Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Ki İ A Son Postanın tariht romanı: 5 rîj ı,,// V LA vT - *i ga '_ Te YT SON . POSTA Yazan: ZİYA ŞAKİR Şemasın bahçelerı — Halebden geliyorum. Kayseriye gidiyorum. — Ne iş yaparsın?.. — Ben yaşta bir delikanlı ne iş ya - Ppar . Henüz medresede okuyorum. — E.. Kayseride ne işin var?.. — Halebdeki medresede okunan dera leri bitirdim. Şimdi Kayseriye gidip, oradaki büyük medreseye girmek iste- rim, — Çok âlâ.. fakat bu oynak at ve bu parlak silâhlarla tıpkı bir cenk adamır na benzersin. — E, ona da heveskârım. Eğer fırsat düşürürsem, Kayseride cenk ilimlerini de öğreneceğim. — Haydi, uğurlar olsun. — Eyvallah... Fakat, dillere destan olan şu cennet misali bağ ve bahçeyi görmek isterdim... Acaba beyiniz Şe - mMmas Takavor, beni bür gececik misafir &tmez mi?.. Battahn safiyane bir eda ile söyledi- Bi bu sözler, çavuşun daha ziyade ho - şuna gitti: — Ne demek?.. Takavorumuzun ka - pıları, misafirlere daima açıktır. Bu - | yur, içeri gir. Dedi. Ve sonra, oradaki askerlerden birine; — Al. bu delikanlıyı misafir köşkü- ne götür. Rahat ettir. Yarın ortalık ay- dınlanınca, bağı bahçeyi gezdir. Diye, emir verdi. Asker, Battalın önüne düşdü. Önün- den küçük bir dere geçen zarif bir köş- ke götürdü. Bu köşkün önünde, büyü - cek bir meydan bulunuyordu. Derenin suları, bu meydanmın kenarını dolaşa - rak, etrafı güller ve yaseminlerle sa - rılmış olan bir havuza dökülüyordu. Battal, mütemadiyen —etrafına göz gezdiriyordu. Gördüğü şeyler, ona ya - bancı gelmiyordu. Vakrâ o, şgimdiye ka- — dar buralara ayak basmış değildi. Fa - kat, bu esrardı yolculuğa çıkmadan evvel, el altırdan gizlice tahkikat yap- mış.. buraların hal ve ahvalini inceden İnceye sorup Ööğrenmişti. Onun içindir ki; kendisine rehberlik eden asker, havuz başında salkım sö - Bütler altında kurulmuş olan kameri - yeyi göstererek: — İşte.. Takavorumuz Şemas ile bey- leri, burada oturup eğlenirler. Dediği z&man, Battal hafifce gülüm- semiş.. dakat bu husustaki bilgisini | — saklıyarak sadece: — Yaaa.. Takavorunuz, cidden çok tablat sahibi ve zevk ehli imiş, Demekle iktifa etmişti. Misafir köşkünün önüne geldikleri zaman, Battal Aşkardan indi. Kolanı- nı gevşetti. Asker, hayvanı ahıra çekmek istedi. Fakat Battal, buna itiraz etti: — Dostuml!.. Benim atım yoz büyü - müştür. Ahıra girmez. Şöyle bir kena- Ta çekelim. yemini suyunu verelim, Dedi. Köşkün arkasında, iki ağaç arasına Mızrağını sapladı. Aşkarın gemini çı- karıp başında bırakarak yularını miz- rağa bağladı. Yem torbasını, hayvanın boynuna taktı. Ö; bu işleri görürken, bir takım ses- ler işitildi. Asker, havuz başına gelen Yyola bakarak: — İşte.. Takavorun serdarı Miail ile beyler geliyor. Dedi. Battal, hafifece titredi. Kısa bir heye- ©an geçirdi. Lâkayid görünerek: — Yaa.. demek ki bunlar, beyleriniz.. 'ı.Şemuneredo?. Dedi. Azsker, acınarak cevab verdi: — Şemas Takavor, bir haftadanberi hasta.. onun için kendisi gelemiyor. beyler gelip eğleniyor. Askerin hu sözleri, Battalın canını sıktı. Az kalsımn ağzından bir söz kaçı- Tacaktı. Fakat kendisini çarçabuk top- ladı. Süküt ederek, atı İle meşgul ol - — Mıya başladı. Asker Battalı bir odaya yerleştirdi: Yiyecek, içecek getirdi. Sedirin üzeri- ne temiz bir yatak serdi: — Burada yahat edersin, delikanlı. Yarın sabah erkenden gelir, sana baği ve bahçeyi gezdiririm. Dedi. Battal, yemeklere elini bile sürmedi. Pencerenin kenarına çekilerek gözle- rini havuz başındaki içki âlemine dikti. Semasın serdarı Mihail, beyleri et- rafına toplamıştı. Ağır ağır konuşu - yorlar, kuzu kebabı yiyerek bol bol şa- rap içiyorlardı. Battal, bir taraftan bunları seyredi” yor; diğer taraftan da, işe nereden baş- lıyacağını düşünüyordu. Bu gece Şemasın buada bulunmama- sı, hoşuna gitmedi. Fakat biraz düşün- dükten sonra: — Ne çare?, Müukadderatın önüne geçmek kabil değil.. , Elverir ki şura- dan iyi bir iş gormeden çıkmıyayım. Diye, kendisine teselli verdi. * Serdar Mihail, dev gibi vücudü ile beylerin arasında oturuyordu. Şarap içtikçe, neş 'eleniyordu. Bu neş'esi arttıkça artmıştı. Sofrada hizmet eden uşaklara: — Varın, bakın.. misafir köşkünde D b A « Aile zinciri ( Eaştarafı 12 inci sayfada ) Kadın yalvaran bir sesle sordu: — Muhakkak, hemen şimdi gitmeli mi- sin, canım”.. Erkek yutkundu. Doğrusunu isterseniz, gitmek istemiyordu, Amma vakit te e- peyce geçmişti. — Kocan nerede ise eve döner.. hem onun en iyi dostum olduğunu düşün:!.. diyecek oldu. Kadın, hırçın bir sesle konuştu: — Aldırma, canımın içi.. kocam.. ko- cam.. hiç sevmiyorum Pisi!.. Adam, hırsla kadını öptü ve: — Allaha ısmarladık güzelim.. karım da beni boya fabrikasında çalışıyorum zannediyor!.. diye mırıldandı, caddeye çıktı. Kadının sevgi ile arkasından baktığı adam, boybos fıkarası Mister Atkinson idi. --- & — Köşkün arkasında, iki ağaç arasına mMızrağımı saplad.. kim var?. Eğer sözü söhbeti çekilecek hoş bir misafir varsa alın getirin biraz söyleşelim, Dünyanın ahvalini öğrene- lim. Diye bağırdı. Uşakların biri, köşke koştu. Orada Battalı buldu. Battal, Mihail serdarın verdiği emri işitmemiş gibi davrandı. Uşağın daveti Üzerine onu takibe başladı. Fakat O anda Battalın kalbinde, büyük bir se- vinç uyanmıştı. Battal, havuz başına geldi. Orada bu- lunanlara büvük bir nezaket ve zara - fetle selâm verdi. Serdar Mihail ile beyler, başlarmı Battala çevirdiler. Meş'alelerin ışık - ları karşısında bir kat daha güzelleş - miş olan Battalın lâtif çehresini görür görmez, büyük bir hayret hissettiler. Mihail, Battalı yanına oturttu. Önü- ne kebab ve sarap koydu. İzzet ve ik- remda bulundu. Ve sonra; — Delikanlı!, Böyle yalnız başına, nereden gelip nereye gidiyorsun?. Diye sordu. Battal, kapıdaki çavuşa söyledikleri- ni, serdar Mihaile de tekrar etti. Fakat ona, şu sözleri de ilâve etti. (Arkası var) I Yeni nesriyat ı İnan bana — Enver Nacinin temiz ve açık bir Türkçe ile yazılmış güzel bir romanı in- tişar etti. His ve tahlil romanıdır. Ülkü — Halkeyleri Merkezinin çıkardığı bu aylık kültür, san'at ve edebiyat mecmu - asının 73 üncü sayısı dolgun bir mündere - catla intişar etmiştir. Relediyeler dergisi — İkincikânun faydalı münderecatla çıkmıştır. Cocuk — Çocuk Esirgeme Kurumunun çı- kardığ! bu Çocük mecmuasının 128 İnci sa - yısı renkli bir kapak ve dolgun münderecat- la intişar etmiştir. Altan — Elözığ Halkevinin — çıkardığı bu mecmuanın 39-42 sayısı intişar etmiştir. KUKU ĞUCUKUCUNURURUCGUMUKUNMA GG AEANGUN .DU EUENUKARA KA KS RREM AĞA DOKUMACI MAKİNE USTASI ve İŞÇİSİ ARANIYOR beraber Yedikule Kazlıçeşme Mensucat Santral fabrika- sına müracaat. sayısı Bonservislerile BIR " & BU BAŞ AĞRISINDAN KURTULAYIMI!. TP TÇ Son Posta'nın tefrikası: 62 . Sayfa a F ÜS LA e Baronde Tott’un hatıraları Tatar süvarılerı Çüze —_?_'!!'uvz 7'4’&_'_' AA kaelar Ö S r L AAA AA Tercüme eden: Makasile —boyunun — etrafını — ve amuzların düşmesmni takib ediyordu. Kolları bitişik yarı daireyi ve esvabın yan tarafını da kesti. Uzunluk diz kapa- ğının altından tesbit edildi. Temliki yü- zünden delikanlının derisine yapışmış 0- lan bu fena şey tutmağa hacet kalmı- yordu, Dikişçi kadın birbirine kavuşan iki ön parça ile kolları kesmekte de ayni ça- bukluğu gösterdi. Sonra kalıb hızmetini gören mankene çömelerek parçaları birbi rine dikmek kolaylığını temin etti. O surette ki iki saat geçmeden güzel bir kahverengi esvab dikmiş bulunuyordu. Artık bu deriyi sebat ve itina ile debagat etmekten başka yapılacak bir iş kalmı- oldu. Biraz sonra, gayet çevik bir surette çıplak bir hayvanın üzerine sıçrıyarak muhtaç olduğunı beygirleri toplamakla meşgul arkadaşlarının yanına gitti. İste- diğimiz miktarda beygir henüz elde edi- lememişti. Malüm olduğu üzere, Tatar beygirleri ovalara hususi sürüler halinde dağılmış- lardır. Bunlar mal sahibinin markası ile birbirlerinden ayırd edilirler. Fakat her ferdin iştirak etmeğe mecbur olduğu bir umumi hizmet ve mükellefiyet mevcud olduğu için, cemaate aid bir sürü de var- dır. Bu cemaat sürüsünü meskenlere ya- kın bir mevkide muhafazs ederler. Fa- kat kırlarda serbest bir halde dolaşan bu beygirleri yakalamak kolay bir iş değil- dir. Muhtelif yük ve binek hayvanlarını temin için bir intihab ameliyesi yapmak zarüreti de esasen mevcud zorluğu artı- rıyor. Nogaylar hususi bir usul sayesinde bu zorluğu izaleye muvaffak oluyorlar. Bu usul daima bu nevi av vazifesile mükel- lef delikanlılara gayet cesur ve mahir bir süvari olmak vesilesini temin etmek- tedir. Delikanlılar, hayvanları tutmak için, uzun birer sırık alırlar, bu sırıkla- rın uclarına bir ip bağlanmıştır. İpin ucu bir ilmik teşkil eder ve sırığa sarılır. Bir beygirin başı bu ilmikten kolayca sığa- bilir. İşte Nogay delikanlıları ellerinde bu alet olduğu halde hayvana çıplak biner- ler, beygirin ağzina bir gem geçirilmiş- tir. Bütün süratlerile giderek sürüye ye- tişirler, işlerine gelecek beygiri gözleri- ne kestirirler. Onu büyük bir çeviklik ile takib ederler, Hayvanın bütün kur- nazlıklarına rağmen yanına varmağa muvaffak olurlar. Hayvanın kurnazlık- larma galebe çalmak için gayet mahir davranırlar. Ellerindeki sırığın ucu iste- dikleri hayvanın kulaklarından öteye u- zandığı andan istifade ederek ilmiği hay- vanın boynuna geçirirler, süratlerini ya- vaşlatırlar. Bu suretle hayvanı ellerinde mahpus bir halde tutarak depoya geti- rirler. bunları ancak yarım düzüne kadar süva- ri takib ettiği için meşguliyetleri epeyce sürdü ve beni mütelezziz etti. Fakat men- zil beygirleri 9 kadar güzel seçilmişti ki bildik ve orada yerleştik, Boristhöne nehrinin sağ kıyısında ve mansabı yakınında kâin olan bu kale kü- çük bir maileyi işgal ediyor ve bu maile müdafaa vasıtası — bir — hendekten libarettir. Kale uzun dıl'i — üzeri- |İne doğru eğilmiş bir — mütevazi- yülâdla biçimini arzeder, Benderde ve Kotehimde olduğu gibi burada — birçok toplar göze çarpar. Fakat iyi monte edil- memiş olan bu topların her birine iki büyük «gabion» ilâve edilmiştir. Bunlar emerlon» hizmetini görerek açıklığı ka- pamaktadırlar, Oczakow varoşunda ikamet eden bazı Yahudiler burada han ve lokanta açmış- lardır. Yiyeceklerimizi tecdid hususun- da bizim çok işimize yaradılar. Gene No- gaylar tarafından meskün Dgamborylouk ovalarını geçebilecek hale gelmemize se- beb oldular, Ertesi sabah, öğleden evvel- yordu. Filhakika, delikanlının ilk işi bu| Bana 80 kadar beygir lâzım olduğu ve Oczakow varoşuna erkenden vüsıl ola-|l de nehre müntehi oluyor. Mevkii yegâne Nogay delikanlıları ellerinde bir çeşid alet olduğu halde hayvana çıplak binerler. bütün süratlerile at koştururlar Hüsesyin Cahid Yalçın ki vaktimizi Boristhöne nehrini geçmeğe hasrettik. Karşı sahilden ilerliyen ve Kır« burnu adını taşıyan bir kara parçası ile mansabında darlaşan bu nehri bir nevi göl teşkil ediyor. Bu göl de şimale doğru ilerliyor. Nehir zaten o istikametten a- kar. Genişliği Oczakow ile karşıda kum- luk burunun başlangıç noktasında kâln olan kıt'a arasrnda iki fersahtan fazla»- dır, Biz Boristhöns'i bu istikametten geç- tik, Nehri geçmek için kullanılan kayık- lara müsaid rüzgârdan istifade için yel- ken takılmıştır. Bunlar sırıklar vasıtasile de tahrik olunabilirler. Çünkü nehir, or- ta tarafları istisna edilirse, sığdır. Bu derinlik te ancak birkaç «toise> lik mesa« feye inhisar eder. Üç saat süren bu sıkıcı nehir yolculuğu esnasında bizi ancak birkaç yunus ba« hğının sıçraşması meşgul edebildi. Son« ra, Kılburnuna, oradaki hisarın karşısı« na çıktık. Arabalarımın karaya çıkarıl« ması ve muhtaç olduğumuz beygirlerin toplanlıması mihmandarlarımın — gününü doldurdu. Ben de bu zamanı hisarı gez« meğe tahsis ettim, Bu hisar bana lüzumsuzluğundan baş- ka göze çarpacak bir hususiye: arzetme- di. Filhakika, Oczakow kalesinin topla- rile birlikte nehrin emniyetini muhafa. zaya hizmet edecek topları o kadar uzalı mesafeden ateşleri kavuşturamadığı için ortadan içeri girmek imkânını daimi su rette açık bırakıyordu. Kılburnuna, karşı kıyıdaki kayalık bir yere tabiy2 edilmiş olan bataryaların o havaliyi her türlü gemilere karşı mü: dafaa edebileceğini gördüm. Fakat Türk ler henüz bunu hesab edememişlerdi. On: ların askeri vukuflarının hududların gösterecek daha mühim başka vesilele) de zuhür etmiştir. Güneş doğmadan bir saat evvel yola çıkmamız kararlaşmıştı. Yatak hizmeti- ni görecek surette hazırlanmış bir yük arabasına geçerek ihtiyaç hissetmeğe başladığım istirahati biraz uzatmak isti- yordum. Yanımdaki kuvvetin kumandanı bu tertibattan haberdar değildi. —Askerleri yukarıda izah ettiğim tarzda tanzim et- tikten sonra, benim evvelce bindiğim a« rabaya itina ile refakat etmeğe — başla- mıştı. Nihayet, güneş doğunca, arabanın içinde bulunmadığımı farketti. Bunun üzerine bulunduğum arabanın kendisine haber verilmesi hususunda gösterilen ih- malden şikâyet etmeğe başladı ve derhal gelerek bu vazife için ayırmış olduğu küvveti ile arabamın etrafını ihata etti. (Arkası var) Bir doktorun günlük notlarından Tesallübü şerayinin Tedavisi Tasallübü şerayin ekseriyetle tansiyon yüksekliğine refakat eder. Böbreklerimi- zin nescinin bozulması, sekloroze olma - gı en belli başlı bir âmildir. Tansiyon yüksekliğinde böbreklerin vaziyetini tet- kik etmek en birinci yapılacak iştir. Kan- f daki ürenin miktarını derhal tayin et - nü bafifletmek ve kandaki ürenin mik - tarını indirerek vücudden zehirleri de - fetmek derhal tansiyon üzerine tesir e- derek düşer. Tuz ve su tansiyonun düş - manıdır. Yani tansiyonlu olanlar tuzdan ve fazla bardak bardak su İçmekten son derece çekineceklerdir. Umumiyetle sal - çalı şeyler, peynirler, — baharatlı şeyler, sücuk pastırma ve tuzlu balıklar, lâker- da, sığır eti, koyun eti tansiyon için çok muzırdır. Hafif sebzeler meyvalar, sütlü | şeyler esas perhizi teşkil ederler. Tasal - lübü şerayinde ilâçla tedavinin esası İyod dür, bir de idrarı arttırarak vücudü ze- hirlerden kurtaracak müdrirler çok şa - yanı tavsiyedir. Cevab istiyen okuyucularımın posta pulu yollamalarını rica ederim. Aksi tak- dirde istekleri mukabelesiz - kalabilir. — d # —| A li