Hergün Tecrübeler arasında vE Yâzan: Muhittin Birgen bir inkişafa evkelme işinin ne 5 ürkiyeyi iktesadi doğr müşkül bir tikçe daha iyi anlıyoruz Uzun Zaman, asmış bir mede leketi, birdenbire götürmenin ne kadar m o a, anlamaz, de, filhakika, azam vw de kuvvet talbikata geçirmenin ek lâzımdı. Biz kadar tın aslanı sahasınd filen tecrübelerine mü tlçind 2de, iktışsdi mesetelerim daha sakin ve daha ciddi weş bulunu tereğâğd zgün fikirler ec sak kendimizi körl sayma sanayi me rada bir bir şey; fakat, bu bahis evvel z sanayiden başlasak daha iyi olacak!s de- niliyor Bizi bu fikirlere sevkeden sebebler var. dır. Meselâ, görüyoruz ki ziraat işleri de inkişaf pek tedrici gidiyor, Köy iktısi- diyatMizda göze çarpan salâh, daha zi- yade, sulh ve sükânet içinde geçen bir devrin, tabil olarak he: disine yaptığı tesirlerden ibarettir. Husus surette, ziraat sahasmda Y hangi bir hamlenin vücuds £ ğu bir inkişaftan güçlükle bat Gene bir-misal: Türkiyede şeker sana- yi yokken Türkiye geniş mikyasta pan- car zirasti yapmayı bilmezdi. Halbuki, ş€- ker fabrikaları kurulur kurulmaz, Türki- yede pancar ziraati diye bir iş çıkmış ve Türk köylüsü bundan par: kazanmaya başlamıştır. Vakıâ, fabrikalür pancarci- İara az veriyor; fakat, bunlar, son zaman» larda pancar fiatlarını artırmaya razı ok dukları gibi, tedrici surette pancar ziraa. tinin çiftçi tarafından rasyonalize edilme- si bu işle uğraşanların dahe fazla istifade temin eylemelerine de sebeb olacaktır. * Birinci misal ile gördük ki zirsat saha“ sında hamle yapmak bakımından ihmal. & olmuşuz; ikinci misal ile de gü ki » hi bu.sahada yapılan hamlelerin bi faydası olmuştur. Şeket #anayiimizin he-| nüz rasyonel çalışamadığı muhakkaktır; fakat, her ne ol! olsur yük hizmetleri olmtıştur. Şu ha diğimiz seneler içinde eğer dahâ ziraatle alâkadar olan sanayi hamleleri yapmaya ehemmiyet vermiş bulunsaydık daha faydalı neticeler alabilirdik, Halbus | VA ki, biz bu cihete o kadar ehemmi; medik. Şimdi bunun bir noksan olduğu. nu daha iyi anlıyoruz. Ziraat sahasında yapacağımız hamleler bakımından. meselâ, 'Türk köylüsünrü kimyevi gübre kullanmaya alıştırmak çok feyizli neticeler verebilirdi. Bu güb- reyi Türkiyede imal etmenin çareleri var- sa - ve bu hususta hesablar iyi yapılmış- şa! - bunu Türkiyede yapmak, aksi tak- dirde gübreyi hariçten getirerek köylü ye vermek - hattâ, bedelsiz olarak ver- mek! - gibi bir tecrübeye girişmiş olsay-| dık ne kadar iyi olurdu! Ben, ziraat işleri! hakkındaki mahdud fikirlerime rağmen, dünyanın hangi ileri memleketine bak- sam, orada köyün ve ziraatin ancak kim- yevi gübre ile kalkınmış olduğunu görü- yorum. Biz de bu yoldan gitmedikçe iste- diğimiz neticeleri elde edemiyeceğimize kaniim, Şu halde, bugün, sanayi mizden aldığımız dersler Poktayı not edip memleki İbi, yeni yeni ziraat sahaları y hud mevcud sahaları genişletecek teşeb- büslere girişmiş olsak © hir elele vererek müşterek bir kalkınma hareketi yapabilirlerdi. Bugüne kadsr bu bakımdan ihmal etmiş olmamız, yahud hataya düşmüş bulunmamız syıb değil ir. Çünkü, Türkiye bütün bu işler üze. Tinde Avrupai tarzda düşünmedi yeni öğ. Feniyor. Fakat, bu hatslarda ve bu ih- malde bundan böyle de ısrar edecek © Jursak © zaman kabahatli oluruz. (Devam 14 üncü sayfada) tecrübeleri. çocukluğumdanberi zayıf, nahif imiş. Pa- Tarmmış bir Fransız mütefekkiri der ki: Bir adam bilirim ki şerir değildir, fakat öyle görüs nür, kendi elinden'ekmek yedikleri halde ekmekle iktifa elmiyerek eli de yulmak istiyenlere karşı tek müdafaa sistemini böyle görünmekle bulmuştur. | Dünyanın en eski i.astası 1 i | dilât yaptı. değil, kadındır.» EEE AAA ESENLER e profesör buna: tamamlanacaktır. İngiliz “meb'uslarından - binnin karısı, 4 da satıl: raya, pula, servete ve sâmana rağmen bir türlü iyileşmemiş. Bundan üç sene evvel evlenen kadın kocasile birlikte havası ya- rar diye cenubi Amerikaya gitmiş. Orada da yapamamış. Tekrar Londrada, gayet muhteşem, her odası başka bir manzara- tedir, şememiş. Bunun Üze verişli bir yer aramışlar, gene bulamıya- rak Londraya gelmişler. 32 yaşlarında, gençliğinin en verimli çağında bulunan Bir gün Nevyorktan uzakta dostlarından ! görüyorsunuz, İSTER Bir tanıdığımız anlattı: — Dostum hastadır. Kalbini besliyen ince damarlar galiba daralmış. Yahud sertleşmiş... İki yıl önce doktorlar anu ölüme mahküm ettiler. Fa - kat o bir defa da Avrupanın çok tanınmış bir mütehassı- sını görmek istedi. Hastalık halinde döviz müsaalesi almak tam teşekkül. lü bir hastanenin rapor vermesine bağlıdır. Doktörlar İNAN, da edilemiyeceğine kanidirler. Bunu bir izzetinefis me- selesi yaparlar. Rapor almak güçtür. Fakat dostumun Av- rupada yerleşmiş akrabasından bir zat vardı,-Ona güve- parek gitti. Orada buradakinin tama: aksi bir tedavi görmüş, giderken hastavdı, sağlam di ü. Buyu gene nir seyahat yapmak arzusunda, fakat artık Avrupada hı- sım akraba kimse kalmamış, buradan döviz almak im - kânsız. Kara borsaya müracaat edecek adamlardan de - ği), söylenip duruyordu. Ben dostumu dinlerken düşün- Ai Hergün tedavi için, gezmek için, eğlenmek için üç beş kişi memleketimizden Avrupaya gider. Hiçbiri döviz al- İSTER İNAN, ise burada tedavi edilemivecek bir hastalığın Avrupada | Hergün bir fıkra İnsandan maksad : Kılıbık bir erkek bir eser yazmıştı. : Eserinin bir yerinde şu cümle vardı; «İnsan dünyaya hâkimdir.» Kılıbık erkek bastırdığı kitabların evine getireceği nüshada ujak bir ta- «İnsan dünyaya hâkimdir. cümle- sinin yanına bir yıldız koydurdu ve : sayfanın. altına şu haşiyeyi yazdı: : «Burada insandan maksad Mi e Ancak 20 kişinin bildiği bir dilin lügati Kembriç Üniversitesi oprofesölerinden Baily yeni bir kitab yazmaktadır. Fakat İbu kitab alelâde bir eser değildir. Zira 1 — Beş senedenberi çalışmaktadır. 2 — Eser ancak beş sene sonra 1944 te 3 — Kitab yalnız beş yüz nüsha basi iscaktır ve her bir sayfası de 10 Vi malolacaktır ve en az da 25 sene zarfın- p bilirilebilecektir. Profesör Baly'in kita, bündan bin! #ene evvel Türkisten ve Tibette konuşus | lan Hotancaya aid bir lügattir. Bu dili büs| tün dünyada ancak 20 kişi anlıyabilmek- küne yerleşmiş. Genedeiyir|——————— | merasim elbiselerini giymektedir. Resim- Avrupa ka -|birinin evinden şehre otomobil ile dönen | de onu, teyzesi Prenses Olgayı karşılar - zan onlar kopçe madamın sıhhatine el -|mâdam müthiş bir fırtınaya O tutulmuş, |ken görüyorsunuz. saatlerce sürer bir mücadeleden sonra $ie YE ee e Bındıfı kulübede bayılmiş, bir daha kur. Denizler kaç senede dolar! tulamamış, ve hastalıkların yenemediği! Bu da bir İngiliz âliminin hesabıdır. kadın, doktorların tavsiyesile bir kere de| zengin kadını gene ezeli tabii ölüye sü-| Denizler kurusa, yahud boşaltılsa ne - Nevyorku denemek üzere oraya gitmişlir. | rüklemiştir. Resimde madam ile kocasım m————m———ğ—ş—ğ——— m ——ğ—ğm m m a a İSTER manışlır. Kanunen memleket dışma para çıkarmak ya - | rüleceğine inanıyoruz, ey okuyucu sen: ISTER INANMA! İ sındaki farkın azalmasını temin ediyor.» lik etmek insanın hayatta bulabileceği manevi zevk- ayni zamanda cemiyete karşı va- düşmanlarını da $* elmiye - ârh çıkarsın. Fakat yaptığın iyiliğin bir gün kendi sleyhine çıkmaması sebeblerini de temin çt. Yugoslavya kralı | Büyüyor! z A mr ya) Yugoslavya kralı Majeste Peter 16 ya « şına basmıştır. Artık ceketetay, ve diğer biç m durmadan akmaları halinde an- cak kırk bin senede doldurulabilirmiş... İNANMA! saktır. Ceblerini arayınız, metlik bulamazsıniz. Bunun la beraber gene giderler, âylarca kalırlar. Nasıl yaparlar bunu? Avrupada hısım akrabası veya tcari muamelesi olan birisini bulmek kâfidir. Elinize sened de vermezler, tek bir isim, tek bir adres, Avrupada gider, onu bulur, hüvi- vetinizi isbat eder, paranızı alırsınız. Yalnız İngiliz lirasının kıymeti 595 kuruştur. Sterlini 850 veya 900 den ödersiniz. İşte kara borsa buna derler. Başta. Macaristen ile Yunanistan olmak üzere bazı memleketler kara borsanın kazancını kendi bankalarına kazandırmak, hem de bir kısım vatandaşları kanun yolu- nun kenarından yürümekten kurtarmak istediler: Eldeti gelen dövizi, seyyahtan alınan dötizi kara borsa fiatına alıyor, kara borsa fiatına İstiyene satıyor, hem kolaylık gösteriyor; hem de resmi, #caret'kuru !le serbest kur ara- 'Tamdığımızdan dinlediğimiz bu hikâye bize hâtırlattı ki, geçenlerde bu usulün bizde de kabul edilmek üzere ol- duğu söylenmişti. Sonra meselenin halli gecikti, biz al- tm meselesinde olduğu gibi bu serbest döviz meselesin- de yapılabilecek mühim yenilikler olduğuna, faydalı gö- s May va, Sözün kısası. Adaların suyu E Talv e merikanın kâfi olduğu ÖL edilen «Kristof Kolomb» giysi aylar? cümlece malüm bir yumurta b Birdenbire | hatırlıyaııy” “ iş olmak için oni Kola gemide ik rada tekrar e s ya kralının huzurunda, i kıskanan başka bir d bulunan bir menin büyük bir marifet şayıla söylemesi üzerine, Kolomb herife — Sen bir yumurlayı dik durdur? — Hayır. Bu, mümkün değildir. — Emin müsin? — Elbette eminim, -— Ben durdururum, “Kabil değil! yumurta de, yı getirirler; kolomb ama eği ne alıp.ortadaki masanın üzerin? Vurur, kabuğunun bir ucunu çöker yumurta dimdik durur, Müteakiben — İşte, der, gördüğün gibi, bu dâ yen zor bir iş değildir amma, göçünü Z lâzımdıl ad İspanyol gemicinin burada ilâve # yi unuttuğu bir şey daha vardı. BUZ başarmak için onu düşünmek kâfi ol dir, Ayni zamanda hüsnü niyet VE göstermek lâzımdır ki o iş olsun. Adaların suyu da Kristof Kalosbi yumurtası gibi başarılması zor bir 4 Öğ gildi, İstanbulda kaç gazete, ve her e etede ne kadar muharrir, ressam yel katürist varsa, yıllarca, sesimizi Ada sakinlerinin seslerile âyâr eder © tıldik. Lâkin bu feryadımızı, irgadl | mizi, kös dinlemiş kulaklara bir duyuramadık. pr. Vakta ki bu iki kıymetli meziyeti sinde birleştiren biri geldi.. Bizim YAR muza, söylememize bile hacet bıraki0! işle şıpınişi Ada, suyuna kavuşuyor. # Bu, ne sihirdir, ne keramet: Mahi# zimle hümü niyet! Bizde, eşkimiyen bir söz temsili ii o da; Ricalin himmeti dağları deviri» “4 züdür, Bü sözün doğruluğunu bize bele$i reisimiz döklor Lütfi Kırdar bir ker$ ha isbat ediyor, pi Anacığımın mezarından başka bi€ ilişiğim bulunmıyan Ada sakinleri yapi kendisini dilim döndüğü kadar şük“ tebcil a anmak isterim. Lâkin o BEÜ memnunum ki, söyliyecek kelime pala mıyörüm. V dilimin ucuna ancak Şi EO 761 temenni geliyor? pi İlâhi, muhterem doktor! Su gibi ol!, E, Tali iie ağşimieki siz sdr la Şakalaşırken denize düşen İkİ tayladan biri boğuldu g Paşabahçe şişe ve cam Satine radenizden kum taşımakta olan K gis Galibin idaresindeki motör, eve 'Boğaziçine girince mürettebat 8£' birbirlerile şakalaşmağa başlamığit ye Bunlardari Ali ile Mevlüd şakayı PAK vg der riye götürmüşler ve bir aralık ikisi denize düşmüşlerdir. Diğer tayfa gi nize düşenlerin imdadlarına koşm da, Aliyi bulmak mümkün ulama Motör kaptanı Galib, tayfa Mev Süleyman yakalanarak Sarıyer İ karakoluna götürülmüşlerdir. Darülâcezenin mekteb kısm! lâğvediliyor Darülâcezedeki mekteb kısmı ks ye 0Y Rİ 4 cak, talebleri Büyükçekmecedeki & & okuluna gönderilecektir, sarmeaninsase saanen sansa asamn san sese TAKVİM