Filistinde olup bitenlerin içyüzü İngilizler âsi Arabları tenkilden âciz midirler? Filistindeki İngiliz askerleri “ Âsilerde modern silâhlar, bizde ise kazma ve kürek var ve galebe bizde kalacak,, diyorlar M KA 1936 yılı nisanının 15 inci günü Yafa Hmanındar on beş, yirmi el silâh sesi işi- tilmişti. Bir Arab tedhişci cemiyeti men- subları tarafından atılan bu silâhlardan 'Tel-Avivli 8 Yahudi amelesi ölüm dere- eesinde yaralandılar. 'Yafa limanının eski evciklerinin pen- eerelerini sarsan yaylıı kit tenberi Filistini ateşe ve kana boyayan suikasdlerin ve vahşiya- in bir başlangıcına delâlet ediyordu. İki yıl içinde mukaddes toprak muazzam bir melhameye, geniş bir mez- bahaya döndü. Öyle bir melhame ve öy- le bir mezbaha ktf, içinde yaralananların ve ölüm haline gelenlerin feryadları an- cak mitralyöz ve bomba sesleri ile örtü- lüyor. Daha birkaç sene evvel şen bah- çelerin ziyaretçiyi karşıladığı, fabrika ba- calarının haşin topraktan fırlıyarak dai- ma mavi semaya doğru yükseldiği yerde buğün sadece kökleri çıkmış ağaçlar, yı- kılmış köprüler, kül haline gelmiş fab - rikâalar görülür. Bu manzara dahili har- bin, sadece boğuşmanın şiddetini gösterir. Avrupada, sön iki haftalık tedkiş ha- reketinin en mühim vak'aları bilinir, A- rabı, Yahudiyi, İngilizi karşılaştıran kan- h mücadelenin bazı safhaları işitilmiştir. Fakat mandater devlet tarafından ted- hişcilere karşı açılan aman tanımaz mü- cadele ile müvazi ölarak, Filistinin bazı köşelerinde daha geniş nisbette bir harb daha cereyan etmektedir. Filistin ile Su- riye hududu üzerinde Galile dağlarının tepelerinde ve Hid gölünün sahillerinde çarpışanlar İngiliz polisine karşı koyan «münflerid» tedhişcilerden ibaret değil- dir. Bunlar az çok teşkilâtlandırılmış kıt'alardan, ekseriya ültra modern silâh- larla techiz edilmişlerdir. ve başlarında bulunan zabitler modern harbin bütün kaidelerine vâkıftırlar. Altı aydan fazla bir zaman oluyor ki Arabistanın her kö- şesinden bedevilerin teşkil ettikleri bu ordu İngiliz kuvvetlerinin ağır Levis mitralyözleri ile tayyarelerine karşı ko- Yazan: Fransız muharriri Edmond Demaitre Resim, isyan hareketinin kalesi telâkki edilen sahada İngilizlerin İ bir ileri “karakolunu — gösteriyor. j yarak Ürdün kıyılarında «Lavrens> in mücadelelerinin ve «çölde isyan»> 3:n caksi sadalarını» uyandırmaktadır, Kudüste ve Hayfada Arab hareketinin şefleri ile yaptığım muhavereler — esna- la anlar bana Filistinin yukarısını el- lerinde tutan âsilerin 12 ilâ 15 bin rad- desinde olduklarını söylediler, İz karşı mücadele hareketini gerçekt tadane idare eden Evetts livasının büyük karargâhında bu rakama şiddetle itiraz ettiler. İngiliz zabitlerinin fikrine göre Asilerin başında bulunan Suriyeli serseri Fevzi Kavakcının idaresinde ancak 8000, Rahim el haci Muhammed Dannaleanın riyasetinde ise ancak 2, 3 bin kişi vardır. Âsilerin silâhları çok mükemmeldir. Bl- lerinde İngilizlerin harbden sonra Filis- tinde terkettikleri tüfeklerle birkaç top ve Alman mamulâtından 1998 tipi mav- zer mitralyözleri vardır. İngilizlerin is- yana karşı yaptıkları mücadelede uğra- dıkları müşkülâtın sebebi ise isyan ha- reketinin bazı ecnebi memleketlerde ü-| , yandırdığı sempatiyi şeflerinin iyi istis- mar etmekte olmalarıdır. İngilizlerin bütün Filistin toprağında asayişi muhafaza, Isyanı tenkil için ma- lik oldukları kuvvet ise 9 piyade taburu ile bir motörlü alaydan, 30 bombardıman tayyaresinden ve 500 deniz askeri ile A- rab ve Yahudiden müteşekkil, bittabi gayri emin 7000 polisten ibarettir. Ayrı- ca cenubi Afrikadan getirtilmiş bir dü- züne kadar zabıta köpekleri vardır. Filistinin herhangi bir köşesinde bir tinayet yapıldı mı bu köpeklerden bir tanesi tayyare ile vak'a mahalline geti- riliyor. Bu mükemmel hayvanlardan be- herinin kıymeti 40 İngiliz lirasıdır, fakat bu kıymete değerleri vardır. İçlerinden yalnız King adını taşıyan bir tanesi 15 den fazla katilin tutulmasına imkân ver- miştir. (Devamı 10 ncu sayfada) MAAAAAAARAZ MA MA YARAARAAARAAI Haberler Tliraya çingenelere satılan çocuk Garib Bu İngiliz çocuğu 7 yaşlarındadır. An- nesi, onu 7 liraya çingenelere satmış, ço- kaldıktan sonra kaçmış, tekrar evine dönmüştür. Vak'ayı haber alan polis, ka- dını ihmal ve zulüm suçile mahkemeye vermiştir. * Frakla deniz sporu yapan | garib adam öi Resmini gördüğünüz İngiliz, frak mış oldüğü halde deniz kayağı ile, üstü- nü başını ıslatmadan kayacağımna dair zanarak 600 lirayı almıştır * Kuş sihirbazı Bu adam şimt- — — K Amerkikâada | <kuş sihirbazı di- | ye anılır: Adı Jo - | nestir. , Binlerce | kuş sıra ile ağzı « na, burnuna ko « narak — yemlerini yemektedirler. Bü yük — çiftliğinde çeşid çeşid kuş besliyen Ameri « kalının — dünyada mevcud kuş mü e | ltahımslırımn en pstası olduğu söy- lenmektedir, * 71 sene süren bir aşk izdivaçla neticelendi ! Bundan 77 sene evvel Polonyalı Jan Cazkovski bir kadına tutulmuş. Kadın da önuü sevmiş. Fakat işin fenalığına ba- kınız ki, kadın evli imiş, Jan: «<Zarar yok, beklerim!..» demiş. Ve beklemiş. Nihayet aradan 77 sene geçtikten sanra sevdiği kadınla evlene - vek muradına ermiş. Bütün köy halkı da düğünde bulunmuş. Simdi Jan 105, karısı da 96 |muhitinde iyi bir intıba bıraktığını, a- cuk iki gece çingenelerin çadırlarında | ğ 600 liraya bahse girişmiş ve iddiasını ka-|. 'böyle olduğunu öğrendikten sonra mese- Eski Türk detektifl eri “Son Postai, #F maceralarını anlatıyorlar : 2 Adliye Nazırı İbrahim B. konağındaki cinayet Kâhya öldürülmüştü, fakat katil arkasında en ufak bir ipucu bile bırakmadan kayıplara karışmıştı Eski zabıta âmirle- rinden Bay Şevki: — Size eski adliye nazırı İbrahim be - yin konağında yapı- lan cinayeti anlata - yım, dedi. Umumi harb için « de idi. İbrahim beyin kâhyasının — öldürül- düğü haberi geldi. » ko- nağı, İncirköyünde, Sultaniye çayırında idi. Kâüâhya, tabanca ue katledilmişti. — Hâ » diseye takaddüm eden günlerde nazarı dikkate çarpacak bir şey görülmemişti. Ev halkından hiç kimse, şübhe ettikleri bir adamın ismini veremiyordu. Bilâkis, nazırın, kalabalık olan ailesi, maktulün | | damcağızın öldürülmesi için hiçbir sebe-| bin mevcud bulunmadığını söylüyor- lardı. Kâhyanın katledildiği mahalde tedki- kat yaptık. Ortada işe yarar bir iz, bir ipucu yoktu. Hülâsa, bir cinayet olmuş tu. Fakat faili arkasında bir sabun kö; ile bırakmadan kayıblara karışmıştı. | Kâhyanın bir oğlu vardı. Onu getirt- tık, sorduk: — Kimden şübhe ediyorsun? Söyle ba- kalım, belki senin bildiğin bir şey var- dir... i — Babamın katledilmesine, ben de şa- şıyorum. Fakat bütün malümatım, bu ka- |bırakan yok, evi arıyacağız, dedim, bil köşeye oturttum. Artık işin yoksa uğraş ta uğraş... O kö ğ rıştırmadık yer bırakmadık. Fakat, ta- bancayı bulana aşkolsun! Halbuki, kâhs yanın oğlu tabanca kullanırmış, Maznu« nuün en yakın tanıdıkları, bunu teyid ote tiklerine nazaran, tabancanın bulunma« masi şübhelerimizi takviye ediyordu. Lü« kin, bütün bu şübhelerin, bu takviye se- beblerinin bir hakikat olabilmesi — için; tabancanın, mutlaka ele geçmesi gerekti. Hâkim, lâf ile ikna edilemezdi, ona delil, elle tutulur, gözle görülür delil lâzımdı. Söon bir ümidle, altüst ettiğimiz esy: yeniden tedkike koyulduk. Yorgunluk« tan, can sıkıntısından ne yapacağımı bils miyordum. Nihayet, kadın çamaşırlarınm arasıne da, elimiz, sert bir cisme değdi. Kadın da: dar! Size, anlatılacak başka bir sözüm dn' 'a li RSRİŞÜ VKİ AM AZ çağle yok. — Âla! Fakat doğrusunu isterseniz, muhatabı- mızın hali benim garibime gitmişti! Ver- diği kupkuru cevablara hayret etmiştim. Bir evlâd, babası öldürülsün de bu ka- dar soğukkanlılıkla, bu kadar lâkaydane hareket etsin. Bu, her babayiğitin harcı | değildi. Adam, karşımıza angarye - için | çağırılan, rahatı kaçırılan bir insan tav- /rile gelmiş, sual - cevab faslını gayet kıi- sa kesip, başını almış, gitmişti. Kendi kendime şu kararı verdim: Mak- tul kâhyanın oğlunu takib edecektim. Aradan bir iki gün geçti! Bu müddet içinde şu neticelere vardım: Kâhyanın oğlu, sefihane bir hayat sürüyordu; bir dostu vardı. O da müsrif bir kadındı. De- Hkanlı sevgilisinin taleblerini is'af e - debilmek için, çalmadık kapı, baş vur- madıik çare birakmıyordu. — Vaziyetin denin diğer bir safhasını incelemeğe baş- Tadım. Cinayetten önce, baba ile oğul a- rasında acaba bir hâdise olmuş muydu? Maktul kâhyaya, oğlu, vakit vakit gele- rek para istermiş. Zavallı adam, çok de- fa oğluna muvafakat cevabı verir, bun- ga senedir biriktirdiği altın keselerinin ağzını açarmış. Lâkin, onun cömerdliği Şanında, oğlunun taleb faturası daha ka- barık bir yekün teşkil etmeğe başlamış. Pek tabil olarak, bu hayırlı evlâd, niha- yet red cevabile karşılaşmış! İşte, birkaç gün önce de, baba ile oğul arasında, para yüzünden bir münakaşa çıkmış. Adam: — Artık senin para isteğinden bıiktım, usandım. Şimdiden sonra benden meded umma! cevabını vermiş. Bu vaziyet, bizim için mühim bir ipucu demekti. O zaman şöyle bir mülâhaza yaptım: Kâhyanın tabanca ile öldürüldüğüne na- zaran, katil âletinin bulunması lâzımdı, tabanca sahibinin kim olduğunu — tesbit | lâzımdı, bu delil vasıtasile, katile cina - yetini itiraf ettirmek lâzımdı! | Meselenin başka çıkar yolu yoktu. Hemen hareketa geçtik. Kâüâhyanın oğlunu tevkif ettik. Arkadan, dakika bile geçirmeden, dos- | tunun evine baskın verdik. Kadın yayga- (& ği bastı, yalandan bayıldı! Ben de geniş bir nefes aldım: Taban « cayı bulmuştuk! Hemen bir zabıt tuttuk. Dakika geçire meden kapıyı mühürledik, kadını da çe« Ti tıkıp kâhyanın oğlunu istievaba ko. yulduk. Bir yandan da doktor faaliyette Nihayet ondan da şu haber gel Elda edilen tabanca cürüm âletidir. Kâhya, ayni tabancanın kurşunile öldürülmüş- tür. Herife sordum: — Tabancan var mı senin? — Hayır, yok! — Doğru söyle!? — Ne için yalan söyliyeyim. Var, varı yok, yok! — İnkâra deyam mi ediyorsun? — Ne inkârı? Size' hakikati si yum! Katil, amma da soğukkanlı idi. Bizimle konuşurken o kadar tabif bir şekilde, hiç bir heyecan eseri göstermeksizin, cevabi veriyordu ki hayret ediyordum. Tekrar sordum: — ©O halde başka konuşacak bir şey kalmıyor? İfadeni imzalar mısın? — Tabil! — Yalnız şu noktaya cevab verebilir misin? Ya kapatman söylediklerinin ük-e sini iddia ederse? Kadının ifadesini almıştık. Ona, taban- canın, dostuna aid olduğunu itiraf ettir- diğimiz için katili bu suretle kıskıvrak yakalamış bulunuyorduk. Fakat, horif, gene tınmadı! Biz — Bu kadın da kim? demesin mit — Artık çok oluyorsun? Ramazan ge- cesi orta oyunu oynatmıyoruz? Aklını ba« şına al, cevabını verdim. Tabanca; sanın gözünden çıkardım, gürledim — Bu kimin? Meselenin — inkâ: kalmamı: boşa gittiğini görünce, müdhiş Tana kapıldı... Sanki, demin karşımızda, bize sükünetle, soğukkanlılıkla cevab veren o adam değil de, başkası idi! — Söyle, dedim, babanı sen öldürme- din mi? Cevab veremedi. Önüne baktı: idi. | edilecek — tarafı