SON POSTA Kırmızı saçlı, traşı uzamış, üstü b:ı;ı pejmürde bir adam, pencerenin yanında- ki bir koltukta oturuyordu. Bu adam pi- posunu tellendireli çok olmamıştı. Büyük — bir hazla plposunu çekiştiriyor, ağzından yumak yumak mavi dumanlar çıkarıyor- du. Bir müddet bu vaziyetta pipo içtikten O gonra, ayağından fotinlerini çıkardı ve | oldukça eskimiş mavi çuha - terliklerini — giydi. Daha sonra cebinden bir gazete çı- “kardı. İlk önce büyük puntu ile yazılmış 'havadisleri okudu.. bunlar bitince, sıra daha küçük puntularına geldi.. adam, ga- zeteyi büyük bir hırsla, büyük bir teha- dükle okuyordu.. Komşu odada bir kadın yemek hazırlı- yordu. Kızaran et kokusile kaynamakta — olan kahvenin kokusu, ağzına kadar tıka — basa doldürülmüş akşam piposunun 'neş- ' rettiği koku ile, âdeta, yarış edercesine | büfün evi istilâ ediyordu. — Bu ev, karanlığın çöküşile beraber, Müşterilerini avlamak için şeytanın dük- kânını açtığı, şehrin şark tarafındaki en kalabalık caddelerinden biri üzerinde idi. " Bir alay çocuk caddede oynuyor, bağırı- yor, çağırıyor, koşuşuyordu.. bu çocuk- lardan bir kısmının ölbise ve entarileti — yırtık pırtik ve kirli; diğer bir kısmının ise temiz, beyaz ve düxzgün, başları da — koördelâlı idi. Bu çocuklardan — bazıları — genç bir atmaca gibi vahşi yüzlü ve ya- | ramazdılar; diğer bazıları ise nazik edalı We ürkektiler.. gene, bunlardan bazıları Ağıza slınmıyacak kadar kaba ve adi söz- ler söylüyor, diğer bir kısmı ise kızarak, V vahşet içinde bunları dinliyor, fakat ya- vaş yavaş bu sözlere alışıyorlardı. Son Posta'nın hikâyesi Asıl kabht kıd? .» Hanri - Çeviren : Neye sokağa gidip de diğer çocukl:ırl:ı oynamıyorsun?, Demindenberi mutfakta yemek yap- makla meşgul olan kadın kapıya yakla- şarak: - Con, dedi, ben Lizanın sokakta oy- namasını hiç muvafık görmüyorum. So- kakta oynıyan çocuklar, orada lüzumun- dan fazla fena şeyler öğreniyorlar.. za- vallı kız bütün gününü evde geçirdi. Ba- öyle geliyor ki, evde bulunduğun müddetce biraz fedakârlık yaparak pek- âlâ Liz'le meşgul olabilirsin!, Kızıl saçlı, traşı uzamış, pejmürde kı- hklı adam öfke ile: — Şayed Liza kendine eğlence arıyor- sa, dedi, bütün çocukların yaptığı gibi, sokağa gidip oynıyabilir.. hem rica ede- rim, bağıma musallat olup durmayım!. Moliş Melloli: — Ehnni ile dansedeceğime Gair yirmi beş dolara karşı elli dolarla bahse girişi- yorum, dedi. Naşıl kabul eden var mi?. Moliş'in kara gözleri piril piril yanıyor- lardı. Çünkü onun izzeti nefsine daku- nulmuş, kabadayılık gürürü — incinmişti, Cebinden bir deste banknot çıkardı. On- lardan bir kısmını sayarak ayırdı ve ba- rın peykesine onar dolarlık beş banknot fırlattı. Moliş'in bu teklifini reddedeme- mek vaziyetinde kalan, bu suretle <bu- runlarından yakalanan» üç dört delikan- şındaki ayakkabı boyacısına doğru götür- Boyacı Toni klübün reisi ve umumi kâtibi Moliş'in açık sarı renkteki ayakka- vazgeçirmeğe çalıştı. O, arkadaşına: bir iş açacaksın, tavsiyesinde — bulundu. Sevgilini manasız yere üzeceksin!. Lira Bibi seni seven, senin üzerine titreyen bir kızı nerde bulursun?. Liza, yüz tane En- niye bedeldir, Moliş: — Ben hiç de Enninin perestişkârların- dan değilim... - Molış bunları söylerken sigarasının külünü, pırıl pırti parlıyan a- yakkabılarından birinin üzerine — döktü. Ve fotinini Toninin gömleğine sildi. - Fa- kat Lizaya küçük bir ders vermek istiyo- rum.. çünkü o beni âdeta kendi mülkiye- ti, kendi malı gibi biz şey telâkki ediyor. O, önüne gelen “yerde, güya benim bir başka kızla konuşmaktarı bile korktuğu- mu söyliyerek öğünüp duruyor. Liza, buzt sahalarda fevikalâde iyi bir kızdır. Fakat son zamanlarda lüzumundan fazla, ve bir kadına yaraşmıyacak suretto küfretmeğe başladı.. Berk: — Ona ilk kadeh birayı nasıl içirdiğimi şimdiki gibi hatırlıyorum, dedi. Bu, iki sene evvel olmuştu., Liza o zamanla” sgaç- Yazan: h da kendi paralarını çıkarıp peykenin | larını düz tarıyan, basit, mütevazı bir üzerine koydular.. bu bahsin hakemi ola- | kızdı... Kızarmadan bir tok kelime söyli- rak seçilen barın büfecisi paraları topla- | yemezdi.. akşam yemeklerinden sonra se- dı. Dikkatle ve ihtimamla bir kâğıda sar- | ninle buluşmak üzere şu köşe başına ge- dı. Kâğıdın üstüne de, küçük bir kurşun | lirdi.. Bir saattenberi pencere başında gazete — okumakla meşgul olan adamın yanına, on — iki yaşlarında bir kız yaklaştı. Ürkek Ür- kek: — Baba, dedi, çok fazla yargun değil- — Ssen benimle bir parti şatranç oynar mı- | sin? Pencerenin başında fotinsiz olarak ©- © turmakta olan kızıl saçlı, - traşi uzamış, — pejmürde kılıklı adam çatınarak: — Şatranç mı oynıyayım?. dedi. Ha- , yir, oynamam.. gücünüen fazla çalışan bu — adamı hiç olmazsa biraz rahat bırakın!. — Neden? Ne olur ki? — İyi havadis değil. — Herif mağa- za — sahabisidir. Hükümetle — bin türlü işi olabilir. Bunun vergisi var, cezası var, palentası var.. bir sürü ilişiği var, — Bu sefer, be- nim içime doğu - yor: İş başka türs — Ne gibi? — Söyliyemem. Haydi gidelim. — Nereye? — Otele. Oradâm da tasi tarağı îop z layıp, yöla çıkmalı. — Bir korkün' vürdir? — Ulan, ne geveze, ne çal çene he - rifsin, be! Ben sana yürü dediğim za - Man, sorma, yürü! Burnuma fena ko- — kular geliyor... — Vallah, ben bir şey yapmış deği- — Hay, kahrolasın, bas! Takvor hâlâ işin farkında değildi. Hızlı hızlı yürüyorlar, 'Torik arada bir arkasına dönüp bakıyordu. Ölele varır — varmaz, Gürabi efendiyi yakaladılar. — — Haydi, babalık, davran.. gidiyo - TuZ. — Nereye? — Cehennemin dibine! Oradan, kendi odasında kahve falına bakmakla meşgul İfaka! hanımı ayak- Tandırdılar: — Tası tarağı topla, anne hanım! — Çok şükür! İstanbula dönüyoruz Anşallah, değil mi? © — — Bilmem. Bundan sonra hepiniz de 'bana lübisiniz. — Telâşın ne ayol? — Çok dırlanma, hadi! Pılını pırtını denk'e, Bınun arkasından, Torik — Takvora döndü; sordu: e mi? Haydi, el eee kalemle, arada kararlaştırılan — şartları kaydetti ve paketi kasaya yerleştirdi. Molış'ın dostlarından biri: — Dikkat et, başına iş açacaksın, diye söylendi.. Moliş sert bir sada ile: ( — Bu benim bileceğim iş, dedi. Mayk, doldur bakalım hepimize birer tana.. Kadehler içildikten sonra, Molış'ın ar- kadaşı, lâlâsı, kavgalarda şahidi ve başve- kili olan Berk, Molış'i kolundan tutup sokağa çıkardı. Gece kuşları klübüine mensub âzaların resmii ve en mühim iİş- lerini görüşüp karariaştırdıkları köşe ba- Molıiş: — Evet, o, 6 zamanlar öyle idi, dedi. Fakat şimdi kendine mahsüs bir sürü huyları olan bir kadın oldu. Dünyada en ziyade sinirime dokunan şey kıskançlık- tır. İşte, bilhassa bunun için Enni ile dans etmeğe gideceğim.. Lizanın biraz derse ihtiyacı var,, Berk, arkadaşına veda ederken — Dikkat et, ihtiyatlı ol, dedi. Şayed Liza benim sevgilim olsaydı, Enni ile dansetmek üzere ben de ondan habersiz- ce kaçardım; fakat elbisemin âaltında bir zırh bulundurmağı da unutmazdım. SON EDEP POMANI H. Alaz Liza, uvzııuı Molış'in her vakit dolaş-| gözlü beyaz farel, Ben onları arıyorum. tığı caddeden geçiyordu. öfkeli fakat dalgin bir halde, Kara gözleri, eivardan şarkıdan bir parça tutturuyor, bazan da, küçük beyaz dişlerini sıkarak, etrafına, yordu. Lizanın üstünde yezil bir eteklik vardı. Kırmızı ve esmer kutulu bluzu kendisine pek yaraşıyordu. Parmağında, kocaman sahte elmas taşlı bir yüzüx taşıyordu. Boynunda, gümüş zincire asılı bir ma- dalyon sallanıyordu.. yüksek ökçeleri bir yana fırlamiş iskarpinleri fırça yüzü gör- memişlerdi.. başındaki şapkasının, bir fı- çıya sığabileceği şübheli idi.. Liza, «eBlü-Cey» isimli gazinonun ârka kapısından içeri girdi. Masalardan biri- nin bâşma geçerek oturdu. Sonra, araba- gını getirmeleri için zil çalan asil bir kadın edasile zile bastı. Geniş ve sessiz bir te- betsümle, bir gartson göründü. Hürmet dolu bir Mübalilikle Lizanın ne emretti- Bini sordu. Liza, memnun bir hareketle ipek etek- liğini okşadı. O burada emredebilirdi; ve emirleri de yerine getirilirdi. Kadın im- tiyazı olarak hayatının kendisine verdiği biricik şey bu idi. Liza, şehrin aristot semtinde oturan astl bir kadının: «Ceymiş, şampanya!» deyişini andırır bir sesle: — Tommi, viski! diye emretti. — Emredersiniz Miss Lıza. Viski neli olsun? — Sodalı. Kuzum Tommi, bugün Mo- hış buraya hiç uğramadı mı? — Hayır Miss Liza. Ben onu bugün hiç görmedim. Garsonun ağzından «Miss Liza» keli- meleri hiç eksik olmuyordu. Çünkü Mo- lış bu gibi vaziyetlerie kendine mensub olan kadınlara karşı fevkalâde hürmet- kâr davranılmasını isterdi. Liza, viskiden bir yudum alarak: — Ben onu arıyorum, dedi. Kulağıma çalındığına göre, güya Molış, Enni Kar- sonla dansa gideceğini şuna buna söyle- miş.. hele buna bir cesaret etsin!. Kızıl — BSenin bavulun hazır mı? — He! Hazırdır. Zatından benim çök eşyam yoktur. Salt çımşmmd.ır — Öyle ise, gel, beni dinle, Kolundan — tutup dişarıya çıkardı. Bu saatte tenha oldu - ğüunu bildiği alt kat salona indiler, Ora- da loş bir köşeye o- turdular, — Bana bak, gâ - vur oğlu! — Söyle. — Başımızda bir felâket dolaşıyor. — Ağncorum ki öyle bir şeyden korkun vardır deyi. Lâkin nedir, ağnaamıyorum. — Bak ben sana anlatayım; dinle. Bu budala Amerikalı yok mu? Herif, sandığımız kadar enayi değil. — Olabilir.. — Ha! O, gitti, Hacının emziğini bir anlıyana gösterdi. — Göstersin.. ne çıkar? — Dursan a, be! Ne çıkarı yok. On- dan sonra da, dolandırıldığını — çaktı.. gitti, polise şikâyet etti. Hacının kara- kola çağırıldığının aslı, astarı, işte bu! Askısar? Takvorun kafasının aydınlanıvermişti. içt birdenbire «Siz, çıhdınız, arhadan menim dükdmma pülüsler gelüp..m veğiz? — Ne mi edeceğiz? Hiç. Tüyeceğiz. — BSanırım, doğrusu da odur, — Yalnız, sen şimdi beni dinle; Şu- radan kalk, git, bak, Hacı dükkâna dönmüş mü? Eğer dönmüş ise, al bu- raya getir, — Ne edeceksin? — Sen karışma, Herif bana lâzım. Viyanadan ayrılmazdan kendisini gö- rürsem iyi olur. Takvor mütercddid bir vaziyet aldı. — Gideyim, ama... — Ne var? Ne korkuyorsun? — Ya, polisler tuzak kurmuşlar da, tukânın etrafını kollayorlarsa? Ya, — Haklısın, zol dedi. Ben bunu fi-|efendime deeyim: «Müsü Takvor buraa kir edememiş idim, Şimdik biz ne ede-İ gel!» deyip beni de içeri atarlarsa?. » —a & b ee AA 2 A e delie G K e B SLĞÇ ei < > ha itla Bunların hepsi de hartada yazılıdır. — Doğru, lâkin senin bu İşdeki su - çun, kabahatin, ara eümanlık, Nargileyi herifo satan — sen değilsin ki: » "| sun? Ben o kıdat Ppiyaz etmemiş ol - saydım, satılırdı o mefret ? O ağır lok- mayı herife, benim salyamdır kolay yalan değil, Fakat herhal- de senin enselen - men bence meyzu - bahs bile değil. Kuzum Takvor! Git, bana Hacıyı bul, getir. — Peki. O ki öyle isteorsan, gideyim. — Haydi, iki görümün hiç birisi! Haydi koca domuz!, Ben seni burada, ağrısı tutmuş karı ebe bekler gibi bek- liyeceğim. Takvor çıktı, gitti. Yarım saat geç - miş geçmemişti, yanında Hüseyih Ab- bas Kuli olduğu halde — dönüp, geldi. Torik, merakla adamcağıza sordu: — Ne haber, Hacı? — Ne olacah? Pohtu, da! — Ne gibi? — Siz, çıhdınız, arhadan menim dü- kânıma pülüsler gelüp: İlle özüme di - yerler: «Sen hırhızlıh - yerde bir nevi ter -| — Zo, ne door -| Siz beni bilir misiniz, Tommi?. Biz Moliş- la nişanlanalı iki sene öoluyor. Şu parma- Ç bilarını, bugün beşinci defa olarak, par-| gelip geçen insan kalabalığını tedkik *-|ğımdaki yüzüğe bakınız!. Moliş bu yüzü- latıncaya kadar Betk, reisini bu İşden| diyordu. Zaman zaman saçma sapan bir | ğü beş yüz dolar kıyınetinde olduğunu söylüyor. O kızla dansa gitmeğe hele btr cesaret etsin!. Ben ona ne yaparım, bilir — Molış, şu sarışından vazgeç, başına | şehrin şark kısmı lehcesinin pek zengin | misin?. Vallahi onun kalbini deşerim. olduğu, edebsizce birkaç kelime fırlatı-| Tommi, bana bir viski daha getir!. Garson, yavaş bir sesle ve- tane tane söyliyerek: — Ben sizin yerinizde olsgam Miss Li- za bu dedikodulara hiç ehemmiyet ver- mezdim. Molış Melloli, sizin gibi bir kızı terkedecek bir adam değildir. Daha soda getireyim mi?, Alkolün tesirile yüreği biraz yufkala- şan Liza: — Evet, diye tekrarladı, iki sene olu- yor. Evde canım sıkıldığı için ben her ak- şam kapının önüne çıkar oynardım. U- zun zamanlar, sadece merdiven başında oturur, şehrin ışıklarına, gelip geçenlere bakmakla iktifa ederdim. Bir akşam ora- dan Moliş geçti ve beni yanıma çağırdı. Ben işte o akşamdan itibaren ona abayı yaktım. Bana ilk defa içirerek beni iyice sarhoş ettiği gece evde sabaha kadar ağ- ladım. Başkalarına da uyumak imkânını vermediğim için azar işittim. Ya şimdi... Kuzum Tommi, şu boyalı Enni Karsonu hiç gördünüz mü?. Evet, ben onları arıyo- rum. Şayed Molış'i görürsen, benim ken- disini aradığımı ona söylemeği unutma!. Ben onu o kadınla bulursam, biliyor mu- sün ne yapacağım?. Onun kalbini deşe- eeğim., sözlerime itimad ediniz!. Bana bir viski daha getiriniz!, * Liza bulvardan hafifce sallanarak gi« diyordu. Fakat bütün dikkati, bütün haz. sasiyeti üzerinde idi. Gözleri gene, çak- mak çakmaktı.. fakir evlerden birinin. merdiveninde kıvırcık saçlı bir. kuz ç- €uğu oturmuş, elindeki venkli iplerle oy- nuyordu.. Liza, al al olmuş yüzünde hile- kâr bir gülüşle kızın yanına oturdu.. fa- kat birdenbire, gözleri borraklaştı; onlar- daki hilekâr ifade kayboldu. Liza, elini iplere doğru uzatarak: (Devamı 13 ncü sayfada) min eşyasın çalıp füruht eylemişsen.. Hardan çaldın?» — Sen ne cevap verdin? — Özüm dedim: «Bilmirem. Heberim yohtı. İlle menim yanıma pedersühte bir veledi ziyan gelüp.. — Ben miyim 0? — Sensen, da! — Ulan, Hacıt Başka vakit olsaydı, dinim hakkı için ağzını burnunu pel- teye çevirirdim. Neyse, haydi! — Gızma., darılma. Bilürsen: Pülüse eyle dimeh gerehti. Dimeyeler olar kin, biz bileyiz, ha? Beyle dedim: «.. Bir i ziyan gelüp, özüme bir antike etti, O ara bir müşterl vatdı dükân- da, o antikeye talib çıhtı, bazarlıh ey - ledi, aldı, cetti. İlle neigörmesem nedi, me tamıram satan kârhane uşşağını:.» — Ulan! Ağzını topla! — Yoh!, Toriğefendi.. dadaşım. Kem söz etmemişem, — Daha nesini edeceksin, be? — Sen ölesen çötü meanası yohti. Bi- zim lehçede kârhane favrika dimehti. Men bilürem eylediğim lahırdımı. — Ey! Sonra? Devam et! — Sonrâsı, pülüsler, menim gaç yıl- hh dürüst gişi olduğumu bilende, ya- hâmı göyvirdiler. — Acaba onlara bu işi kim haber ver- di? — Tercemandi, lâşek! — Hay, eşşoğlu eşşek! *— Beli. Niye, bilürsen? Özün oya pa- rTa vereceğim dedin de vermedin. Onun öceünü aldı. — Tuuh! Sâhi be! Telâşla unuttuy- dum avalı, — Neyse! İndi, o kin bele etti, artıh düşünmeyesen, heç! — Doğru. Olan olmuş. Şimdi, senin anlıyacağın, biz buradan cızlamı çeki - yöruüz. Ben senden ne aldıydım? Beş yüz! Eder: dört yüz dolar. Binden dört yüzü çıkar.. geriye altı yüz kalır, değil mi? Misokemiso demiştik. Demek, bu- etmişsen.. İs -İnun da üç yüzü senin. Hepsi etti yedi wuı.mnuıı.ııııı—uı-yuı. .—cWM h——)