19 Kasım 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

19 Kasım 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EŞERLE 5 ' 2 Sayfa SON POSTA İkinciteşrin 19 ATATÜRKÜN HATIRATI Anafartalar kahramanı Mustafa Kemalin veliahd Vahdeddin ile yaptığı Almanya seyahatinin şayanı dikkat intıbaları di Ş İstanbulda Perapalas otelinin bir dai- resine yerleşmiştim. Artık her şeyin mahvolduğuna kani bir adam gibi, me- yus, düşünüyordum; ancak:; mahvolan bu her şeyin tekrar kurtarılabileceğine kani bir adam gibi müteselli idim. * Valiahd ile Almanyaya gider mis'nz7. ,, Bu haleti ruhiye içinde iken bir gün bana, padişahın vekili sıfatıle, Enver Pa- ga bilvasıta müracaatta bulundu ve de- dirtti ki, sonra bizzat gifahen dedi, ki: Alman imparatoru zalı şahaneyi ka- rargâhı umümisine davet elti. Zatı şaha- böyle bir seyahati yapamıyacak halde bulunduğundan düşündük, veliahd haz- retleri zatı şahane namına bu seyahat! yapsın. Kendisinin refakatinde bulunma- ğ kabul eder misiniz? Ben böyle bir zat ile bu seyahati ken- dim İçin enteresan gördüğümden, derhal muvafakat cevabı verdim. Tertibat ve tebligat yapılmış, iki Üüç gün sonra, bir perşembe akşamı, trene binıip Vahdeddin ite seyahate çıkmaklığımız tekarrür et- 'na denildi, ki: — Seyahate çıkmadan evvel; veliahd tlerile tanışmalısınız! Naci Paşa, şimdi kolordu kumandanı ve Mektebi Harbiyede benim terb'yei 8- keriye hocamdı, o zaman zannederim mi- ralay Naci Bey, onun da Vahdeddinle be- raber bulunması tensib olunmuştu. Bir gün bareketimizden evvel Vahdeddinin sarayında birleştik. Bizi sarayın - içinde Arab hasırlarile örtülmüş bir salona açı- lan kapıdan bir odaya soktular, Redingat- ha adamlarla dolu olan odanın eşyası bir kenape ile kanapenin iki tarafında birer koltuktan ibaretti. Henüz girdiğimiz bu odada ayakta İdururken, çok Iâübali gö- rünen redingotlu adamların içinde diğer redingtlu bir adam peyda oldu. Bu yeni kim olduğunu, ne olduğunu ve ne k lâzım geldiğini ne ben, ne de ar- kadaşım farketmedik. İçeri girdi, bizim bulunduğumuz tarafa teveccüh etti, ka- ) sağ köşesine oturdu. Ben karşi- nar 8 tuğu gözlerini kapadı neden sonra lütfe vecde daldı, açtı, bize memnu- Hasta veliahd 'Tekrar gözlerini kapadı; bu nazikâne sözlere cevab vermeğe hazırlanırken, beyhüş bir şahsiyetin huzurunda bulün. duğumu farkettim; cevab vermek mi, yoksa vermemek mi lâzım geldiğinde te- reddüd ettim. Naci Paşanın yüzüne bak- tım,”o da çok durgundu. Onda bir defa daha tekellüm kudreti olup olmadığını anlamak için beklemeği tercih ettim. Biraz sonra gözlerini açtı: «— Seyahat edeceğiz, dedi, değil mi?» Ben çok sıkılmış, çok muazzeb bir halde: e— Evet, seyahat edeceğiz!» dedim. İtizaf edeyim, ki bir mecnunla karşı karşıya bulunduğumu derakab hissetmiş, fakat mantıki mükâlemeye girişmeklen Kendimi menetmiştim. Hemen ayağı kal- Kıp dedim, ki: — Efendi hazretleri, beraber seyahat edeceğiz; seyahat iki gün sonra başlıya- Cöktır. Perşembe akşamı garda hazır bu- kunacaksınız. Oradan hareket edeceğiz. Veda ettik ve çıktık. Mükellef bir saray arabasına binmiştik. Nâci Paşa fle ara- yrızda takriben şöyle bir muhavere oldu: «- Zavallı, bedbaht, şayanı merhamet... Bunlarla ne olabilir? — Öyledir. — Bu zavallı yarın padişah olacaktır, kendisinden ne beklenebilir? — Hiç... — Biz ki aklımız, mantıkımız vardır; biz ki memleketin mukadderatını, halini Nakledenler Sürd Meb'usu merhum Mahmud ve Falih Rıfkı Atay K B | temaslarda bulunarak seyahatim!ze d6 vam ediyorduk. Alman karargâhında Büyük Alman karargâhının bulundu: ğu küçük bir kasabaya gelmiştik. imparator karamgâhının medhali karşi- sına dizilmiş heybetli bir Alman kıl'ali selâmladiğı esnada, bizzat Kayser med“ halin sahanlığında bu istikbale iştirak ©& diyordu. Medhalden büyücek bir bole geçtik. Orada imparator, Hindenburgi Ludendorf ve bütün karargâh erkân VE ümerası, vellahdi ve onun refakatindâ bulunanları kabul ediyordu. Kayser veliahdle müsafaha ettiktefi ve Naci Paşa delâletile birkaç kelime ko< nuştuktan sonra Vahdedd'ne denildi, Kİf “ Siz.. ha! Anafartalar kahr-mzzı | ,, : — Refakatinizde bulunanları imparâ* tora takdim etmeniz lâzımdır. Veliahd beni imparatora takdim etti. Bir eli göğ“ &ü üzerindeki düğmelerinin arasına 804 kulmuş olan imparator, diğer elile benimli elimi tuttu ve çok yüksek sesle, almanca olarak: — Oh altıncı kolordu.. Anafarta! söz* erini telâffuz etti: Bütün hazır bulunanlar imparatorun bue ihtarı üzerine bana teveccüh ettiler: Ben Kayserin demek istediğini anlâ“ dığımdan biraz sıkıldım ve önüme bakı tım. İmparator benim mahcub ve mütevazi vaziyetimden şübhelenerek, yanlış - bif hitabda bulunmuş olması Ihtimalini Gü“ şünmüş olaa gerek, bana sordu; — Siz on altıncı kolordu kumandanlır Büyük Milli Kahraman bir Cümhuriyet bayramı günü Mareşal Fevzi Çakmak ile birlikte Millet Meclisine geliyor. ve atisini aemlamış insanlarız, De yapa-|leceğiz.» Vahdeddin askerin önünden ge-|yında ekseriya gözleri kapalı konuşan ğını ve Anafartaları yapmış olan Mustâ” fa Kemal değil misiniz? biliriz? Naci Paşa: — Güç dedi. Almanya yolunda — Perşembe akşamı gara gittim. Yal. nız daha evvel Vahdeddinin etrafındaki adamlara haber göndermişlim, ki bizim seyahatimiz nevumma aşkeri bir seyahat olacaktır; zatı ali üniformasını giymeli- dir. Gara geldiğim vakit Vahdeddinin si- vil giyinmiş olduğunu gördüm. Veliah- koltuğa oturdum, mütenazır kol-| jin teşrifatçısı olan İhsan Bey isminde Naci Paşa işgal etti. Bu zat bir defa| derin bi bir adam vardı, kendisine dedim, ki: | «Ben veliahd hazretlerinin İgiymesi için haber yollamışlım, sö diniz mi?» Bana saray an'anelerinin veri | 2 | gururla: — Siz kim oluyorsunuz? dedi. ylim. Yalnız sana soörü- lerinin cek vaziyette dej yorum: Ben sana veliahd hazrı Yniforma giymesi Vazım olduğunu söylet- im, kendisine söyledin mi, söylemedin mi? Bu cümleleri biraz sert telâffuz et. tim. O zaman bana cevab vermeğe mec- ibur kaldı: — Ben söyledim, fakat yapmadı. — Niçin yapmadı? — Müsaade ederseniz, dedi. Anlattığına göre veliahde feriklik rüt- besi tevcih olunmüş: sonra mirliva oldu- ğünu bildirmişler; o da bundan muğber olarak, madem ki benden ilk Tütbeyi nezetmişler, ikinci rütfbeye tenezzül et- mem demiş ve hiçbir rütbeye lâyık ol- mıyan Vahdeddin işte bu sebeble gara sivil gelmeği tercih etmiş. İhsan Bey de- nilen adamla fazla meşgul olmağa Jüzum görmedim. Bineceğimiz tren hazırdı. Bir askert müfreze saffı harb nizamında, ve- Kahdı teşyie muntazırdı. Veliahdım ya- nına yaklaştım, başkumandan vekili En- wer Paşa da orada idi. Salâm vermesini bilmeyen veliahd — Bu asker sizi teşyi için hazırdır, ken- dilerini selâmlayınız, dedim. Vahdeddin yüzüme baktı, bu bakışı ile: «— Nasıl?» demek istiyordu. İşaret et- tim: «— Siz yürüyünüz, arkanızdan biz ge- izah edeyim, çerken, iki elleri yukarıda, gayri tabit ve|zatı büsbütün başka bir vaziyette bul- gayri şuurf selâm vererek yürüdü. Geri- ye dönüp trene bindik. İçine girdiğimiz salonun pcncerîemıi açtırarak, tren ha- veket edeceği sırada, Vahdeddine: «— Bu pencereden âskerı ve ahaliyi selâmlayınız!» dedim. — Niçin, lâzım midır? dedi. — Evet lâzımdır. Vahdeddin benim biperva ihtaratıma râmolmuş gibi görünerek, dediğimi ya- İpıyordu. Tren İstanbulu terke 1:1-—ddm beraber bulunduğumuz salonun risindeki diğer bir salonda kendine ha- nan kompartımana gitti. Beni bırak- tığı salon bana aiddi. Ren burada yata- İcak salonun ber tarafına bir , sepetler vesaire yığı |t akım |olduğunu g demiştim ki — İsti m, Veahdeddinin yakınında yatayım, onunla beraber bulunayım ve kendisini lea edeyim.» | Bir uşağın uşaklığı » bana evvelâ söz vermişken, sonra öyle bir tert apmış, k! Vahded- dinin yakın ada © tarafı doldür- muş ve bana bal im salon kalmış. «— Niçin böyle yaptınız?» dedim. Ba- na güzel bir cevab verdi: — Efendimiz bendegânı ile hemkarin olmak ister, Zatı âliniz efendimizi ve o fa sizi rahatsız edebilir. Bu sebeble sizi onun vagonuna muttasıl bir yerde bu- lundurmağı tercih ettim. Relik Beyin sözünü gayri makul bulmadım. Evet 1â- zımdı, ki Vahdeddinin yakımında uşak- lar ve Refik Bey de o uşakların başında bulunsun. Trenimiz İstanbuldan hayli uzaklaş- mış, Trakya topraklarında İlerliyorduk. Uydurma hastalık Bir zat geldi: — Efendimiz sizi salonuna davet edi- yor, dedi. Doğrusu bu davet beni mem- nun etti. Yarınki padişahı yakından ted- kir etmek fırsatlarından birincisi bahşe. dülyor, demekti. Vahdeddinin salonuna girdiğim vakit, kendisini ayakta, bana muntazır buldum. Oturdu; bana da otur- mak için yer gösterdi. Bu dakikada, sara- 1 Vah-|danımızla beraber bulunduğumu düm. Daha evvel, Vahded-| için — Ben sana kim olduğumu izah ede-|dinin çok yakını Refik isminde bir zata| Vahdeddin bu sözleri çok ağır, fakat Almanca sorulan bu suale fransızci cevab verdim: ” — Evet, ekselans.. Bu kelimeler ağrzımdan çıkınca derbâl anladım, ki büyük bir hata yapmıştım. * — Sir yahud Kayzer demek Jâzımdı Ne yalan söyliyeyim, insan dilini alışlım madığı çeyleri söylemekte müşkülât çe“ dum. Bilâkis gözlerini çok kuvvetle aç- maş ve dikkatle bana bakıyordu. Bir nutuk irad eder gibi, şu tarzda be- yanatta bulundu: — AtHfedersiniz Paşa hazretleri, birkaç dakika evveline kadar kiminle seyahat etmekte olduğumu bana izah etmemiş- lerdi. Ancak trenin hareketinden sonra| Fiyor. Bu, benim irtikâb — ettiğim aldığım malümat üzerine gıyaben çok | birincl — hata — da değildir. — Bulge- d ristan kralı Ferdinandla ilk defa karf tanıdığım ve takdir ettiğim bir kuman- anla- dım. Ben sizi çok iyi bilirim; Arıburnun- |Aa've Anafartalarda yaptığınız bütün ic- aat ve kazandığınız muvaffakiyetler ta- namen malümumdur. Siz İstanbulu ve vi kurtarmış bir kumandanımızsı- sız, beraber seyahat etmekte — olduğum çok memnun ve müftehirim. karşıya geldiğim zaman da ayni hatadt bulunduğümu hatırlarım, Karargühta çok güzel ve rahat yerle$s fından bazı ziyâ” yar rra Ludendorfu ve Naci Paşa veliahde ediyorduk. Hindenburgla mülakat bürosunda idik: e- muntazam söylüyordu, hayret ettim. İcab ettiği cevabları verdim; aramızda | » mükemmel, ciddi ve sşamimi müsahabe- ler oldu. O gece için görüştüklerimizi kâfl ad- |dederek kendisini fazla rahatsız etmek | Pistemediğimi söyleyip müsaade —aldım.| Salona avdet ettiğim zaman inşirah his- | sediyordum. Düşündüm, ki 'bu zat akıllı| p OK hrutad olmamakla beraber, Hif” olmalıdır. İstanbulda ilk - buluştuğumuz | » burg velfahde ve bittabi onun deli” vakit, o devri bilenlerce anlaşılması ko- |) tile Türk milletine çok tesellibahş SÖ lay olan esbab ve şeraitin tesiri altında 'Jer söylüyor, veliahd de bu 'tesellibabi garib bir hal gösteren velihad, İstanbu-| beyanata teşekkür ediyordu. lu terkettikten, kendisini tamamen sers| — Ben Hindonburgun ağzından işittiğ'mb'” best gördükten ve bilhassa muhatabları- | sözlerin en nihayet kibar ve misafirpe” nın şayanı emniyet adamlar olduğunu ver olduğu için nezaketen sarfedilmek'” atnladıktan sonra, şahsiyetini olduğa gi-|olduğuna kani olmak istiyordum. yoksü bi göstermekte artık bels görmüyor, bu-| beyanatın medlülü, beni meyus edectF na göre ben de kendisine bütüm ahvali | mahiyette idi. Mükâlemeye iştiraki yoğe ve zaruretleri anlatabilirim, hattâ ken- nasib görmedim; bilâkis mülâkatın Jisince yapılabilecek bazı zeminler üze- | kesilmesine intizar ediyordum. Öyle 019 rinde faaliyete geçebilirim, ümidine ka- Ludendorfla mülâkat pildim... KA c00 ö : Vahdeddini Lodendorf ta büyük ne” Seyahat günleri birbirini takib ediyor, | yek ve itina ile kabul etti. Denebilir Kİ © nında dili mesabesinde olan Naci Paf? oturuyordu. Ben- Hindenburgun — sağıflü tesadüf eden sandalyada idim. Ve hd ve Hindenburg birbirlerile görüşüyo! dı, Kısa ve meraşim kabilinden olan b le bir mülâkatta çok mühim şeyler köf hergün biz kısa veya uzun bir mülâkat | 4, mare ü k , Mareşalım temas ettiği mevzular yapıyorduk. Bende hâsıl olan kanaat çu | ,nde tesellibahş izahatta bulundu. Bir idi, ki bu adamla kendisini tenvir etmek gi Ü hassa o günlerde şimali garbi cebht zerinde müttelikin orduları aleyhine 'BU ladıkları parlak taarruzdan bahsetti- taarruzu Esasen biliyorduk, Fakat (* ruzun vâsıl olabileceği neticeyi LA ( dorfun lisanımdan işitmek için sabu” lanıyordum, ve kendine yakından ve saminil müzahe- ret etmek şartile, bazı işler yapmak müm- kündür. Bu noktai nazarımı gerek Naci Paşaya, gerek diğer zevata söyledim ve vellahdi bu şekilde hazırlamak, memle- ket menafli namına bir vazife olduğunu dgaret ettim. Arkadaşlar ve ben bu nevi (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: