Ç p OKUDUKLARIMIZ, DUYDUKLARIMIZ || Londranın gece manza- ra arından : Westminster Londranın Belgravia, May - fair gibi bizim Şişli ve Ayaspa - şa semtlerine benzer kibar yata: ği mahallelerinde oturanlar ak- şamları ya davetlilerini ağırla - mak için harıl harıl hazırlan- makta yahut ta bir ziyafete git- mek Üüzere süslenmektedirler. Bu, İngilizlerin kibar sınıfı ara- sında kökleşmiş bir itiyattır. İ - şinden dönen — koca ikinci defa tıraş olduktan sonra, banyosunu alarak ihtiyaca göre ya smokin yahut frakını giyer, Sabırsızlık- la karısının da tuvaletini bitir - mesini bekler. Çünkü, muhak - kak surette, bir gece eğlentisine gidilecektir. Parisli ile Londralmın gece eğlentisi arasındaki en göze çar pan fark; — Parisli gece sokağa çıktı mı eve sütçü ile birlikte döner. Halbuki Londralı bunu her gece yaptığı için en geç ka- lman saat 1 dir. Fakat son senelerde Lon- drada bu itiyadın değişmekte ol duğu görülüyor. Umumiyet iti - barile evden dışarıda yemek ye- meyi sevmiyen İngilizler artık. şık lokantalara devam ediyor - lar. Bu lokantalarda, tıpkı A - merika'da olduğu gibi, on onbeş kişilik kalabalık — masalardan başka, iki erkek iki kadın yahut ta baş başa bir kadın bir erkek ©o kadar çok görülüyor ki irsa- nın Londra'nın değiştiğine inı- nacağı geliyor. Bunlardan baş- ka beyaz kravatlı bekâ'lar gru- pu da bu — manzaraya ayrı bir gençlik havası katıyor. Elbise - leri bellerinin en ince kıvrımla - rını gösterecek kadar açık saçık giyinmiş kadınlar, hele bunlar, bu kibar muhite dalgalanan, fa- kat hiç bir çiçeğe konmayan ke- lebekler hissini veriyor. Bunlardan başka kendilerine Londra'yı kışlık bir muhit ya - pan yabancılar da var ki Lun - ların çoğu Amerikalı.... Bunla - rın aralarında konuştuklarını dinlerseniz, — çoğundan İngiliz yemeklerinin ve Fransa'dan ge- tirtilen şarapların methini işitir- siniz.Fakat,şayet,bu yabancılar Fransız iseler muhakkak suret- te İngiliz kadınlarının tuvalet- lJerini methederler, Fakat gene ©o keskin gözlerile İngiliz ka- dınlarının hiç de hoşa gitmiyen perişan saç tuvaletlerini tenkit- ten geri durmazlar, Yemek esnasında dokuz bu - çuktan sonra en pahalı artistle- rin gösterdikleri kabare numa - raları gelir. Bu numaralar ara- sında bilhassa — güzel bacaklar sanki iştihayı arttırmak için dünyanım her tarafından Lon - draya akm etmiş gibidir. — Hangi kibar lokaritaya gitse- niz Girls o kadar güzel, o kadar çÇoktur ki hangisine bakacağını- zi şaşırırsınız. Bugün artık gü- zel bacak ve güzel vücut teşhiri Londrada, bir müessese haline gelmiş denebilir. Her lokanta - nın haftada bir defa değişen re- vüleri başka yerlerde görülemi - yecek kadar iyi seçilmiştir. Şimdiye kadar Londrada hiç bilinmiyen yeni — bir müessese daha türemiştir. İçinde her tür- lü konforu olan, berberi, mani - Artık İngilizlerde Geceleri evlerinde durmuyorlar kürü, banyoları bulunan küçük küçük istirahat ve temizlenme sâlonları, Bunlar, şehrin hari - cinde oturanların ve uzunca bir otomobil — seyahatından sonra akşamları Londra'da — yemek yıyıp tiyatroyu seyre gelenlerin işine yarar, Bununla beraber bütün kibar Londra'nın geceleri sokaklarda dolaştığına inanmayın. Asıl a - ristokrat sınıf gene eski anane- ye sadık; zevk ve safalarını ge- ne mühteşem evlerinin dört du- varı içinde sürmektedirler. Bu sınıf kibar halka mensup kadınların kışın evlerinin dışın- daki başlıca eğlenceleri fakirler çin tertip ettikleri balolar; ti - yatrolar ve bunun gibi şeyler - dir. Bunlar arasında kendileri - ne 'estminister'in şen zevce- leri” ismini veren beş âzalık bir kadım grupu ile Avusturya'nın Londrada çok sevilen sefiri Ba- ron Frankenstein'in verdikle- ri balolar — kadar rağbet gören toplantılar yoktur. Bunlardan başka çocuklar şe refine verilen — partiler de cok muvaffakiyetli olmaktadır. Kü- çüklere henüz daha çocukken partilerin muvaffakiyetli olma- sı için canla başla çalışmasını öğretmek elbette çok faydalı - dır. I;ondrı!ılım bir çoğu tiyat - roya gidecekleri akşamlar cok l BAHÇELERDE hafif bir kahvaltı alırlar ve esas yemeği tiyatrodan sonraya bıra- kırlar. Bu supeler bizim bildıği- mizden çok ağırdır. Karışık kı- zartma etlerden bol bol yenir; tatlılar, pastalar, peynirler biri- birini kovalar, Son senelerde bilhassa Ame - rikalılar Londraya sürü halinde hücum etmektedirler. — Evvelâ Parise uğrayıp tuvaletlerini ik- mal eden şık Amerikalı kadınla- rı artık; Londralılar bile yaban- € saymamaktadırlar. Bunların arasma Amerikalı sportmen ti- pi heyecan seven gençleri de ka- tarsanız, Londrada gece hayatı- nun dans, kabare, koktayl ve gü | zel bacak partilerinde çok de - ğişiklik vücuda geldiğini kolay- ca bulursunuz. Londranın gcee manza- ralarından : Bir yangında itfaiye DÜĞÜN Otlar için de sevişmek çağı geldi. Kırlara, ormanlara, dağ - lara, vadilere baksahız, bahar güneşinin altında sanki bütün tabiat düğün elbisesi giyiyor zan nedersiniz. Her çiçeğin ortasın- da yükselen etaminlerin sırtın- daki sarı tozları esen rüzgâr sa- ğa sola dağıtıyor. Havanın için- de bu sarı tozlardan milyonlar - peşindedir. Sa- rı toz böyle bir rahat yuva bu - lunca oraya yerleşir ve nikâhı Fakat rahat yuva zannettiği bu yerin pek yabancı bir el evi olduğunu görüp te inkisara uğ- radığı da çoktur. Çünkü üzeri - ne konduğu stiğmatin kendi fa- silesinden olması şarttır. Çiçek- lerde kendi ırklarından olma - yanlara kız vermezler. Bu şekil- de nebatat âleminde izdivacın ne kadar güç olduğunu kestir - mek müşkül değildir. İlkbahar- da havada uçuşan bu milyonlar ca tozların kendilerini kucakla - yacak bir düğün evi bulmaları i- çin ne kadar çok talihli olmaları lâzımdır. Fakat bütün bu güçlüklere rağmen, mucize hâsıl olur. Çün- kü nebat olsun, hayvan olsun, ne sillerin idamesine durmadan ne- zaret eden tabiat bu mucizenin tahakkuk etmesi için, birçok va- sıtalarda ihzar etmemiş değildir. Bunlardan bir kaç tanesini ya- zalım : Bir defa “gibarı talı,, dediği- miz büu tozlardan her birinin ken dilerine mahsus şekilleri vardır. Bir çiçekten bir çiçeğe yapıla - cak seyahatte rüzgâr ve hava ce reyanları rol oynadığına göre “gibarı talı,, o role uygun bir kı- yafetle sahneye çıkar. Bunların çoğunun satıhlarında ceşit çe - şit, hattâ bazen zarif tüyler var dır ki, bir defa kendilerini rüz - gâra bıraktılar mr, iklimden ik- lime sevahatler bile yaparlar Daha Transatlantikler ve tayya- reler Okyanusu açmadan çok zamanlar evvel. bunlar o işi ba - sarmışlardır. Tâ cenubi Ameri - kadan kalkrp Avrupa toprakla - rına kadar gelmiş böyle nebati vüvey namzetlerine tesadüf e - dilmistir. Fakat gübart talı mutlaka bu kadar uzun bir sevahat yapma - ğa mecbur değildir. Ekseriya hiç yorgunluğa rastlamadan ken disini bekliyen düğün evine ge- lir. Tabiat çiçeklerde daha nek çok kolaylıklar temin etmiştir. Çünkü riyaziyede çok küvvetli - dir ve bütün ihtimalleri hep he- saplamıştır. Berlin nebatat bah- çesindeki dişi bir hurma ağacı hiç meyva vermiyormuş. Yıllar- dan bir yıl herkesin hayran na - zarları önünde ağacın meyva vermeğe başladığı görülmez mi? Uzun tahkikat neticesinde, bu mucizenin de hikmeti anlaşı! - ometre uzaktakı Leipziğ neDa- tat bahçesine ayni cinsten bir erkek hurma agacı dikilmiş. Bu ağaç reşit olmuş ve bu kadar u- zaklarda duran dişisini gidip bulmuştur. RAY OTOBÜSLERİ Bir kaç senedenberi ray oto - büsleri bir çok mMemleketlerde çoğalıyor. Bir çok demir yolla - rında buharlı tren yerini elek- trikle yahut benzinle işleyen o - tobüslere terkediyor. Şimdiki halde Avrupanın en süratli ray otobüsü Berlin ile | Hamburg arasında, iki yüz yol- cu alarak saatte vasati 120 ki- lometre süratle işlemektedir. A- merikalılar da üç vagonlu ve 160 kilometre süratli bir ray otobü- sü işletmektedirler. Çok kimse ray otomobillerinin kısa bir za- manda buharlı trenlerin yerine kaim olacağını iddia etmekte - dirler. Yalnız ray otomobillerinin bir çok mahzurları vardır. Bir defa pahalıya mal olmaktadır. Sonra mahdut mikdarda yolcu taşımaktadır. Şimdiki halde an- cak sayfiye yerlerinde banliyö treni olarak faydalı olmaktadır- lar. Daha sonra buharlı loko- matifler daha ağır trenleri daha süratle götürebilmektedirler. Bu nun içindir ki, buharlı lokomoti- fin ömrü henüz sonuna gelmiş değildir. Almanyada bir çok ray lokomotiflerle tebdil edilmek - tedir. Yalnız bu lokomotiflerin şekli, bildiğimiz lokomotiflerden farklıdır. Bu makineler hava mukavemetini azaltmak, bu su- retle mahrukat kuvvetinden is - tifade etmek için aero dinamik bir şekil verilmektedir. Amerika da da saatte 150 - 160 kilamet - re süratle işleyen ve 240 — yolcu taşıyan şimdiki modern otomo- billere müşabih aero dinamik şe kilde trenler yapılmıştır. 2 — Menfiğ — (Fr.) Nögatif Menfaat — Asığ, çıkar, fayda Menfaatperest — Aşığcıl Menfez — Ağrır, düden Menfur, müstekreh — İğrenç, tiksinç Meonhus, meş'um — Uj Menku — Haşlama Menküb — Düşmüş Merkübiyet, nekbet — Düşkü Menkul — Taşıtlı — (Pr.) Mobilier, mewble Mensi — Unutulmuş Mensubiyet — Soyundan gelme, ka- pılanmıştık, girmişlik, yamanmışlık. Örnek: Onun Evrenos — sülâlesine mensubiyeti vardır. — O, Evrenos soyundan gelmedir. 2 — Size mensubiyetle müftehi - rim — Size kapılanmış olmakla kıvanıyorum. Monsucat — Dokuma — (Fr.) Tissu Menşe — Cıkağ, köken Monus — İsmık, alışkm Menzil — Konak Mophas — Sözbaşı — (Pr.) Chapitre Mephut — Şaşkın Mopsutan — Düzce, düz. — (Pr.) Simnlement Mer'a — Otlak Morak — Merak (T. Kö.) Merkep (Rükup'tan) — Binit Meram — Meram (T. Kö.) Meraret — Acılık Merasim — Tören Merasim (Eşkâl anlamma) Şekiller Merbut Bağlı Merbutiyet —Bağlılık Mercii aid — vurak Örnek : Her is merc!” aidinde görü- Her iş kendi başvurağın- ilir. Merdane (Yaraç adı) — Yuvga Merdümgiriz — Yalkız Meremmet (Bak: Tamir) Merhamet etmek — Acımak Merhametli — Acır Merhametsiz — Acımaz Merhem — Sürgüç Merhbun — Tutuk, tutulu Rehn — Tutu Merkad — Türbe (T. Kö.) Merkez — Merkez (T.Kö.) Mer'i — Yürür Mer'iyet — Yürürlük Mermi — Atıç Mersa — Koy, liman. Mersiye — Ağıt Mersus — Berk Mertebe — Aşama Mesadet (Bak; Saadet) Mesaha — Ölçüm Mesaha etmek — Mesai — İş, çalışma Mesame — Gö: Mesdud — Kapalı Misal — İmsel (imselmek'ten), mi sal, örnek. Moselâ — Nitekim, örneği, meselâ Mescle — Sorum, iş, mesele Mesorret — Sevinç Meshur — Büyülenmiş Mesil, nazir, şebih, müşabih — Ben- zer, Mesire — Gezek Mesken (Bak: Hane, ikametgâh) — Otru, konut. —(Fr.) Habitatlon domicile, demeure. Meskenet — Uyuntuluk Mesküt geçmek — Sus geçmek Moslek — Ertik — (F.) Carriere Mesmu — 1 — Duyuk, 2 — Din. lenir, Örnek: 1 — Mesmuata nazaran — Duyuklara göre. 2 — Sözü mesmu olacağı derkâr. dır — Sözü dinleneceği bellidir. Mesned, destek — Dayanak Mostur — Örtülü Mesul — Soruk, soravlı, yüküm . lü — (Pr.) Responsable Mesuliyet — Sorav Mosuliyetli (iş) — Soravlı Mosut — Mutlu, bahtiyar — (bahtı yar) — (Fr.) Heureux. Meştle Meşcer, meşcete — Ağaçlık Meşgale — İş, iş güç Meşgul etmek Meşgul olmak, iştigal etmek — Uğ Metanet — Pekinlik, berki, dire - - () Solide, resistante. Methetmek — Öğmek. Metot, usul — Yöntem, usul — (Fr.) Möthode. Meva — Barmak. Meveddet — Dostluk Mevaşi — Davar. Mevç, mevce — Dalga ÖZ DiL . SÖZLÜ DIKKATI DİL TEMİZLENDİK- ÇE, AYIKLANDIKÇA DÜŞÜNÜŞÜMÜZÜN VE DÜ- KARGAŞALIĞI LTILARI Mevcud — Olan, var. Mevcudiyet — Varlık. Ademimevcudiyet — Yokluk — (Fr.) Non-existance Mevduat, tevdiat — Konum. Mevhöbe — V Mevkut — Devrel, çağlık. Mevlid — Doğum yeri. — » Mevsuk — "oğru, belgin. Mevt — Ölüm Mevta — Ölü, Mevzu — Konu — (Fr.) Sujet, ob jet. Mevzun — Tartılı, ölçülü. Meyelân, temayül, meyl — Eğilim Meyletmek — Eğilmek, akınmak Meymenet, yümün — Yüm, uğur. Meyus, naümit, nevmit — Umut - suz. Meyyal — Eğgin. Mezak — Damak. Mezar, kabr, medfen — Kabır, sin Mezbaha, salhane Kosnelik, Mezbele — Çöplük, süprüntülük Mezcetmek — Katmak, karıştır - mak Mezemmet (Bak: zem) Mezkür — Adı geçen, ayıtılan Mezmum, — Çirkin, kötü Mezraa — Ekelge Mezruat — k.kın, ekinler Mezun — 1 — İzinli, 2 — Çık. Tlkzrmenlerr r — Oçogum mezunsü” nuz. — Üç gün izinlisiniz. 2 — Galatasaraydan mezun — bir genç — Galatasaraydan — çıkmış bir Bgenç. Mıntaka — Kurşak, çevrek, ma - nay, bölge İ Miğter — Başlık, tulga, bölge. Miad — Vakit Miğfer — Başlık, tulga Minman — Konuk Mihnet — Çile Mibr — Güneş. Mikyas — Üiçet, kıyaslık Milâdi — Dogum, doğumyıl — (Fr) 4 Mumitid. ğ Muaddel — Değişlek — (Fr.) Mo- difie Örnek: İskân kanununun muaddel maddesi — Yurdlaştırma kanunu mun değişlek maddesi, Muaddid (hesab makinesi, kontör) Muaddil — Değişliyen — — (Fr.) Modificateur Muadil — Dendeş — (Fr.) Egui- valent. Örnek: Bu sözünüz bence itaha muadildir — Bu sözünüz bence darıl mava dendeştir. £ Muaf — Bağışık — (Fr.) Exempt » b K Örnek: Tükten bağışık. Muafiyet — Bağışıklık. Muahaze — Çılışma — (Fr.) Res poroche. Muahaze etmek — Çıkışmak Muahade — Andlaşma. Muahhar — Sonra — (Fr.) Postö- ritur. Mualece —İlâç. Muallâk —. Bırakılmış, (Fr.) En suspena Muallâkta bırakmak — Asıda bi rakmak. Muallim, müderris — Öğretmen Muallim mektebi — Öğretmen o- kulası. Orta muallim mektebi — Orta öğ- vetmen okulası. Yüksek muailim mektebi— Yüksek öğretmen okulası. Muamele — 1 — Eylem, 2 — Dav ranma, haroket, 3 — iş, alveri. Örnek: 1 — Gümrük muamelâtını sadeleştirmeliyiz — Gümrük eylem- lerini sadeleştirmeliyiz. 2 — Bana karşı iyi muamele etme- di — Bana karşı iyi davranmadı (iyi hareket etmedi). 3 — Borsa muamelâtı — Borsa al. verisi, Muamma — Bilmece — (Pr.) E. nigmce, devinette. Muanaka — Sarmaşma — (Fr.) asıda — Accolade Muannid (anud) — — İnadcı — (Fr.) Tetu Muaraza —Çekişme (Fr.) Dispute Muarele — Biüşme, tanışma — (EFr.) Connaissance, Muareke — Tepeleşme Muarız — Karşın, karşıtçı—(Fr.) Opposant Muarra — Arı, beri Muasır, hemzeman — Çağdaş — (CFr.) Contemporen Muattal — Batıl, — işlemez — (Fr.) İnacti. Muattar — İtırlı —(Fr.) Parfumâ Muavaza — Değiş tokuş Muavenet etmek — Yardım etmek Muavin — Yar, yardımıcı. Muavveç — İğri büğrü, eğrik, doe- lambaç, eğrim — (Fr.) Courbi Muayene — Bakı — (Fr.) Exa » men Muayyen — Belli — (Fr.) Deter mine Muayyeniyet — Bollilik. Muazzam — Anıtsal, ulu Muazacaz, aziz — Sevgili. Mubarek — Kutsal Mucibince — Gereğince, yapılı Mucib olmak — Gerektirmek e Meside eet — ÇET) teur Mucir — Kiralıyan Mucize — Tansı Mudarebe — Döğüş Mudarebe etmok — Döğüşmek — (Fr.) Se battre Mudhik — Gülünç — (Fr.) Co « migüe Mudil — Çapraşık — (Fr.) Dit fiçile. Muzgaddi — Besleyici, besinli. Mugalata — Şaşırtmaca, yanılt « maca, Muganı Şakıyan Teganni — Şakığ Tegünni etmek — Şakımak Mugayir — Uymaz, karşıt—(Fr.) Contraire. Mugayeret — Uymazlık, karşıtlık — (Fr,) Contradiction, Muğber — Gücenik —(Pr.) Fâchâ contrari€. Muğlâk — Çapraşık — ÇFr,) Ob- #cur, compligut Muhabbet (aşk, sevda) — Sevgi Muhabere — Duyuklaşma, yazış. ma — (Fr.) Correspondance, Muha; ceme — Üşüşme, öcüşme — (Fr.) Attague Muhacır — Göçmen — (Fr.) Garder, conserver, proteger Muhafazai süküt etmek — Susup durmak, susmak. Muhafız — Sakman, bekçi, muha- fiz (Bak: muhalaza) — (Fr.) Garde, gardien. Muhakeme — 1 — Ökem — (Pr.) Raisonnement. 2 — Duruşma — (Pr. Muhakeme etmek — ruşmak — (Fr.) Juger Muhakkak — Besbelli, bayık. Mubhal — İmkânsız, olmaz Muhalâsat (Bak:; Hulüs) Muhalelet — Aytış — (Fr.) Op- positlon Müubalefet etmok — Ayrışmak — (Fr.) S'opposer Muhalif — Ayrışık — (Fr.) Op- pose Muhallet — Kalıt Muballil — Eritir — (Pr.) Dissal- vant. Muhammin — Orancı — (Fr.) Expert Muharrer — Yazılı Mubarrik — Elebaşı, itki — (Fr.), Promoteur, moteur . Muharrir — Yazar, yazman. Sermuharrir — Başvazar Muharriş — — Tırmalayıcı, azdırıcı — (Fr.) İrritant, Jüğement du. Üümrükten müaf — Güğe |