Siyak elbiseli ihtiyar kadın: — İşte odan burası kızım, dedi, biraz yerleş. Sonra aşağı gel. Yemeği babanla yiyeceksin, öyle istedi. " Kadın çekilip gitti. Sâfi yalnız kalınca şöyle bir etrafına bakındı. Oda küçük bir kızın bütün ihtiyaçlarını karşılıyacak bir şekilde döşenmişti.: Eşyalar gayet za- rif ve güzeldi, Sâfi şapkasını yerine astı. Bavullarını kenara çekti ve karyolasının üzerine olurdu. On, on bir yaşinda görünüyordu. Es- mer küçük bir yüzü, iri mavi gözleri var- 'dı. Yüzü bir çocuğa yakışmıyacak kadar ciddi, düşünceli olduğu için ilk bakışta hiç te güzel sevimli görünmüyotdu. Hal- buki her zaman böyle somurtkan neş'esiz değildi. Onu herkes zeki, sevimli bir kız olarak bilirdi. BSâfi, annesini hastaneye bıraktıktan sonra buraya gelmişti, annesi hasta idi, hem de çok hasta.. başka yeri olmadığı için onu senelerdenberi yüzünü görme- diği babasının yanına göndermeye mec- ve pek az bahsetmişti ve Sâfi daha kendisi emeklerken onun babasından ayrıldığını başkalarından duymuştu. çekerek kollarını dayayıp orada durdü, burnunun, gözlerinin yanmaya başladı- Binı hissediyordu. Bu ağlıyacağına alâ- metti, halbuki ağlamaması lâzımdı. An- nesine hiç ağlamıyacağını vâdetmişti. HBattâ gülmeye çalışacaktı. Evet, gülme- ye ve annesine olduğu gibi bu evin sahi- bine, yani babasına da iyi, sevimli görün- meye çalışacaktı. Bir anda yanakları yaşlarla islanıverdi. «Hay Allah kahretsin, gene ağlıyorum> diye, söylendi ve göz yaşlarını acele ku- rulayarak etrafına bakındı. Evin önünde Bgayet güzel bir bahçe uzanıyordu. Tarh- ların arasında dolaşan küçük bir köpek bir an için dikkatini çekti: «Ne güzel şey!» diye, mırıldandı. Acaba gidip ku: cağına alsa bir şey derler miydi? Derhal annesinin tembihlerini hatırladı. Anne- Bi: «Orada uslu durmalısm, demişti. Her- kesle iyi olmıya çalış, sakın kimseyi üz- me, orası babanın evidir. Bununla bera- nım, kocasına, ağzına geleni söyledi; ve bu esnada, her biri ihtiyarın za- ten perişan zih - nini bi târımar eden yaalı sözlerde sarf etti. fazla olarak, sonunda kendi ni odadan kovdu; arkasından da ka- pıyı kilidledi. Za- vallı adamcağızın münakaşaya, müna- zaaya, kendini müdafaaya mecali yok- tu. Mahzun mahzun boynunu bükerek aşağı kata indi, hizmetciden istediği bir bardak suyu içti ve soluğu bahçedeki kameriyede âldı. —18— — Didiğim yibi yaz: «Tarihi sened - den ehtibaren bir ay zarfinda, İslanbol- da, Marpuçularda Eğribasmaz hanin - da, uç ve dort nomerolu yazhanede, Kkomesyoncu Rafael Kohones ve mah - tumlari emri havalesine yodi yuz utuz tuk lirasi öodemeğe borçluyum. Bu pa- rayi kindilerinden nakten aldiğim ce - hetle, takibati kanoniyeye hacet kal- n ödemeklan muükelefim ... Yazdin mi? Zavallı Gurabi efendi, titriyen elle- rile, Yasefin takrir ettiği borc senedi metnini, yeni harflerle yetiştirmekte epey güçlük çekiyordu.. Ni t, güç belâ bitirdi Satırları eğri eğri, bir kar- gacık burgacık nümünesini yahudinin gözlerinin önüne koydu. Herif bunu kontrol ederken: Yahu! dedi.. Senedi istediğin gibi doldurdum ama, altı yüz Hraya, bir ay için yüz otuz lira faiz de, amma insaf- sızlık! — Yok! İç insafsizlik diğil. Hisap e- dersan, kârlisin belem. — Nasıl kârlı olurum? Ne diyorsun? — Öyle ya! Ben sana lei verece, Bankada bir turk lirasi 82 leidir, Ben- den alacaksin, bir liraya karşilik 110 men” “Son Posta,, nın Hikâyesi ÜÇÜK KIZ AA — Yazan buür kalmıştı. Annesi, babasından Sâfiye | Küçük kız, iskemlede uzun müddet 0- | turamadı. Kalktı, pencereye gitti. İçini | Bu defa avdet fıraklı oldu. İfakat ha- ; ; lber o senelerdenberi seni görmedi, belki ilk zamanlar biraz haşin olacaktır. Fakat iıonnıı için onunla iyi olmak gene senin İel:ndıvı Dudaklarını büktü. Annesi de dahil olduğu halde onu herkes kandırı- yordu. Onun hiçbir şey bilmediğini zan- >nedlymlıı-flı. Evet, o belki bazı şeyleri |bilmiyordu. Fakat bildiği birçok şeyler de vardı. Meselâ annesi ona yakında iyi Lolup yanına geleceğini vâdetmişti, hal- |buki o pekâlâ annesinin iyi olsa bile bu- 'aya gelmiyeceğini biliyordu. Ya annesi iyi olmazsa?. Küçük kalbi kopar gibi ol- du, tekrar ağlamıya başladı. Annesi ba- basını sevmesini onun biraz aksilikten başka bir kusuru olmadığını da söylemiş- ti. Halbuki © babasının birçok kusurları 'olduğıınu da biliyordu. Babası onu ve annesini hiç istememişti ve babası onu İsevmiyordu. Yâlnız aklının almadığı bir şey vardı. Bütün babalar çocuklarını se- viyorlardı da bu adam kendisini niçin sevmiyordu? Sonra annesi her şeye rağ- men bâbasını sevmesi lâzım geldiğini söylemişti. Peki buna ne — mecburiyeti vardı. Madem ki onun ftarafından sevil- miyor, istenmiyordu. Ah niçin bunları (akıl edip annesine sormamıştı? Kapısı vurulmuştu. İhtiyar kadının se- sini duydu: — Haydi yemeğe küçük hanım, diyor- du. Derhal mendilini çıkardı. Gözlerini ku- ruladı, burnunu . sildi. Telâşla kapıya doğru yürüdü, Sofrada baba kız yalnızdılar, Sâfi ba- |basına hiç bakamıyordu. Babasının gür siyah kaşları vardı ve bu kaşlar çatılarak Wbiı'lıirlne yaklaşmıştı. Sâfi ondan korku- yordu. Kendisine bir şey söyliyecek hitab edecek diye, ödü patlıyordu. O neden bu kadar sert ve kederli idi. Küçük kız bir de bunu bilmiyordu. Evet muhakkak ki onun bilmediği bazı şeyler vardı ve bun- Tar kafasında biriktikçe onu rahatsız et- miye başlıyorlardı. Burada kendisine kim cevab verebilirdi? Babasına sorsa.. ah onun böyle çatık kaşları, kederli ba- kışları olmasa bu işi çoktan yapacaktı. Birdenbire babasının sesini duydu: «Çok az yemek yiyorsun» diyordu. Sâ- fi başını kaldırdı. Onun kendisine dik- katle baktığını gördü, kaşları hep öyle lel, Demek, 28 lei — fark var, On lira « dan 280, yuz lira « dan 2,800., alti ke- ret 2800, — eder 16,800, Bu 16.800 u, 62 ye taksim yap: ne oldu? 200 kusur, Sen ne fayiz veri « yöorsun? 130 lira, 200 den 130'u çi - kar.. 70 lira avan « tan var bel Alahtan belani mi istiyor « sun? Bu ince hesaba, Gurabi — efendinin aklı ermedi. Fakat gene de, rakamla « rın cazibesine ka - pılmaktan hâli kal- madı. yâdında bulunmuştun. — Neden, belmem.. sen buyun Jaf vasita olmak, O da senin yuzel hatirin içun.. — Öyle olsun. Ne yapalım? — Şimdik, al şu pulu., yapiştir.. yer- mi kuruş ta bezim cepten yitsin. Yasefin, muşamba kaplı, kirli bir defterin içinden çıkarıp uzattığı damga pulunu Gurabt efendi aldı, dilile tük- rTükleyip senede yapıştırdı. Buyunki tarihi koy.. imzala.. Peride Celâl çatıktı. Dudaklarının kenarında - sert, keskin çizgiler belirmişti. Küçük kızın kalbinin atışı büsbütün şiddetlendi. Bu- nunla beraber annesinin sözlerini hatır- ladı. Bu adama sevimli ve iyi görünmesi lâzım geliyordu. Gülümsemeye çalışarak kekeledi: — Evet, efendim, annem de buna pek üzülürdü. Devam edemedi. Annesi, ah annesi ni- çin onu bu eve yollamış, bu sofraya şu hiddetli adamın karşısında oturmaya mecbur etmişti. Bir de üstelik ağlamı- masını, üzülmemesini tembih etmişti. E- linde miydi bu? Adam öfkeli öfkeli: — Gelecek defa daha iyi yemek yeme- Re çalışırsın dedi, hem de böyle ağla- mazsış. Çok çirkin oluyorsun. Küçük kızın yaşlı gözleri hayretle a-. çıldı ve bu sefer istiyerek gülümsedi. ağ- ladığı zaman annesi de kendisine daima «çok çirkin öluyorsun» demeyi âdet e- dinmişti. «Bu adam da bana ayni şeyi söylüyor diye, düşündü. Hayır, bu adam değil babam.» «Babam» bu kelime bir- denbire tuhafına gitti, ilk defa <babam» diyordu. «Bir de yüksek sesle söylesem a- caba nasıl olur?» diye, düşündü. Babası- na baktı ve cesaret ödemedi, başka za- man söylemeye karar verdi. Hem şimdi «babam» dediği adamı sevmenin o ka- |dar manasız bir şey olmadığını sezer gibi oluyordu. Bunu bilmiyecek ne vardı? Ne kalın kafalı kızdı?. İnsan «babam» dedi-| ği zaman kalbi sevgi ile doluyordu. O, şimdi öyle olmamış mıydı? İnsanın kalbi Bevgi ile dolunca da tabit babasını sever- di. Ama babası haşin tabiatli imiş, çatık siyah kaşları varmış, bunların ne ehem- miyeti vardı.. eve geldiğindenberi ken- |dinde ilk defa bir rahatlık hissetti. O gün akşama kadar bahçede küçük köpekle daha birçok şeylerle oynadı. Ge- €e yemekte babası yoktu, ovvelâi kendi kendine «oh, ne iyi» dedi, fakat biraz sonra mahzunlaştı. <asık suratlı da olsa| ©o varken sofrada daha iyidik» diye dü- u Diyarbakır Nafia usulile eksiltmeye konulmuştur. 2 — Bu işe aid işler şunlardır: A — Eksiltme şartnamesi, B — Mukavele projesi, müdürlüğünde yapılacaktır. ticaret odası vesikası. A — Bu eksiltmeye girebilmek için müdürlüğünden : 1 — İhaleye konulan iş: 19311,50 liralık baş müşavirlik evi inşaatı kapalı zarf C — Hususi, fenni ve bayındırlık işleri genel şartnamesi, D — Bu evrak nafia dairesinde görülebilir. 3 — Bu işin ihalesi 13/9/938 Salı günü saat 11 de kapalı zarf usulile nafia 4 — Eksiltmeye girebilmek için 1448,36 liralık muvakkat teminat, carf senet, Nafia Vekâletinden alınmış müteahhit- lik vesikası. «Bu vesika ihale gününden en az sekiz gün evvel istida ile Nafla | Nekâletine müracaatla alınacaktır. Ve bu zaman zarfında vesika talebinde bu- lunmıyanlar eksiltmeye giremiyeceklerdir. 5 — Taliblerin zarfları /hale saatinden bir gaat evvel komisyon reisine mak- buz mukabili vermeleri. Posta gecikmeleri kabul edilmez. «S811> Kaloriferler ve diğer şündü. Öğleden daha iştihasız yedi. (Devamı 13 ncü sayfada) ON ğDEP ROMANI Zavallı Gurabi Efendi, titri yen ellerile senedi yazdı, Bu emri de ifa olundu. İdare ilen kulan, betirme, STANIN (N di. Yahudi, dürüst gö- rünmek kaygüsile, Torikle de hesablaş- mak üzere uzakla - şacağı sırada içeri ye Takvor girdi, Az uyumuş — olmasına Tağmen yüzü gülü - yordu. — Bonjur, Gura- bizadem! Günün ha- yır!. Eh, altık, karı koca, iki katlı, kat- merli, safi çans ke- sildiniz. — Pahtınız, görünoor ki, yedi - veren gülü gibi a - çılmıştır. Alah ver - &ini. Sözlerile, ihtiyarı şaşırttı, O, zavallı, Takvoru, macera - — Evet.. dedi. İhtimal ki senin yap-| — Altina adresini yaz.. Soy adini da|sını duymuş da, kendisile alay ediyor tığın hesaba göre zararda değilim. Şu|koy. Tamam! Al şimdi parani, say! Ay-|sandı. Başka zaman olsaydı, çatacaktı. ALMAN WESTFALYA KOKU teshin vasıtaları için en mükemmel ve elverişli koktur. ALMAN BRIKET KÖMÜRÜ Her sobada zahmetsizce yanan çok temiz ve Yüksek Hararetli Kömürdür. 'HUGO STINNES REDERAY A.G. Galata 6 ncı Vakıf Han 3 üncü kat (13, 15 No. Telefon: 43361 AoA Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. HH BN Hi İcabmda günde 3 kaşe almabilir. MN M HS Nt ettyireceğidi.. Gurabi efendi, hayretle sordu: — Nasıl? Bizim hatun kumar mı oy- nadı? — He, Lakin rulet adi kumarlardan değildir. Aristokrat oyunudur. — Hâlis Tokat oyunu da hangisi?.. 'Tavla mı oynadı yoksa? — Yok! Tavlu ilen alâkası yoktur, Tokat, küşat, gülbahar laf da etme « mişim.. Ruletten basedoorum. — Pekâlâ! Kazandı mı? Ermeni, elile: «çok!» işareti yaptı. — Bir, iki yüz lira, falan mı? — Çık! — Üç yüz? — Genem çık! — Dört yüz?.. — Az daha çık! — Beş yüz?. — İşte, oralarda., yazık ki yüksek oy- namamıştır! — Lâkin, nasıl olur, yahu? Karıda para yok, bizim.. — Necmi beyimiz vermiştir. O da benim ilen beraber kazinoa gitmiştir; onda oturup ortalığı kasmış kavurmuş- r, Yasefin içine korku girmişti. Şimdi bunü gelip de anlatmanın sırası mı idi? Sabah sabah, bu eşek herifin burada ne işi vardı? Ya, Gurabi efendi, cayıp da senedini geri isterseydi? Kapıdan, ge- risin geri, odanın ortasına gelip, zoraki kadar ki, sen benden faiz almamak |de, yule yule, harca! Yalanuz, dikat et:|Fakat henüz sersemliği gitmemiş, ak- Tni başına topliyamamıştı. Perişan . dı- 'Yasef, öteki cebinden şişkin bir cüz-|mağında, hâlâ kuman salanunun hay ğ iyorsun. Sana parayi veren ben |dan çıkardı; Gurabi efendinin senedini li d ;gl;i'l.ıı:v [;!enimklsı ıı?ı yerde salt bir|dörde katlayıp, bunun içine yerleştir-|yahudi tefecinin demindenberi bir hok- İletin acamisi olan bir kari, boyle bir di. Artık muradına ermiş, memnundu. Piyasadan 135 den topladığı İeileri, 110 dan sürmüş, aradaki bu farktan temin eylediği hatırı sayılır kâra, açık- tan 130 lira da faiz katmıştı. Gurabi efendinin sağlamlığına gelince ondan emindi. İhtiyar mümeyyiz, vaktile de bordlarını daima muntazam ödeyen - lerdendi. Ve yasefe küçük bir deyni ve huyü devam ediyor, bir taraftan da kabaz maharelile sayıp döktüğü ra - kamlar oynuyordu. Takvorun bu 1lâkırdıları, kapıdan çıkmak üzere olan Yasefi, eşikte dur - durdu.. Ermeni ayni güler yüzle devam etti: —— Bayan efendimiz ruleti adeta maf etti. Hangi numroya fiş koyduysa, plen vurdu. Hasılı, sildi süpürdü. Ziyade kalmış idi ise, o da kefalet yüzünden - İsermayesi olsaydı, müstakil kasayı fa- bir gülüşle: — Yalân! dedi. Takvor efendi bizi maytaba aliyor. Nerde bu bulluk? Ru- yecede em oryenir, em oynar, em da dunyanin parasini kazanir mi? 'Takvorun canı sıkıldı: — Neden yalan deeyim? Bir menfa- atım vardır sankim? Halep onda ise, metro bundadır. Torik beyimizi çağıra- yım da, kendisinden sival ediniz. Esa- sen, bayanla orlak idiyse, kazancı yarı beyarı almıştır.. (Arhan var)