25 Nisan 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

25 Nisan 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

FRANSA İLE ANKARADAN EKONOMİK MÜNASEBETLERİMİZ Ankara : 23 Nisan Hükümetimiz devletlerle olan ekonomik münasebetlerine lüzu- mu kadar ehemmiyet vermek - te, ve bu münasebetlerin dünya- nın geçirdiği bulutlu buhran ha- vası içinde normal bir yol üze - rinde yürümesine itina etmek - tedir. Bu gibi anlaşmalarda yal- nız kendimizi düşlüinmiyor, kar - şılaştığımız memleketlerin husu siyetlerini de gözönünde bulun - durarak, iki tarafı tatmin ede - cek anlaşmalar yapmak husu - sunda müdebbir ve hassas davra niyoruz. Ne çare ki, bu gibi iyi niyet - lerle başlanan ve tamamlanan konuşmalar sonunda ortaya ko - nan bazı eserler bir tarafın ihma- li yüzünden ayakta duramaz ha- le geliyor. Bu satırları yazmak- tan maksat, dost Fransa ile ara- mızda mevcut ticaret anlaşma - sına işarettir. 1933 senesinde Fransa ile aktedilmiş bulunan Modus vivendi, aradan uzun bir müddet geçtiği halde beklemek- te haklı olduğumuz iyi neticeleri vermiş değildir. Bu akibet, Mo - dus hükümlerinin fenılığmşien değil, fakat Fransanın kendisi - ne düşen vazifeleri yapmamış olmasından ileri geldiğine şüp - he yoktur. Türkiye ve Fransa eski dostluklarına dayanarak 1933 anlaşmasını meydana koy- dukları zaman, bundan gaye ve maksat iki memleket ticari mü - nasebetlerini — genişletmek ve kuvvetlendirmek idi. Altı aylık bir müddet için yapılan Modus imzalandığı gündenberi iki defa tazelendiği halde Türkiye bun - dan beklemekte olduğu menfaat leri elde etmekten uzak kaldı. Ve Modus, aylardanberi hükü- metimizi işgal eden bir mevzu balinde e'üzâri müvazenemiz a- leyhimize —döndükten — başka Fransanın merkez bankamızda bloke alacakları 80 milyon frank gibi ehemmiyetli bir ye - künu belki de aşmış bulunuyor. İyi niyetlerimizi her fırsatta göstermiş bulunuyoruz. Nitekim bloke kalan Fransız alacakları - nı en kısa zamanda tasfiye et - mek başlıca emelimiz olduğuna da şüphe'edilemez. Fakat böyle bir tasfiye için karşı tarafın bı- ze fırsat vermesini boşu boşuna bekliyoruz manzarası var, Para mızın kıymetini tutmak için İs- met İnönü'hükümetinin seneler- denberi sarfettiği emeğin boşa gitmemesi için dikkatli davran- mak her yurddaşa düşen bir va- zife halindedir. Bunu böylece ka bul edince, bloke paralar işini tasfiye için görülen yegâne çare dost hükümetin Türk mallarının Fransaya ithalini kolaylaştırma sıdır. Memleketimize girecek Fran- sız malları için, karşı tarafın her hangi bir müracaatını bekleme - den; serbest listeye yeni mad - deler ilâve edildi. İncirlerimiz i- çin Fransızların gösterdikleri müşküllere mukabil tedbirler almamak suretile milletimize ya kışır bir harekette bulunduk. Bunlara karşılık olmak üzere Fransadan en ufak bir kolaylık, küçük bir kımıldama dahi gör - medik. Bilâkis Fransa aldığı u - mumi ve husüsi tedbirleri ara - sında hep mallarımızın Fran - saya girişini güçleştirecek ka - rarlarla karşılaştık. Fransız kon tenjan listelerinde Türk malla - rına ayrılan hisselerin azlığı, mü him ihracat maddelerimiz hak - kında her fırsatta konan kayıt - lar da Fransız hudutlarımdaTürk mallarına karşı birer divar ha - Tinde yükseldi. Daha sonra 1933 anlaşması icabr olarak Fransa bizden üç milyon franklık tütün alacaktı. Modos imzalanalı neredeyse iki sene oluyor. Merakla sormak is- tiyoruz.: hiç olmazsa bu vadini yerine getirmiş mi - dir? Yakın günlerde 1933 anlaş - masının tarafımızdan bozuldu - ğu ilân olunursa, Türkiyenin böyle yerinde bir kararına kim ne diyebilecektir. — Mec, S. S. Almanyada Yerli Yumurta haf tası yapıldı Bu ay zarfında Almanyada bir yumurta haftası tertih edil- miştir. Bundan maksad Alman yamurtasını propaganda GETEİ n At Şubatında 8 milyon 380bin mark değerinde 113,173 kental yumur ta ithal etmiştir. Türkiyenin hissesi, 6,665 kentaldir. Yani bütün ithalâtın yüzde altısı lız. Bu mikdar geçen senenin ayni ayına nazaran gene yüksektir. Çünkü geçen sene Almanyaya ihracatımız 367 kentaldi, Almanyanın bütün ithalâtı a- tTasında yumurta çok mühim bir mevki tutmaktadır. Önun için Almanlar yumurta ihtiyaçları- nın büyük bir kısmını yerli vu- murtalarla kapatmak için uğ- raşmaktadırlar. Tasavvur edi! - sin ki Almanya, birçok tah4t lere rağmen 1932 yılında dışa- rıdan satın aldığı yumurtalar i- çin 74 milyon mark, yani bizim paramızla aşağı yukarı 36 mil- yon 320 bin lira vermiştir. Büunun için Almanya yumuır- ta ihtiyaçlarını, kısmen olsun dahilden temin etmeğe ve yerli KIRMIZI VE SiYAH kılırsa hem jacobin, hem de Bo- napartist olan bir ihtiyar cerrah- başı, bir gün, bu güzel ağaçla - rın ikide bir sakatlamasından şikâyeti gözüne aldı. M, de Re- nal, “Legion d'honneur,, nişanı almış bir tabible konuşurken lâ- zım olduğu derecede azametle cevap verdi: — Ben gölgeyi severim; a- ğaçlarımı da, (burada ağaçları kendisinin saydığını sesi ile de işaret etti) gölge versinler di- ye budatıyorum, bir ağacın da başka ne işe yarıyacağını ıkhr_ıı âlmaz, meğer ki, ceviz ağacı gi- bi para getirmeğe yarasın. İşte Verrieres'de her işin da- yandığı büyük söz: PARA GE- TIRMEK. Yalnız başına bu söz, ahalinin dörtte üçünden fazlasının kafasını daima işgal len fikirdir. 4 Para getirmek, işte pek şirin STENDHAL gözüken bu küçük şehirde her iş bu bakıma göre halledilir. Ye- ni gelen yabancı, şehrin çevre- sini saran serin ve derin vadile- rin güzelliğine kapılarak orada- ki insanların da güzellik' ten an ladığını, ona değer verdiğini sa nır; gerçi şehirlerinin güzelli- ğinden çok bahsederler: ona pek ehemmiyet verdikleri in « kâr olunamaz; ancak bu da o güzellik birkaç yabancı çekip o- telcileri zenginleştiriyor ve ok- trua vasıtası ile şehre para geti- riyor diyedir. Bir güzel sonbahar günü M. de Rönal, karısını koluna almış, “Sadıklar mesiresi,, nde gezi - yordu. Vekarlı bir tavurla söz AA , 22 NİSAN PAZARTESI PARALAR Açılış Kapanış Stertin 609.— Gö— Dolar Mti W 20 Fransız Prangi 166— 160— 20 Liret 2üdm Büdm 20 Belçika Frangı Büm Bim— 20 Drahmi 2250 20 İsviçre fr. Slüm Bld— 20 Leva Zlma Üz Florin 82.50 U—— 20 Çek Kuron — 9ö— üt Avustarya şilin l U Bosta Vö We- ti - Nektar 1150 'Terkos 17,50 Bal; Reji | 225 Aslan çimento 10.18 1080 Merkez Bankast — 65— 6$5— Osmanlı Bankası 25 İSTIKRAZLAR —— O —©— —Atim, — Karann 'Türk Borca I 2990 3020 a Va D ARE SAA 28.50 » » İN 2020 2920 Ergani ü— Sivas-Erzaram 5— Istikrazı dahili 9o Şark Şın. Güm— #6 5 Hazine Söm— PS e TAHVILAT Açılış Kapanış Btektrik Tramvay 'Tünel Rahtim 10.50 Anadolu T 4340 4350 3 4355 4340 4850 e ed Anadolu Mümessil 4340 söyliyen kocasını dinlemekle beraber Mme de Rönal, üç oğ - lan çocuğun hareketlerini me - rakla gözetiyordu. On bir ya - şında kadar gözüken en büyük - yumurtaları yaymağa mecbur kalmıştır. İşte Almanlar bu maksatla vâsi bir propaganda yapmışlar ve yumurta haftası içinde 1er tarafa yerli yumurtaları methe- den reklâmlar asmışlardır. Son aldığımız haberlere göre yakın- da Berlinde büyük bir tavuk sergisi de açılacaktır. leri sıksık trabzana yaklaşıyor ve onun üstüne çıkmağa kalkı- yordu. O zaman tatlı bir ses A- dolphe diye bağırıyor, çocuk da bu boyundan büyük işten vaz- geçiyordu. Madame de Rönal otuz yaşında kadar, fakat daha güzel bir kadındı . Benzi her vakitkinden uçuk olan M. de Rönal kızgın ve kır- gin bir tavırla: — O Paris'li “küçük bey,, , bu yaptıklarına nadim olacak - tır, sarayda bizim de bir kaç dos tumuz yok değil... İki yüz sayıfa size taşradan bahsetmek istiyorum ama bir taşralmın uzun uzun, ilerisini ge risini düsüne düşüne konusma- sını dinlemeğe katlanmanızı is- TAN tiyecek kadar da katı yürekli değilim. Verriğres belediye reisinin bu kadar nefretle bahsettiği Pa - ris'li “küçük bey,, , iki gün önce yalnız hapishaneye ve dilenci- ler bakımevine değil, belediye reisi ile şehrin başlıca zenginle- rinin bedava idare ettikleri has- tahaneye girip gezmenin kola- Burnumuzun Dibindeki Böyle olursa! İstanbulun en göze çarpan yerinde, geceli gündüzlü, ara- ba, otomobil, kamyon işliyen bir cadde vardır ki, yapıldığı gündenberi, bakım yüzü görme- miştir. Arkada bırakılan her yıl bu caddeye, bir veni kambur ekler, her geçen otomobil, ondan bir taş söküp koparır. Bu yüzden zavallı cadde, caddelikten çık- mıştır. Yazın çamur batağı olur, kışım da toz sağnağı içinde ka- lır. Vilâyet konağına giden An- kara caddesinin hemen yanı ba- şındaki Ebussuut caddesinden bahsediyoruz. Eski şeyhülislâm Ebussuut hoca, mezarından çıkıp, buralar- da dolaşacak olsa, kendi adı ve- rilen bu caddeyi hiç zahmet gçekmeden tanırdı. İstanbul semtinin en büyük otelleri buradadır. En işlek mat baaları, buradadır. Ayasofyayı Sirkeciye bağla- yan en kısa yol, buradan geçer. Seyyahlar, İstanbulu dolaşma- ğa ilkin buradan başlarlar, Öyle iken bu yoldan adım ba- şında, ayağınız burkulmadan, kışsa, su dolu bir çukura, yaz i- se, bir toz yuvasına basmadan yürüyemezsiniz. Geçen gün, be- nim de yolum düştü. Salkımsö- gütten Meserret otelinin önüne kadar yürüdüm. Sebat maatbasının önünde, ar- ka arkaya dizilmiş yirmi kadar yük arabası, duruyordu. Hay- vanların cıplak derilerine sinek- lerin bini konuyor, bini kalkı- yor, Bozük kaldırımın üstünde sa- man ve kepek artıkları.. Yerden kalkan tozlar, kücük bir esinti- ada İşmanca ağırına husnuna da- lüyor. Karşı tarafta, bir. çöpcü, ge- ceden kalmış süprüntüleri, ara- basına yüklemekle mesgul.. Sa- atime baktım: 10,30... Demek, b_ı_ı saate kıdır_. buradan hiç bir çöpcü geçmemiş. Üst üste yığılı duran teneke- lerden, kenizleri yakan iğrenç bir koku etrafa yayılıyor. Birden aklıma geldi: — İçinde oturdukları bu ber- bat sokak için ne düşündükle- rini bir kaç kişe sorsam.. diye düşündüm. İlk tğradığım Sebat matba- ası sahibi Bay Paskal oldu. Adamcağız, burnundan solu- yarak dedi ki: — Bu sokakta nasıl verem ol- madığımıza — şaşıyorum. Bazı günler, o kadar toz kalkar ki, göz gözü görmez, ört te otomobil arka yını bulmuş olan M. Appert idi, Madam de Rönal çekine çeki- ne: — O Paris'liden size ne zarar gelebilir ki? diyordu; siz fuka- ranın malrmna en ince şeyleri dü- şünecek kadar namuslulukla baktıktan sonra... — Ama o buraya tenkid yağ- dırmak için geliyor; sonra da gidip liberallerin gazetelerinde makaleler bastırır. — Sizin onları okuduğunuz yok ki, dostum! — Ama o ihtilâlci yazıların bize de sözünü ediyorlar; bü bunlar bizim iyilik etmemize engel oluyor (1). Bana gelince, ben papasın ettiklerini hiç bir vakit unutup bağışlamıyacağım, Fukaranın mall Verriğres papası seksenlik bir ihtiyardı ama hep bu dağların dinçlik veren havası ile yaşadı - ğgından vücudü de, karakteri de (1) Bu söz gerçekten söylenmiştir. Kısa görüşelim: İstanbul belediyesi Yeni- bahçede stadyum. yapabilmek için daha bir çeyrek milyon liralık istimlâk yapmağa ka- rar verdi. Bunun için borç pa- ra arıyor. Bugüne kadar da 100 bin liralık istimlâk yapıl- miştı. Bu yeni 250 bin liralık- tan sonra da başka bir istimlâ- ke lüzum görülecek mi, görül miyecek mi? Bunu kimse bize söyliyemez. Hattâ İstanbulun en yetik mühendisi bile, Görünüyor ki doğrunun mantığı kaybolmuştur. Bakınız... Bir basit adam düşüncesile önümüze şu işi a- lalım: Bir ev yaptırmak istiyoruz. İlk düşüneceğimiz şey ken- di ihtiyacımızdır. Buna göre bir ufak taslak yaparız. Daha meraklı isek bir ev resmi yap tırırız.O resme, elimizdeki pa raya ve kendi işimizin, sıhha- timizin icabına göre bir arsa ararız... Aklın yolu budur, İstanbul — belediyesi ise stadyum işine tersinden baş - lamıştır, Stadyum ihtiyacı ne- dir? Bu henüz tesbit edilme- miş ve buna göre bir proje taslağı yapılmamışken geniş - liği, biçimi ve neye karşı gele ceği bilinmiyen bir stadyum için arsa satın almaktır. Ve ar- sa satın almaya doyamamak- tadır, Neden böyle yapıyor?. Bu sorgunuza sizi kandıra- bilecek bir cevap beklemeyin! arkaya geçerse, ne üstten hayır kalır. ne baştan.. Kimseye dert anlatamadık RBen nerl, gn mekten çocuklarına acıyorum, Âvuç avuüç toz yutu- yorlar.,, Yeni Aydın oteli sahiplerin- den Bay Osman da şöyle diyor: — Sokağımızda sekiz kadar otel var. Müşterilerimizin çoğu, ileri gelen adamlardır. Hepsine ayrı ayrı dert yanar, sikâyet e- deriz. Şimdiye kadar, ne vap- tımsa, bir netice alamadık. Şim di, belediyenin işini, kendimiz görüyoruz. Ötelin iki tarafına birer su hortumu kovdurduk Sabah akşam kesemizden para harcayarak, otelimizin önünü suluyoruz. Yolun boydan boya tamirin- den vazgeçtik. Hic olmazsa, ya- | ya kaldırımını yapsalar.. Bir de seyyahları, bu yoldan geçirme- seler.. Avıp oluyar..,, Ayna fabrikası sahibi eski şe- hir meclisi azasından Bay Meh- met Reşat: liyeyim kiçistediği saatte hapi- sevini, hastahaneyi,hattâ dilen- ciler evini gezmeğe hakkı var- dı.Paristen ona bir tavsiye mek tubu getiren M.Appert böyle ga Tib kasabalara sabahleyin erken den gelmenin daha akıllılık ol- duğunu bilirdi; gelir gelmez de, yani sabahın altısında, doğru papasın evine gitti. Tasranın en zengin mal sahip lerinden ve senato Üüyelerin. den marguis de l9 Mole'ün mek- tubunu okuyunca papas Ch& lan'ı bir düşüncedir aldı. Niha yet yarı duyulur, yarı duyulmaz bir sesle: “Ben ihtiyarım, bura- da da beni hep severler,, dedı! Hemen Paris'li baya döndü; ih- tiyar olmasına rağmen gözlerin de, biraz tehlikeli, fakat çok ha- yarlı bir iş yapmanmım zevkini :ıü;deıiyın kutsal ateş parlıyor- u. — Gelin gidelim, bay: hapi - sevi kapıcısının hele dilenciler evi gözcülerinin yanında, göre- ceğimiz şeyler üzerine düşündü ğünüzü söylemeyin. Ne Dersiniz? YAZIK PARALARA Fer e YO ERRE l —— — 25 -4 - 935 KENDİ KENDİMiİZE ÇATIYORUZI Vaktile Şehir meclisi kür- süsünden bu Yenibahçe stadı için yalnız 40 bin lira sarfedi leceği ve buranm yalnız kü - çük bir semt stadı olacağı, “makam,, tarafından, şimdi saylav olan o zamanki meclis azasından Bay Mehmet Ali- nin bir sualine cevap olarak söylenmişti. Evvelce, yüz bin liralrk arsa satın alındıktan sonra şimdi de yeniden 250 bin liralık istimlâk yapılmak istenen işte bu (semt stadı) dır, Yeni bahçe taraflarında bu istimlâk işi buhranım ilişeme- diği kârlı bir ticaret oldu. O semtlerce türeyen ev ve arsa madrabazları, halkın elinden yüze aldığını beş ylüze sat- maktadır. Vaktile İstanbulun en ucuz arsaları bulunduğu ' için stad arsası olarak seçilen bu yerle- rin, daha stad yapılmadan bu kadar şereflenmesine şehirci- lik namma sevinmeliyiz. Ama iş İstanbullunun kesesine da- yanmasa! Acaba İstanbul belediyesi- nin bu işle uğraşan fen şubesi, ne zaman yapılacağı bilinmi - yen,bu mevhum stadyum hak- kındaki “fenni!,, düşünceleri- ni ve bunun Yenibahçede ya- pılmasına neden karar veril - diğini, a kimlerir. yerleri kaça istimlâk edildiğini bize ıöyliyebilir_ mi?. Biz Um- muyoruz, siz... Ne dersiniz? — Bana ne sorarsanız, sorun., ine dair bir şey- sormayın.. Çünkü. söyliye söy- liye dilimde tüy bitti. Kaç sene- dir, şu caddeyi bir hale, yola ko- yalım diye uğraşırım. Artık ü- midim kesildi. İpin ucunu bı- taktım, Biraz da başkaları uğ - raşsınlar!..,, O sırada, caddeden geçen bir yolcuya vaklaştım: — Siz, ne dersiniz bu Ebus- suut caddesinin haline.. Güldü — Bir kaç sene sonra, yolun ilei tarafına birer levha koyup “bu sokaktan geçilmez!,, işare- tini çekmeli... Yahut ta, eski Bi- zanslılardan kalma bir sokak diye, gelen seyyahlara, her bi- rinden onar kuruş dühuliye ala- rak gezdirmeli!, Belediyenin alâkadar erkânı söylenenleri okurlarsa, umarız ki, bu sokaktan da bir kaç yüz kaldırım taşını esirgemezler!. M. Appert karşısındakinin temiz bir adam olduğunu anla- dı; bu saygı değer papasın peşi- ne takıldı ve onunla birlikte h. pisevini, hastahaneyi, dilenci ler evini gezdi, bir çok şeyler sordu ve aldığı cevabların garib liğine rağmen hiç bir yolsuzluk gördüğünü belli etmedi, Bu dolaşma bir kaç saat sür - dü. Papas, M. Appert'i yemeğe çağırdı ise de o, yazılacak mek- tupları olduğunu ileri sürdü: merd arkadaşını büsbütün sıkın tılı bir hale düşürmek istemiyor du. Saat üçe doğru papas ile M. Appert dilenciler evinin teltişi- ni bitirmeğe gittiler, sonra yine hapisevine döndüler. Kapıda al- tı kadem boyunda, eğri bacaklı dev gibi bir adamla karşılaştı - lar; bayağı ve iğrenç suratı, deli şetin tesiri ile büsbütün çirkin- leşmiş olan bu adam hapisevi- nin kapıcısı idi, Papası görür görmez: — Pavrm. dedi bu venındaki zat M. Appert olmasın? . N. Ataç ÇArkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: