26 Mayıs 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

26 Mayıs 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1 sil | l .i ii ei “Son Posta, nın Hikâyesi Mukabil Plân Kapı çalındı, açtım, Nihadı gördüm: — Nasıl, dedi, tam söz verdiğim saa evine geldim değü mi? — Evet üç senedenberi ilk defa vaki, oluyor. Esasen bu üç sene içinde üç defa- dan fazla evime gelmemişindir. — Yani evlendiğimdenberi demek is - #iyorsun! — Senin evlendiğin tarihle, benim evi- me gelmeni seyrekleştirdiğin tarih ara - #ıhda bir münasebet var mı; bunu hiç &- raşlırmadım. — Var ya, karım... — Karın, benim gibi bekâr, bit adamla Börüşmene razı deği! ha... Olur ya. bel- ki de haklıdır, Çünkü sen daha henüz 0- tuz beş yaşında top delikanlısın, gözün a- çılmamıştır. Ben senin gözünü açar, seni fena yollara sevkedebilirim. — Allah aşkına sitem etme, — Sitem etmiş olmak için değil, sana yardım etmiş olmak için söylüyorum. Bunları söylemek sana güç gelecekti de. Nihad, benim konuşma tarzımdan pek memnun olmamıştı. — Şakanın sırası mı ya? — Onu bilmem, bazı şey parayla olur, bazı şey sırayla.. Fakat şaka müstesna - dir. Ne para ister, ne sıra,. Her yerde, her 'vakitmyapılmasına cevaz vardır. — Anlaşıldı, sen beni konuşturamıya - caksın. — İşte bu elimden gelmez. Bunu yap * 8a Yapsa sizin bayan yapabilir. — Allah aşkına sus ta anlatayım. — Pekâlâ. Susacağım, sen de son üç sene zarfında bana niçin gelmediğini ve bugün söz verdiğin saatte nasıl gelebildi- ğini anlatacaksın? Nihad acaba karısile kavga mı etmişti, ayrılmışlar mıydı? — Yoksa Nihad karınla kavgamı ettin? İşte bu fena! — Hayır kavga etinedim. Bir haftadan- beri plânlı hareket etmiye başladım. Benim karım, şuraya buraya gitmeme arkadaşlarımı yoklamama kat'iyen ka » Tışmaz, fakat plânlı hareket eder, — O da plânlı, sen de plânlı. Bunlar harb plânı mı, sulh plânı mı? — Ne harb plânı, ne de sulh plân, kid — Ne demek istedigmm anızmıyo - rum nne... Şayed başka defa size böy- le saçma sözler söyliyen ve mânasız dedikodular yapan biri çıkarsa, kendi- 8ine Nerimenin benim yanımda, haya- tını kazanmak için gideceği herhangi başka bir yazihaneden çok emniyette olduğunu söyliyerek bu sözü kapatır - sınız. Süheylâ hanım cevab vermedi; bir defa daba oğlile herhangi bir münaka- şaya girişmenin imkânsız olduğunu ve onun sert bakışlarının yalnız yabancı- ları değil hattâ annesini bile titrettiği- ni ve cesaretini kırdığını #hlamıştı. Fakat bütün bu sebebler onun Neri- meye karşı duyduğu düşmanlığı ve ki- ni arttırmaktan hali kalmıyordu O «sığıntıs eskiden olduğu gibi muamele edemediği ve kalbinin zalim duygula- rını tatmin edemediği için içinden bü- yük bir öfke taşıyordu. Hayır, artık bu- na imkân yoktu. Olsa olsa ona arada bir tahkir kelimesi, ağır ve dokunaklı bir söz fırlatabiliyor ve ona, boş saatle - rinde yapılacak işler, tahmil ediyordu. Nerimenin bütün bu işkencelere ta - hammül ederek vâsisine bir tek şikâyet kelimesi söyliyemiyeceğini bildiği için bunları yaparken hiç bir korku duymu- yordu. Filhakika Nerime bir gün Nesrinin verdiği bir el işini bitirmeği kabul et- tiği için o günden sonra bir düziye ken- disine, bir hizmetçiye emrediyorlarmış gibi, gerek Süheylâ hanım gerekse Nes- Tin, bin türlü el işleri yüklemiye ve gündüzleri büro işleri ile yorulan genç Sızı her gece geç vakte kadar çaflıştır- Çeviren: Nimet Mustafa ANHU | karışıp ne dediğimi, ne diyeceğimi şaşırtı- yorsun. Ne demiştim, ha. Karım plânlı hareket eder. Meselâ sana geleceğim, saat dörtte evinde bulunacağım değil mi?.. Üç buçukta evden çıkarken karım beni ka - pıya kadar yola vurur. Tam kapı önüne geldiğimiz zaman bir şey hatırlamış gibi bir an durur. — Olmaz, gitmiyeceksin, der ve sen de kös kös içeri dönersin, — Bunu da demez. Fakat öyle bir iş çe karır ki. Sana gelmem mümkün olmaz.. Meselâ der ki. «Mademki sokağa çıkıyor - sun kocacığım» filân yerdeki talan mağa- zaya da uğra. Bana şu Penkte bir metre krepbirman al, Başka mağazadan almı - yasın sakın, oradaki krepbirmnları gör » düm. Hepsinden iyisi onlardır.» Filân yer. deki falan mağaza muhakkak senin evi - nin bulunduğu tarafın aksi istikamette- dir. Ben oraya gidince ancak yedide senin evine gelebilereğimdir, Karımın arzusunu yerine getirmek pahasına o gün sana gele- mem. Ertesi gün başka bir yere gideceğim değil mi, bu sefer de karım başka biir iş çıkarır. Yenii yaptırdığı elbisenin rengin- de bir çiçek istiyordur. Aramak lâzımdır. Mademki ben sokağa çıkıyorumdur. Gi *| deceğim yere gitmeden evvel o çiceği a - rayıp alırsam çok sevinecektir. Tabil ben gene karımın hatırını kırmamak paha - sına gideceğim yere gidemem, Cünkü çi - çek arayıp bulmak bir kaç saatlik bir iş - tir, — Bugün galiba karın sana bir iş ver. medi? — Verdi amma, sonradan vazgeçti. Mu- kabil plânımın muvaffakiyeti işte bura - da. Bir haftadanberi onun plânına karsı kullandığım mükabi! plân sayesinde ver- diği işleri geri alıyor. Ben de istediğim gi- bi, istediğim “yere, istediğim saatte gi - debiliyorum. — Karının plânını öğrendik. bari şu se- nin mukabil plânım da öğrenelim, — Bir hafta evveldi. Bizim Sedad Gi - nün evinde birkaç arkadaş buluşacaktık. Ben evden çıkarken karım hemen bir iş icad etmişti. «Mademki sokağa çıkıyorsun, Sedad derken bana oradan aldığın eldiveni bü numara küçüğüle değiştir.» Nasıl oldu bilmem, benim plânı o anda keşfettim. Ve plâna uygun bir cevab ver- dim: «Çok iyi olur karıcığım, hemen giderim. Esasen alırken bu eldivenin büyük oldu-| ğunu tahmin etmiştim. Fakat satıcı kız 15-| rar etmişti. Hani şu kış, sen de görmüş - sündür. Kıvırcık sarı saçlı, yeşil gözl güzel yüzlü.. Hani boylu poslu. Tanım dın mi? Tanımadın demek, dâima güle - Tek konuşur, Sevimli bir şey canım.» Sözüm hiç te doğru değildi. Satıcı kız karıma tarif ettiğime taban tabana zıddı. Kara kuru, sevimsiz bir şeydi, Karım yü” züme hayretle baktı: «Sen zahmet elmesen de olur, dedi, ben bir gün kendim çıkar değiştiririm. Sen doğru arkaraşına gi! Ve o günden bugüne kadar karımın plânlarını buna benzer mukabil plânlarla karşıhıyorum, — Buraya gelirken de böyle bir plân mı kullandın? hi — Evet karım teyzesini merak ettiğini, bir kere uğrayıp hatırını sormamı söyle-! mişti. Ben de onun bü arzusunu sevinçle | karsılamıştım. “Teyzesinin tam karşısındaki evde otu - ren esmer güzelinin, geçende teyzesine uğradığım zaman pencerenin önünden hiç çekilmediğini, biz teyzesile otururken onun gözlerinin hep bizim oturduğumuz odada olduğunu söyledim. Teyzesinin evi- nin karşısında esmer güzeli var mı, yok mu, onun da farkında değilim ya... Teyzesini merak eden karım, birdenbire teyzesini merak etmez oldu. Ve benim dosdoğı gelmemi tembih etti (“Yeni resviyat Bahar hikâyeleri Hikâyeci Kenan Hulüsi hikâyelerinden bir kısmını bu ismi altında toplamış ve Çığır Kitabevi tarafından neşrolunmuş- tur. İçinde tarlaya çevrilen su, Bir mil- letin sonu, Kavaklıkoz hanında bir vak'a, Tuhaf bir ölüm, Dört hanların kulaksızı yeni müellifin en muvaffak »İ| Beylere gitmeden dosdoğru şuradaki Yazan: GÜZİN DALMEN mıya başlamışlardı. Nerime ilkin bu işleri reddetmek istemiş, hattâ birçok defalar bu evden kaçmak ve kurtul - mak çarelerini aramıştı; fakat onun va- ziyetinde bir kızın yalnız başına yaşa- masının müşkülâtmnı idrak ettiği için bir müddet daha boyun eğmiye mec - bur kalmıştı. Süheylâ hanım da Nesrin de, iş verir- ken: — Sana yemek ve yatak veren bir ev halkına karşı minnettar olduğunu ispat etmelisin. Bu da ancak onlara hizmet- ie olur. Gibi ağır cümleler sarfetmek sure - tile izzeti nefsini rencide ettikleri için oda kendi sıhhatini feda ediyor ve ken- di kendine: — Sizin alicenablığınıza hayatım pa- hasına bile olsa mukabele edeceğim... diverek isyan ve kinini kalbine göm - miye ve bütün şahsi mülâhazaları bir tarafa bırakarak bu aileye karş: olan borcunu biraz olsun ödemiye çalışıyor- du. Bu maksadla, Pazar ve tatil günleri sokağa çıkmamıya, geceleri geç vakte kadar çalışmıya başlamıştı. Artık ken- di hayatını tamamile istihkar ediyor, yalnız gururunu ve izzet! nefsini koru- mağı düşünüyordu. Onun bu halini gören ve yazın bir parça toplanmışken gitgide zayıfladı - ğini anlıyan Nuriye hanım nasihatler etmiye başlamıştı: — Yapma yavrum; kendine yazık €- diyorsun. Verdikleri işleri reddet; vak- tim yok de; bir şey yap. Büsbütün za- yıfladığını, kuvvetten olmuş hikâyeleri vardır. Tavsiye ede- sarardığını görmüyor musun? Böyle giderse bir hastalığa tutulacaksın. — Ne yapayım, mademki bu konakta bir sığıntı olduğumu bana durmadan hatırlatıyorlar, ben de, başka bir yerde kendime bir iş bulacağım güne kadar onlar için çalışır ve bana! verdikleri o- danın, yedirdikleri dkmeğin parasım öderim. — Hayır kızım, doğru düşünmüyor- sun; bana kalırsa sen bu vaziyeti bir münasib zamanda Feridun beye söyle- melisin. Senin vâsin olduğuna göre bünları bilmesi Jâzimdir. — Ben artık çocuk değilim vâsiye ih- tiyacım yok; bugün istediğim yere gi- debilirim; fakat hiç tanımadığım bir kimse olmadığı için tek başıma orta - lıkta kalmaktan korkuyorum. Maömâ- fih, ne ölürsü olsun Feridun beye ânne- sinden şikâyet etmek gibi bir küçüklü- ğü hiç bir zaman yapamam. Nerime verdiği kat'i kararı bozma - dan gece evde iş işliyor, gündüzleri de fabrika muhasebesinde çalışmakta de- vam ediyordu. Genç kızın çalışmasın - dan Amirleri ve Feridun bey memnun olmalılar ki, kendisine hiç bir tenkid yapılmıyor, bilâkis muhasebeci her za- man ona takdirkâr sözler söylüyordu. Feridun bey vakit vakit onu yazıha- nesine çağırıp mektub yazdırmağı âdet edinmişti artık; haftada bir iki defa, yabancı memurların görmesini isteme- diği bazı mahrem muhaberatı ona yaz- dıriyor, bu vesile ile onunla sık erk te- masta bulunarak konuşuyordu. Bir gün, yazılacak mektubları söyle- dikten sonra, ilk defa olarak Nerimeye mektebde bilhassa hangi derslere eh - emmiyet verdiğini sordu. — Ben bilhassa edebiyatla meşgul olmak istiyordum; fakat (omektebden sonra çalışmıya ve hayatımı kazanmıya mecbur olduğumu nazarı dikkate alan müdirem, bana daha ziyade yardımı düştüğünü ve) dokunur ve bankalardan birine girme- HUBUBAT UNLARI SIHHAT VE KUVVET kaynağıdır. Mudanya Belediyesinden : İş arayan sermayeliler Mudanyanın denize yirmi, otuz metre havuz - plâj tesisine müsaiddir. Bursa halkının yegâne banyo ve sayfiye yeri olduğu halde yazrı eks için kârlı bir teşebbüs mesafesindeki münhad bir arazi “a si eriyâ gi galı olan denizinden pek te istifade edilemiyen Mudanyada böyle biz tesisatı kârlı ve faydalı olacağı yapılan etüdlerle anlaşılmıştır. Bir buçuk metre ğinde gayet müsaid bir kum takabası havuz civarını da su birikintijerinden kurtarmak suretile bulunan bu arazide yapılacak bü: kğ kabili istitade Ve 0 metli geniş arazi hâs“ olacaktır. Bu-arazide otel sabit veya portatif kiralık . gazinolar vessir tesisat vücude getirilmek suretile çok geniş bir varidat — elde edilebilir, Mükemmel hir astalt $r si halinde olan Mudanyadi asgari elli len başka şimendifer ile de bağlı olduğu bin nüfuslu ve pek ç9k da ecnebi ve yeri seyyah velbeden Bursanm bir g0 için g bin lira sermaye konmaz suretile girişeceklere plâj, otel ve gazino ve kiralık ev yapmak ve işletmex imtiyazı ei cek ve belediyece veya şifahen müracaat etmele, me.yarar diye riyaziyeye çalışmamı tavsiye etti. — Riyaziyeyi sevmiyor muydun? — Edebiyat kadar değil; fakat ona da çalıştım. — Demek seni serbest bıraksalardı, liseyi bitirdikten sonra üniversiteye gidecek, edebiyat tahsil edecektin? — Evet... Feridun bir ik! saniye karşısındaki genç kıza baktı. Onun gözlerinin parla- dığını, genç yüzünün heyecanla titre- diğini görünce içinde büyük bir acı duydu ve müşfik bir tebessümle ona doğru bir iki adım attı. — Mademki okumaktan çok hoşlamı- yorsun Nerime, o halde sana bazı ki - tablar verebilirim. Anlamadığın nok - taları gelir benden sorarsın. Okumak istediğin bazı eserler varsa, bana İsim- lerini söyle, kütüphanemde bulunmaz- sa saha onları İstanbuldan getirtirim. Henüz daha pek gençsin İstediğin etüd- İarı yapabilecek vaktin var. Feridun bey sözünde durmuş, büyük bir itina ile seçtiği mecmuaları ve ki- tabları genç kıza vermişti; fakat yalnız bu kadarla kalmadı. Kitabları okuduk- tan sonra Nerimeve bunlar hakkında ki fikirlerini sormağa, tenkidler yap - mıya, önün anlamadığı veya dikkat et- mediği noktaları aydınlatmıya ve ayni mevzu üzerinde yazılan iki eser hak - kında münakaşalar, mukayeseler yap- mıya ve bu suretle onun görüş ve an- layış kabiliyetinin tekemmülüne de itina etmiye başladı. Nerime Feridunun sözlerini . büyük bir dikkatle takib ediyor; onun kendi tahayyül ettiği gibi #lelâde bir insan değil; bilâkis çok gezmiş, çok okumuş ve çok şeyler görmüş bir adam oldu - ğunu yavaş yavaş anlamıya başlıyor- du. Bazı günler Feridun ona, Avrupaya yaptığı. seyahdtlerden, orada gördüğü ir çok teshilât gösterilecektir. Taliblerin belediyemize san'at eserlerinden bahsediyof, rı anlatırken heyecana kâl düğü güzel bir manzarayı, bir müziği, gezdiği bir müzeyi ediyor, bu sözlerile kendisinin , işleri için değil, ayni zamanda "yi istifadeler için seyahatler ettiğini i pat etmiş oluyordu. £ Demek Feridun şimdiye kadi” sine ve Nesrine bu gördüğü V€ diği güzel şeylerden bahset ların bu gibi şeylerle alâkadaf malarından ve bunlar; anlı çi rından ileri geliyormuş! O güne kadar soğuk ve maddi san tasavvur ettiği bu çocuğunun birdenbire büsbütü” çi bir adam olarak karşısına mek Nerimeyi şaşırtmıştı. Art dumu eskidenberi tanıdığı Gİ yeni bir adam olarak görüyor. $ı hayranlıkla karışık bir korkü yordu. Bugün gördüğü n zik adam, bundan birkaç se gf kendisine hgkaret eden, ken. lüm eden değildi ve olamazdı Say, büsbütün yeni, büsbütün y hali, her tavrı nazik ve zarif vir dı. Bazı dakikalar gözlerinde dakini tülreten sert ve larda görülüyordu amma bakışların kendi yüzünde nı, artık ağabey dediği bu 9“ disine karşı çok büyük bir çet zaketle muamele etmekte o dl byordu. a Artık Nejad bugünkü Perili, se, onun mavi gözlerinin Ni 5 karken nasıl yumuşadağını. yo tatlılaştığını ve genç kızın dâde bakışların karşısında nasil titrediğini bilmiş olsâ için «buz külcesi» tabirini dı. van

Bu sayıdan diğer sayfalar: