Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
* Denızcılık tarihimizin meçhul kalmışyfları . Ziııdaııcı Mahmud Kaptanın Harikulâde Maceraları 17 inci asırda Akdenize dehşet salan Türk korsanları hakkında el yazması bir vesika ( “Son Posta,, nın tarihi bahisler muharriri yazıyor | Ürk esirlerden dört baskında bilhassa büyük kah- ramanlık göstermişlerdi: Köle — Yusuf, Bayraktar Kara Veli, Zabun Musa ve 1,5 saatlik müthiş bir cenkten sonra ge- mi zaptedilmişti. Öldürülen altmışa ya- kın korsanın cesedleri denize atıldı, Zindancı: — Ey kardeşler, inayeti hak ile gemiyi zaptettik. Amma rüzgâr kolayından olsa kalkıp gider idik. Lâkin hava gayet 1li- mandır. Kalkmak mümkün değildir. Şim- | di karaya çıkan korsanlar nerede ise dö- necekler, asıl cenge şimdiden sonra hazır olun! Dedi. i Bunun üzerine Türkler cenge hazır- Janmağa başladılar. Saçma topları dol- duruldu. Kumbaralar istif edildi, yata- ganlar ve kılıçlar silinip bilendi. - - Sabah namarzından evvel, kara tarafın- dan tüfek sesleri duyuldu. Korsanlar dö- nüyordu. Fakat baskında muvaffak ola- mamışlardı. Çünkü sünnet düğününe da- vetli olan ağalar 500 kişi ile gelmişlerdi. Onlar da korsanların geldiğini öğrenmiş- ler, sahile gözcü koymuşlardı, gafil yat- mamışlardı. Korsanlar baskın yapalım derken tuzağa düşmüşler, perişan olup kaçarlarken de ağaların beş yüz muha- fızı ve silâhına sarılan köylü ve düğün halkı tarafından takib edilmişlerdi. Ka- yıklara canlarını zor atmışlardı. Kalyona geliyorlardı. Kalyon sahilden 3 mil kadar açıkta ili. Korsanlar tobp menzilme girince toplara hep birden ateş verildi. Büyük Rum ka- yığı derhal battı Filika sakatlandı. San- dala bir şey olmadı. Korsanın cengâver- lerinin mühim bir kısmı da sandalda idi. Ölümün muhakkak olduğunu görünce göz karartıp kalyona baş tarafından hü- cum ettiler. Fakat Türkler tarafından ya- man bir kılıç yıyip denize döküldüler. Sandal zaptedildi Bayraktar Kara Veli- nin gayreti ile filika da batırıldı. Denize dökülenlerin bir kısmı sahile kadar yü- züp köylüler tarafından yakalandılar, e- gir edildiler. Korsan kaptan ile birkaç korsan da batan filikanın leşine binip ge- cenin karanlığından istifade ederek ci- vardaki küçük, ıssız bir adaya çıktı. Zindancı, gem'nin eski kaptanının ka- marasına koştu, Orada bir Tunus bayra- ğı buldu. Hemen alarak geminin direği- “ne çektiriti. Sahildeki köylüler bu deniz cengini görerek hayret içinde kalmışlar- dı. Zindancı zaptedilen sandalı dönatarak ve içine birkaç Türk yoldaş koyarak sahi- le gönderdi. Bunlar zindancının yaptıkla- rını anlattılar. Köylüler sabahlara kadar şenlik yaptılar. Sabahleyin de 1ssız adaya sandalı gön- derip korsan reisi ile arkadaşlarını yaka- ladılar, Zindancı, düşmanı olan reisi am- barda zincire vurdu, öbürlerini de köy- lülere hediye etti. Tunus bayrağını çek- miş olan kalyon da Kıbrısın başka bir li- — Manına gitti. Vak'a olaklarla Kıbrıs paşasına haber verilmiş, paşa da fevkalâde — sevinerek Zindancıyı görmek isştemiş, kendisini zi- tanesi bu " 'ettiğini işittik, Lâkin bizim gibi üstü başı Dünkü kısmın hülâsası Misırdan İstanbula giden bir Fransız tüccar gemisine 55 Türk yolcu biniyor. Gemi Akdenizde müthiş bir fırtınaya tutularak Adalar denizine doğru sürük- leniyor ve orada ıssız bir adanın kaya - lıklarına düşüp parçalanıyor. İçindeki- lerden bir kısmı boğulup bir kısmı adaya ; çıkıyorlar, Günlerce aç kaldıktan sonra bir Malta korsan gemisi gelip kendilerini topluyor ve esir sıfatile ambarda zincire vuruluyorlar. Fakat bu korsan gemisinin zindancısı - Relise müthiş bir kin beslemektedir. Kor- sanların Kıbrıs sahilinde bir köy baskı- nina çıkmalarını fırsat bilerek Türk e- sirlerin zincirlerini çözüyor ve gemiyi zaptediyor. B 4 Yüt yaret etmesini bildiren bir buyuruldu ya- zıp göndermişti. Zindancı da gittiği limanda — geminin kıçında bir divan kurmuştu. Evvelce öl- dürülmeyip zincire vurulmuş olan dört zabiti huzuruna getirtti. Bunlar topçu- bâaşı, dümenci, yelkenci ve bâşreis idiler: — Baskında bir kazaya kurban olmı - yasınız diye sizi zincire vürdum. Şimdi size teklifim şu: Ya benim ile beraber çalışırsınız, yahud-tamamen hür, serbest- siniz, sizi istediğiniz bir adaya bıraka- | yım! dedi. Zabitler: — Biz seni geminin kaptam biliriz. Em- rine râm, dostuna dosi, düşmanına düş- manız! cevabını verdiler, Bunun üzerine gemi donandı. Zindan- cının kaptanlığı şerefine iş ve işre; sof- raları kuruldu. Ölen korsanların sandik- ları ortaya kondu. Zindancı kaptan bu sandıkların içindeki malları, gemide bu- lunan 53 Türk ile 17 hıristiyana taksim | etti. Adam baştaa 850 kuruş düştü. Zindancı kaptan bir taraftan da Kıb- rısın sahil gemici köylerine haber sala- rak levend yazmağı, geminin mürette- batını tamamlamağa başladcı. manda geminin erzakını famamlamak ile meşgul oldü. Bu sırada kendisini Kıbrıs paşasının buyuruldu ağası ziyaret elti. Zindancıya paşanın buyuruldusunu ver- di. Zindancı: — Bu nedir ağa? Diye sordu. — Buyuruldudur! — Biz böyle şeyleri anlamayız. mizde böyle kâğıdları okur dahi yoktur. — Paşa efendimiz”ulü gazanızı habher alıp sevindi. Sizi Magosaya çağırır. Sizi ve gemiyi görüp şenlikler ettirib ile siz- lere hil'at giydirmek ister. Sonra bu ga- zayı padişaha arzedecektir. — Paşa efendimizin ömrü — deyletleri çok olsun, gazileri sevdiğini ve himaye pis adamlar bir veziri âlişanın hil'atleri- ne lâyık değiliz. Hem o devletlüye lâyık hazır hediyemiz de yoktur. Şimdiye ka- dar vezir divanına varıp vezir yüzü gör- memişizdir. Belki sevincimizden ölürüz, Eğer bir zengin gemi vurur isek o zaman hediyelerimizle paşanın huzuruna varı- rız! Zindancı münasib bir hediye ile buyu- |damlarına şu haberi uçurmuştu: Ayni za- |- İçi- | ruldu ağasını Magosaya tersyüzüne gön- | dermişti. Sonra zabitlerine dönmüş: — Bu böyle yalnız başımıza olmaz. Bir deniz ocağına girmemiz, sancak almamız lâzımdır. İstanbula gider isek Osmanlı pençesine düşeriz, Kendimiz esir oluruz, kalyon ve malımız da müsadere edilir. Cezayir ile Tunus var. Gemide 'Tunus bayrağı çıktığına göre uğurdur Tunus ocağına yazılırız, 70 gemici: — Sen bizim kaptanımızsın, sen ne is- ter isen o olur! dediler. Zindancı birkaç adamı ile sahil köyle- rinin delikanlıları arasından levendi seç- mek için karaya çıktı. di Kıbrıs paşası Zindancının cevabına çok kızmıştı. Araya münafıklar da girdi: — Zindancı kaptan birkaç adamı ile karaya çıkmış, köylerde levend yazar, komanya toplarmış; edebaızı yakalatıp zindana attırın! : Dediler. Paşa hemen emir verıü Zin- dancı iki üç arkadaşı ile yakalandı ve Kıbrıs paşasının huzuruna çıkarıldı. Paşa: — Dinsiz asi kâfirler! Siz benim fer- manımı dinlemiyecek adam mısınız? Diyerek hepsini zincire vurdurttu ve Kıbrıs kalesi zindanına attırdı. Sonra kalyona haber gönderdi: — Kalyon buraya gelecek, yoksa bun- | ları hemen idam ettiririm! Zindancı da, Magosa kalesi nöbetçile- rinden birisine birkaç altın sıkıştırıp a- «Zin- 'dancı bizim kaptanımız değil, tercümanı- mızdır desinler. Hemen kalkıp gitsinler, Magosaya gelmesinler. Bir iki gün Ma- gosa önünde olta vursunlar. Görelim bu- nun sonü ne ölür.> Berikiler Zindancınır emri ile hare- ket ettiler, Üç gün Magosa önünde olta vurdular. Dördüncü gün bir Fransız şay- kası yakaladılar. İçindeki yolcular Trük- tü. Gem'cilere sordular: — Nereden geliyorsunuz? — İstanbuldan. — Geminin içinde yolcu mu var, aa- ker mi? — Yolcu var: Kıbrıs paşasının iki oğlu ile karısı ve adamları, Kıbrıs kadısının da bir oğlu ile karısı var. Tam fırsattı. Kadının oğlu ile paşanın iki oğlunu, çocukların hocasını ve ket- hüdasımı kalyona aldılar, paşaya da he- men bir mektub yazdılar: «Zindancı ile dört arkadaşını oğulları- nız ve yanında bulunanlarla mübadele ederiz, fakat üstelik 500 akçe de pekis- med parası isteriz.>» Mektubu şayka ile Magosaya gönder- diler, Mektubu okuyunca paşa ile kadının a- kılları başlarından gitti. Fakat paşanın birkaç divanemeşreb ağası: — Bir şanlı vezirsiniz. Onların kap- tanları ve başbuğ iş erleri yoktur. Bir a- lay taş ve odun gibi adamlardır. Liman- da İstanbuldan gelen Fransız şaykası var. Bir gemi daha var, ikisini mükemmel donatıp geceleyin baskına gidelim. Kara- dan da liman ağzından kurşuna tutarız... Dediler. Beynelmilel yankesici — Ali Rıza “Son Posta,, ya hayatını anlattı ’ için geldim, fakat Ali Rıza “Türkiyeye evlenmek ve işten elçekmek yakalandım,, diyor ; (Baştarafı 1 inci sayfada) — Aaldanıyorum sanmayın, dedi, siz gazetecisiniz! (Beni zabıta mmemuru diye takdim etmişlerdi.) Vâakıâ, husu- si hüviyetinizi saklamağı pek güzel be- ,eeriyorsunuz. Fakat polis olmadığınız ellerinizden ve bakışlarınızdan belli, arınız ince, tavırlarınız yumu- şak. Sizde bir san'atkâr vaziyeti var. Beni, ne çalgıcı, ne de Tessam hafif yollu istintak edecek değil ya?!. Ali Rı- zaya karşı alâkadar olacak Üç cins mahlük vardır: Polis, gazeteci ve ka - dın! Polisten yana nöbeti savdık. Şimdi sıra gazetecilerde. Sordum: — Ya kadınlar? Ali Rıza sağ elini gösterdi: — Görüyorsunuz ya, nişanlıyım! de- di. Zaten, Türkiyeye aşk yüzünden gel- dim. Avrupanın muhteşem otellerini bırakıp, buraya ne için düştüm zanne- diyorsunuz? Seviyorum da ondan kar- deşim. —Artık, san'attan — çekileceğim. Şimdiden sorra kendim için çizdiğim hayat proğramı şu: Her suçtan beraet etmek, evlenmek, çocuk yetışthmek ve oturmak... — Nerede? İstanbulda mı? — Hayır! Bana milyon verseler, İz- tanbulda kalmam. — Neden? — Ufak bir vukuat olsa «Gel!» di - yecekler de ondan. Hangi aval parası- nı çarptırırsa, resmimi gösterecek. Ko- lumdan yapışıp *tıkacaklar içeriye ! Ben ise, bıktım bu işlerden... Siz, şüp- he altında kalmanın verdiği helecanı az mı sanıyorsunuz? Onu, bir de bana sorun! — O halde, nerede dhhyan ikamet» eyliyeceksin? — — Daha seçilmiş bir yerim yok. Llı" kin, öyle bir şehre, bir kasabaya, hat- tâ bir köye gideceğim ki oraya hırsız uğramasın. Başım dinç, gönlüm rahat yaşıyayım. Hem de tâ karakolun ya - 'mında oturacağım, ne yapıyorum, ne ediyorum görsünler diye... İzmirli Ali Rızanın, müstakbele aid olan bu iyi niyetli plânma: — — İnşallah, cevabını verdim. Sonra lâfı, beynelmilel yankesicinin çocukluğuna getirdim: — Babam, dedi, çok iyi adam idi. Allah rahmet eylesin, onu bütün İzmir- liler tanır ve severlerdi. Fakat ah ©o annem yok mu, o annem?. Ali Rıza bunları söylerken kmdaı- bir tavır takınmıştı. Sordumr: — AÂnnene niçin düşmansın? — Beni bu hale koyan odur! Eğer, kücük iken yaptığım ufak tefek hırsız- lıklara göz yummasa idi, bugün, yan- kesici Ali Rıza olmazdım. Hani, harifi asıyorlarmış da vaıiyıtin nedir, diyve vardı. Bu Karamanlı bir Rum idi, zen- — sormuşlar, Ânnemin dilini öpmek, ce- — vabını vermiş ve kadının dilini İşte şimdi ben de bu haleti ruhiye içine — deyim. Babam, beni küçük yaşta ye « — tim bıraktı; annem, cahil bir kadındı, Terbiyemde, tahsilimde babamın ye * — rini tutamadı. Komşunun tavuğundan, — Arnavudun bostanındaki karpuzdan — işe başladım. — Çocuk iken hırsızlığa meyleder « din, öyle mi? — Tamamen, diyemem. Asıl mera- kım, on beş, yirmi çocuğa kumanda ete — mek onlara baş olmak idi, Kızınca da bütün arkadaşlarımı döverdim. Bu ara« da bostanlara, bahçelere de musallai olurdum. Oyuncak çalardım. a Nihavet, o zaman İzmir valisi olan Rahmi Bey, beni ıslahhaneye koydurdu. — Orada, bu kötü —huylardan vazgeçer — gibi oldum. Fakat, bu sefer de dişarı- — da kalan arkadaşlarımın ayartmasına — kurban gittim. Eğer, o vakit bütün — baştan çıkmış çocukları ıslahhaneye ka- — pamak imkânı bulunsaydı, bugün hiç — birimiz, buralara düşmez, adam ohır- Zi duk! ' — Demek ıslahhanede fazla kalma « dın? Havası yaramadı galiba? < — Kaçtım açıkçası... Bakkal dük « — kânından sepet ile yumurtaları, san- — dik ile limonları yürütmek falan der- — ken işi büyüttük. : — O halde söyle bakalım, ilk mühim vak'an nedir? — Bir köylünün silâhlığından, pazar 4 yerinde, altın para kesesini aşırdım!' Altınları bozdurup yemek tatlı geldı, böylece dadandım bu işe! vi — Kaç yaşınuda idin o zamanlar? — — — 12 - 13 kadar. Sonra, deniz kena- — rında bakkal dükkânı olan bir Yorgi — I Ko ” - - viğ Maş gindi. Umumi Harb seneleri idi. Her yerde açlık ve sefalet baş göstermişti. Yiyecek ekmek bulamıyordum. Yor « — ginin dükkânını gözüme kestirdim. Yamıma benim gübi kopuk çocukları — aldım. Yorgiye bir oyun oynamayı dü- — şünmeğe başladım. Nihayet, şu plânda — karar kıldım: Limandan bir kaç deste .’ halât tırtıkladımı. Onları, çocuklara ve- — rip yere uzattırdım. B —— Niçin? 4 " — Gürültü olmasın diye... Sonra, '_ k dükkânın önünde bulunan boş varille- Ni ri halâtların üstüne devirdiğim gibt — yuvarlıya yuvarlıya yürüttüm. Yorgi, — peşimize düşmek istedi. Fakat, varil- — leri, kaş ile göz arasında kaçırdığım ir — çin, bu küçük hırsızları tutamadı. Ni- — hayet, çırağını gözcü koydu. Fakat, ben gene bir fırsatını bulup varilleri — gene götürdüm. Amma artık eskisi gibft F değil serbest serbest araklıyamıyor. dükkâmn dört bir yanında lâmelif çer viriyordum! (Devamı 10 uncu sayfada) Ç Yeni Papa selefinin öldüğü karyolada yatacak ! Avrupalılar ve hele katolikler 18 raka- mının uğursuzluğuna artık inanmamaya başlamışlardır. Zira 12 nci Pi olarak Pa- palığa seçilen kardinal Paçellinin seçim |esnasında yattığı hücre 13 numaralıdır. 1922 de Papa seçilen selefi Papa 11 inci Pi de bu odada yatmıştı. Kandinal Paçelli Papa seçildikten son- ra Senpiyerin mezarına inmiş, önünde diz çökerek: birkaç dakika duada bulun-| muş. Sonra selefinin mezarına giderek bir müddet orada derin tefekkürat içinde (Devamı 10 uncu sayfada) kalmış, dualar etmiş. Taştan olan tabutu — öperken de, «büyük vazifemde muvatiaı' olabilmek için Tanrı ve sen, bana yanı İ dımcı olunuz!» diye mırıldanmıştır. ş Yeni Papa yatağa girmeden evvel sada — meyvadan mürekkeb yemeğini yemiştir, — Karyolası da, selefinin içinde öldüğü — karyoladır. Yeni Papa, ilk gecesini bu karyolada geçirmeğdi arzu etmişlir. Resmimiz yeni Papayı seçimden qmu'a'f Senpiyer kilisesinin balkonunda haîkı ' takdis ederken gösteriyor.