Şair Ziya Paşanın yediği | CI sene evveline aid şayanı dikkat bir hatıra silsilesi | evo bir falaka hikâyesi 100 sene evvelki talebelerin geceleri uykuyu önlemek için buldukları çare enfiye idi. Fakat çoğu enfiyeye alışıyor, uykusuzluğa alışamıyorlardı (“ Son Posta, nın tarihi bahisler muharriri yazıyor ) Tarih kaynaklarımız arasında siyasi ve hatıraların çok büyük bir kıyme- Mi vardır. Son zamanlarda bilhassa siya- «İ hatıraların neşri günlük gazetelerimi- Zin sütunlarını sık sık doldurmaktadır. da okuyucuların bu çeşid hatı - ralara rağbet gösterdiği anlaşılır. Ben, bazı kıymetli meslekdaşlarımın Yeptıkları gibi, hatıraları, asıllarını boza- Tak ve rome nlaştırarak meşretmek ta - Taftarı değilim, Öyle sanıyorum ki bu Seşid yazılar, günlük gazete üslübunun İcab ettirdiği ufak rötuşlarla iktifa edi - ek neşredilmelidir, Bugünlerde el yazması büyük bir «Ha- Srate okumaktayım. Bu eserin - sahibi levi dervişlermden «Aşçı Dedes adı ie anılan İbrahim Bey namında bir zat- Or. Bu muazzam hatırat, yakın maziye, Yüz yıl evveline aiddir. Yer yer fevkalâ- de güzel sekmeleri ihtiva etmektedir. Son Posta'daki tarih o konuşmalarının nkü mevzuunu Aşcı Dedenin bu ha taratından, aldığım bazı parçalar teşkil e- » Okuyucularımı alâkadar edece- İlinden eminim, Mevlet İbrahim Beyin babası bir yeni- Şeri imiş, Boğaziçinde Kandillide oturur» lâzim yapın, hem söyleyi Mektebi Hurbiyeye yazdırsın!» Fakat evde kadınıar, çocuğun aske mektebine yazdırılmasına şiddetle itiraz etmişlerdi. Anası: «Ben evlâdımi asker mektebe vermem! diye ayak diremişti. İbrahim Beyin babasi bir müddet son- Babasının «Vak'ai Hayriye» dekilya karısını boşamış, İstanbuldan Çıkıp Yeniçeri katliömından nasıl kurtülduğu-| gitmiş, çocuk anasile beraber Şehzadeba- <Pederim zaten yeniçerilerden Olup Yeniçeri vak'asından her nasılsa köy Ya- ae ahalisi onu muhrfaza ederek e vermemişler, Sonra nizamı cedid zü- hürunda mu anlatırken şu şayanı dikkat satırları şında hali vakti yerinde bir eniştenin k9- Yazıyor: nağına sığınmışlardı ve işte orada, 9 ya- şında iken bir mahalle mektebine veril- mişti, Bu mekteb Şehzadecamisi civarın» da bir taş mektebdi. Küçük İbrahimin burada kendisinden iki yaşbüyük Mehmet korkusundan gidip askere yazıl- Cemal isminde çok sev:mli bir çocukla mıştır. O vekit daha tüfek (lüzumu ka. dar) meveyd olmadığından bunlar avam- dan fark ve temyiz olunmek Için belle- rine birer bevaz çevre bağlayıp ellerinde birer sopa olduğu halde çarşılardan geç- Mişler., Yeniçeri iken hayatını Kandilli halkı- Din İnsaniyetine borçlanarak kurtaran ve dsm sonra yeni teşkil olunan aeker 0- Sağma giren bu zat, aferlikten mölâzim- Ye terfii (ein Abdülmecid zamanında «Cihan Seraskeris diya anılan Rıza Pa. Yaya © zaminlar pek kücüeie olan oğlu İbrahim ile bir ietida verdirmiştir. İbra- içi Y bu çocukluk hatırasın: çok can- #mlatır, 40 zaman Serasker bulunan merhum Paşaya istidam (fakir o elim- takdim etmek fen bir küg günü babam bem m kışlasına götürdü. O za. in pantalon giverdim. Gavet Yel tenise saclarım olduğundan validem emeğe kıvamamıs, kızlar gib! örüp be- ke olan arkadaşlığının belki elli büyük yap- rağı dolduran hatıraları, zamanın te yesi ve ahlâki bakımından, küçük bir ruh hastasının itirafları bakımından çok en- teresandır. İbrahim Bey, bu maha'le mektebinin hocası olan adamın da portresini pek can- hı olarak çiziyor ki, maarif tarihine cid- den nefis bir faml olarak geçeceklir: ralanmıştı. Her vahlenin bir maaşı var- dı, Rahlelerin her biri bir sınıf sayılmıştı. Mektebe kaydolunan mülâzimler bir müddet sonrâ imtihan edilirler, aylığı 15 kuruş olan rahleye terfi ederlerdi. Ondan sonra gene bir imtihan kazanarak aylığı 20 kuruş olan rahleye, oradan da ayni sü- retle aylığı 25 kuruş olan rahleye terfi ederlerdi. Buradan da son bir imtihan ile kalemlerden birine çırak edilirlerdi. «Mektebin birinci hocası Gürcü ONu- İman Efendi, nazır İmamzadenin damadı, âlim, fazıl bir adamdı. Her hafta Salı günleri nazır mektebe gelip çocukları im- tihan ederdi. «Para hevesi ile çocuklar çok çalışır. lardı, Benim dersim İzharı çıkmıştı, 15 kuruşluk sınıfta idim. «Adana velisi iken vefat eden meşhur Ziya Paşa Kandillilidir. Mahalleden ar- in, bu çocuğu kadaşımdır, Konak'arı Süleymaniye cıva» rında idi. Kendisi de Süleymaniye mek-| p İtebinde idi, Gene arkadaşım oldu. O za-| manlar her 'kimiz de 14-15 şer yaşımda, idik. «Ziya Bey zeki, fatin idi Sus! ve ce- vabda hocamız Numan Efendiyi durdu- rurdu. Hocanm ziyadesile sevgilisi bir tanesi idi. «Ben imtihan verip 20 Ek rahleye ge- çeceklim. Ziya Bey bın perde arkasın- dan sana f:sildarım, sen de aynen eder- sin dedi, «Benimle beraber irntihan olacak ço- cuklar İmamzade efendinn huzuruna çıktı, Nazırın sorduğu sualler> öbür çö- cuklar cevab veremiyorlardı. Ben perde nin önünde durmuş, Ziya Beyden söylüvordum. Bir arılık nasu oldu, işi temedim. Ziya Rey d*'biraz yüksekçe fh. EXE MİZAH Sayfa “7 Perdelerin arkası YAZAN: İSMET HULOSİ Ben. doğrusu perde önünde olan biteni görmektense, perde arkasındakileri gör- meyi isterim. Amma hangi perde, nasıl perde olursa olsun. Çocuktum. Yedi yaşımda bir piç kuru- su idim. Babam elimden tutar, beni ka - ragöze götürürdü. Gerçi karagöze bayı - urdım amma, bütün arzum, bütün eme- İlm perde arkasına sokulabilmek, kara- gözün karısile perdede kavga ettikten sonra, perde arkasında ne yaptıklarını anlamaktı. * İlk defa sinema seyrettiğim zaman ya- $ım sekizden dun, ondan efzun değildi. Perdede gemiler gördüm, atlar gördüm. öpüşen kadınlar erkekler gördüm. Fakat tam ben bunları seyre dalmışken birden !bire lüks lâmba saklandığı gaz teneke - isinden dışarı çıktı, ortalığı aydınlattı. Ve daha fazla bir şey göremedim, İşte o zn- man çok, hem pek çok düşündüm. O ge- miler, atlar, öpüşen erkek, kadınlar per- denin arkasında kayboluvermişlerdi. Her halde onlar gene bir yere girmiştiler.. O- rada acaba ne yapıyorlardı? * Yaşım ilerledikçe perde arkasını gör - mek inerakı bende artmıştı. On beş ya - şımda idim. Bir zamanlar Emperyal, bir zamanlar Mil sinema olan, şimdi de ye- ride yeller esen Fevziye arsasındaki sa- laşta Eşberi seyretmiştim. Perde açıldığı zamanı değil, fakat perde kapandığı 2a- man perde arkasında İskenderin, Eşbe- rin, Sümrunun ne yaptıklarını merak et- miş: — Ah bir gitsem, ah onları bir yakın - dan göreb'eem! diye içim sızlamıştı. * Bizim karşıki komşu Necati Bey evle - niyordu. Evine gelin gelecekti, Ben o z4- ina mı öyle geliyor bilmem.. kadınlarla J erkeklerin yerini ayıran perdenin öte ta. 'rafından mütemadiyen sesler gelirdi. Ben bu seslere kulak verirdim. Bazan bir sex kalbimi çarptırır, sinirlerimi gerer, beni sanki başka bir âleme götürürdü. Fakat ne yazık ki perde arkasında olduğu için sesin sahibini göremezdim. * Çok şükür, çok şükür. artık ne çocu- Zum, karagöz perdesi arkasında kara « gözle karısınm nasıl birbirlerile saç sn- Şa, baş başa kavga ettiklerini merak edi. yorum, Ne sinemada elektrikler yandığı zaman sinema artistlerinin perde arka - man on âltı yaşıma basmıştım. Necati ndeki hayatlarının ne olduğunu öğren- Beyi tanımdım. Altın gözlüğü, gümüş mek İstiyorum, Karşı komşuma gelin ge. bastonu vardı. Kaleme giderdi. Necati Bey evlendiği gün düğün arabaları, kam- çı sesleri, tekerlek gürültüleri arasında liyor amma, eskisi gibi perde gerilip per de arkasından eve girmek âdeti olmadığı için apaçık görüyorum. Gerçi gene evler sıldadı, nazır duycu ve birdenbire ateş| sokağa girdiler. Kapının önünde durdu- aydınlanır aydınlanmaz, perdeler kapa - kesildi: — Çabuk tutun şu habisi! Diye bağırdı. Numan Efendi fısıldava- nin Ziya Bey olduğunu görünce evvelâ «Hoca, uyni zamanda Şehzade camisi-| o vermek istemedi: nin kayyumbaşısı idi. Şehlâ gözlü, sules hayi ümmetten bir zattı, Bütün gün ca&- mii şerif için, yahud şuraya buraya sat- mak için kandil fitili yapardı. (Kandil fili süpürge çöplerina pamuk sarılarak yapılırdı.) Pek çok süpürge alırdı. On- ların tellerini keser, fitil yapıp kâğıdlara Ci: deste deste ederek bir büyük sandık için. alim ÜR de saklardı. O zamanlar sık sık şehzade. ler ve sultanlar dünyaya gelmekle yedi ga, | gün yedi gece donanma yapmak âdet ol. duğundan birçok kimseler gelir, hocadan destelerle fitil alırlardı, Hoca, fitillerini ke kadar uzatmıştı. Hattâ mektebe baş. bitirdikten sonra ders verirdi. Adet; Ptiseği ha kaşla. verhile başımdaki fesin il Kaplamıs ve üzeri #rmda «rma ile örmüşlerdi. O vaktin) İbrabim Bey bir müddet sonra bu ma- etrafını | halle mektebinden alınıyor ve Süleyma- ne HR oyma kâ.|niye rüşdiyesine veriliyor. 1257 senesin« konmustu. te bu sils ile Selimive| de kaydolunduğu bu mektebde, meşhur Ma pitim Bir koğuşta oturduk, O|$aiz Ziya Paşa kendisinin en saruimi bir nı Kışlada olan zabitler, Kâbe ziyaret arkadaşı oluyor. Yuzdığı mufassal hası- #İbi #elin beni seyrederlerdi yiyetile kışlanm koridorundan © geçer- uzatmıştı: ratta İbrahim Dede bize hem ilk rüşdiye Serasker Rıza Paşa kalabalık | >©kteblerini, hem de Ziya'Paşaya aid şi rin bir hatırasını naklediyor: » Şöcuk kolundan tutulup Paşanın ö- «Süleymaniye rüşdiyesine o kaydolun- İmiş, o da babasının ietida. | Mak üzere beni rüşdiye mektebleri nazırı İmamzade efendinin o Şehzadebaşındaki ŞKAhıdı aldı. Eğilip benim yüzümü ve |Konağına götürdüler. Elin: öptüm. Bir yz kt rine ok$ıyarak: Dedi, Pen mısın, yoksa oğlan mısın? Ba e Öyle İse niçin saçlarını kesmiyor. e Değ em kesmiyoz, benı krar eğilip: pi e Seni Mektebi Harbiyeye yazdıra- beni, a Büzel güzel okursun, sonra Dedi EDİ paşa olursun! Ben de: Valldem razı olmaz! aşri şerif okuttu. Beğendi ve ağasile be- rabef beni kaydolunmak üzere Süleyma- niye rüşdiyesine gönderdi. «İstanbulda iki rüşdiye mektebi vardı. Biri Sultanahmed camisi yanında, diğeri Süleymaniye camisinin yanında, Bu mekteblerin birçok mükemmel ders ve yazı hocaları vardı. İm, Güldü, Kalabalık heyet hepsi | Süleymaniye rüşdiyesindeki çocuklara Büte seyrederlerken arzuhalı okudu. Son- | maaş ta verilirdi. Sultanahmedin maaşı yoktu, Üç tane sınıfı vardı ve sınıflar ye. şil oda, sarı oda ve mavi oda diye anılır. dı. Odadan odaya imtihan ile geçilrdi, Talebesinin çoğu paşazadeler, beyzadeler idi, Derse çalışmazlardı. «Süleymaniye rüşdiyesi bir büyücek mr Tekrar güldü: Arzuhalimi ya.| kubbeli taş mekteb olup müteadâid oda. lanan uma verip: — Bu Çocuğun babasını bulun da mü. Darbuhur Reşid Paşa |ları olmayıp ancak birinci hodayı mah- süs ayrı bir ufacık odası vardı, Mektebin dört tarafında çepçevre uzun rahleler öı- — Kimse yok efendim! «Dedi. Fakat natır sesi işitmişti, ısrar etti: Çabuk söyleyin kimdir? «Numan Efendi çaresiz kaldı; — Ziya Bey benfleniz! «Dedi. Nazır: — Getirin hınzırı, yıkın falakaya! Diye emir verdi. «Ziya Beyi getirdiler, Kundura ve ço- raplarım çıkarıp falakaya yıktılar. Nu- man Efendi bir tanesi Ziya Beyin çıplak tabanma bir iki değnek ancak indirebil - di, Sonra nazırın ayağına kapanarak: — Bana bağışlayın... «Diye yalvardı ve Ziya Beyi kurtardı. Nazır bana döndü! — Seni sarı çıyan... Gelecek hafta seni tekrar imtihan edeceğim, dersini bilme de bak ben sana gösterirm! «Dedi. Ziya Bey de dışarda: — Sen bana sebeb olup dayak yedirdin! Diye darıldı. Hele bin müşkülât ile gönlünü aldım.» «İbrahim Dede Süleymaniye rüşdiye- sindeki hatıraları arasında bir de umumi imtihan anlatır ki o sahne de bugün bi- z'm için fevkalâde garib ve şirin görü- nüyor.» İbrahim Bey Süleymaniye rüşdiyesinin çalışkan talebelerinden biri oldu. Gecete. ti uykuyu önlemek ve fazla çalışabilmek için çare ararken kendisine enfiye tavsi- ye etmişlerdi. «Uykunun önüne geçeme- dim amma enfiyeye alıştım» diyen İbra- him Bey rüşdiyeden 1262 de mezun oldu ve «Babı Serasekrf kalemi» ne girdi. İler. de bu kıymetli halırattan zannederim ki bu sütunlarda tekrar bahsedeceğim. 23 Nisan - Çocuk Bayramı Çocuk baş bayramı 2 iş YARRA, arın bayra lar, pencareye koştum, görecektim ve| gördüm. Fakat gördüklerim, bekledikle. rim değildi. Ben telli pullu gelin görece - ğimi sanırken gelin arsbasının önüne ge- rilen perdeyi görmüştüm. Perdenin ar - kasından geçeni görememiştim. O gün anneme söylemiştim: — Beni götür, gelini göreyim! Annem itiraz etmişti: — Sen artık delikanlı sayılırsın, kadın Jarm içine giremezsin! Olmaz. Fazla bir şey söylememiştim. Fakat İçimden: , — Ben ne olsa görürüm! Demiştim. Akşam olmuştu. Yoğurtçu - Jar çıkmış: — Haniya Silivri yoğurdum kaymaklı! Diye avaz avaz sokakta bağırıyorlardı. Ben pencerenin öründeydim. Necati Beyi her akşam bu pencereden görürdüm. Odasının lâmbasını vakar, cumbasına o - tururdu. O akşam da gene öyle olacaktı. Fakat cumbada yalnız onu değil, o gün gelen telli vullu gelini de görecektim. Lâmba yandı, Necati Beyin fesli başımı gördüm, içim içime sığmıyordu. — Şimdi gelini de göreceğim! Diyordum. Fakat göremedim. Mutad niyorsa da perde arkasında neler olup biteceğini bildiğim için kafamı hiç yor | muyorum, * Fakat gene kafam, hep perde mesele. sile meşgul, şimdi beyaz bez, kırmızı ka« dife perdelerin arkasındakileri merak et. miyorum amma, daha başka perdeler gö- Tüyor, o perdelerin arkalarına nüfuz ek mek oralarda olup bitenleri bilmek isti yorum, İşte yanımdan bir kadın geçiyor... Saç. ları altın sarısı, yüzü pembe, ve dudak- ları kızıl, Bunlar da birer perde.. perde. lerin arkası nasıl acaba? Saçlarındaki sa- rı. yanaklarındaki pembe, dudaklarında. ki kızıl boya perdelerini kaldırabilsem ve onu olduğu gibi görsem. fakat buna imkân yok. Bu perdeler bir türü kalk maz ki! * İşte şu tanımadığım erkeğin yüzündeki tebessüm de bir cins perde, Bu perdenin arkasında gizlenenleri de merak ediyo. rum. Tebessüm perdesini aralamak ve görmek, bilmek istiyorum: o Tebessüm perdesini aralayınca gözyaşlarile karşılaş mıyacağımı kim temin edebilir?. Sabah. leyin evinden çıkarken karısı birçok şey- der miydi; ayın on beşi olduğu halde ev kirasını, radyo taksitini, bakka. la borcunu ödemediği için içi kan ağla. mıyor mu? Fakat bütün bunlar yüzünde. ki tebessüm perdesinin arkasında gr kalıyor, * Yüzü hiç gülmiyen, kaşları çatık erkek görünüşte çok temkinli, çok sert bir in. sana benziyor. Amma onun bu hali de bir perde değil mi, perdenin arkasını görmek hilâfına o akşam Necati Bey cumbaya ge- lir gelmez perdeleri kapadı. * Sokakta rastladığım kadınların yüzle rini görmek benim en büyük emeliimdi. Fakat bu emelime hemen hiç nail ola - mazdım. Yüzü açık kadınların en genç - leri, annemin bir kaç yaş blyükleri idiler, Benim onlarla işim yoktu, Fakat sarma krep döşin çarşaflara börünmüş, yürü. yüşleri ahenkli kadınlar hep peçe deni -| güler yüzle bakan iki kişi, Resmin altına len perdeler kullanırlar ve bu perdelerin mümkün olsaydı, kim bilir neler öğrene. cektim: Belki o hakikatte bir şaklaban- dan başka bir şey değildir. Belki ömrün. de bir kere olsun cidit iş görmemiştir. Belki her akşam evinde karısından man- gal maşesile dayak yer ve dayak yedik. ten sonra, karisının ayaklarına kapânır; — Beni affet diye yalvarır. * Bir gazete alıyorum. Bir resmi varı Birbirlerinin ellerini çıkan, birbirlerine (Devamı 15 inci sayfada) j