Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
di D Hergün Dramın en Meraklı perdesi Yazan: Muhittin Birgea ekoslovakya buhranı en yük- sek haddine evvelki gün vâsıl oldu; yani, Südetlerin isyan hareketleri- nin ikinci günü. O günkü müsademeler, bir gün evvelkilere nisbetle daha büyük bir cesamet almıştı. Çekoslovak hükü- metinin aldığı mukabil tedbirler, örfi idare ilânı gibi hâdiseler vaziyete son vahamet derecesini verdi. Gözlerimizin önünde oynanan —oyunun iç tarafında, kulislerde ne cereyan ediyordu? Bunu bilmiyoruz. Fakat, oyunun fazla devam etmesi, araya bir takım hesaba dahil ol- mıyan hâdiselerin karışmış bulunması gibi bir takım sebebler, belki de vaziyeti lüzumundan fazla vahim bir şekle sok- muş olacaklar ki birdenbire perdenin düştüğünü ve-ayni zamanda karşımızda yeni bir perdenin açıldığını gördük: İn- giliz başvekili Bay Chamberlain; müsta- cel bir telgrafla Bay Hitlere müracaat ediyor ve ondan müstacel bir randevu is- tiyor. Bay Hitler derhal randevu veriyor. Şu satırları yazdığımız sırada iki devlet adamının başbaşa verip görüşmekte ol- maları lâzım geliyordu. ! * Çekoslovakya etrafında oynanan dra- mın lüzumundan fazla devam ettiği mu- hakkaktır. Enternasyonal mahiyeti haiz bu gibi mühim meselelerin halledilmesi için de muayyen bir inkişaf ve tekâm'il devresi geçmesi tabii idi. Bu devrenin inkişafı esnasında bazan ilk bakışta he- saba giremiyen hâdiseler zuhur eder. Bu hâdiseler de zaten birbirlerine şübhe ve emniyetsizlikle bakan iki muarız cebheyi birbirlerile çarpıştıracak — gerginliklere kadar gidebilir. Halbuki her ıki taraf ta bunu istemiyor; binaenaleyh, buhran son haddine gelince, artık oyunu ve şa- kayı bırakmak, işi halletmek, sinirleri yatıştırmak icab eder. İşte, bugünkü dün- yada sulhün muhafazasını kendi siyase- tinin temeli olarak tanıyan Bay Cham- berlain, vaziyette bü derece küuvvetli bir gerginlik görmüş olacaktır ki gayet seri bir karar verdi ve Hitlerle karşı karşıya gelip konuşmak istedi. Üngiliz başvekilinin dünya sulhünü muhafaza etmek siyasetini takib ettiği malümdur. Ayni zamanda, onun hâdise- lere ne kadar realist bir gözle baktığı da kimsece meçhul değildir. Bu realizm, ©- nu en çapraşık meselelerde en vazıh su- rette vaziyet -almaya sevketmiş ve ken- disinin en karışık davalarda en cesur ka- rarları almakta tereddüd etmediği görül- müştür. Bu defa da öyle oldu; buhra- nın, uzaktan yapılan tesirlerle izale edi- lemiyeceğini görünce, derhal kararını verdi ve oyunu kısa kesmek için Bay Hit- lerden randevu İstedi. * Şimdi, Südet davası ve bizzat Çekos- lovakya meselesi, iki mühim dünya şah- siyetinin karşı karşıya gelip yapacakları konuşmanın neticesine bağlıdır. Her iki taraf ta sulh istiyor; her iki taraf ta dün- yayı bir harbe sürükleme mes'uliyetini üzerlerine alamıyacak derecede mühim vazifeler derühte etmiş insanlardır. Or- tada mevcud oları dava da halledilmez bir dava değildir; bahis, milletlerin tabif haklarını vermek ve vermemek mesele- sidir. Bu hakları ne istemek kabahattır, ne de vermemeği iddia etmek mümkün- dür. Çekoslovakyanın yakın zamana ka- dar devam etmiş olan vaziyeti, Avrupa- nın yanlış bir kuruluşunun neticesi iİdi; hepsi de Bağdaddan geri dönmüş olan bütün yanlış hesablar gibi bu hesab da geri döndüğü zaman, Çekoslovakyadaki milliyetler meselesini halletmek zaruri idi. Araya mükteseb haklar, muahedeler, siyasi statükoların hukuki münakaşaları ve Fransa styasetinin Avrupa işlerini an- layış tarzı gibi bir takım âmiller karıştı- ğı için münakaşanın uzaması tabit ve halli bir gün gelip tahakkuk edecek bir meselenin olgunlaşması zaruri idi. İşte, bugüne kadar cereyan eden bütün mü- nakaşalar, gürültüler hep gayri tabil bir Avrupa müvazenesinin tabif şeklini al- ması için doğurduğu şeylerdir. Tarihin her meselesi, halledilmek için bir tekâmül devri geçirir; tarihin her hastalığı mutlaka kendisine mahsus bir seyir takib eder. Bu seyir bazan felâket- lere kadar gidebilir; fakat, bugün tedavi çareleri aranılan tarih hastalığı bu nevi SON POBTA İnsana ilk devirlerin mağara hayatını yaşatmak istiyor- sak meşhur Alman hâkimi Nietzsche'in tavsiyesine uyarak: — Sert davran, nasihatını dinliyebilirsin, fakat karşında- kine mağara hayatı yaşattığın takdirde bir gün kendinin de ayni hayatı sürmeye mahküm olacağını unutma! Yeni bir şapka Modeli: Saatli şapka Daha neler göreceğiz demeyiniz. İşte, şapkasının üzerine bir güneş saati otur- tan bayan, boynuna bir kürk atmayı da 'ihmal etmemiş.. ne denir: Kapris!., hastalıklardan olmadığı için seyrini ya- pıp iyiliğe vâsıl olacaktır. Bu mesele hâd şeklini almaya başladığı zamandanberi biz bu kanaati izhar ettik ve zannedersek aldanmıyoruz. * İngiliz başvekili ile Almanya Führeri karşı karşıya geldikleri zaman birbirle- rinden harb kararile ayrılamazlar. Sulh, anlaşma, Südet meselelerinin halli işleri bu iki mühim dünya adamının dudakları arasındadır. Hitler Henlain'e: — Dur! Dediği zaman bütün Südetler derhal dururlar. Çekoslovakyayı fedakârlıklara sevketmek için de Bay Chamberlin'in: — Çekoslovakya, Alman ve Südet id- dialarını şu dereceye kadar tatmin etme- dikçe İngiltere mes'uliyet kabul etmez! Tarzında bir söz söylemesi de Prağın derhal yola gelmesini temine kâfidir. Va- ziyet bundan ibaret olunca iki büyük a- dam arasında cereyan eden münakaşa- nın vâsıl olacağı netıee, hiç olmazsa mu- itiraz ediyor. Söylediği şudur: İSTER «Sayın gazetenizin 13/9/938 tarihli sayısında (Garib bir muziblik) serlevhasiyle çıkan yazıyı okudum, Sırf arkadaş- lık hissile yapılan böyle insani bir harekete (muziblik) baş- lığının giydirilmesine hem hayret ettim, hem üzüldüm. Ömürlerini, geceli gündüzlü, bizlere hoş vakit geçirtmekle törpüleyen ve kısa istirahat devrelerini bile zuhurat vazife- lere feda eden çok sevdiğim iki kardeşimin yorgunluklarını Hergün bir fıkra. Tabit görünmek için Fakir bir ressam bir tefeciden borç para almıştı. Aylardanberi tefeciye verdiği faizin haddi hesabı. yoktu. Bir gün gene tefeci faiz almak için ressamın atölyesine gelmişti. Bu ara- da tTesimlere de baktı: — Benim de bir Tesmimi yapar Dedi. Ressam: — Hayhay, diye cevab verdi. Ya- parım. İstersen şimdi başlıyayım. Şöyle karşımda dur. " Tefeci kendine poz verdi — Ellerimi ceblerime koysam, da- ha tabit görünürüm değil mi? Ressam güldü: — Tabit görünmek istiyorsan, elle- rini kendi ceblerine değil, benim ceb- lerime koymalısın! bi » Norma Şirer Kâtibesinin ismile Hastaneye girdi Birdenbire has- talanarak, kâtibe- sinin ismile hasta- neye giren Norma Şirer, on gün ka- dar tedavi edildik- ten sonra, sağlam ve neş'eli olarak e- vine — dönmüştür. Resmimiz, arftisti gösteriyor. AAA AAA vakkat bir anlaşmadan ibaret olacaktır. İngiliz başvekili, realist vasfına çok lâ- yık olduğunu bu defa da isbat etti; sulh dostu olduğunu bu defa da gösterdi. Ay- ni zamanda Hitler de sulh dostluğu hak- kındaki sözlerinin boş şeyler olmadığını bu defa da isbat etmek İstiyecektir. Biz vaziyeti böyle görüyoruz. Muhittin Birgen | |STER İNAN, İSTER İNANMA! Şimdi fuar münasebetile İzmirde bulunan Şehir tiyatrosu san'atkârlarından Vasfi Rıza ile Hazıma burada bulunan bir arkadaşları tarafından beşer kuruş yollandığını yazmış ve bu hareketi bir muziblik addetmiştik, lâtifeyi yapan zat bu kelimeyi yerinde bulmamış, dün bize yolladığı bir mektubda değil midir?.. kadaşları böyle bit İNAN, İSTER misin? : gidermek çarelerini düşündüm. Birer acı yoörgünluk kahve- si de benden olsun dedim. Dedim ama tabit kahveyi bura- dan tepsi ile götlüremezdim ve İstanbul rayici üÜzerinden bedelini sundum. Filhakika bu naçiz hediyemi almak için, | formalite itibariyle, biraz yorulmuş bulunacaklar.. Lâkin kahveye de olduğundan lezzetli çeşnisi veren (yorgunluk) Kendilerine sorun. Acaba candan bildikleri daha kaç ar- Cüretimdeki hüsnüniyeti aydınlattığımı tahmin ediyorum. Artık serlevhayı uyarı şekilde değiştirmek icab edip etmi- yeceğinin takdirini size bırakıyorum.» İNANMA!L Sert muamele yapan sert muamele görür. Yumuşak hare- ketin davet edeceği mukabele de yumuşaklıktır. Eskiden kalma bir atalar sözünde: — Tatlı dil yılanı bile deliğinden çikarır, denilirdi. Bu sözde büyük bir hakikat gizlidir. Karşındakini anla, ona göre | muamele yap, daima tatlı bulun, kâr edecek olan sensin.. Amerikanın En sevimli Genc kızı Bu genç kız, Amerikalı mütehassıslar t tafından Amerikanın en sevimli kızı o- lsfak seçilmiş ve ilân olunmuştur. Tarife göre genç kızın her zaman gülümsiyen, her zerresinden neş'e akan bir yüzü var- dır. İki sene evvel attan düşmüş, hayva - nın tekmesini yemiş, aylarca alçıda kal- mış olmasına, ve doktorların bütün öm- rünce kambur yaşıyacağını söylemeleri- ne rağmen, bir mucize eseri olarak bu badireden ârızasız kurtulmuş ve sevimli- lik kraliçesi seçilmiştir. Şimdi senede 6000 lira ücretle bir fotoğraf atölyesinde moödellik yapmaktadır. Gazete satışında yeni rökor İngilterenin en çok satan gazetelerin- den biri ve belki de en büyüğü Daily Expresstir. Noterlik vasıtasile yapılan tedkiklerde, bu gazetenin, ağustos ayın - da her gün muntazaman 2,464,170 nüsha sattığı anlaşılmıştır. İngilterenin diğer büyük gazetelerile yapılan bir mukayese- de Daily Express'in günde Daily Herald gazetesinden 450,000 nüsha, Daily Mail gazetesinden 950,000 nüsha, News Chro- nicle gazetesinden de 1,175,000 nüsha fazla sattığı meydmıa çıkmıştır. hatırşinaslık nümünesi (!) göstermiştir. Eylül 16 — ——— Sözün Kısası Korkulu bir rüya E. Talu ayırdır inşallah! Dün gece acayiP bir rüya gördüm. Bir rüya ki, te* | siri altında hâlâ vakit vakit ürpermekte“ yim, Akşamdan hamur işi, ağır tatlı, fazlâ kavun karpuz da yemedim. Mide dolgun* luğu desem değil. Sıcaktan bunaldım dâs ter sıkıntısı ile kâbus geçirdim deselir o da değil. Ağlebi ihtimal, son haftaların siyasi hâdiseleri, bunların doğurduğu harb korkusu sinirlerimi bözmüş olacak.. Her ne ise! Şimdi artık sebebini araş tırmağa mahal yok. Ben size rüyamı tarll edeyim de, siz artık nasıl isterseniz, oylâ tabir edersiniz: Orta yerde, kızgın alevler fışkıran kos< koca, mehip, korkunç bir volkan, Ben bü volkanın ağzına yakın bir noktada durü* | yorum. Oraya nasıl gelmişim? Meçhull Rüya bu, elbette biraz acayip olacak. İşte ben orada öylece durup duruyor * ken, göbeğine kadar aksakallı, baş'aç sırtında Misir fellâhlarının giydikle cinsten bir cellâbe, ayaklarında yükse nalınlar, bir adam... o da tıpkı volkan Bgİ“ bi ateş püskürüyor. Huzurunda korku4 dan donakaldığım bu pir, - orada bendefi başka kimse bulunmadığı cihetle - hef halde beni muhatab edinerek şu sözleri söyledi: — Ey gafil! Hâlâ aklını başına topla * madın. Hâlâ insanları hakiki saadete U“ laştıracak yolu keşfedemedin. Gözlerili açık, fakat uykudasın. Kulakların işiti 4 yor, velâkin işittiklerini anlamaktan â * cizsin. Ben sana insanlar arasında kar deşlikten, barış görüşten, hoş geçinme' den 'dem vururken, sen hâlâ «süt» tefle «et» ten bahsediyorsun. Güttüğün gayer yer yüzünde şüriş ve kitaldir; tuttuğul yol bir kan ummanına, matem ve hüs * rana ulaştıran yoldur. Sus! İnkâr vâdisine sapma!, Mızrak çuü“ vala sığar, fakat mızrağın cem'i olali «mezarik» çuvala sığmaz. Ortalığı fesadâ veren bir «hain-lâin» in peşine düşüp t€ sulh perisinin, nazan ve hiraman, bin * diği arabaya: «Çek!.» deme. Gazub na * zarlarını terkedip, ona «uslu bak»>, Ve şayed benim bu dediklerimi im 85 ile dinlemez, onlara kulak asmazsallı ileride dökülecek kanların bütün vebali boynuna olsun!. Dedi.. ve uyandım. Döktüğüm tPrdeîfı İyastığım sırsıklam, geçirdiğim buhraf esnasında çektiğim sıkıntıdan yoı-gannl'4 altüst olmuştu. E. Jala Bir dolandırıcı yakalandı Unkapanında oturan Osman ile kaf“ deşi Mehmed, zabıtaya müracaat ede * | rek icradaki 130 lira parasını tahsil e * den Yenipostane karşısında arzuhald Hakkının parayı kendilerine verme * diğini ve dolandırdığını iddia etmişler” dir. Suçlu Hakkı yakalanmış ve tah * kikata başlanmıştır. Bir işci merdivenden düştü j Çengelköyde Gazino sokağında o * turan Ahmed o civarda bir evi badanâ yaparken merdivenin kayması netice * sinde düşerek ağzından burnundan yâ* ralanmış, tedavi altına alınmıştır. Bir otobüs bir kadını yaraladı Şoför Fuadın idaresindeki Kereste“, ciler - Eyüb arasında işleyen otobüs * lerden birisi, dün Fener caddesindefi geçerken Söfya isminde bir kadına çaf parak başından — yaralamıştır. Yarali Balat Musevi hastanesine kaldırılmı$ı suçlu şoför yakalanmıştır. çererti | TAKVİM | EYLÜL Rumf sene Arabi sene 1504 16 |w Eylâl sene | — Flzir 3 19383 184 CUMA GÖNEŞ Receb SaL a | W S (D ö | 39 4 | o1 n | 19 21 9 |d Öyle İkindi | Akşam | — Yatsı | s. |D.İs.İD.İs. (bD.fs. |D g, iz oo ıs | do | 18 | 1sf19 |B0 z | 5 |o | * (z0|ia | —| 1 |3