ÜÇ MUHARRİR TİFPİ Nurullah Atanın sade ve catılı bir tasnifi var. Muharrir- leri üçe ayırıyor: diriler, ölüler, can çekişenler. Dostum bu üç tipi de kendine göre izah ediyor ve daha ziyade edebiyat çerçe- vesi içinde kalıyor. Dünkü Tan- da çıkan fikirlerinin paylaşa - madığım noktaları pek az. Bence dünyanın her tarafında ölü muharrir, ya hiç fikri olmı- yan veya hazırlop fikirlerle dü- şünen adam demektir. Kanaat- leri “sanat cemiyet içindir", *“sanat ferd içindir,, ilâh... gibi kalıplar içinde birleşmiş ve bu- na benzer tekerlemelerle düşü- nen edebiyatçı, yahut parayı her hangi bir Alman iktisatçı- sı, kıymeti her hangi bir İngi- liz iktisatçısı ilâh... gibi anlayan iktisat muharriri ölü bir kafa - dır, işi seksen senelik bir sürü kılişe fikirleri tekrardan ibıre_ı kalır, Bu çömez ruhiyatma mi- saller pek çoktur. Can çekişen muharrirlerse bir çok memleketlerde olduğu gibi düşündüklerini yazamıyan- lardır. Bunlar hususi meclisler- de aydınlık ve canlı konuşur - lar; gazete sayıfalarında belir- siz, boş ve tevriyeli yazarlar. Dillerinin altındaki baklanın verdiği rahatsızlıktan dolayı kekeleyen bir üslüpları vardır. İmaya bile cesaretleri kalmadı- ğı için tiknefes olmuş bir ifade ile dolambaçlı bir nahiv içinde boğulur gibi soluk alırlar. Bunlar için ölmek mümkün değildir, çünkü idaresi yüzde yüz devlet elinde buluna.1ı tam sosyalist bir cemi- yet içinde yaşamazlar ki ferdi- yetlerini tamamile silkip atabil- sinler; bunlar için dirilmek te mümkün değildir, çünkü bütün şuuru ve iradesi yüzde yüz fer- din elinde bulunan bir cemiyet içinde de yaşamıyorlar, Ne ya- pacaklar? Elbetteki, cendere i- çinde bulunan — şahsiyetlerinin hazin kıvranışları içinde asıl dü- şündüklerini belirsiz ve - sol cümlelerle eveleyip gevel ceklerdir, Bunların yazılarında asrl can- W fikir, satırların arasında- ki beyazlıklarda gizlenen ve göze görünmiyen cinler, ha- yaletler, karaltılar gibi, te- cessüm — kabiliyetinden — mah- rum bir halde gezinir. O- kuyanmım dirayetinden, keskin zekâsından başka hayat gıdası bulamıyan bu esrarengiz fikir - ler, yazıyı bir bilmece haline s0- karak, cümlelerin yarı karanlı- gı içinde can çekişirler, öyle ki, bunları okürken : * ölseler de kurtulsak!, diyeceğimiz gelir. Çünkü ölüm bile, yarım olan her şeyden mükememldir. Bel- ki de bunun için, kararsız cemi- yetlerde muharririn çoğu tam bir intibak ve “conformisme,, içinde şahsiyetlerini öldürme - ği, yarım yamalak yaşamıya tercih etmişlerdir. Peyami SAFA * TAN " in telrikası; $ İRDE OLUP F — —— Galatasarayda bir resim sergisi açıldı - Romen musllimlerinden mürekkeb bir heyet şehrimize geldi Kırtasiyeciliğe Karşı tedbir Maliye Bakanlığı, veriten isti- daların çabuk neticelendirilmesi için, hususi kartlar yaptırmıştır. Bakanlığın her hangi bir şubesi - ne istida veren kimseye, üzerin- de tarih ve numarası yazılı olan bir kart verilmektedir. İstida sa- hibi, en geç bir ay içinde a dar daireden cevap alamazsa, bu kartın üzerini imzalayarak ve adresini, numarasını yaza - rak bakanlık teftiş heyeti rcisli - ğine gönderecektir. Bu şekilde muamelenin sürat- le yapılması temin edilecektir. —— Bursa Lisesinde Yetişen gençler Bursa erkek lisesinden yoti - şenler kurumu, dün Halkevinde fevkalâde bir kongre yaptı. Bu de. esas nizamname gö - Ve bazı maddeleri de - ğiştirildi. Bursa kız lisesinden yetişenlerin de bu kuruma alın - ması kararlaştırıldı. — Gelecek toplantıda yeni idare heyoti se - çilecek, bu heyette kızlar da but- | lunacaktır. Cemiyet, kuruma ye 2 mayısta turin; verecektir . Kurum fahri başkanlığına; zi- raat bakanı Muhlis seçilmiştir. —eşem— Şehrimize gelen Romenler Paskalya yortusu münasebeti le dün Romanya lise muallimle- rinden mürekkep erkek ve ka - dın olmak üzcre 15 kişilik bir ka file şehrimize gelmiştir. Kafile muallim Kostamgonun idaresi altında buulnmaktadır. Beyoğ - | lunda Hidivyal Palas oteline in mişlerdir. Rornen muallimler bu gün patrikhaneyi ziyaret ede - ceklerdir. Buradan Ankarayı, Iz nik ve İzmiti ziyaret etmeleri muhtemeldir. Bir iki gündenberi şehrimizde bulunmakta olan Romanya tüc- car ve Barıka müdür ve memurla rindan mürekkep kafile de dün "Topkapı saraymı gezmişlerdir. şelidir. Birden yerinden fırladı: — Pardon, unuttum. Çay mı, kahve mi istersin?. Gel, ikimiz de çay içelim. Dışarı çıktı ve seslendi: — Gülter... Çabuk çay hazır- la... Tekrar, yanıma geldi, otur - . . " Erikçiçekleri MAHMUD YESARIİ nun önü açılmıştı. Açık filizi i- pek kamisol içindeki vücudü dolgun, fakat dik, körpe idi. Çıplak ayaklarına Earlık kırmı- zı deri terlikler giymişti. İnce bilekli ayakları, öyle küçllk_. öy- le biçimli, öyle temizdi ki insa- rın, onları güvercin yavrusu ok- şar gibi, elleri arasına alarak olşıyacağı geliyordu. Bir koltuğu yanıma çekerek oturdu; — İşte böyle arkadaş... Ba - har geldi, haberin var mı senin? Yüzünü, yüzüme yaklaştırdı: — Seni, niçin çağırdım, bili- yor musun? Seninle arkadaş gi- bi konuşacağız. Sana, ilânı aşk edecek değilim. Sen de bana, i- Jânr aşk etmiyeceksin... Beni dinliyeceksin... Gülüyordu: gönlüm açılır, hayata yeniden du: — Köşkü nasıl buldun? — Çok temiz ve sade güzel... — Senin çekingen halinden, pek alıngan bir adam oldi anlıyorum, Peşin söyliyeyim, kat'iyyen çekinmiyeceksin... E- vinde, çalıştığın yerlerde nasıl san, nasıl alıştınsa, öyle hare - | ket et. Cigaranın külünü yere silk, izmariti yere at. ayağınla bastır. Kahveyi, çayı, dök, saç... Hiç keyfini bozma... Bahçeyi ve etrafını gösteri - yordu: — Bu köşk, babamdan kalma- dır. Ben, bu köşkte dağmuşum. Buraya ne vakit gelsem, gözüm, | — Fakat, canmı sıkmryaca - | doğarım. — Yıllar var ki burayı ğam, Benim arkadaşlığım, ne - ' ihmal ediyordum. Şişlideki a - e Beşiktaşta Gece kayıkla Bir vapura Giren hırsızlar Evvelki akşam Beşiktaş iske- lesinde bağlı duran Şirketi Hay- riyenin 82 numaralı vapuruna gece bütün tayfalar uyuduktan sonra deniz hırsızlarından Mus- tafa ile Rizeli Maksut sandalla | yanaşmışlar ve tayfaların elbi - | selerini ve daha bazı işe yarar eş yayı toplamağa başlamışlardır. Fakat bu arada tayfalardan Ti- | rebolulu Riza uynmıştır. Rizanın uyandığını gören hır- sızlar hemen sandala atlayıp kaçmak istemişlerse de Riza çe - vik davranarak açılmak üzere o- lan sandala atlamış ve hırsızlar ile boğuşmağa başlamıştır. Bo - ğuşmanm yüzünden sandal dev- iş her üçü de denize düşmüş u gürültülerden gemide . ki diğer tayfalar da uyanmışlar, ve denizdekileri kurtarmağa ça- lışmışlardır. Akıntı sandalı epeyce açtığı için gemici Riza ile hırsız Musta fa çıkarılmış fakat Rizcli Mak - sut bulunamamıştır. - ea bekei ae ae el n cesedi aran ıı::,kıâıix. Üç talebe bir Arkadaşlarını Bıçakla vurdu Dün sabah Hayriye lisesinde bir hâdisşe olmuştur. Üçü onun - cu ve biri dokuzuncu smıftan dört Tarsuslu talebe, gene ©o - nuncu sınif talebesinden olan Trabzonlu Mustafanın üstüne biçaklariyle hücüm etmişler ve kendisini sırtından - ve belinden ağır surette yaralamışlardır. Hâdise şudur: Mektep idaresi mektepte veri len müsarmere için her nedense talebeye davetiye vermemiş, bu- nün üzerine talebe de müsamere ye girmemeğe karar vermiştir. Fakat buna rağmen Tarsuslu ta lebelerden bir kaçı bu söz birli - ğini bozarak müsamereye gir - rdir ,Bu harekete kızan o partımanım da ferahtır. Fakat buraya benzer mi? Hele yazın, baharda... Burada, kafamı ve gönlümü dinliyeceğim... Ama, ara sırâ kaçamak — yapmak şartile... İnsanlar, sadece, ken - di hesaplarına — yaşamıyorlar. Dostlarımı, ahbaplarımı, — fazla ikmal edemerm. Sonra onlar, bu- rayı keşlederler ve rahatım ka- çar, Onları, ara sıra, Şişlide o - yalamalıyım... Köşkü, baştan başa yeni möblelerle döşedim. Kendimi, ayrt bir âlemde sanı - yorum, Bu bahar, aşkım gibi, dekoru da yeni... Yan yan bakti: dir şey — söylemiyorsun, görüvorum, — Ne söyliyeyim? — Yeni aşkımı merak etme - din mi? Bu, ne acayip, karışık rutılu bir kadındı. Artık dayanama- dim; — Eskilerini bilmiyorum Bileceksin... Evvelâ, ismi- ren...Bana, Kadriye, diye- ceksin... Bu, benim asıl ismim mi, yoksa uydurma bir isim mi, nuncu smıf talebesinden Trab - [ zonlu Mustafa, müsamereye gi- | ren Tarsuslu Nazife bu hareke- | tinin doğru olmadığını, verdiği * sözü tutmadığını söylemiş ve) kendisine teessüf etmiştir. Bu münakaşa Tarsuslu talebelerden onuncu sınıftan 235 numaralı Ali, Celâl, Ertuğrul, ve dokuzuncu sınıf - tan Ali bu sabah saat 8,5 da bı- çaklarını çekerek birdenbire Mustafanın üstüne atılmışlardır. Mustafa kanlar içinde yere yu varlandığı esnada Ali biçağını atmış ve mektep kapısından çı- karak kaçmıştır . Biraz sonra polis işe el koy - muş yaralı Cerrahpaşa hastaha - | nesine kaldırılmış, suçlu talebe- ler de anarak polis merke - zine gö lmüşlerdir. Havuzda boğulmuş Dün saat 10,30 da Hasköyde Keçeci Piri mahallesinde oturan Şabanın 3 yaşındaki Necdet is - mindeki oğlu annesile beraber ahbaplarından Okmeydanında- kiAlinin bostanma gitmiş ve bir aralık annesinin yanından ayvrı - | larak bostandaki havuzun suyi- le oynamak - istemiştir. Fakat zavallı Necdet kendini tutamıya e gülim Zorlu müşteri Evvelki gün Çenberli taşta, taşıdığı yükün parasını isteyen arabacı Sabahaddin ile parayı vermek istemeyen Zeki arasın - da bir kavga çıkmıştır. Bu arada Zeki yanında taşıdığı biçak ile Sabahaddini yaralamış fakat bi- çak elinde iken yetişen polisler tarafından yakalanmıştır. Sabahaddin yaralarına bakıl- mak için Cerrahpaşa hastaha- nesine götürülmüstür. Çocuk kavgası Evvelki gün Samatya Rum hanesi arkasında oynayan 14 yaşlarında iki çocuk ara - | sında kavga çıkmış ve Kemal is mindeki çocuk Rizayı başının 4 j yerinden yaralamıştır. Baygın bir halde bulunan Ri- | za hastahaneye kaldırılmış Ke - mal yakalanarak tahkikata baş- lanmıştır. ğE KÜÇUK HABERLER ı * Havalar sındığı için belediye buz satışlarına başlamıştır. * Ekonomi Bakanlığı kömür fiyat- Tarını tetkik ettiriyor. Zonguldak büyümüş — ve | havzasındaki tetkikatı yapan ecnebi | mütehassısın raporu da bu arada göz- den geçirilmektedir. * Muhtelit Türk - Yunan mahke- mçsi hazinan başıma kadar - işlerini bitrecektir. Mahkemede ancak 15-20 dava kalmıştır. Muhtelit mahkemede çalışan Türk memurlar Hariciye Ba- kanlığımnda muhtelif vazifelere tayin edileceklerdir. * Belediye memba suları şişelerinin mühürsüz olanları için, şiddetli ceze vermeği kararlaştırmıştır. Bu şekilde hem halka daha emniyetli su içirile - cek, hem de Belediye varidatı korun- muş olacaktır. * Mayısın 12 sinde lise ve orta mekteplerde ikinci tahriri imtihanla- Ta başlanacaktır. Bu imtihanlar bir ay sürecektir. Haziranın 15 inden sonra da şifahi imtihanlara başlana- caktır. * Türk Dağcılık kulübünün 2 Ma- yıs 1935 perşembe saat 22 de (Ka- rabelemde bir gete) namı altında kos- tümlü bir gece tertip edecektir. * Lehistan sefiri Georges Potaki izinli olarak Vorşovaya gitmiştir. müze mütehassıs ustabaşı ve amele gelecektir. Bu amele Kayseri pamuk- Tu kumaş fabrikasında çalışacaklar- dir. * Farmakologlar Birliği dün top « landı. Dünkü toplantıda farmakolag- larla eczahane sahiplerinin birleşmesi katl olarak kararlaştırıddı. Ve bu iki kurumun birleşmesinden doğan yeni tesekklile Emeen ismi verildi. İdare heyeti aza miktarı da 9 dan 10 a çı- karıldı. * Etibba odası dün Halkevinde aylık tonlantısımı yaptı. Dün Etibba adamı sergisinin 8 inci günü idi. Şimdiye kadar sergiyi gezenlerin mecmuu yedi bini bulmuş- tuür. * İstanbu! isesinin $0 inci kıırlı:nı aldönümü 9 ma! kutlulanacak - Iır Lise muunlı'r“:'miyfu bunun i- çin bir program hazırlamaktadır. * Hilâlahmer cemiyeti Beyazıd nahiye kolunun yeni binasının açılma, resmi bugün saat 20.30 yapılacaktır. * Şehrimizde misafir bulunan Ro- men talebeler, dün Fenerbahçe sta - dımda yapılan jimnastik de hazır bulunmuşlar, “ğleden sonra, Çamlıcaya gezmeğe gitmişlerdir. BİTENLER İCMAL Tuna konferansı Tuna devletlerinin bir ademi müdahale misaki yapmaları, Fransız - İtalyan anlaşmasında düşünülerek;, mesele, alâkadar devletlere bildirilmişti. Son ge- len haberlerden” anlıyoruz ki bunu temin edecek konferans, tahakkuk sahasına çıkıyor, e İtalyanın orta Avrupada güt- tüğü siyasarım ana çizgisi belli- dir: s Avusturya istiklâlini koru - mak.. İtalya, bu amacı gerçek- Teştirmek için Tuna devletleri :deleg:lerinden mürekkep bir konferansın Romada toplanma- sına karar verdi. Almanların bu konferansa gelmekten çeki « necekleri tahmin edilmişti. Anşlus (Avustu im Alman- yaya iltihakı) 1 şimdilik kapanmış olması... .ağmen, Al- man milletinin, kendisine resmi ve mutantan bir şekilde milli a- macını terkettirecek siyasal bir vesikaya imzasını kolay kolay koymıyacağı — düşünülüyordu. Hele Uluslar Kurumu konseyi- nin Almanyayı manen mahküm etmesinden sonra Almanların büsbütün menfi bir karar vere « cekleri zannedilmişti. Ancak, gelen haberlere göre, Alman- yanın, bu ehemmiyetli konfe « ransa iştiraki ihtimali çok art- tı. İtalyadan sorduğu suallere aydınlatıcı cevaplar verildi. An lamak istediği başlıca nokta:; *“ademi müdahale,, sözünün ka- ti mânası idi. Bu söz şöylece İ zah edildi “Akit devletler, biribirinin a- razi tamamlığına ve yahut si- yasi ve içtimal rejimlerine do- kunabilecek.her hangi bir hae reketten ve propagandadan is- tinkâlf etmeği taahhüt ederler.,, Tuna konferansı, haziran baş- langıcında Romada toplanacak- tır. Konferansa çağırılan dev « vustürya, Yuğgoslavya, Âl » manya, Çekoslovakya, Maca « ristan, Polonya ve Romanya, Konferansın başlıca mevzuu şudür: 1 — Akitler arasında, biribi- rinin iç işlerine müdahale etme mek taahhüdü, 2 — Müdahale takviyesinde verilecek cezai hükümler.. Haber alındığına göre Roma konferansı, Avusturya, Maca - ristan ve Bulgaristanın silâh - lanmaları — meselesini resmen görüşmiyecektir. e Konferans, konferans!. Diye- ceksiniz. Devrin siyasal karak. terini tarif eden veciz söz! Kon- feransların verdiği maddi neti- celer az olmakla beraber bunla- Tın, açık, kati, yürek sevindiri- ci bir faydası oluyor: barış yo - lunda yarışmak ve çalışmak.. V. O. B. bunu da sorup araştırma... — Peki, Kadriyet Güldü: — Kolay anlaşıyoruz, arka - daş.., Şirndi, yeni aşkımı, söy - liyeyim. Ben, bir şairi seviyo - rum . Yüzümdeki duygu ve mânâ çizgilerini kontrol ediyormuş gibi bakıyordu: — Gazetelere, mecmualara şiir yazan'şairlerden sanma... Kendi kendinin şairi... O kadar fena şiir yazıyor ki, şairliğini affettiriyor. Genç mi? Cevap vermeme mâni oldu: — Elbette genç... Kırık bir kahkaha attı: — Kim bilir, içinden neler geçiriyorsun... Soğuk neva bir irin, geçkin — bir kadınımn aşk ikâyesini dinliyeceğim, divor - sun... Hattâ, belki de düşünü - yorsun; acaba, bu — kadın, beni seviyor da, ustalığından mı bü- tün bu mahevraları çeviriyor? | diyorsun... Kollarını kavuşturmuştu : — Sen, beni sevemez misin? ,Öyle bir seversin ki... Ben, iste- meyim yoksa?... Ben, seni se - vernez miyim?.. Elbette seve - rim... Şimdi sevdiğim genç şai- rin nesini seviyorum? Kafaca bir üstünlüğü yok... Orta tip bir zekâ... Bir ilmi, hüneri yok... Hattâ, biraz kıyacak olursam, cahil de diyebilirim. Çok mu gü- zel? Hayır, hiç bir fevkalâdeli- ği yok,.. Sinema artistlerinden birine benzemiyor... Vücutça bir başkalığı mı var? Hayır... Ne pehlivan enseli, kunt, han- tal; ne de çöp boyunlu, cılız, çe- Himsiz... Peki, ben, bunun nesini seviyorum? Kollarını, koltuğun kenarla- rına yapıştırmıştı: — İçi temiz, içi çocuk... Seni sevsem, bana, ondan daha çok güzel şeyler bulup söyliyebilir - sin, Sözünle, buluşlarınla beni avutabilirsin. Benim şairimin gülünç şiirlerinden, çok daha ustalıklılarını bulur, icat eder - sin... Fakat bunlara inanamam ki.. Bu iş, senin sanatın... Ge - zerken, dolaşırken, yemek yer - ken, hattâ uyurken, kendin bile farkında olmadan marifetini ya- pacaksın. Hangisi döğru, han - gisi yalan? Ben, bunu bilemiye- ceğim ki... Hattâ, sen de ayırt e- demiyeceksin... Benim şairim, o kadar acemi ki insan bu kadar toyca ve acemice yalan söyliye- mez, Gülerek sordum: üŞi — Beni, onunla tanıştıracak mısın? Salonun kapısı açılmıştı, e - linde çay tepsisi ile bir genç hiz- metçi kız girdi. Kadriye, ayağa kalktı, kızın elinden tepsiyi al- di: — Gülter.. Sofrayı, kameri- yenin altına hazırla... Gülter, peki! der gibi başını salladı, cıktı. Köşke girdiğim- denberi, evin içerisindeki ses - sizliği merak ediyorum, hiz - metçi kızın da hic sövlemeden baş sallayıp çıkrvermesi, büs - bütün tahafıma gitmişti: — Gülter, dilsiz midir? — Kadrive, küçük masa üzerine koyduğu çay tepsisini göster « di: (Arkası vat) —