5 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

_ L (ü.sene sonra alevlenen münakaşa :] — Abdülâzizin katledildiği - iddiaları doğru mudur? .' Gerek hal'e takaddüm eden günlerde, gerek hal — esnasında ve gerek Ortaköydeki Feriye sarayına | N , 4 M İ 4 aei Yd — Ahmed Mithat Efendinin, Sultan Ha - — midi ürkütmemek için böyle bir lisan kul — lanmıya mecbur kaldığı iddia edilemez. — Çünkü Sultan Hamid, ecdadının tarihini okumakla kalmamış, Ââdeta ezberlemiş - tir. Ortada apaçık duran Bir hakikat var- — dür ki o da, (ikinci Osman), (Sultan İb - Orahim), (3 üncü Selim), (dördüncü Mus- |— tafa).. bu dört Osmanlı hükümdarı, (ih - — aak ve Katil) suretlerile ecel köprüsün - den geçerek ahirete gitmişlerdir. Ş Ahmed Mithat Efendinin bu iki fıkra « O gından, ikincisi (yani, (katil) cihetine te- — Mmayül edeni) daha kuvvetlidir. Fakat, — tarihin kabul edeceği derecede sarih de - — ğildir. İhtimal ki Sultan Hamidi ürküt - — Mmemek kaygüsile böyle lâstikli ifadelerde — Bbulunan Ahmed Mithat Efendi, meşruti- — ğetin ilânından sonra da bu meseleyi tas- uuu 'a | rih etmemiş.. son sözünü söylememiştir. | Mahmud Celâleddin Paşanın tarihine göre Gelelim (Mir'ati Hakikat) denilen ta - rihe... K — © tarihte, Babıâlinin en yüksek devlet ricalinden ve sonraları da, (ticaret ve na- fia nazırı) olan (Çorluluzade Mahmud — Celâleddin Paşa) nın yazdığı bu kitab, en kuvvetli bir memba sayılabilir. Bu zat; Sultan Aziz devrini, o devrin hâdiselerini, devlet erkân ve ricalini, sa- | ray ahval ve vakayiini çok kuvvetli gö- — rüşlerle tesbit ve tahlil etmiş.. ölüm hâ - — disesini de şu satırlarla kaydeylemiştir: 4 (... Sultan Abdülâziz, tahtı saltanattan — hal'inin dördüncü cuma günü alesseher “,kayıkla Ortaköy dairesine götürüldü ise — de, galebei yeis ile bitab ve mahzun.. ve A J .'-evrşr:r' — gerlerinin daireye duhulleri men ile yer- wflerhıe sarayi padişahiden (1) hizmetçiler — gönderilmesi.. ve ikametgâhının her ta - — yafı daimi karakol neferatile ve sahil ci- — hetinin zırhlı gemi ile mahsur tutulması.. ; ve daireye duhulünde, karakola memur — bir asker zabiti tarafından bahçede do - i laşmasıma muhalefet gösterilmesi.. ve — yevmi hal'inde, İstanbul sarayına gön - — eden zikıymet emval, (erkânı müttefi - . ka) (2) huzurlarında tevkif ettirildiği gi- — bi.. Ortaköye nakilleri günü, validesile — gair azayı hanedanlarının ve cariyelerin — Üzerlerinde bulunan mücevherat ve zerü - gime müteallik evâni ve edevatın dahi — nez ve ahzedilmesi.. velhasıl, zatımca ve hanedanınca, envai tehdidat ve tahkirat — Ogörmesi sebeblerile gayet müteessir ve — dilhün olmuş. ve artık, kemali melâl ile — hayatından nevmid olacak bir hale gel - | Mişti ki; aradan iki gün mürurunda, yani — Ortaköy dajresine naklinin üçüncü ve — hal'inin altıncı Pazar günü, atide beyan — olumacak sureti müellimede, irtihali dârı 'ğ- cenan eyledi.| » (Zikrolunan Pazar günü, saat iki rad- ;,'_ delerinde harem dairesinde bir griv ve i.ltlâf eylediği haber verilmekle, derhal » Badrazam vesair vükelâyi devlet, Orta - — köy dairesine muttasıl karakolhane sa - “hasında içtima eylediler.?7 (Yukarıda ismini zikrettiğimiz Fahri - Bey ki, Ahdülâziz Hanın hizmetinde ka - — lan kurenasından idi, Mahzarı vükelâya © celb ile suali hal olundukta, «emerhumun — alessabah validesini ve hizmetinde bu - ';î—"hman cevari (3) vi yanından savarak, oda kapısını kapayıp, sakalını düzeltmek | bahanesile, evvelce cariyelerin birinden — âlmış olduğu küçük makasla kollarının |— kan dâmarlarını kesmiş olduğu halde, z - (D) Yani, yeni padisah (Sultan Murad) in — meceğiz.) — (2) (Erkânı müttefika) dan maksad, (Hü- — dnud paşa, damer Nuri paşa vesatre)... (İle- | ride bunlar hakkında da tafsilât verece - < (8) Yani, hizmetine bakan kalfalar, r derilen eşya sandıkları derununda zuhur | â’,—vaveylâ koparak, Sultan Azizin nefsini| — nakledildiği zaman, Abdülâziz, cinnete delâlet eden | en küçük bir eser bile göstermemiştir Yazan: ZİY A SAKİR içeri girildikte, muhafazai hayatı kabil o- lamamış idüğünü» takrir ve ifade. ve makası dahi irae eyledi.) (Meğer, bu facianın vukuu ile beraber, serasker - Hüseyin Avni Paşa yetişip, merhumun nâşını karakolhaneye naklet. tirmiş ve neferatın kahve ocağına bırak- tırmış imiş... Müverrihi âciz, vükelâ ile beraber bulunduğum cihetle, merhumun derecej cerihasım anlamak için naşinin bu lunduğu mahalle dühulümde, üzerine be- yaz bir perde örtülmüş ve bir küçük ne - fer şiltesine yatırılmış olduğunu görün - ce; (Fa'teberü yâ ülülebsâr) diyerek pu- şideyi kaldırdım, Arkasında gecelik elbhi- sesi vardı. İki kolu sıvanmış olduğu hal- de, kan damarlarının ikisini dahi gayri muntazam kesmiş buldum. Sol kolun- daki ceriha, sağ kolunun cerihasından zi- yade idi.) (4) Dikkat buyuruluyor mu?.. Ölümün ne şekilde vukubulduğu, burada da Fahri Beyin ifadesine atfen beyan edilmiştir... |Ancak, Sultan Azizin ölüm döşeğindeki vaziyeti. çok mühimdir. Nitekim, (Mir'atı | SŞüun) muharriri Memduh Paşa da bu manzarayı şöyle tasvir etmiştir: (Hakanı müşarünileyhin cülüsunu mü teakıb mabeyin kitabeti hizmetile şeref. yab olmuştum. Velinimetimin bir defa daha cemalini görmek iştiyakile karakol- hanede mahfuz olan mahalle gittim... He- zarı efsus, münevver seriri sevkete alışmış olan vücudü cihanbani, hasırı yok kücük bir kahve odasının kuru tahtaları üstüne üftade.. ve cismi nermin'nde ke- tenden mamul bir sevbi sade olduğfunu ve iki kollarınım şiryanları kesilmiş bu- lunduğunu ve gözleri semaya merfu ola- rak açık kaldığını gördüğümde, kendimi tutamadım. Didelerimden, seylâbei sirişk bosandı.) Resmt raporda, bu müsahedeleri mü- evveddir. Sultan ÂAzizin kanlı cesedi, öl- düğü yerde bırakılmıyarak, oradan kal- dırılıp getirilmiş.. karakolun kahve oca- Bında adi bir şilte üzerine yatırılıver - miştir. *& İntihara taraftar olanlar, kanaatlerini müdafaa etmek *çin bazı deliller cöste- riyorlar.. ezcümle, Sultan Azizin Tonka- pı sarayına nakli esnmasında, başmabeyin- ci Hafız Mehmed Beyden (zehir) istedi- Sini ileri sürüyorlar. Bu, bir hakikattir. Sultan Aziz, Osman. li tarfhinin kanlı Ihtilâi! ve hal vak'aları- nı hatırlıvarak bunlardan Hafız Mehmed Beye bahsederken; vucüdünün ihtilâlci- ler elinde lime lime olmasından kormus: — Allah askma olsun.. şayed böyle bir hal hissetmekte isiniz, vücud ve canımı övle ihtilâlciler eline düsürmekten. ve bir vatan evlâdını yekdiğerinin kanını döktürmekten muhafaza için; her nasıl ederseniz ediniz, bir miktar (sem) (5) tedarik edip bana yetiştirin. Demiştir. Halbuki Sultan Azizin bu sözleri, inti- harına delil addedilemez. Çünkü, (hal) ile neticelenen (intihar), tam manasile (tereyağından kıl çekilir gibi) sessiz sadasız cereyan etmşi: Bir tek kimsenin bile burnu kanamasına meydan |verilmemiştir. Yani, Sultan Azizi, ken- dini öldürmeye mecbur edecek en küçük bir ihtilâl emaresi vukua gelmemistir. Şu halde, mahlü hükümdarın Hafız Mehmed Beyden zehir istemesi, ciddi bir arzu ve taleb değil; her insanın meyus ve mü- teessir zamanında: — Kendimi öldürsem de, kurtulsam. Kabilinden söylediği basma kalıp bir sözden ibarettir. Buna binaen, Hafız Mehmed Beyin bu ifsaatından, ilham alarak Sultan Azizin intihar ettiğine kani olanların bu iddia- ları zayıftır, (Arkası var) (©) (Mir'atı hakikat) elld 1: Bayfa 119-120 BON:POSTA- RADYO Türkiye radyo difüzyon postaları Ankara radyosu DALGA UZUNLUĞU — 1639 m. — 183 Kes. 1M0 Kw. TAGĞ, 1074 m. 15195 Kes. 20 Kw. TAP. 31,70 m. 6465 Kes. 20 Kw. — #L . PAZAR - 5/3/39 12.30: Proğram, 12.35: Müzik (Küçük öor - kestra - Şef: Necib Aşkın), 1 — Hartmann- Parlak güneş ışığında — dans#« - Entermezmo, 2 — Hippmann - Ormanda bir cüce duru - yor - Halk şarkım Üüzerine — variyasyonlar. 3 — Mlcheli - Çocuk oyunları. 4 — Wink - ler -« Donna Chigulta İspanyol uvertürü. 13: Memleket saat Âyvarı, alans, meteoroloji ha- berleri, 18.15: Müzik (Kücük orkestra - Bef: Necib Aşkın - devam!. 5 — Lehar - Der Göt- tergatte öneretinden potouri. 6 — Lineke - Kapri (Serenad), 7T — Föderil - Viyana şar - kısı. 8 — Lincke - Darılma (Fantezi), 13.50- 14.30: Türk müziğ1. ('alanlar: Vecihe, Cev - det Kozan, Cevdet Cafla, Okuyan: Sadi Hoş- ses. 1 — Tanburi İshakın Gülizar — peşrevi. 2 — Dederin - Güllzar şarkısı: Reha bul! - dum. 3 — Salâhaddin Pınarın - Gülizar şar- kısı: Bülbülün derdin! Ssormavın — gülden. 4 — Cevdet Cağla tarafından - Taksim. 5 — Kâzmım Uz - Bnvatlaraban gşarkı: — Ayrılık. 6 — Hüsevin Fahrinin - Muhayyer — garkı: Uzaktan baktı gitti. 17.930: Proğram, 17.35: Müzik (Pazar çayı), 18.15: Konusma (Co - cuk santi), 18R45: Müzik (Pazar çayı deva - mt), 19.15: Türk müzl&i (Fasıl heyeti - Sul- taniyerAh fash). Celâl Tokses, Hakkı Der - man, Esref Kadri, Hasan Gür, Hamdi To - kay, Basri Üfler. 20: Ajans, meteorololi ha- berleri. 20.15: Türk müziğli. Çalanlar: Veci - he, Rusen Ferit Kam, Cevdet Kozan, Oku - vâanlar: Necmi Riza Ahıskan, Semahat Öz - denses. 1 — Tanburli Osman beyin Usak pes revi, 2 — Rifat bevin - Ussak şarkı: Düsdüm vine bir âfeti meshuru eclhana, 9 — Arif be- vin - Ussakt sarkı: Bir melek sima peri. & — Pusen Ferlt Kam - Kemence taksimi. 5 — Tanbur! All efendi - Uşşak gşarkı: Sen ey servi revan. â — Kamoosun - Uşsak saz se- malsi. 7 — Leylâ hanımın - Hüzzam şarkısı: Harahı İntizar oldum. 8 — Arif bevin Hüz - zam sarkısı: Meftün olah. 9 — Arif beyin - SuzinÂk gsarkısı: Papusuna ermek üzere ey yYar. 1Ü — ça sey - Baz semaisi, 21: Mem Tatet sant ÂAvarı, Ö1: Nes'elf plâklar - R. 21.10: Müzik (Riyasetirtüimhur bandosu: Sef: İhsan Küncer), 1 — F. Von Blon - Marş. 2 — A. Mağgnani - Mazurta - Kanpris - Klarinet. 8— Cesar Fraek - Melun avcı - Senfonik par - ça, 4 — G. Plerne - Ramunço. 5 — Rachma- ninoff - Prelüd. 29: Anadolu afansı (snor servisi), 2710: Müzik (Cazband), 22.45-23: Son ajans haberleri ve yarınki proğram. İzmir merkez hali İzmir (Hususi) — Belediyece yaptı- Tılacak merkez hali eksiltmeye çıkarıl- mıştır. Bu müessese 400 bin liraya mal olacaktır. Otomobil Ticareti Türk Anonim Şirketinin: 1939 senesi adi heyeti umumiye içti- mal 22 Mart 1939 Çarşamba günü saat 15 de Galata, Bahtiyar hanında, 5. inci ka- tın 7İ numarasında — vukubulacağından asaleten veya vekâleten lâakal on hisseye malik bulunan hissedarların içtima —gü- nünden en az bir hafta evvel hisselerini şirket veznesine tevdi ederek mukabi Hnde dühuliye varakası almaları lüzumu ilân olunur: RUZNAMEİ MÜZAKERAT 1. — 1938 yılı muamelâtına dalr heyeti idare ve murakıb raporlarının okunması. 2. — 1938 yılına atd mevcudat, bilânço ve kâr ve zarar hesablarının kabulü ve heyeti idarenin temettüatın istimal sure- tine dair teklifatı hakkında karar itası. 3. — İdare heyeti azalarının ve mura- kıbın ibrası, 4. — 1939 senesi için murakıb seçimi ve ücretinin tayini. 5. — Meclisi idare aralarının şirketle tüccarı muamele yapmalarına —müsaade verilmesi. 6. — Müstahdemin ve müdürlerin maaş ve ücretlerinin tayini için meclisi idare- ye salâhiyet verilmesi. (Baştarafı 8 inci sayfada) Huseyin Gazi, evvelâ beyin ve sonra orada bulunanlarm ömür ve âfiyetle - rine dua etti: — Nice zamandır, bir erkek evlâd hasreti çekerdim. Cenabıhakkın izin ve keremile bir.evlâdım dünyaya gel- miş. Diye cevab verdi. Orada bulunanlar da sevindiler. Hü- seyin Gazinin meserretine iştirak ettli- ler. — Var, git, gör. Bâkalım oğlun na - sıldır?. Bize de haber getir. Dediler. * e Hüseyin Gazi, Ömer Beyin askerle - rine kumanda ederdi. Bütün — hudud boyunda, kahramanlığı ve pehlivanlığı ile büyük bir şöhret elde etmişti. Ma- latya kalesine yakın kalelerde bulunan Rum ve Ermeni beylerini sindirmişti. Dostları ona ne derece hürmet ederler- se, düşmanları da o derecede onun kor- kusunu çekerlerdi. Bu kahraman adam, Ömer Beyin ko- nağından çıkar çıkmaz (Dev) adındaki atına binerek doğruca evine gitti. He - nüz doğmuş olan oğlunun bulunduğu odaya girdi. Evvelâ, lohusa döşeğinde yatan zevcesini tebrik etti. Sonra, has- retle beklediği evlâdını görmek istedi. Hüseyin Gazi, çocuğu kucağına aldı- ği zaman, hayretler içinde kaldı. Çün- kü, anasından henüz doğan bu çocuk - ta, göze çarpacak derecede bir gürbüz- lük ve canlılık vardı. Hüseyin Gazi, daha çok sevindi. Ço- cuğuna (Cafer) adını verdi. — Kölesi (Toabil) i çağırarak: — Kapıları, ardına kadar açın. Şeh - rîn'fukmsmı, üç gün üç gece yemek verin. Dive emretti. Tekrar dönüp Ömer Be yin konağına gitti. Ömer Bey, yıldızlara bakarak insan- ların hayat ve talihlerini anlamak il - mini bilirdi. O gece (ıstırlab) 1ını ala « rak yıldızları tetkik etti. Ertesi gün Hüseyin Gaziyi çağırtarak: — Oğlun Caferin yıldızına baktım. Bu çocuk, büyük bir pehlivan ve nam- dar bir kahraman olacak. Şimdiye ka- dar, hiç kimsenin yapamadığı işleri ya- pacak. Adı, Maşrıktan Mığrıba kadar yayılacak. Ve onun şöhreti, kıyamete kadar dillere destan olacak. Dedi. * Hüseyin Gazi, artık sevincinden du- rup oturamıyordu. Bir an evvel, sev « gili (Cafer) inin büyümesini bekliyor- du. Cafer, günden güne büyüyor ve ser- piliyordu. Yüzünün güzelliği, vücudü- nün gürbüzlük ve letafeti, — görenlere hayret veriyordu. Cafer, on yaşma geldiği zaman onu görenler, koca bir delikanlı sanıyor * lardı. Tabiatın püskürme benlerle süs- lediği tatlı esmer — çehresine, zekâ ve kudretle parlayan siyah gözlerine ba - kanlar, ona hayran oluyorlardı. Bu sırada Hüseyin Gazinin meş - hur (Dev) ismindeki atının dölünden de kula renginde bir tay dünyaya gel- di. Hüseyin Gazi bu taya (Aşçkar) adı- nı verdi. Ve onu, oğlu Cafere hediye etti. Hüseyin Gazi, oğlu Cafere hocalık e. diyordu. Ona ata binmeyi, kılıç çalma- yı, mızrak kullanmayı, gürz (2) sa - vurmayı, sapanla taş ve en sert yay - larla ok atmayı, bizzat kendisi öğreti - yordu. Ayni zamanda, pehlivanlığa da baş - latmıştı. Bu körpe delikanlının vücu - dündeki kuvvet ve çevikliğe, hayret - ler içinde kalmıştı. Aradan kısa bir zaman geçer geçmez, Cafer pehlivanlıkta o derecede kudret ve kabillyet göstermişti ki; ufak tefek hamleleri atlatmak — şu tarafa dursun, âadeta babasının o müthiş — kuvvetine Üniversite Rektörlüğünden : Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Enstitüsüne bir desinatör alınacaktır. Aylık üc- reti 80 liradır. Güzel San'atlar Akademisi Dekorasyon veya Tezyinat kısmı me- zunu olmak şarttır. İsteklilerin Fakülte Dekanlığına müracaatları, — (1388) İstanbul Üniversitesi Rektörlüğünden : Tıb Fakültesi Diştababeti mektebinde 40 lira ücretli daktiloluk açıktır. İngi- gilizce, Fransızca veya Almancadan birini bilmek lâzımdır. İstiyenlerin Tıb Fa- «l1421> karşı dayanmağa bile başlamıştı Cafer, on beş yaşlarına yaklaştığı za- man, bir bayram münasebetile (Kay - seri) den Malatyaya meşhur bir peh - livan geldi. Bayram günlerinde, atlı atsız koşu - lar yapmak, cirid oynamak, — yerli ve yabancı pehlivanlarla güreş tutmak â - detti. Kayseriden gelen pehlivan, Malatya- nın bütün pehlivanlarını yendi. Şeh - rin beylerbeyi olan Ömer Bey, bu hal« den müteessir olarak Hüseyin Gaziye meydanı işaret etti: — Çık.. şehrimizin şeref ve haysiye- tini kurtar. Dedi. Hüseyin Gazi gülümsedi: — Bir pehlivan daha var, Hele o da meydana çıksın da, icab ederse, ondan sonra sıra bize gelir. Dedi... Arkasında duran oğlu Cafe - rin sırtını üç defa sıvayarak: — Oğlum Cafer!,. Allahın izmile, ar - tıker meydanıma çık... İnşallah, sırtın yere gelmez. Diye dua ettikten sonra, onu İleri it- İt Cafer, gidip kisbet (3) giydi. Ağır ve vakur adımlarla, bir kere meydanı do. laştıktan sonra Ömer — Beyin önünde durdu. Yerle beraber bir temenna etti. Ve sonra, yağlı vücudile, korkunç bir dev gibi ortada dolaşan Kayserili peh- livana doğru ilerledi. Levent gibi endamile Caferi mey - danda görenler şaşırmışlardı. Bu kör - pe delikanlının, dev cüsseli pehlivana meydan okumasına hayrette kalmışlar- dı. Cafer, üç adım kalasıya kadar Kay « serili pehlivana yaklaştı. Ellerini kal - çalarına dayayarak dimdik başını tarta tarta: — Adım, Cafer.. babamımn adı, Hüse- yin Gazi... Hocam, — babamdır. Hazır mısın, pehlivan?... Diye bağırdı, Kayserili pehlivan, omuzlarını sarsa sarsa bir kahkaha attı: — Benim adım, Şem'undur. Bu âna kadar, sırtım yere gelmemiştir... A, ço- cuk!.. Babanın sana ne kasdi vardı ki, senin gibi bir körpe kuzusunu benim gibi azılı bir kurdun — karşısına attı. Mademki meydana geldin. Bari, sen de nasibini al da git... Hazırım. Hamle se- nindir. Diye, haykırdı... Cafer, olduğu yer- den bir çelik yay gibi sıçradı. Şem'un pehlivanın bacaklarındaki yağlı kis - betin kemane (4) sinden kavradı. Ba- caklarını gererek — Şem'unu, içi dolu bir çuval gibi başının üstüne kaldırdı. Bü —hareket o kadar anft olmuştu ki, Kayserili pehlivan birdenbire şaşırdı. Bacaklarını havada sallamaya başladı. Cafer başını Ömer Beye — çevirerek baktı: — Beyim!.. Ne ferman buyurulur?. Diye bağırdı. Ömer Bey, derin bir sevinç içinde ye Tinden fırladı, ayağa kalkdı. Şahadet parmağının ucunu, yere uzattı. Cafer, başının üstünde çırpınan Şem- unu, kuvvetle bir iki defa tarttı. Ko « lunun bütün hızile yere çarptı, Şem'un boğuk bir sesle: — Hay!.. Diye haykırarak birkaç kere yerde yuvarlandı. Birkaç saniye, sakin ve ha reketsiz kaldı. Sonra güçlükle dizleri- nin üstünde doğrularak: — Pes, yiğitim... Bundan — sonra, Türk ile güreşmek, bana haram olsun. Diye, mırıldandı. O anda er meydanının seması, alkış- larla çınladı. Cafer, o kadar sakin ve tabif bir halde idi ki, bu büyük muvaf- fakiyetinden en küçük bir gurur bile duymadı. Büyük bir sükünet ve tevazula baba- sının Öönüne geldi. Diz çökerek eğildi. Babasının elini öptükten sonra, elleri « ni göğsünün üstünde, omuzlarına doğ - ru çaprastlayarak ağır ağır geri çe - kildi. Cafer o günden itibaren (Battal) a - dını aldı. Battal, iri vücudlu ve çok kuvvetli demekti. (Arkan var) (2) O tarihte, en müthiş bir silâh olarak kullanılan demir topuz. (3) Güreş esnasında pehlivanların giydiği meşinden yapılmış kısa dön., (©) Kispetin belindeki kemer.

Bu sayıdan diğer sayfalar: