Ti altında kılicini elinden yeni bırakmış bir şehit gibi görürsü- nüz. Görür ve hatırlarsınız... Faraza... Dün hava güzeldi. Aylarca havasız ve loş apartı - Mösyö Zarifi ile Madarr. Mariya'yı bu âbide size unutlurur mu? bir penceresinden, Mısır Hidivi gibi . dan sonra da gözönünde duran | manlarda güneşe hasret çekmiş | içinde yüzdü olanlar akın akın Mecidiye kö - yüne gidiyorlardı. Bilmem nasıl oldu? Ben de aralarına karışmış bulundum... Ve tramvay gara - jından az beride iki kanadı açık bir kapıdan kucaklarında büyük buketler, taze çiçekler taşıyan genç kızların, şık erkeklerin ard arda daldıklarını görünce me - rak ettim; şöyle bir baktım: Burası bir mezarlıktı. Hafif bir — meyille yükselen geniş ve yeni sulanmış bir yol, kapısının üstü, “Amaaan! Gel - meyin buraya!,, — der gibi elini uzatmış yaldızlı bir Sen Piyer mozayığı ile süslü bir kiliseye ulaşıyordu, İki yanı ve kilisenin ğı, solu, gerisi İstanbulun e Büyüklüğü kadar bi yük bir bedbaht olan şı- nâsı ise bu apartmanla- rın altında yatar...,, temiz, en tozsuz, en yeşil selvi- lerile dolu idi. Mecidiyeye uzanan tozlu, pis ve berbat yolu bırakıp buraya girmek için bir saniye bile te - reddüt etmedim. Ve gözüme ilk çarpan, bana kendini hatır - latan kim oldu bilir misiniz? Mösyö ve Madam Zarifi... Sarı renkli Tuluz (*) mer- merden Taksim âbidesi kadar büyük bir mozoleleri vardı. Taze traş olmuş, pala bıyik- larını burmuş, saçlarını taramış bir “Zarifi,, ile kocasınm önün- de matemli hülyalara dalmış gi özüken bir Madam Mariya * Başlıklarına yapraklar işlenrniş dört büyük — sütunun tuttuğu oymalı bir mermer ta- van altında — bu bahar gününü benimle birlikte yaşıyor gibi 1- diler. Ve geride oğulları, süslü bir tahtın yumuşak şilteleri üstün de tipki İskenderiye sarayının bir — penceresinden bahçesine gözlerini daldırmış eski bir Mı sır Hidivini andırıyordu. Ve se kiz basamaklı geniş bir mermer merdivenin sonuna ulaşmıs ve- ne mermerden güzel —bir kadın üç beş vaşında bir.cocuğa elinde tuttuğu iklil ona vermesini söyler gibi eğilmisti. Birden, Şinasi'nin göğsünü e zerek, güzel hâtıralarına küfre derek yükseltilmiş olan Ayas paşa apartımanlarını hatırla dım... Simsât Zarifi'lerin milyonlar “ .» ve geride, oğulları.. şak şilteleri üslünde tıpkı İskenderiye sarayının Süslü bir tahtın yurr bahçesine bakan eski bir leri devirlerde ha- yatını aç ve parasız geçiren bed baht Şir-si! Ölümünden sonra da çifte — “ter âbidelerin sim- sar Zarı yaşatmakta ısrar edebildik — vatanında mezar- sız kalmışı.. Az geride mermer kapısınım iki yanma tunctan — iki çelenk ve bir ikil kaynatılmış bir mermer mozolenin üstünde de şu satırları okudum: * Zambako paşa - Doktor...,, Güzel... Bir tabib iki çelenk ve bir iklil ile anılmağa lâyık bir vatandaştır. Fakat gene o &nda beynim « bir hâtıra acı acı teprendi: Sultan Reşadın — baş hekimi Hayri paşayı hatırladım. Doktor Zambako da — paşa, hekim Hayri de paşa. Ve hekim Hayri ölümünden sonra yaptığı © jest ile kendini kolay kolay u- nutturamaz sanmıştım. : O, cesedini Tıp fakültesi ta- lebelerine — hediye etmişti Ve talebeler kafasını kırarak, bey- nini çıkarıp tartmışla! edin #riüne | de İlme bu kadar inanan bu a - dam mezarsızdır bugün... Şair Nedim gibi, Süleyman Nazif gibi, Hâşim gibi. Onlar - dan kötüleri ve — onlardan çok büyükleri, onların erişemiye - cekleri kadar pek çok biiyük ol müşları, olanları, ve olacakları gibi... Ordu saylavı Ahmet İhsana sak veriyorum. — Evet Tokgöz ben de “ölümden korkuyo- TUM...., Nizemeddin NAZİF (*) Bu âbide 1889 tarihinde Fran- sada yaptırılmıştır. ——— —— Malül gaziler İstanbu. şubesi Malülgaziler cemiyetinin İs- tanbul şubesinin — lâğvedildiği hakkında çıkan şayialar üzerine, cemiyetin İstanbul şubesi başka- ni İsmail Hakkı Çetinalp demiş- tir ki: — Şubemiz lâğvedilmiş değil- dir, Bilâkis, Malülgaziler cemi « yetinin daha ziyade kuvvetlen « mesi için yeni bir nizamname ha zırlanıyor. Umit ediyoruz ki, ze- miyetimizin umum kongresı de yakında toplanacaktır. Seneler - €e malül ünvanı, bazı kimseler tarafından ,istismal edilm.ştır. "Efkârı umumiyedeki hazı izleri | silmek için, cemiyet mali hic bır | teşebbüste bulunmayaca!"tır.,, Türk ekutma kurumu Türk olutma kurumu (cemi « yeti tedrisiyet islâm ye) dün yıl- lık kongresini Dariişşafaka lise- si salonunda yaptı. Evvelâ ra « por okundu. Ve kabul edildi Ra pora göre kurumun bir yıllık va ridatı 9671 liradır Cemiyet alt- mış dokuzuncu yılına hasmıştır. Bundan sonra müfettiş raporu o- kundu ve kabul edildi Nihavet idare heyeti intihabına - geçildi. Ve eski idare heveti avnen ipka edildi. Münhal bulunan bir âza- lığa Esat Fuat, vedek âzalık'ara da Zühtü ve Necmettin seçildi.