Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Deniz ve denizcilik: Donanmaların en büyük yardımcısı sun'i sis Büyük harbde Hamidiyemiz, Karadenizde kendisinden büyük bir Rus gemisine yakalanmış, komutanının cesa- ret ve dirayeti ile düşman elinden kurtulmuştu. Fakat elinde siscihazı olsaydı tehlikeyi çabucak atlatabilecekti Bir harb gemisi dü manile etrafı sislerken Büyük harbı takip eden seneleıjde deniz harblerine yardımı olur diye sun'i sis yapma çareleri araştırılmıştı. Yapılan inceleme ve tecrübeler o kadar çabuk ilerledi ki; bugün bütün devlet- lere aid harb gemilerinde birer ve hşt— tâ ikişer sis yapan cihaz görmekteyı_z. Bu durum bize sis tabiyesinin, denı_z_ kuvvetlerinde, az zamanda gösterdiği inkişafı işaret ediyor. O halde sisin na- sıl yapıldığını, muharebeden evvel, muharebe içinde ve sonra nasıl. kulla- nılabileceğini tedkik etmek ve bu yeni silâhın istikbali hakkında fikir edin - mek faydadan hali olmıyacaktır. Nasıl yapılıyor Sise, silâh diyoruz. Çünkü o istikbal harblerinde, fırsat düşerse silâhlardan fazla iş görecektir. Muvaffakiyetle üs- tünlerine saldırmış ufak tekneler ancak bu sayede deniz devllerinin önünden savuşup gideceklerdir. Modern gemiler sisi iki türlü yap - maktadırlar: 1 — Fosfor ve mümasili kimyevi maddelerle... 2 — Mazot ve sair mevaddı müşta- ğile ile.. Burada, mevşü harici olarak, sisin nasıl yapıldığını uzun uzadıya anlata - cak değilim, Yalnız şunu kaydetmek isterim ki iki usulden en yenisi ikinci- sidir. Kimyevt maddelerle sis yapmak hem güç hem de pahalıdır. Üçüncü olarak, fazla mikdarda kim- ya maddelerine ihtiyac göstermekte - dir. Bununla beraber kimyevi madde- lerle sis yapma usuülleri ortadan tama- men kalkmış değildir. Meselâ tayyare hücum botu ve sair motörlü vesait ile taharik edilen gemiler bu sisteme müracâat ederler. Bununla beraber bu gemilerin sisli- yecekleri saha ufak, sis yapma müd - detleri de azdır. Sis her zaman faydalı mıdır? Sis nihayet bir dumandır. yapıldığı kesafete göre kim: bu dumanın, daha doğrusu bulutun, arkasına kaçarsa düş- mandan kurtulmuş olur. Böylelikle sun'? sis yeknazarda mükemmel bir harb vasıtası olarak telâkki edilebilir. Lâkin meseleyi tamik ettiğimiz za - man olür olmaz yerde sis kullanılamı- yacağı neticesine varacağız. Sisin ilk yardımcısı olarak akla rüz- gâr gelir. Müsaid havalarda yapılan sisin aksine olarak fena bir Trüzgâr tesirinde yapılmış sis gemilere büyük zararlar verebilir. Rüzgâr sizin kaç - mak istediğiniz İstikamette ve sür'ati de geminizin milinden fazla ise ne ya- parsınız; ne kadar kuvvetli sis yapsa - nız düşmanım gözünden kurtulmak gene imkânsız olur. İkincî mesele de düşman Vaziyetini kollamaktır. Sis yaparsınız, rüzgâr da müsaiddir. Fakat yaptığınız sis düşman üzerinde mükemmel bir topçu atışı ya- pan ve muvaffak olan diğer gemileri- mizin atışlarını körleştirir. KGerçi siz kurtuldunuz; lâkin umumi muharebe çerçevesi içinde bütün — donanmanız düşmanı kaçırdı. Buna, yaptığınız sis muvaffak oldu denir mi? Demek oluyor ki deniz muharebele- rinde sis yapmak, ulu orta etrafa bir duman bulutu koyuvermekten ziyade, dikkatli esaslara istinad eden muha- kemelerle olur. Zira sis, iyi kullanıl - mazsa faydadan ziyade telâfisi gayri kabil zararlar verir. Bu müşkülât de - nizden . havaya, doğru . çıktıkça - artar, Meselâ tayyare, yüksek sür'ati dolayı- sile, arzu edilen sahayı deniz kuvvet- lerinden daha çabuk kapar. Bununla beraber bu sisin deniz kuvvetlerine ve- rebileceği zarar da o nisbette ehemmi- yetli olur. Büyük küçük bütün donan- malar sis ile pek meşgul olurlar ve is- tikbal harbinde bu silâhtan en iyi isti- fadeyi alabilmek için yüzlerce, binler- ce talim yaparlar. Muharebeden evvel sis Gizleme mevzuu bahsolduğu zaman insanın aklına ilk evvelâ kaçmak gelir. Fakat sun'i sisi bazan kovalamak için de kullanılabilir. Muharebeden önce her iki muhasımın kuvvetleri düşmana nazaran iyi bir başlangıç mevkii alırlar, Her iki taraf rüzgâr, güneş vesair tesirleri hesaba katarak bütün topların uzun zaman atış edeceği bir vaziyet a- lırlar. Meselâ Kronel —muharebesinde Almanlar öyle bir mevki almışlar, di- ğer bütün Alman toplari İngiliz gemi- leri üzerinde toplandığı halde İngiliz gemileri, güneşin Almanlara yardım etmesi dolayısile, düşmarilarını göre- miyorlardı. Nihayet o güneş vaziyeti Almanlara harbı kazandırdı ve İngiliz- leri mahvetti. İşte sis istikbal harblerinde bu gibi (iyi yer kapma) mücadelesinde büyük yardımlar gösterecek ve iki tarafın ma- nevralarını birbirinden gizliyecektir. Gerçi hava kuvvetleri, denizde görüş sahasını çok arttırmıştir. Bununla be- raber istikbalde hava kuvvetlerinin müdahale edemiyeceği deniz muhare- beleri de vâkı olacaktır. Muharebe içinde sis Sisin muharebe içinde de kullanış şekilleri vardı Gerçi birçok deniz kuüv- vetleri zamanından evvel kaçmak için olur olmaz sis kullanmasını menetmiş- lerdir. Lâkin deniz muharebeleri esa - sen ani bir karar ve çabuk münakaşaya ihtiyac gösterdiği için, sisin verebile - ceği istifadeden mahrum kalmamalı ve yalnız durumu iyi mütalea etmelidir. Meselâ Rus-Japon harbinde sis meyv - cud olsaydı, belki Ruslar bilâhare fe- lâketi mucip olan ufak bozukluklardan kurtulur Viladivostoğa gidebilirlerdi. (Devamı 10 ncu sayjadu) Kuyudaki gizli geçid Emlâkinin iradile geçinen zengin ihtiyardan 1.000 lira isteyenler, onun hâdiseyi zabıtaya haber bu mikdarı 2.000 liraya çıkarmışlardı verdiğini duyunca Eski zabıta memurlarından Bay Ya- kub söze şöyle başladı: — O gece hemen hemen hiç uyumamış- '|tım. Gizli kumar oynanan bir iki evi bas- mak için şafak sökünceye kadar uğraş- mıştım. Yorgun, argın merkeze döneli henüz yarım saat bile olmamıştı. Birden kapı vuruldu: — Giriniz, dedim. Muhatabım, mütereddid bir tavırla masama yaklaştı. Bu orta yaşlı, üstü ba- şı temiz ve kibar halli bir zattı. Vaziye- tinden, karakolların gediklisi olmadığı da belli idi. Sordum: — İsteğiniz nedir? Adamcağız adetâ utanırcasına cevab verdi: — Sizi bu saatte rahatsız ettiğim için, pek üzülüyorum. Fakat muztar kalınca... — Beis yok! Biz, günün 24 saatinde de iş üstündeyiz. Buraya geldiğiniz için ü- zülmeyi bir yana bırakın da; asıl sizi ü- zen hâdiseyi anlatın... — Efendim, vakıâ ortada bir hâdise yok., Fakat bir mektub var! — Ne mektubu? — Arzedeceğim: Sabahları erken kalk- mak mutadımdır. Bendeniz, bahçe me- raklısı olduğum cihetle... — Güzel ama şu mektub meselesine gelelim. — İşte, bu sabah ta bahçeye gitmek için alt kata inmiştim. Kilerin kapısında, iğne ile tutturulmuş bir kâğıd buldum. Merakla okudum. İşte, o zaman soluğu nezdi âlinizde aldım. Buyurun, siz de görün! Adamin uzattığı mektubu aldım. Be- yaz bir kâğıda, az işlek bir yazı ile şu sa- tırlar karalanmıştı: «Eğer yaşamak istiyorsan, yarın akşa- ma kadar (......) e gider, mezarlığın ıki- ye ayrıldığı noktada sağa sapar, soldan 13 üncü kovuğun içine tam (1000) lira bırakırsın. Şu üç şarta riayet etmezsen, kendini ölmüş bil: ) 1 — Verilen mühlet kat'idir! 2 — Para, bir lira eksik bile olsa, ka- bul edilmiyecektir! 3 — Polise müracaat edersen, işkence- ye maruz kalacaksın! Ondan sonra canın cehenneme gidecek!» Mektubda, imza yerinde, kırmızı mü- rekkeble çizilmiş bir kama resmi yapıl- mıştı. e Biz, bu gibi şeylere alıştığımız için, is- tifimi hiç bozmadan: — Bunlar olagandır, dedim. Maamafih, ben de size adamın tavsiyesini yerine ge- tirmenizi söyliyeceğim! Adamcağız, birdenbire, maksadımı an- lıyamadığı için, hayret ve korku ile ye- rinden sıçradı: : — Aman, sahi mi söylüyorsunuz, pa- raları vereyim, öyle mi? Güldüm: YA — Telâşlanmayın! Sözümü, yanlış an- lıyorsunuz: Size, paraları veriniz, demi- yorum; söylediği yere bırakınız, diyo- rum, — Sonra? — Sonra bizim bileceğimiz şey... Yal- nız size bir noktayı soracağım: Ne iş ya- parsınız? — Hiçbir iş yapmam! — YAT — Pederden kalan emlâk ve akarımın iradile geçinirim! — Demek ki, şimdiye kadar kaybolan bir varis daha varmış! — Ne gibi efendim? — Ne gibisi var mı? İşte meydanda: Baksanıza, herif keseye ortak çıkmış! Fakat şübhelendiğiniz hiç kimse yok mu? — Hayır! — Eşten dosttan, Konudan komşudan filân? — Ne söyliyeyim bilmem ki? Hiçbir ıs hakkında böyle bir 'ğhnmda bulu- şıînam. Esasen ne ahrabâanmm ve ne de tanıdıklarımın arasında bu ütiynette - ” Sıra kuyuyu bir adam hatırlamıyorum. — Peki, öyle olsun! Yalnız, sizin eve kadar bir gidelim... Bakalım, belki bir ipucu buluruz. Adamla yola koyulduk. Kapıdan içeri girer girmez, işe başla- dım. Zemin katta mutfak, kiler, banyo ve sarnıç, evin caddeye açılan kapısile, bahçe kapısını birleştiren koridor vardı. Buraları muayene ettim. Fakat sadre şi- fa verecek bir şey bulamadım. Ev sahibine: — Ortada, kimsenin kuyruğunu kapa- na kıstıracak bir emare yok dedim. Fa- kat, merak etmeyin, yarın akşam bütün muamma hallolunacaktır. Siz, mektubda tarif edilen yere istenilen parayı götü- rüp bırakın... Hiç çekinmeyin ve kork- mayın! Paralarınızı cebinizde bilin, bu mektubu gönderen kabadayıyı da ko- deste! Merkeze döndüm. Üç açıkgöz memuru- ma talimat verdim ve onları, bu zat ile tanıştırdım. Sonra, diğer işlere ve yarın akşamın eğlenceli programına hazırlan- mak üzere bir güzel uyudum... Ertesi sabah, erkenden, adamcağız ge- ne düşmesin mi? Kendi kendime: — Mübarek zat, feneri karakolda sön- dürmeğe alıştı, dedim, sordum: — Hayrola? — Vallahi efendim vaziyet hiç te ha- yırlı değil, öyle olsaydı, sizi tekrar ra- hatsız etmezdim! : — Niçin? Gene mektub mu var, yoksa? — Evet efendim, hem de mündereca- tına şaştım doöğrusu! — Verin şunu bakayım. Kâğıdı elime alır almaz, ayni yazıyı tanıdım. Lâkin, bu sefer işin rengi de- ğişmişti. Mektubda deniliyordu ki: «Üç şarta riayet etmedin, polise haber verdin! Şimdi ceza olarak - (1000) lira (2000) olmuştur! Bu parayı, bu gece, kâ- ğıdımı bulduğun yere bırakacaksın, Ben gelip alacağım, bununla anlatmak istiyo- rum ki pençemin içindesin! Ben, her da- kika evin içindeyim! İşte bu kadar!» İmza yerinde de gene mahud kama resmi! Adamcağızın halinden hakikaten endi- şeye düştüğünü anladım: Bilhassa, herifin cür'etini artırarak, parayı evin içinde almağa kalkması müu- hatabımın vehmini büsbütün alevlendi- riyordu. Doğrusunu söyliyeyim, bu nok- tayı ben de merak etmiştim! Böyle bir talebin serdedilebilmesi için, içeriye, dı- şarıdan girmemek lâzımdı? — Peki ama nereden? — İşte, bu gizli yolu bulmak için tek- rar eVe gittim. Her yeri aradım. Fakat bütün çalışmalarım beyhudeye oldu. Ni- hayet, sarnıcı muayeneye karar verdim. Lâkin, bu muayenenin hakkı ile yapıla- bilmesi için, sarnıcın içine girmek lâ- zımdı. Çünkü, kapağın dar oluşu, her ye- rin görülmesine mânidi. Bir ip getirttim, ucuna taş bağladım. Bu suretle suyun muayeneye gelmişti. nı hayret idi: Sarnıçta pek az mikdarda su vardı. Ev sahibine: — Çabuk bir merdiven ve çekiç Hetis Adam, hayretle yüzüme bakıyordu. Ben, hiç oralı olmadan, sanki Floryada deniz safası sürecekmişim gibi, paçaları sıvamağa başlamıştım bile... Uzatmıyas âıî; elektrik fenerimi yaktım, aşağı in« donduruyordu. Sarnıcın üç duvar sathını müuayene ettim. Her yerde çekiçle dene« meler yaptım. Fakat, duvarlardan tok sesle aldığım cevablar, bütün bu çalış« mamın da akıntıya kürek çekmekten farksız olduğunu gösteriyordu. Sıra, son duvar sathina, dördüncüye gelmişti. Bu« rada da çekiçle muayeneye başladım. Bi« rinci darbe boşa gitti, ikinci darbe keza,. Fakat üçüncüde gözlerim faltaşı gibi a- çıldı! Arkası boş bir satha vurulmuş gi- bi, ince bir aksisada hâsıl olmuştu! Der« hal duvarın kenarlarını ve su seviyesinin den geçirmeğe başladım. Bir de ne göreyim? Duvardaki rütüs betten mütevellid küf izlerini biraz ka« çizgi bulmıyayım mı?! Sarnıçtan derhal yukarı fırladım. İki duvarcı ustası ve merkezden de iki polig getirttim. Hep beraber tekrar sarnısa İns« dik. Ustalara, düuvarın o kısmını işarej ederek: ! Burayı kazınız, emrini verdim! Adamlar, bir iki kürek darbesinden sonra: — Bizim işimiz bitti, dediler! Sordum: — Niçin? Tuğlalar, harçla tutturulmuş, onları da kazıdık. Şimdi bir kapı meydana çıklı! etmeyin! Meraktan çatlıyacaktım. Nihayet bu ameliye de bitti. İşte, o zaman dar ve kie sa bir dehlizle karşılaştık! Tabancamı çektim, yürüdüm! Birkaç adım atmıştını ki ikinci bir kapı ile karşılaştık, Hiç gü« rültü etmeden onun da kilidini söktük, Şimdi, tekrar bir sarnıcın içine girmiş« tik! Ev sahibine yavaşça sordum: — Yanınızdaki evde oturan adam ni iş yapar? kif| Meselenin halledilmedik tarafı kalmas mıştı: Bu hayırlı komşu, yapı işlering yatkın olması lâzım gelen elini, başka işe lerde de kullanmağa niyet etmişti! Yans yana olan iki evin sarnıçları arasında, gizlice bir yol yapmış, bü suretle kendi evinde dolaşır gibi, komşusunun evina de girip çıkmanın kolayını bulmuştu! Fakat, böylece, biz de herifi, 2000 liras« nın hülyasile İspanyada şatolar kurars ken yakalamanın kolayını bulmuş olduk!” derinliğini ölçtüm, Aldığım netice şaya- Sabih Alaçam — İnşaat kalfasıdır! " B inikid Mahsur hava ve rütubet, iliklerimi — İ üstünde kalan kısımlarını dikkatle göz- — zıyınca, küçük bir kapı eb'adında dörü — — Duvarm altında saç tabakası varl _ — Kapıyı da kırın! Fakat çok gürültü — -4 VAT