Ne E) 7 Zi ; SL, İl 7£ İN aa mmm amam i Yakın Halini en sonra duyan Abdülâziz olmuştu? NAKLEDEN: SUAD DERVİŞ Dünkü kısmın >. hülâsası , #ühenlarda © okuduklarımızı bugün İstanbulun bir köşesin - ol rma muhtaç bir vazi - der, miyon bir saraylımın ağzın iz İp iltiyer icadın hikâyesine ken - yakla başlamıştır. Çok kü- an İstanbula gel i enbulda velinhd. Murad Efen- £ kayin satılmıştır. Sultan Aziz 5 Diş, *Yeli, gürültücü, kaba, sa i ta, veliahd Murad Efendi 3 Sessiz, durgun, adeta melâll ndir. Abdülüzizin haline yö Seyi ve softaların kıyama tel şah veliahdı tazyik : teki mekte ve veliahdin. âsabt Sük “a, 2 “ ta / ve Da Ğ Abdülâri-in serbesti ta teşviki mesai ettiğini zan Piredersodesi aleyhine çak şiğ- ir, hikâyesine devam ediyor): vu amil era harem ağalarının Kurtulmuş olan valide İâ dibine gelmiş, içerisini tayt Srünmda Öner ardı g du bunu #ndiri batan inden sarayhlardan biri eli- bir başka salona sürük- ana açılan bir ka- atırlamıştı. O kapıyı Sraladık, kapının önünde bir pa-| yordu. Bu paravana bizim) Paşa Münidi. Biz sonradan Sü- Olduğunu öğrendiğimiz zez! iyi kandırmağa, ona ve-| Sabaladığım işitiyorduk. Btlahlı konuşuyordu. bele o helecan arasında la rn, Yükelâ Abğü, © miller ve y rad Ki Mİ # âzizi haletmiş- ükelâmn arzu- N âr ilân edilmişti. Sresi olduğunu anlıyamadı- Bötürecekler. Ve ormda Föğ) geceki lerdi, İ Yüzünü göremiyor. lemeden, cevab ver-| Yiediklerini dinliyordu. | bi Fiy ağlaşıyorlar, öyle! k ilk a mın seslerini işit- söy! Olan 4 72 £. # LE İp İş # işi İemiyordu. Pükat Heper! Vahide sultanın sesi du- Biliyordu; i, Ftiyorum. Bunlar ha inanma, #eni çıka: iel edecekler, Koru ker erdir. ESİR ; # , ! Za g ÜR İnsanı Şak 4 ği “m yerinden kalktı. in arak bir yere doğ- Yduk. Sonra dörendik, | Pa Z, Mu 1 7g “ale valide Evitan ol. na bir şeyler söyle:| » Onu teskin etme- t Bözleri bre ya» n tuk. fakat ne oldu. Merakki Bu sırada herhalde Ağan iz buraya gelmiş olan! imi. Kadının önünde gö- Sak ye e tutarak, haşim, ka. suretle butunduğu. an. vene dehliz çi Hf # g4 İİ JA 27 Paşa imiş Kapıya) ii İi tarihine aid ifşaat: ) Osman Sarayda bir koridor Kim bilir içeride Murad efendiye ne söylediler, biraz sonra veliahdin fevka- İlçıktığını ve paşa ile zabitlerin divanhanelerden (o imerdivenlere doğru gittiğimi gördük. Valide sultan gene da- yanamamış, şehzadesini; — Muradım, evlâdım, oğlum! Diye hıçkıra, hıçkıra kucaklamıştı. O- un bu gözyaşları yalmz saray kadınla. rının hıçkınıklarım arttırmamıştı, hazır bulunan yabancı erkekleri bile ağlattı. Süleyman Paşa Sultan Muradın koluna girerken valide sultana; — Korkmuyınız, böyle korkup telâş e- decek bir şey yoktur. Bugünden itibaren padişahımızdır. Dedi ve onu merdivenlerden aşağıya indirdiler. Biz bütün cariyeler, sıra, mer- tebe tanımadan hep bir arada kadımefen- İdilerle birlikte toplanmıştık. Şayan ka- dın, bütüm kadınların içinde en fazla ke-| der gösteriyör, adeta ümidsiz bir halde çırpımıyordu. Şafak sökmek üzere idi. Hep titreşerek ne olacağını bekliyorduk. Biraz sonra dışarı giden harem ağala- rından biri içeri girdi ve valide sullanlâ kadınlara önlatta: — Efendimiz dışarı çıktıktan sonra hep Süleyman Paşanın kolunda meydan- bğa kadar ilerledi Diğer zabitan onlari biraz geriden ve arkadan takib ettiler. Efendimiz telâşla yürüyordu. Kendisine söylenilen suallere cevab vermiyordü. Sarayın önündeki meydanlıkta şerasker bir arabada “bekliyormuş. Efendimizin geldiği kendisine haber verilmiş olacak ki hemen arabadan atladı. Koşarsk gel di, efendimize biat eyledi. Müjde... Bir! İkötülük yoktur. Bfehdimiz tahta iclâs €-| kalkmışlar amma. göğüslerine tabanca- jdiliyor. Kendileri şü anda bir arabaya râkib olmuşlardır. Serasker karşılarında el pençe divan oturuyor. Bir takım ya- verlerle, süvarilerle çevrilen araba dört- nala İstanbul cihetine gidiyor. Valide sultan büyük bir telâşla gezini- yordu. Acaba Abdülâzize ne otuvordu?.. Onu anlamak istiyorduk. Dolmabahçe- Bin vellahd dairesinde bu hâdiseler olur- ken acaba orada ne gibi vukust geçi- yordu. Bilmiyorduk ve doğrusu onlar için de yrıca endişede idik. atılmağa başladı... Atılan topların sayı- sırı dinliyorduk. Ve her top sesi valide sultanın yüzüm deki endişe çizgilerinden birini ortadan kaldırıyordu: — Rabbim sana hamdolsun, aslanıma bir şey olmamış... Muradım tahta cülüs iyor! Diyordu ve hiç şüphesiz ki o anda en fazla bununla meşgul olduğu için artik e, İm bu bekleşme sıralarında | Edebiyat dünyamızın, oldukça zarar görülen bir sahası da hiç şüphe yok ki tercüme şubesidir. Bu işin güçlüğünü bilmiyenler, «tercüme bir şey mi al kale- ğin bir dilden bir kitabı eline; otur yaz- maya başla.» diye söylenip duruyorlar... Bittabi, bu gibi haddini bilmezlere veri- lecek en beliğ cevabın süküt olacağını kaydettikten sonra, asıl maksadıma geçe- yim. Son zamanlarda, muhtelif dillerden İi- sanımıza birçok eserler çevriliyor, Bun- ların arasında ehemmiyetlileri olduğu gibi, birçok yavanları da göze çarpıyor. Tabiin fazla kazanmak hırsile bazı kere- ler bedavadan, hattâ üstüne para vere- ceği yerde para da alarak bir takım cahil amatörlere yaptırdıkları tercümeler, ta- biatile kılı kırk yarmasını bilen okuyu- cunun bir omuz silkişi ile vitrinlerde 80-| iyor, nihayet kilo ile satılmaya mah, | küm oluyor. Filveki okuyucu, Sırat köprüsünün bir Ucunda duran mutlak hâkimi andırır, Si- rat köprüsü de zevki selimin sembolü- dür. İyi eser, dilimize billür. berrak bir| türkçe ile çevrilen eser hemen makbule | geçer, İkinci, hattâ üçüncü basılışları ya- palıyor. İ * İ İşte bu tercüme savaşında yılmıyan, gittikçe artan bir gayretle çahşan bir nu | harrir vardır ki, pek iyi bildiği bir dik den, rusçadan bize devrin en güzel Rus hikâyelerini, klâsik Rus ediblerinin eser-| lerini sık sık veriyor. Puşkinin en güzel | ve muvaffak hal tercümesini onun kale-| minden okuduk. «Dünya muharrırlerin- Abdülâziz nasıl haledildi ? dü i den tercümeler serisi, külliyatında da- Abdülâzizin sarayında geçen hâdiseyi |, » y. İ gözlerimle görmedim. Onm ancak SİZE iygami, başka dillerin tavassutuna sığın- İzonradan: öğrendiğim ve tabil sarayın İR; yakszın, Heğiniim 4 lake İM e İdan, o lisanı bütün inceliklerini, nüzns- i Alliliiisin: 9 ge Mpbiz peyden ha-| larını kavramış, hâkim bir eda ile çer. berl yokmuş. Neşlesi pek yerinde imiş. |.) olan bu eserlerin değerli müterci- Geç vakte kadar haremde eğlenmiş. Son- mi, Hasan AN Edğizdir. ra tek başına odasına çekilmiş ve tam b&| E Lal z zim daireye zabitler gelip te hüremde| veri ML a gayet mütevazı, o nis vaveylâ kopunca, hünkâr dairesinden mez iz a ir yazıcıdır. Gn Se duyulmuş, bütün hademeler gayri tabi) ii Si ME . bir şey olduğunu anlıyarak yatakların- di in O “mi, reiki İdan fırlamışlar. Pencerelerden ne olu- mi Turgentev A erir Hi e imiş Bisbeten yeni ve ihtilâl sanrası mular- vk gerim e tirlernin hikâyelerinde, romanlarında olduğunu görmüşler, Bu vaziyet Paremi| cla yüyridaği KÖ tani İhömayuna kadar bildirilmiş, Fakat biraz!” ş e kavriğ a inden Beri jevvel uyuyan ve asabiyeti pek müthiş O-| mrdir. EE Kivi “oni | ları Sultan Abdülâzize keyfiyeti haber). Hasen Aliyi, şöhret toplamak için yazı yazan bir yancı telâkki edemeyiz. | vermek içn enez uyknamdan kaldırma) Gan delik gezelelere Alaz müstearile ver. | Ba kimse cesaret edememiş, Süleyman Paşa bizim dairedeki işini bitirip Sultan Muradı dışarı çıkarımcıya kadar Redif Paşa isminde o devrin paşa- .arından biri hünkâr daires'ni böyle as- kerle kuşatmış, ne kimsenin dışarı çık- masma, ne bir kimsenin içeri girmesine müsaade etmiş. Redif Paşanın gelişi şöy- le olmuş: Evvelâ Harbiye mekteb: tale- besi meydana gelerek oralarını bekliyen askerlerin bulundukları yere baskın yap- #nışlar ve: «Silâhlar yere!» kumandasını ! verince askerler ne olduklarını şaşırmış. | «ar. Derhal silâhlarmı yere bırakmışlar, Orada bulunan zabitler izahat fstemeğe | Abdülâzizin ne halde olduğunu düşün- İantiyordu bile, lar dayatılmış. Oradan başka bir yere görürülmüşler. Muhafaza altıma alınmış- Jar. Redif Paşa sarayın selâmlık dasresi- ni eline almış ve odada oturmus, berdar olduğu halde, hüdiseyi en geç duymuş. Cülüs topları atılmağa başlayınca hay avukatlarından yan 'Taon'u; lesini evveli valide sultan öğren) ! — Çalınmış bir parayı almak, Hünkâr dairesinin kapısına giniş- iy gray yanlış bir ifade im | Fakat içeri görip oğluna bu hâdiseyi bü-| 3... Bir mektubu tahrif etmek; dirememiş, Bu sırada Abdülâziz topların| Secile itham eylemek'edir. sesle uyanmış olacak. Topları saymağa| Kadın, bir vörgi tahs'ldar ile bir » başlamış. O zamanlarda yangırilarda mu-| likte, 12 bin lirayı zimmetlerine geçir- ayyen bir sdedde top atmak ideti vardı. | mekten maznundur, mahkemede şöyle kâr topları saymağa başlamış, fakat İkra adli deni SY T bakmış ki, sayı geçiyor, ellerini birbirine fade yalandir: ve bime bana avukatım vurarak hozinedarını çağırmış: dikte ettirmiştir. Nisanda kendisini gör — Bu ne kil... diye sormuş, toplar atı-| düğüm zaman, her şeyi iiraf ve o va- hyor. Cülüs topları m bu?... kit üzerimde bulunan parayı polise (Arkası var) teslim etmeğe karar verdiğimi söyle- mi kâğıdı, bir de yarım yamalak belledi. ; tunsn yepyeni çeşnili, özlü, en mi-| | Kitablar arasında Özlü Tercüme Yazan: İbrahim Hoyi Hasan Âli Ediz diği hikâyeler, bu iddlamızın tam bir büccetidir. * Tercüme işinde çalışan birisi olmak mfatile, Alazın tercümelerini dalma ve büyük bir alâka ve takdir ile takib ede- rım. 'Tercümenin ne demek olduğunu, tercüme ederken, vasıta olan dil le kays rak dile ne derece sadakatle bağlı kal. mavın icab ettiğini pek iyi bildiğimden, hattâ hattâ H. Â. Edizin aslından yaptığı barı tercümeleri, kendim de ımgilizceden çevirmiş olduğumdan, değerli muharri- r'n nasıl bir itina ile bize tercümeler ver- diğini yakından görüyorum. * Son çıkardığı ve Maksim Gorkinin İ13 ü hiç terelime edilmemiş, fkisi çevr'i- imiş 15 hikâyesini bir araya tophyan (Aşk rüyası) isimli kitabda, H. Âli Ediz, bize Gorkiyi muhtelif (o cephelerden tahlil eden gayet değerli bir mukaddeme de veriyor, Edebiyat arayıcıları için bu mukaddeme cidden östifadeli ve özlü bir vesikadır. Bu hikâyelerde Rus hayatının, köylü- sünün, bir lokma ekmek için didinen, so- ğuktan titrer, karm »il çalarken bile «ef- kârı âliye serdedens, türlü türlü felsefe- ler yaratan meçhul kahramanların bir kelime fle (halk) m: sun'iiğe düşül meksizin, soluk Fransız kopyacılığının yadigâri olan kelime oyunlarına baş vu- rulmaksızın, kuvvetli çizgilerle canlan- dırılmış tasvirlerini okuyoruz ve garib bir ruh haleti ile de tıpkı onlar gibi, mu- harritin anlatmak istediği gibi, duyuyor, içimizden konuşuyor, gözlerimizin yan- dığımı hissediyoruz. (Devamı 10 uncu sayfada) Pariste çok garib ve meraklı bir dava sarayda olup bitenleri de kendi adamları vasıta-| Paris mahkemelerinden biri gayetldim. Ve mücevherlerle parayı masa sile öğrenirmiş, Herkes her çeyden ha. Meraklı bir davaya hakmaktadır. Ka-|ya bıraktım. Avukatım bu paranın Sultan Abdülâziz dın maznunlardan biri, kendisini mü-| 1200 Jirasını aldı. Cebine attı. Ben, İdafaa eden avukatı, Parisin tanmmış!eNe vapıyorsun, bu para devletindir» — Budala olma. Sana bunları soran yok.. diye cevab verdi ve bana istin - tak hâkımliğinde söyliyeceğim sözleri | yazdırdı. Onu, çalmış olduğum devlet parası - nı bile bile saklamakla ve kendisine yazmiş bulunduğum bir mektubu tah- rif etmekle itham ediyorum. Mahkeme, vaziyeti daha iyi aydın - Tatmak için, davayı başka. bir mahke- meye devretmiştir. Paris bürosu da #- vukatın hal ve tavırların incelemeğe başlamıştır. Resimde, suçlu kadınla cürüm ortağı tahsildarı görüyorsunuz