: ! |i. E Ğ hi - T AŞ ETT » * a M H N n Nİ C di " L el * BU doğru koştu. Madam Atkinsonun açık bı- « * ı l d 1 Mister Atkinsön, boybos fıkarası, fakat gönlü zengin bir zattır. Karısı ise varda- kosta, aydede suratlı, güler yüzlü ve şöyle böyle 150 kilo gelen bir kadıncık- tır. Mister Atkinsön, her evli erkek gibi * hayatını kazanmak — mecburiyetindedir. Gündüzleri çalıştığı yetmiyormuş — gibi, - inanmak caizse - bir de geceleri dört saat kadar bir boya fabrikasında bulu- nur. Onun için, geçenlerde bir gece, ye- mekten sonra şapkasını giyerken: — Ne yaparsım karıcığım.. hayat bir mücadeleden ibaret, gecikmeğe gelmez. ters mi ters, sert mi sert bir ustabaşım var, Bir dakika geç kalsam, küplere bini- — yor.. dedi. Karısı acıyan bir tavırla: — Zavallı kocacığım, diye içini çekti. Neden bu kadar kendini harab edersin, anlamam. Gündüz çalıştığın kâfi değil- miş gibi bir de geceleri didinip duruyor- sun., hiç doğru değil yavrum. Vallah has- talanacaksın. — Senin uğrunda canım feda olsun ci- cim, dedi. Bütün arzum, emelim seni Pı' mes'ud görmek. Daha bir sene dişimizi - sıkabilirsek küçücük bir otomobilimiz o- lacak.. ha!.. Ne dersin?.. Şöyle şık bir a- raban olsun istemez misin?.. Seni böyle geceleri, 4 saat için bile de olsa yalnız - bırakmak, büylük bir hiyanet amma... Ne yapalım?., Ancak bu suretle para birik- tirebileceğiz. Madam Atkinson, 150 kiloluk vücudü- nü zorla eğerek, eğildi eğildi ve kocası- nın yorgun yüzüne bir sevgi busesi kon- — dürdu. Öteki de dal gibi kollarile, karı- sının lopur lopur vücudünün üçte birini sarmaya çabalıyarak onu öptü, içini çe- | kerek evden dışarıya çıktı. * Mister Atkinsonun merdivenlerden a- -|- cele acele, uçar gibi indiğini bildiren ayak sesleri daha uzaklaşmamıştı ki, caddenin öbür tarafındak! geniş ağaçlardan birinin arkasından bir gölge sıyrıldı ve ayni eve raktığı kapıdan içeriye süzüldü ve kolla- rile fikır fıkır fıkırdayan genç kadının — Vvücudünün ancak üçte ikisini kucaklıya- — Yavrum!... diye mırıldandı. “Son Posta,,nın Edebi Romanı: fi Posta l AİLE ZİNCİRİ AT l e L L T L Z nın Hüyi — A!,. Mister Conivoker diye cilvelen- di ve içeriye girdiler, Birbirlerinin elle- rini tutarak salonda oturdular. Madam Atkinson, utanarak önüne, Mister Coni- voker de sevgilisine yiyecek gibi baktı. Sonra kulağına yakıcı nefesile fısılda- dı: — Şekerim, bana Mister Conivoker de- me. Sadece Con, dedi ve dudaklarının ucile şeytan şeytan gülümsedi. Arkasın- dan göz kırptı. Madam Atkinsonr da içini çekti, baygın bir sesle: — Con.. dedi. Saat gece yarısını vurunca Mister Co- nivoker, sevgilisinin elini tuttu, ayrılmak istemiyen bir vavırla bekledi. | Madam Atkinson asabi asabi dandı: — Nerede ise kocam gelir... Conivoker cevab verdi; — Ha öyle ya, kocan... Nerede ise ge- lir. Benim en samimi arkadaşım. Kadımn belki yüzüncü defa olarak içini çekti: — Evet, en samimi arkadaşın.. hal böy- le iken birbirimizi seviyoruz.. nasıl oldu yarabbim?, Ne müthiş, ne fena değil mi? dedi. Mister Conivoker, kat'i bir sesle kesip attı: mırıl- XAİIOGOH : — Ben gayet ciddiyim baba. Zaten bu mevzu şaka götürmez. Size Cevad beyin bende korkuya benziyen bir his Bu sözlerinin nasıl bir fırtına kopa- — Tracağını evvelceden keşfettiği için sesi titriyordu. Münire hanım: — Muallâ! diyea seslendi. Nedim beyin yüzü kıpkırmızı olmuş- — tu. Kızının omuzunuü öyle sert bir elle — tuttu ki Muallâ sendeledi: — Dinle... Sana böyle bir kaç para ile, bir dost vasıtasile bazi -— esham ve tahvilât aldırmıştım. Son - günlerde bu eshamın borsadaki fiatla- — rının pek düştüğünü haber aldım. Pa - — Yramın dörtte birini alabilirsem Allaha | şükredeceğim. Demek ki bundan son- ra artık sefalete, koyu bir sefalgte gö- — Mülüyoruz anladın mı? Bu son çürük — Çarık evimiz de bir dilim ekmek mu- — kabilinde satılacak ve biz de çoluk ço- — cuk hep birlikte sokaklara düşüp ge- ;' lene geçene el avuç açacağız. Bu sözlerin altında ezilen Muallâ ağ- — Zzinı açıp bir tek kelime söyliyemiyor- — du, Nedim bey devam etti: — — Fakat sen Cevad beyle evlenirsen her şey değişecek; çünkü vaziyetimizi teklifi | - , reddetmenin vereceği neticeleri söyli- - yeceğim. Elimde avucumda kalan bir Ş, Muazzez Tahsin — bildiği için o bizimle alâkadar olacak, çocukları mektebe gönderecek... — Hayır hayır, bu olamaz! Ben çalı- şacağım; elimden ne gelirse yapaca - ğım, Yalnız benden bunu istemeyin. Nedim bey müstehzi ve öfkeli bir sesle sordu: — Sehnir hem annenle babanı hem de kardeşlerini geçindirebilmek için ne yapacağını pek merak ediyorum. Böy- le saçma sapan sözler söyleme! Genç kız başını eğdi. Babasının dü - şüncesizliği yüzünden ailenin önünde açılan uçurumu doldurmak için haki - katen onun gücü yetmezdi. — Bu izdivac bizim için son bir selâ- Met çaresidir. Bu sayede ailemiz rahat edecek, sen de Türkiyenin en yüksek bir hamımefendisi olacaksın. Muallâ kırık ve ezgin bir sesle mırıl- dandı: — Ben mi? Beni bırakınız... Sözünde devam edemedi. Gözleri an- hesinin yalvaran, titreyen gözlerine ta- kılmıştı. Ondan da himaye görmesine imkân yoktu; çünkü — annesi hasta ve zayıf bir kadındı ve ömründe bir kere olsun kocasının sözünden dışarı çık - mamış, hattâ çocuklarile meşgul ola - cak kuvveti bile bulamadan onları ab- lalarının müşfik ellerinde bırakmıştı. Daha küçük yaşından Muallâ annesi - ni himaye etmeğe, onunla bir abla gibi meşgul olmağa, onun bütün — yükünü yüklenip üzüntülerini hafifletmeğe a- e _——4. Bizili ea viren: —a nn 5 SON POSTA İbrahimHoyi «MEBBN! — Hayır.. hiç te fena değil müthiş de- ğil, Ben artık kavımı sevmiyorum. Zira istediğim kadar şişman, toplu değil. Hep kilo kaybediyor.. — Seni pohpohcu seni!.. — İşin doğrusu bu. Onun için bana yardım etmelisin. Kocan da en samimi, yakın dostum oimakla beraber, ne yapa- yım, elimde değil, seni seviyorum ve bu yüzden bir gece işi bahane ettim, Madam Atkinson sinirlı sinirli güldü: — Peki karın şüphelenmiyor mu? — Hayır, o da kocan gibi vurdum duy- mazın biri. Geçen hafta ne söylese beğe- nirsin?.. Kocacığım dedi, çok yoörülüyor- sun, bu gece 'şini terket. Vazgeçtim, ala- cağın paradan.. kah, kah!., Halbuki pek sevgili ahbabı madam Atkinsonla benim aramda bir alâka olduğunu bir bilse!... Madam AÂtkinson sevgilisinin —ağzını kapayarak: — Sus Allah aşkına.. dedi. Mişster Conivoker, caddeye bakti: — Merak etme gelirken görürüz onu... Bir aksilik olur da.. kocan beni burada görürse, kararlaştırdığımız gibi davran!. Karımın geçenlerde senden -almış olduğu fincanları geri getirdiğimı söyle.. Madam Atkinson neş'e ile gülümsedi. Conivoker de onu hafifçe öptü ve: — Haydi Allaha ısmarladık cicim. Ya- rın geceye buluşuruz.. Dedi. Madam Atkinson kapıyı kaparken: — Pazara, kocamla size geliyoruz. Ak- lında olsun Con!.. dedi, — Bana gene Mister Conivoker diye hitab et şekerim. Ağzın alışır da, o gün bizde bir pot Lırarsan!.. diye cevab verdi. | Madam Atkinson, dilini çıkararak ce- vab vendi: — Başüstüne Mister Conivoker!.. * Gece yarısını epeyce geçiyordu. Şehir derin bir uykuya dalmıştı. Kapalı dük- kânların kepenklerini, kilidlerini muaye- ne eden bir polisin yaptığı gürültü ile, kapı altlarında birbirlerine vedaa hazır- lanan çiftlerin fısıltıları duyuluyordu. Bir kapı altında, küçücük bir adam 15 inci defa olarak mırıldandı: — Artık gideyim yavrum! | rindeki manayı hemen anladı ve kal - | karşısmda böyle naz etmeğe mi kalkı- (Devamı 13 üncü sayfada) lışmıştı. Bunun için annesinin gözl ” bi bir mengene arasında sıkılırken o - na doğru eğildi: — Bunu siz de istiyor musunuz an - ne? — İstiyorum da ne demek kızım? Bu izdivaç hepimizin rahatımız, istiraha - tirmiz ve saadelimiz demektir. Senin iyi bir surette evlendiğini ve bizim hepi - mizin de sefaletten kurtulduğumuzu tasavvur etmek ne büyük bir saadet - tir düşün yavrum, Genç kız doğrularak babasına baktı ve azimkâr bir sesle: — Evet, düşünmeliyim. dedi. Böyle bir karar bir saniye içinde verilemez. Esasşen Müfid beyden bazı izahat al - mak lâzım değil mi? Biz Cevad beyin hayatı ve düşünceleri hakkında hiç bir şey bilmiyoruz. Nedim bey sinirli bir hareket yaptı: — ÖOnu ne zannediyorsun? Onun şacaksın? Maahaza ben herhalde Mü- fid beye vazacağım. Ondan gelecek ce- vabı beklerken bir taraftan da sen iyi- ce düşün ve kararını vermeden evvel bütün ailenin mukadderatınm senin elinde olduğunu, senin kararının aileye felâket veya saadet getireceğini unut- ma! V Hayır, zavallı Muallâ bunu unutma- mış ve bütün gece, gözleri açık, yata- ğının içinde bir yandan bir yana dö - nerken bunu düşünmüştü: Ya ömrünün sonuna kadar bir cehennem hayatı ya- şıyacak ve bütün ailesini felâkete sü- rükliyecek, yahud. da bu yabancıyla evlenecek. Bu ikinci şıkkı düşünürken neden bu kadar korkuyordu ? Bu hissi kendisi de tahlil etmekten âcizdi. Bir taraftan yüklendiği ağır mes'uli - yet ve vazifeler ona vaktinden evvel olgun bir kadın fedakârlığı vermiş, o Kuvvet edilebilir. terkibinde İYOD, TANEN, glisereo FOSFAT vardır. ZÂFI UMUMİ, KANSIZLIK, RO- MATİZMA, SIRACA, KEMİK, SİNİR hastalıklarına, cılız yavrular, yürüyemiyen, diş çıkaramıyan ço- cuklar, dermansız ihtiyarlar, solgun kızlar, vereme istidadı olanlar HASAN KUVVET ŞURUBU'ndan içmelidir, kanı arttırır, iştiha verir, şifai tesirleri çoktur. Fenni surette imal edilmiş, içilmesi kolay ve lezzetli bir şurubdur. Küçük ve büyük her yaşta istimal Surubu Mahallesi Sokağı Semti Beyoğlu Vakıflar Direktörlüğü — ilânları No. su Cinsi rte açık arttırmaya konmuştur. lemine müracaatları. (1456) kemmül etmişken, diğer taraftan ken- di şahsına aid duygularda çok sade bir çocuk saffetini muhafaza etmişti. Ha- yatı tam maânasile cepheden görebildi- Bi cihetle kendisini hayalâta kaptır - maktan ve bütün gösteriş ve lüks tara- fından uzak kalmıştı, Bu sebebden Cevad beyin ziyareti o- nu harici lüks ve saltanat noktasından müteessir etmemiş, ancak meşhur mu- harririn yüzündeki istihzaya, gözlerin- deki korkunç muammaya takılıp kal - mıştı. Bundan maada, babasına da söy- lediği gibi, ömrünü büyük bir şöhret ve servetin getirdiği refah içinde yaşı- yan ve günlerini, gecelerini İstanbulun alışkın olan Cevad beyle, doğduğu gün- denberi ev işleri ve ağır mes'uliyetler altında yıpranmış ve harici hayatla temas etmemiş, koketlik nedir bilmi - yen bir taşralı kız arasında, aşılmıya- cak kadar yüksek dağlar vardı. Böyle bir kadınım öyle bir adaman karısı ol - ması nasıl kabil olurdu? Aralarındaki tezad harikulâde ve müthiş olmaz miıy- dı? Bütün gece bu sualleri kendi kendi- ne sorduktan sonra sabah erkenden kalkarak komşuya gitmiş ve orada ye- gâne dost ve arkadaşı olan orta yaşlı, çok okumuş ve çok görmüş bir hanıma derdini açmıştı. Vaktile İstanbulda uzun seneler iyi bir ömür sürmüşken kocasının ölümün- den sonra İzmitteki evine çekilmiş olan Feriha hanım Muallâyı çok sever, çok takdir eder ve aralarındaki büyük yaş farkına rağmen onu bir arkadaş gibi kabuül eder ve dinlerdi. Genç kızın o | sabah büyük bir telâş ve heyecanla an- lattığı vak'ayı sükünetle dinledikten sonra cevab verdi: — Filhakika aranızdaki tezad olduk- ca büyük, fakat Cevad bey sana, bütün ömrünü Beykoz civarındaki büyük çiftlikte geçireceğini söylemekle seni kısma ald düşünce ve duyguları te - salonlarda yaşatmıyacağımı, o muhite Kasımpaşa Gazi Hasanpaşa Havuzkapı l numaradan müfrez Yukarıda yazıl vakıf arsa 31/Mayıs/940 gayesine kadar kiraya verilmek üze- en muhteşem salonlarında geçirmeğe ' Arsa İsteklilerin 14/Mart/939 Pazartesi günü saat 14 de Müdürlüğümüz Akarat ka- sokmıyacağını anlatıyor. O halde her şeyden evvel ciddi bir zevce, iyi bir ana arıyor demektir ki bu da onun hüsnüniyet sahibi ve emniyete lâyık olduğunu ispat eder. — Fakat onu hiç sevmediğim, daha doğrusu ondan korktuğum ve çekindi- ğim halde onunla evlenebilir miyim? — Bu daha mühim bir meseledir yavrum; fakat ondan niçin korktuğunu söyliyebilir misin? — Bunü ben de iyi anlıyamıyorum. O, şimdiye kadar gördüğüm bütün er- keklerden bambaşkadır. Gözlerinde tahlil edemediğim bir mana var; insa- nı hem çekiyer hem de korkutuyor. Bundan başka, haricen sevimli görün- mek istediği halde onun çok mağrur ve soğuk olduğu belli.., Çok alaycı ve kar- şısındakini hor gören bir adam olma- sından korkuyorum, Sözün kısası: Onu tanımıyorum ve mechul bir yolda yü- rümek beni korkutuyor. — Bu hususta, Müfid bey size malü- mat veremez mi? — Bugün babam ona yazacak. Her ne kadar Cevad beyin amcası ise de çok temiz ve dürüst bir adam olduğu için bize hakikati söyliyeceğine eminim, Feriha hanım bir dakika durup dü- şündü, Muallânın solgun yüzünü şef - katle okşadı. — Vaziyetin cidden müşkül yavrum; eğer yalnız kendine aid bir iş olsa, böy- le büyük tezadlara rağmen meçhul bir yola atılmanı tavsiye etmiyecektim. Ancak ailen var... Senden fedakârlık bekliyor. Benim tanıdığım Muallâ bu fedakârlığı we daha büyüklerini bile yapacak kadar yüksek bir kızdır. Lâ - kin, ortadaki mesele, bu fedakârlığı yanpmağa hakkıh olup olmadığını mu- hakeme etmektir, ; (Arkası var)