- SÖON POSTA u ” Eski Türk detektifleri “Son Posta,, ya . maceralarını anlatıyorlar: 23’_3 | Kuyudaki gizli geçid büyük bir Rus gemisine yakalanmış, komutanının cesa- Si ada Üa ret ve dirayeti ile düşman elinden kurtulmuştu. Fakat Emlâkinin iradile geçinen zengin ihtiyardan 1.000 lira elinde siscihazı olsaydı tehlikeyi çabucak atlatabilecekti isteyenler, onun hâdiseyi zabıtaya haber Deniz ve denizcilik: Donanmaların en büyük yardımcısı sun'i sis Bir harb gemisi dü manile etrafı sislerken Büyük harbı takip eden ımeleırde deniz harblerine yardımı olur diye Bun'i sis yapma çareleri araştırılmıştı. Yapılan inceleme ve tecrübeler o kadar çabuk ilerledi ki; bugün bütün devlet- lere aid harb gemilerinde birer ve hı_t- tâ ikişer sis yapan cihaz görmekteyiz. Bu durum bize sis tabiyesinin, denl_l kuvvetlerinde, az MO hı!degî.kînrdıw inki işaret ediyor. na- sıl =ıld.ııım. muharebeden evvel, mubarebe içinde ve sonra nasıl kulla- nılabileceğini tedkik etmek ve bu yeni silâhın istikbali hakkında fikir edin - mek faydadan hali olmıyacaktır. Nasıl yapılıyor Sise; silâh diyoruz. Çünkü o istikbal harblerinde, fırsat düşerse silâhlardan fazla iş görecektir. Muvaffakiyetle üs- tünlerine saldırmış ufak tekneler ancak bu sayede deniz devllerinin önünden savuşup gideceklerdir. Modern gemiler siei iki türlü yap - maktadırlar: | — Fosfor ve mümasili kimyevf maddelerle... 2 — Mazot ve sair mevaddı müşta- Bile ile. Burada, mevğü harici olarak, sisin nasıl yapıldığını uzun uzadıya anlata - cak değilim. Yalnız şunu kaydetmek isterim ki iki usulden en yenisi ikinci- sidir. Kimyevt maddelerle sis yapmak hem güç hem de pahalıdır. Üçüncü olarak, fazla mikdarda kim- ya maddelerine ihtiyac göstermekte - dir. Bununla beraber kimyevit madde- lerle sis yapma usülleri ortadan tama- men kalkmış değildir. Meselâ tayyare hücum botu ve sair motörlü vesait ile taharik edilen gemiler bu sisteme müracaat ederler. Bununla beraber bu gemilerin sisli- yecekleri saha ufak, sis yapma müd - detleri de azdır. Sis her zaman faydalı mudır? Sis nihayet bir dumandır. yapıldığı kesafete göre kim- bu dumanın, daha doğrusu bulutun, arkasma kaçarsa düş- mandan kurtulmuş olur. Böylelikle sun'i siz yeknazarda mükemmel bir harb vasıtası olarak telâkki edilehilir. Lâkin meseleyi tamik ettiğimiz za - man olur olmaz yerde sis kullanılamı- yacağı neticesine varacağız. Sisin ilk yardımcısı olarak akla rüz- gâr gelir. Müsaid havalarda yapılan sisin aksine olarak fena bir rüzgâr tesirinde yapılmış sis gemilere büyük zararlar verebilir, Rüzgâr sizin kaç - mak istediğiniz İstikamette ve sür'ati de geminizin milinden fazla ise ne ya- parsınız; ne kadar kuvvetli sis yapsa - nız düşmanın gözünden kurlulmak gene imkânsız olur. İkinci mesele de düşman vaziyetini kollamaktır. Sis yaparsınız, rüzgâr da müsaiddir. Fakat yaptığınız sis düşman fizerinde mükemmel bir topçu atışı ya- | pan ve muvaffak olan diğer gemileri- mizin atışlarını körleştirir. Gerçi siz kurtuldunuz; lâkin umumi muharebe çerçevesi içinde bütün — donanmanız düşmanı kaçırdı. Buna, yaptığınız sis muvaffak oldu denir mi? Demek oluyor ki deniz muharebele- rinde sis yapmak, ulu orta etrafa bir duman bulutu koyuvermekten ziyade, dikkatli esaslara istinad eden muha- kemelerle olur. Zira sis, iyi kullanıl - mazsa faydadan ziyade telâfisi gayri kabil zararlar verir, Bu müşkülât de - nizden havaya doğru çıktıkça artar. Meselâ tayyare, yüksek sür'ati dolayi- sile, arzu edilen sahayı deniz kuvvet- lerinden daha çabuk kapar. Bununla beraber bu sisin deniz kuvvetlerine ve- rebileceği zarar da o nisbette ehemmi- yetli olur. Büyük küçük bütün donan- malar sis ile pek meşgul olurlar ve is- tikbal harbinde bu silâhtan en iyi isti- fadeyi alabilmek için yüzlerce, binler- ce talim yaparlar. Muharebeden evvel sis Gizleme mevzuu bahsolduğu zaman insanın aklına ilk evvelâ kaçmak gelir. Fakat sun'i sisi bazan kovalamak için gde kullanılabilir. Muharebeden önce her iki muhasımın kuvvetleri düşmana nazaran iyi bir başlangıç mevkii alırlar, Her iki taraf rüzgâr, güneş vesair tesirleri hesaba katarak bütün topların uzun zaman atış edeceği bir vaziyet a- hrlar, Meselâ Kronel muharebesinde Almanlar öyle bir mevki almışlar, di- ğer bütün Alman topları İngiliz gemi- leri üzerinde toplandığı halde İngiliz gemlleri, güneşin Almanlara yardım etmesi dolayısile, düşmanlarını göre- miyorlardı. Nihayet o güneş vaziyeti Almanlara harbı kazandırdı ve İngiliz- leri mahvetti. İşte sis istikbal harblerinde bu gibi (iyi yer kapma) mücadelesinde büyük yardımlar gösterecek ve iki tarafın ma- nevralarını birbirinden gizliyecektir. Gerçi hava kuvvetleri, denizde görüş sahasını çok arttırmışttr. Bununla be- yaber istikbalde hava kuvvetlerinin | PY'SiN müdahale edemiyeceği deniz muhare- beleri de vâkı olacaktır. Muharebe içinde sis Sisin mubarebe içinde de kullanış| verdiğini duyunca bu mikdarı 2.000 liraya çıkarmışlardı Eski zabıta memurlarından Bay Ya- kub söze şöyle başladı: — O gece hemen hemen hiç uyumamış- tım. Gizli kumar oynanan bir iki evi büs- mak için şafak sökünceye kadar uğraş- mıştım. Yorgun, argın merkeze döneli henüz yarım saat bile olmamıştı. Birden kapı vuruldu: — Giriniz, dedim. Muhatabım, mütereddid bir - tavırla masama yaklaştı. Bu arta yaşlı, üstü ba- gı temiz ve kibar halli bir zattı. Vaziye- tinden, karakolların gediklisi -olmadığı da belli idi. K Sordum: — İsteğiniz nedir? Adamcağız adetâ utanırcasına cevab verdi: — Sizi bu saatte rahatsız ettiğim için, pek üzülüyorum. Fakat muztar kalınca... — Beis yok! Biz, günün 24 saatinde de iş üstündeyiz. Buraya geldiğiniz için ü- zülmeyi bir yana bırakın da; asıl sizi ü- zen hâdiseyi anlatın... — Efendim, vakıâ ortada bir hâdise yok. Fakat bir mektub var! — Ne mektubu? — Arzedeceğim: Sabahları erken kalk- mak mutadımdır. Bendeniz, bahçe me- raklısı alduğum cihetle... — Güzel ama şu mektub meselesine gelelim. — İşte, bu sabah ta bahçeye gitmek için alt kata inmiştim. Kilerin kapısında, iğne ile tutturulmuş bir kâğıd buldum. Merakla okudum. İşte, o zaman soluğu nezdi âlinizde aldım. Buyurun, siz de görün! Adamın uzattığı mektubu aldım. Be- yaz bir kâğıda, az işlek bir yazı ile şu sa- tırlar karalanmıştı: «Eğer yaşamak istiyorsan, yarın akşa- ma kadar (......) e gider, mezarlığın ıki- ye ayrıldığı noktada sağa sapar, soldan 13 üncü kovuğun içine tam (1000) lira bırakırsın. Şu üç şarta riayet etmezsen, kendini ölmüş bil: ? 1 — Verllen mühlet kat'idir! 2 — Para, bir Hira eksik bile olsa, ka- bul edilmiyecektir! 8 — Polise müracaat edersen, işkence- ye maruz kalacaksın! Ondan sonra canın cehenneme gidecek!» Mektubda, imza yerinde, kırmızı mü- rekkeble çizilmiş bir kama resmi yapıl- mıişti. ı;ıx, bu gibi şeylere alıştığımız için, is- tifimi hiç bozmadan: — Bunlar olagandır, dedim. Maamafih, ben de &İize adamın tavsiyesini yerine ge- tirmenizi söyliyeceğim! Adamcağız, birdenbire, maksadımı an- lıyamadığı için, hayret ve korku ile ye- rinden sıçradı: — Aman, sahi mi söylüyorsunuz, pa- raları vereyim, öyle mi? Güldüm: — Telâşlanmayın! Sözümü, yanlış an- hıyorsunuz: Size, paraları veriniz, demi- | yorum; söylediği yere bırakınız, — diyo- | rum. — Sonra? — Saonra bizim bileceğimiz şey... Yal- nız size bir noktayı soracağım: Ne iş ya- z? — Hiçbir iş yapmam! — Ya? — Pederden kalan emlâk ve akarımın tradile geçinirim! — Demek ki, şimdiye kadar kaybolan şekilleri vardı Gerçi birçok deniz kuv-. bir varis daha varmış! vetleri zamanından evvel kaçmak için olur olmaz sis kullanmasını menetmiş- lerdir. Lâkin deniz muharebeleri esa - sen ani bir karar ve çabuk münakaşaya ihtiyac gösterdiği için, sisin verebile - ceği istifadeden mahrum kalmamalı ve yalnız durumu iyi mütalca etmelidir. Meselâ Rus-Japon harbinde sis mev - cud olsaydı, belki Ruslar bilâhare fe- — Ne gibi efendim? — Ne gibisi var mı? İşte meydanda: Baksanıza, herif keseye ortak çıkmış! Fakat şübhelendiğiniz hiç kimse yok mu? — Hayır! — Eşten dosttan, Konudan komşudan filân? — Ne söyliyeyim bilmem ki? Hiçbir lâketi mucip olan ufak bozukluklardan | şahıs hakkında böyle bir ithamda bulu- kurtulur Viladivostoğa gidebilirlerdi. |namam. Esasen ne akıgbığlarımın ve ne (Devamı 10 ncu sayfada) de tanıdıklarımın arasında bu tiynette BSıra kuyuyu muayeneye gelmişti. bir adam hatırlamıyorum, — Peki, öyle olsun! Yalnız, sizin eve kadar bir gidelim... Bakalım, belki bir Kapıdan içeri girer girmez, işe başla- dım. Zemin katta mutfak, kiler, banyo ve sarnıç, evin caddeye açılan kapısile, bahçe kapısını birleştiren koridor vardı. Buraları muayene ettim. Fakat sadre çi- fa verecek bir şey bulamadım. Ev sahibine: — Ortada, kimsenin kuyruğunu kapa- na kıstıracak bir emare yok dedim. Fa- kat, merak etmeyin, yarın akşam bütün muamma hallolunacaktır. Siz, mektubda nı hayret idi: Sarnıçta pek az mikdarda su vardı. Ev sahibine: — Çabuk bir merdiven ve çekiç tetle Adam, hayretle yüzüme bakıyordu. Ben, hiç oralı olmadan, sanki Floryada deniz safası sürecekmişim gibi, paçaları sıvamağa başlamıştım bile... Uzatmıyas :::; elektrik fenerimi yaktım, aşağı ine Mahsur hava ve rütubet, iliklerimi donduürüyordu. Sarnıcın üç duvar sathını muayene ettim. Her yerde çekiçle dene« meler yaptım. Fakat, duvarlardan tok sesle aldığım cevablar, bütün bu çalış. mamın da akıntıya kürek çekmekten tarif edilen yere istenilen parayı götü-|farksız olduğunu gösteriyordu. Sıra, son rüp bırakın... Hiç çokinmeyin ve kork- mayın! Paralarınızı cebinizde bilin, bu mektubu gönderen kabadayıyı da ko- deste! Merkeze döndüm. Üç açıkgöz memuru- ma talimat verdim ve onları, bu zat ile tanıştırdım. Sonra, diğer işlere ve yarın akşamın eğlenceli programına hazırlan- mak üzere bir güzel uyudum... Ertesi sabah, erkenden, adamcağız ge- ne düşmesin mi? Kendi kendime: — Mübarek zat, feneri karakolda sön- dürmeğe alıştı, dedim, sordum: — Hayrola? — Vallahi efendim vaziyet hiç te ha- yırlı değil, öyle olsaydı, sizi tekrar ra- hatsız etmezdim! — Niçin? Gene mektub mu var, yoksa? — Evet efendim, hem de mündereca- tına şaştım doğrusu! — Verin şunu bakayım. Kâğıdı elime alır almaz, ayni yazıyı tanıdım. Lâkin, bu sefer işin rengi de- Bişmişti. Mektubda deniliyordu ki: «Üç şarta rinyet etmedin, polise haber verdin! Şimdi ceza olarak — (1000) lira (2000) olmuştur! Bu parayı, bu gece, kâ- ğıdımı bulduğun yere bırakacaksın, Ben gelip alacağım, bununla anlatmak istiyo- rum ki pençemin içindesin! Ben, her da- kika, evin içindeyim! İşte bu kadar!» İmza yerinde de gene mahud kama resmi! Adamcağızın halinden hakikaten endi- şeye düştüğünü anladım: Bilhassa, herifin cür'etini artırarak, parayı evin içinde almağa kalkması mu- hatabımın vehmini büsbütün alevlendi- riyordu. Doğrusunu söyliyeyim, bu nok- tayı ben de merak etmiştim! Böyle bir talebin serdedilebilmesi için, içeriye, dı- şatıdan girmemek lâzımdı? — Peki ama nereden? — İşte, bu gizli yolu bulmak için tek- rar eve gittim, Her yeri aradım. Fakat bütün çalışmalarım beyhudeye oldu. Ni- hayet, sarnıcı muayeneye karar verdim. Lâkin, bu muayenenin hakkı (le yapıla- bilmesi için, sarnıcın içine girmek lü- zımdı. Çünkü, kapağın dar oluşu, her ye- rin görülmesine mânidi, Bir ip getirttim, ucuna taş bağladım. Bu süretle süuyün derinliğini ölçtüm. Aldığım netice şaya- duvar sathına dördüncüye gelmişti. Bus rada da çekiçle muayeneye başladım. Ble rinci darbe boşa gitti, ikinci darbe keza... Fakat üçüncüde gözlerim faltaşı gibi a. çıldı! Arkası boş bir satha vurulmuş gi- bi, ince bir aksisada hâsıl olmuştu! Dere — hal duvarın kenarlarını ve su seviyesinin üstünde kalan kısımlarını dikkatle göze den geçirmeğe başladım. Bir de ne göreyim? Duvardaki rütu« betten mütevellid küf izlerini biraz kâae zıyınca, küçük bir kapı eb'adında dört çizgi bulmıyayım mı?! Sarnıçtan derhal yukarı fırladım. İki duvarcı ustası ve merkezden de iki polig getirttim. Hep beraber tekrar sarnca İne dik. Ustalara, duvarın © kısmını işaret e“E'l.mrıyı kazınız, emrini verdim! Adamlar, bir iki kürek darbesinden sonra: — Bizim işimiz bitti, dediler! Sordum: — Niçin? — Duvarın altında saç tabakası varl 'Tuğlalar, harçla tutturulmuş, onları da — kazıdık. Şimdi bir kapı meydana çıktı! — Kapıyı da kırın! Fakat çok gürültü etmeyin! Meraktan çatlıyacaktım. Nihayet bu ameliye de bitti. İşte, o zaman dar ve kle Ba bir dehlizle karşılaştık! "Tabancami çektim, yürüdüm! Birkaç adım atmıştını : ki ikinci bir kapı ile karşılaştık. Hiç gü« rültü etmeden onun da kilidini söktüle, Şimdi, tekrar bir sarmıcın içine girmişe tik! Ev sahibine yavaşça sordum: — Yanınızdakl evde oturan adam ne iş yapar? : — İnşaat kalfasıdır! İ Meselenin halledilmedik tarafı kalmas muştı: Bu hayırlı komşu, yapı — işlerine yatkın olması lâzım gelen elini, başka İşa lerde de kullanmağa niyet etmişti! Yan« yana olan iki evin sarnıçları &nısmdâ gizlice bir yol yapmış, bu suretle keni evinde dolaşır gibi, komşusunun evinea de girip çıkmanın kolayını bulmuştu! Fâakat, böylece, biz de herifi, 2000 lirae nın hülyasile İspanyada şatolar kurars ken yakalamanın kolayını bulmuş olduk!” Sabih Alaçam