İ İ ", ke aamemr “Son Posta,, nın HıkAyesı DA PN NNN AAA GERGEDANIN BAŞI YAK K N ANTAAIAAKAAAI AAA İzeg lizceden çeviren: Neyyir NM — Garson bir çay getir! Şe bak... Bisküviti de unutma sakın!... Mister Tattenham bu emri verdikten iş koltuğa kabarmış bir hindi gibi kuruldu. Onun bu kuruluşu sebeb- siz deği lübün otuz Üç yıldır azası bülun! Otuz üç yil bu, dile ko- lay... B ki azalar klüpte bir nevi imtiyaz'ı sınıf di i. Sabahtan gelir: der, her biri büyük salonun bir taralın- daki kolt mülür, akşama kadar gâh haftalık arı okurlar, — gâh çay; $ ler, gâh ciddi şey- h uyuklar — gibi ler, hattâ bazan Tattenhamın rdu. da horuldarlardı daimi nin altındak vaktil yeri Bu cı azadan biri Afrikadan getir- taktu. gergedanı ısmatlayıp tam şe- pmuya hazırlanırken garsonun ında durduğunu görünce öf ruyorsun sana çay getir. de- kekeledi: sizi Mister David adında biri | . Ha, kardeşinin torunu enham bekâr olarak lüpte yatar kalkardı, a- le teması o kadar azdı ki yeni yeti- ardeş çocuklarının bazılarını sokak- şta görse güç tanırdı, kimisinin adını bile eri diği iskemleyo ilişti: E nasşılsın bakalım oğlum? Çalışı- yorsun ya... — Evet amcacığım. — Ânnen şenin L sondraya işinin başına 'döndüğünü yazmıştı. Galiba sana şirket- te bir iltimas yaptırmamı filâ yor ama dam de; Yalan söylüyordu. Davidin az bir ma- aşla ufak bir memur olarak çalıştığı şir- en büyük * dâarı Tattenhamdı, İstese orada he nafile; yım. Irahm içerişin- mıhlayıcı idi. değildi de Okumuş ama, * savanlar ve filo- düşer, kı.kar ıdı. Kazez Artin ilen, Na- muük Kemal bey| ilen ahpaptı. Ne- reden nereye de- meyin: Bir vakıt- apları, en böyük 1, çok tefa yüzbeyüz yle.. Eh! Bu kafa- Oğlunu okutturur. ımetlik, bir gün, va- der ki; «Dudu! Onu zanaata versi ler öryetti asılı bir gergedan başı- | da isti-| ben artık o nüfuzlu a-| | bile değildi. — Kaç yaşındasın bakayım? — Yirmi dört efendim Daha evlenmedin mi? Tattenham, yeğeninin can damarına basmıştı. Delikanlı daha evlenmemişti ama öbür amcasının kızına nişanlıydı. Birbirlerini deli gibi seviyorlardı. Da- vidin maaşı bir gün bile geçirme-« Yazık ki zavallının se den evleneceklerdi. en para değil bir evi, hattâ | de kendisini bile güç idare ediyordu Bugün de buraya Tattenham amcadan aylığının arttırılmasını ricaya gelmiş Fakat cesaret edip te bunu bir türlü a- Z: Amcası ay- çıktan açığa len söy- Temi öyliyemiyordu de lüzum var mıydı? » Buraya| şını iki misline çıkarmak onun için işden | tacak yarın artacak diye diye aradan haftalar, hattâ aylar geçti Ne Tatten- cadan bir haber çıktı. Ne de olan- ca gayretile ölesiye çalışan Davidin ma- aşında en ufak fark oldu. Lauranın bek- lemekten sabrı tükendi. dim kendi çalışmak istedi. Annesile baba: Erkek dediğin ka- zanıp karısını beslemeyi bilmeliydi. Ni- hayet genç kız bir' gün gidip Tattenham amcaya derd y ya karar verdi. Öyle ya n büyüğüydü. Bu işe bulmalıydı. mlısına yar- bırakmadılar. ne de olsa aile bir çare Garsön Mis Lauranın geldiğ verdiği sırada Mister Tattenham dan başının altındaki iri koltuğuna yeni yerleşmiş, uyuklamaya hazırlanıyordu. RBahatsız edildiğinden canı sıkıldı. G lığınm kaç para olduğunu bilmiyor de-|kızın kim olduğunu ancak görünce ha- | gildi. Evlenip evlenmiyedeğini de sor- muştu. Şu halde... Bu kadarcık para ile bir ev kurulamıyacağını kendisinden çok daha iyi bilen bir büy daha fazla bir şey söyleyip te başını ağrıtmaya ne lü- zum vardı, Bunları düşünürken gözü du- vardaki iri gergedşn kafasına dikilmişti, Tattenham amca: — Ne o, dedi, gergedan hoşuna mı git- ti Ben de pek severim de koltuğumu al- tından ayırmam, David duvara asılı başın ancak 6 za- man farkında oldu"ama tabil hiç ses çı- karmadı, Derken amcası sâatine baktı: Haydi bakalım delikanlı. Benim dı- şarıda işlerim var. Daha fazla duramıya- cağım. Annene çok selâm yaz. Sen de gö- zünü aç çalışmana bak. Dünyada kendi- » |ne yardım etmiyene kimse el uzatmaz. David klüpten çıktı. Kendini merakla bekliyen nişanlısma müjdeyi verdi: — Açıkça bir şey vâdetmedi ama mu- hakkak yapacak Laura. Ne vakit evlene- ceğimizi sordu. Çok çalışmamı söyledi. E ki yüzünü kara etmiyeyim. Hiç yapmıya- eak olsa bunları söyler mi idi? David daha pek gençti. Pek temiz yü- rekli idi. — Tattenham — gibi nem- rüd, aksi —amcaların — bile — birer altın — kalbi olduğuna — kanidi. — İki !nişanlı o gün tam bir bayram neş'esi ya- İşadılar. Fakat Davidin aylığı bugün ar- | bugün, tabil büyük bir işe geçireceği için ister | tırladı — Ha $ Hangi misin Laura? rüzgür attı böyle? Mister (Tattenhâm) a aile erkekleri arasıra uğrarlardı ama kadınlardan pek gelen olmazdı. Laura heyecandan boğazı fıkana tıkana derdini anlatmıya çalıştı. Amca pek oralarda değildi. O daha bu şirketin başına geçmeden çok önce derd dinlememeye ahdetmiş bulur Hayrola... yordu babandan ha- asıl iyiler ya... Eh... Biraz da annenden, ver bakalım, Na olsunlar. Kalktı. Genç kızın yanağını okşadı: — Benden çok selâm götür, Haydi gü- le güle Laura merdivenleri inerken kendi ken- dine şöyle düşünüyordu. Yaşı kendi ya- şının üç misli ih r bir amca insanı boş yere okşar, uzun uzun dinler miydi? İ- çinden mutlaka Davidi iyi bir yere koy- maya karar vermiş olmalıydı. Herhalde yarın bir haber çıkacaktı Fakat günler, haftalar geçti. Davidin maaşına zam gelmedi ve'tabil evlenme- leri de uzadıkça uzadı. Bir akşam- sine- maya gidiyorlardı. Tam amcanın klübü- nün Önünden geçerlerken Laura otobüs- te ağlamaya başladı. Nişanlısı merak- landı: — Ne var Lauracığım, ne oluyorsun? (Devamı 13 ncü sayfada) N POSTANIN ŞEİPSOMAM Muhammen Semti Müahallesi kıymeti L K. 4 00 Pey ak- çesi LK 6 30 Üsküdar Tavaşi Hasanağa Evliya Hoca » Rum Meh- medpaşa — Doğancılar 7T Binanın tamamı Yukarıda cinsi ve mevkileri yazılı yeririn tamamı satılmak üzere artlırmala- rı 10 gün müddetle uzatılmıştır. İhaleleri 17/9/938 Cumartesi günü saat 11 dedir. İsteklilerin Kadıköy V.ıkı[lur Mudurluğ.mc gelmeleri. (6253) RADYOLİN her No. sı Bakkal sokağı Evliya Hoca 50 Binanın tamamı * 00 28 Arsa 400 00 6 30 » 30 00 yemekten sonra muntazaman dişlerinizi - fırçalayınız. Inhisarlar İstanbul Baş Müdür "ğündı;: İstanbul dahilindeki müskirat bayileri ellerinde bulunan «Gordon, Rouge, Monopole Sec, Monopole Red-Top, Monopole D. Sec, Vöv Gliko «Veuve Gliguot» marka şampanyaların cins ve mikdarıni gösterir bir beyannameyi üç gün zar- fında en yakın satış depolarına teslim etmeleri. — <6268> Ağrıları Geçirir. P. T. T. Umumi Müdürlüğünden : Ankara Radyosu için müsabaka iİle bir kaç spiker alınacaktır. Taliblerin behe- mehal yüksek tahsil gürmüş olmaları ve en az yabancı bir dil, «Fransızca, İngi- lizce veya Almanca» bilrgeleri meşruttur. Telâffuzları düzgün ve sesleri mik- rolfona müsaid olmak ta lâzımdır. Verilecek ücret taliblerin ehliyet ve mu- vaffakiyeti derecesine göre tesbit edilecektir. 'Talib olanların 20 Eylül 938 tarihine kadar Ankarada P. T. T. Umumt Mü- dürlüğüne müracaat etmeleri ilân olunur, «6204. — Edebiyatcaz yazılmıştır., Haydi, öyle olsun. Oku. Evel beevel kitabın adı: Manza- rayi hilkati beşer., eseri Takvor Kaşer.. — Elinsanı minelbeşer.. kimi kalkar ise, Tütün rejisine | yazıldım. Onda bö- yük böyük zatlar ta- nıdım, Canına rah- met olsun, bir tane de poet, yaniya ki şŞâir varıdı. Çok iyi konuşurduk. O, ba- |ha osmanlıca poezi- Mesela, ım ki, çöşit şeyler Nefi adında - birisi- let kapısında hizmet |tin kıyak bir İafını tutmuş, beni Kumkıpv_;[axiielberk'mışxrr_. Tepe- iptidaiye ermeni mektebine yazdırmış. | den aşağı pür poezi Ben, onda, ene okudum. Ayr , | filozofiktir. Bak: de- or ki.. diden su Merhaba, ey ürüzge- Ondan î’ırı,.ı ııh Mıhtaristlerin kol-| "it şahsuvarı safteri Tekmilledim.. diploma | 4"39 as şimdikten ge- o sıralarda, pederim| Ti ffi Süreya ceva, du, mefat oldu. Ben de altık, bir iş tutmalıydım ki familya leyim. Tepemde beş can var ıdı: kardaşım Hropsime, obir Pıııı,l' benden küçük iki iç Derken, satlıcana tutı Bak, ama, diğnoorsun, Bayan Güura- bi?Ağnoorsun dediğini? salladı. Takvor devam etti: — Bak, Tefsir edeyim de, ağna, Gu- tabi beyim, Torikzadem, siz de diğne-| yiniz.. Merhaba, merhaba. Bonjur.. pari un.. malüm, Ürüzgerin şahsuvarı karayel ı.'mulı. r, Istanbolda bir mahalledir. ki şa)mn oralarda bir sevgi bir kortesi vardır. O sebepten rumuz ulan laf atoor. Arş di ramvayı €- lektrik teline temas ettiren alete der- l_ı hayatta mı? ! Ne gezer? An efat oldular. kazaya uğradı. bir bir me yxıı rdıda Mesrep der- k komitasına yazıldı, o yüz- ı Halen bilmem sonra? Anlat, Tatlı tatlı din- “İfakat hanımdan bu iltifatı da gör- ğ dükten sonra, Takvorun çeneleri büs-| kuşlarda vatman bir kayışlan ona ası- © bütün açıldı hır, çeker. Tiği Sureya, hisapçaz Nefl e- — — Onu deordum. İş tutmak icap ettiİfendmin bir dostudur. Nom propr.. ya- ler ki, belkim de görmüşünüzdür, yo- |* hiri!İfakat Hanımdan bu iltifatı da gördüklen sonra, Takvorun çeneleri büsbütün açıldı niya has isimdir. İşte, şayir kısaca şu- nu demek istemiştir: «Merhaba, ey Şah- zgeri! Bundan böyle, o ki benim laf- larım para etmoorsa, Sureya Tiği'nin cevabirlerini al da, tramvayın arşına onları aşıverl» Zaher, o vaktın vektında, poezileri oraa asarlar imiş. Gurabi efendi uyukluyordu. Başka vakit olsa, az çok mürekkeb yalamış ol- , |duğu için, belki de ermeni'nin bu heze- tashihe yeltenirdi. Fakat şu an-| yarın da, söylediklerinin hiçbiri de kulağına girmemişti. Torik bu esnada alay olsun sordu: — Bunların hepsi iyi. Lâkin sen ken- din hiç böyle beyitler yazıtadın mı? Takvor, sağ elinin toplu parmakları- kimi düşer.. Bana bunu vaktile, mahal- lede bir kör hafız vardı, o öğretmişti. Mutlaka, sen de ondan aldın. — Yok. Benimkisi filozofiktir.. dece komikti. nı açıp kapıyarak, cevab verdi: — Çocok! — Nah, böyle!. Ama daha zi- 'yade proz yazmışım. — Horoz da ne o- Jüyor? Mani bili- rim., destan, semai, filân *bilirim ama, höorozu — düymamış- tim. Ne birinci faslı şöyle başlar: mle dunya, ve sahibi ma- a, adâmı ne deyi yüfattın. soram ona cenneti ne deyi arattın. Balıkfar senin, kuşlar, otlar, ülü “ çınar, nazik — Horoz - değil Bermutat beni may- taba aloorsun, Proz demişim.. konuştu- ğun biçimde yazıla- na böyle derler. — E, neler yazdın bakalım? Onlardan da dinleyelim. — Bir — kitabım ln'dır kıyak (övr) dür. — Kıyak mı övürtür? O kadar iğ- İfakat hanım red makamında başını | suvar semtinden doğru esen karayel ü-|renç mi? — Yok, be! Alayı bırak. Övr demek, eser demektir. — Rüzgâr mı bu? — No ürüzgeri? — Baksan a: eser diyorsun, Ulan, sen doğru dürüz lâf edemez misin, be a- dam?, Kaç defa söyledim., tenbih et- tim. Oralı bile olmuyorsun. Şu, bizim anlıyacağımız gibi konuşsan a! — Ne doorum? — Ne bileyim ben ne diyorsun? İn- san gibi laf ettiğin yok ki! Haydi, oku bakalım kendi marifetlerinden bir şey de, dinleyelim. — Nasıl dinleyeceksin? Kitabıdır. maydönoz, minicik hamsi, kocaman ör- kinoz, çölde deve kuşu, kafeste ispi- noOzZ..» — Aftoz piyoz? | — Kesme,, unudurum!.. «Hep, kâfe- ten senin eserindir. Lakin, senden can alan bu mahlukatların genem canlarını sen alıyorsun. Âcep, sebebini sival & dersem, bBana günah yazarsın?.. İşte boyuna böyle devam edoor.. — Aferin; güzel.. — Bir iki tane de beytim vardir. — Oku! Dinliyoruz. — İnç kadar çaht eylesen mek mura- da.. . Nasip çıllar mukadderden zi- yada!, Ulan, bunun neresi senin? Ben bunu, şu boyda bir kopildim, bizim ma- halledeki aşçi Boğos ağadan işide işide ezber ettim. — Diğnemoorsun ki, Torik beyza- dem! Alt tarafı vardır ki, benim ağzım- dan çıkmiş, benim enspirasyonumun maksuludur. İşte, deorum: «Genem Al- lah ihsan eder kuluna.. Her ne kadar kusur etse duada!'».. Beğendin? — Beğendim, Güzel!, (Arkası var;