6 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

6 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

mem” “Son Posta,, nın Hikâyesi eaamantııaaaannm UNÇ HEYKEL Minmamka». — Yazan : Selmaya «Tunç Heykel» lâkabını tak- | mıştık. Uzun boylu, esmer, güzel bir kızdı. — On senedir, onunla ayni mektebde o- kuyorduk. Mektebi bitirmemize altı ay kalmıştı. Selma ile birbirimize hiç benzemedi- ğimiz için çok sevişirdik. Mektebin bah- çesinde dolaşırken, o, hayatıp — güzelli- ğinden bahseder. Ben, en ehemmiyetsiz, küçük hâdiselerin sırrını — araştırırdım. Onun sesi yüksek ve ahenkli idi. Benim- ki alçak ve boğuktu. Onun yürüyüşü e- min, benimki mütereddiddi. Onun kah- | kahası, mektebin duvarlarını aşar, uzak- Tarda aksederdi. benim, dudaklarımın hududunu aşamıyan bir — tebessümüm vardı. Hâdiselerin karşısında o bana cesare- tinden birazını telkin etmek isterdi, ben ona tereddüdümden bir parçasını vermek isterdim. İkimiz de muvaffak olamazdık, © kendi âleminde, ben, kendi âlemimde yaşayıp giderdik. Yaşlarımız on yediydi. Selma, çocuk- luktan genç kızlığa geçiş devfosini tanı« mamı Ağlama, şübhe, her şeyden ve kendinden nefret devrelerini yaşama- mıştı. Sakin, emin, mağrur, hayala, -gü- zel başını kaldırarak yürüyordu. Bir gün gene bahçede dolaşıyorduk. Bana döndü ve: — Artık bu sene bitse de, mektebden çıkıp kendi hayatımı yaşamağa başlasam. Dedi, Yüzüne baktım. Saçları, gözleri, dudakları bile parlıyordu. Vücudünün Çizgilerinde o kadar büyük bir ahenk wvardı ki, onda, bir tunç heykelin bütün kuvvet ve güzelliğini, fakat ayni zaman- | da eşabitliğini» hissettim. Sordum: — Hayattan ne bekliyorsun? Onda ne arıyorsun? Gene o mahud kahkahalarından birini | atlı ve: — Ne mi bekliyorum? dedi, her şeyi, Şöhreti, saadeti, zeki ve istediğini bilen bir kadının ne beklemesi lâzımsa, onu bekliyorum. On senedir ayni yüzleri gör- mekten, bu bahçenin hor köşesini ezber bilmekten gelen bir bıkkınlık hissediyo- “Tum, ve artık bunlar, bu malüm şeyler beni alâkadar etmiyor. uştı. —— Halbuki, karşısında oturan Yasef Öyle değildi. Toriğin kendisine vermiş folduğu « >binlik banknot dirdu - ğu gibi, yavrula- mıştı da.. Yahudi kendini idare edi- yordu. Fakat, şa- fak söküp de, or- talık — ağarmağa başladığı zaman, Gurabi efendi, & ü Tini ceketinin iç cebınf soktu.. akşamki koca desteden biç bir şey kalmamış olduğunu ıstırab- la gördü. Son bir banknotu da attı.. o da gltti. Zaten oyuncular da dağılıyordu. Gurabi efendi kalktı. Melül melül kapıya doğruldu. Çıktı. Bahçenin serin havası ağrıyan başına iyi geldi. Oracık- ta durdu, Derin derin, sabahın serinli- ğini teneffüs etti. Hem, Yasefi Bgörme- den, onunla görüşüp az işini sağ- lama bağlamadan pansyona dönmek js- temiyordu. Kazinonun mermer merdi- : nin dibindeki peykelerden biri- hin üstüne oturdu. Ceplerini bo: rı_k ki nt hesabladı. Nesi varsa git- 'alnız, yeleğinin sağ — cebinde t k, kirmızı örme kesesinin içinde de bir çift gümüş Cumhuriyet Hrası duruyordu. Garib garib içini ç%k- ti. Dermansız patmaklarile, zonklıyan başını sıktı. Oracıkta bir sigğara v:;kzp tellendirmeğe bile mecali yoktu, İkide birde, giden paracıklarımın acı- sı yüreğinde tazeclendikce, kendi ken- din — Adam sen de! Ter döküp de ka - zanmadık ya? Haydan gelen huya gi- der.. canım sağ olsun! Hiç olmazsa öm- rümde bir defa bakara da oynamış ok Gdum.. Diye teselli etmiye çalışıyordu. Derken, Yasef de kazinodan çıktı. Gurabi efendi ona seslendi: — Yasef efendi!. Yasef efendi!, Yahudi gülümseyerek yaklaştı: orlaya — Malüm dediğin şeylerin birer sırrı vardır. Bunları arasana!.. Gene güldü. Saçlarını arkaya attı. Yü- züme bile bakmadan cevab verdi: — Kaybedecek vaktim yok. Senin için hayat küçük şeylerden ibaret. Bence, bunlar hayata mâni olurlar. Ben yaşa- mak istiyorum ve göreceksin, yaşıyaca- ğim, Bunları söylerken, sesinde o kadar em- niyet vardı ki, cevab veremedim. * Altı ay sonra, Selma, tahsilini ikmal için Amerikaya gitti. Ben İstanbulda kaldım. O, oraya ha- yatı fethetmeğe gitmişti. Ben, burada hayata uymak için kalmıştım. Üç sene sonra döndü. Hem daha güzel- leşmiş, hem de nefse itimadı İlk sözleri şu oldu: — Kimya tahsil ettim. Bizim Şubede tek'kız bendiri. Erkekleri nasıl mağlüb ettiğimi görmeli idin. — Şimdi ne yapacaksın? — Anadoluya gideceğim. Çalışı Kendimi göstereceğim. Hayat, benim... zetede evli okuyunca Bunu hiç beklemiyordum. Demek Selma irini sevebilmiş biraz olsun kendinden başka birin! düşünebilmişti. Aradan bir hafta geçmeden, onun ağzından, evlen- mesinin sebeblerini öğrendim: — Ben Amerikada serbest dolaşmağa alışmıştım. Burada ise, bu imkânsız, De- dikodu yapıp rahatımı kaçırıyorlar. Ev- lenmekten başka çare yoktu. Ben de ev. lendim, yoksa sevdiğimden değil... Remide artmıştı. | şaşırdım. | Adil — AWElİE Aşk hisleri benim gibi bir kadında yer edemez, bana yakışmaz. Bir sene sonra, Selma bana geldi. Bi- rini seviyormuş. Zeki, malümatlı, tama- mile kendine benziyen bir adam imiş. U- zun uzun ondan bahsetti, onu niçin ve nasıl sevdiğini anlallı. Sözlerinde üyle bir şuur, öyle bir sertlik vardı ki, dayas namadım: — Selma, dedim, darılma ama, sen bu adanma sevmiyotsun. Sevgi denilen şey, bu kadar mantık, bu kadar şuur kaldır- maz. O yükün altında erilir, gider. Bana kalırsa, sen kendi kendini aldatıyorsun. Selma, galiba darıldı, Kalktı. Gitti. * | | | | Aradan vakitler geçti. Zaman zaman, gazetelerde, Selmanın muvaffakiyetlerin- den haber alıyordum. Kendi sahasın: Avrupa fon — moi rauslarında ondan bahsediliyor, Selma, acaba ha! muvaffak olmu ni, gücünü bırakarak, ttiğini duydum. Az zaman sonra ondan bir telaraf aldım. Şöyle di- yordu: «Kafamın içindekilerden — kurtuldum. Paramız az, içimiz zengin. Seni bekliyo- ruz.m Demek £ nin da, ergeç, mağlüb olma- ni düyabilmiş (di mes'ud olabilmiş miydi? B: idim. Hayır, o, çok bedbahi otacaktı ve ancak bodbaht olduktan sonra İnesini bulacaktı. O, artık tanç bir hej Lolmaktan çıkmış, her kadının on altı ya- İ|şında geçirdiği buhranı, şimdi yaşıyordu. Onun kendinden kurtulmağa — ihtiyacı tatlı acı Nafıa Vekâletinden: Eksiltmeye kanulan iş: 1 — Tokatta Kazovası sağ sahilinin sulanması için açılacak 20 — 55 - 930 Km. lik sulama kanalının hafriyat ve sınai imalâtı keşif bedeli STT.059 lira 88 kuruştur. 2 — Eksiltme 26/9/938 tarihine rastlıyan Pazartesi günü saat 11 de Nafıa Ve- kâleti Sular Umum Müdürlüğü su eksiltme komisyonu odasında kapalı zarf usulile yapılacaktır. İstekliler eksiltme şartnamesi, mukavele projesi, bayındırlık işleri genel şartnamesi, fenni şartname ve projeleri (28) lira (90) kuruş mukabilin. de Sular Umum Müdürlüğünden alabilirler, Eksiltmeye girebilmek için isteklilerin (26832) lira (40) kuruşluk mu- vâkkat teminat vermesi ve eksiltmenin yapılacağı günden en az sekiz gün evvel ellerinde bulunan bütün vesikalarla birlikte bir istida ile Ve- Kkâlete müracaat ederek bu işe mahsus olmak üzere vesika almaları ve bu vesikayı ibraz etmeleri şarttır. Bu müddet içinde vesika talebinde bulunmayanlar eksiltmeye iştirak edemezler. İstekli teklif mektublarını ikinci maddede yazılı saatten bir saat ev- veline kadar Sular Umum Müdürlüğüne makbuz mukabilinde vermele- ri lâzımdır. Postada olan gecikmeler kabul edilmez. (3851) — (5872) ie SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız. |Dıvlot Demiryolları ve limanları işletmesi Umum idaresi ilânları | Fevkalâde nakliyat mevsimi sebebile 3 birinciteşrin 9388 tarihinden itibaren ikinci bir iş'ara kadar vagonların 24 saa tten ibaret olan tahmil ve tahliye müh- letleri Haydarpaşa, Derince, İzmir, Sani sun ve Mersitide 8 mesai saatine ve di- ğer istasyonlarda da 6 mesai saatine indirilmiştir. Öğle tatili saatleri mesâi saati sayılır. Bu mühletler dahilinde tahmil veya tahliye edilmiyen vagonlar Şomaj ücretine tâbi tutulacaktır. Sayın alâkalılardan münakalâtın sür'atle yapılabil- mesi için lüzum görülen bu tedbirlere im tisal eylemeleri rica olunur. — <6128> vardı, uzağa değil de, yükseğe veya Ne diyeceğimi bilemiyordum. Hayatın en mühim, en nazik hâdiselerini bile ne kolay halledebiliyordu? Bu kadar cesa- ret gösteren bir kadından korkmalı mıy- dı, yöksa ona hürmet mi etmeliydi? — Ya bir gün birini seversen? — Ben mi? Buna imkân mı var? Ben şöhreti ve kendimi seviyorum. Hiçbir er- kek sevilmeğe lâyık değildir. Hiçbir er- İkek kafamdaki âlemi tatmin edemez. k Tâzım olduğunu anlam yat denilen hâdiseden uzak YARINKİ NÜSHAMIZDA: Küçük kız Yazan: Peride Celâl SON OSTANIN -EDEBİ POMANI nacaktır. Bu işe girme muvakkat temini 10,30 a kadar kamisy Bu işe aid şartnamcler Haydarpaşada vasız olarak dağıtılmaktadır. — (5908) —39— — Maşalla sulta -« nim! Sabah kefi di- ğil mi? Bu satta bu- rasi sirin sirin, çok yuzeldir. E, aliğve- Tişten ne haber? — Kötü! Nemiz yar, nemiz yok ver- dik. — Sayi mi soyli- yorsun? Eh, yok za- rar! Yarun çikarir- sin, — Yarın mı? bir daha, babam me - zardan — kalkıp dâ emretse, oynamam. Allah yazdı ise boz- sun! — Şans boyledir. Bir yun eyi, bir yurt fena... — Neme lâzım? Eyisi de tenası da başkalarının olsun. — Sen bilirsin, mumiyiz bey! Nasin istersan.. — Yasefaçi! — Buyur! — Otur şöyle. Seninle konuşacağım var... Kurnaz yahudi, bu mükâleme mev- zuunün neden ibaret olacağını o saat çakmıştı. Fakat hiç oralı değil gibi rünüyordu. Kaçın kur'ası idi 0? — Vakit yeç oldu.. dedi. Oturmaya ne luzum var? Yidelum. Sokakta ku- nuşuruz. — Olmaz! Burada konuşalım, Sana söyliyeceğim şeyin bence fevkalâde | Gurabt Efendi melül melül kapıdan çıktı. |ehemmiyeti var, | Yasef ihtiyarın bu ısrarı karşısında, oturdu. Gurabi efendi, bir iki defa yut. kundu ve sıkıla sıkıla söze başladı: — Dostum! Biz, nasılsa şeytana uy- duk; bilmediğimiz herzeye kaşık sal - dık; ne oldu ise oldu. Şimdi boşu boşu- na bu meşeleyi münakaşa etmek bey - hudedir.. ancak, malüm ya, gurbet di- yarında fülsü ahmere muhtac kalmak da çok feci bir vaziyet ihdas eyliyor. İmdi sen, geçenlerde bir şey söylemiş- tin.. mümkün mü? Yahudi anlamazlıktan geldi: — Ne şey? Hatirima yelmiyor. — Paraya ihtiyacın olursa, ben veri- rim., demiştin. — Evet, Soyledim., Gurabi efendinin gönlü ümidle doldu; ©o anda, sararmış yü- züne yeniden Tenk geldi. Gözleri - se - vinçten nemleniyor- ken: — Allah senden razi olsun! diye mı* rıldandı. Lâkin ya- hudi bu sevincin te- madisine — meydan bırakmadan, sözünü şöyle tamamladı: — Soyledim ama. Alah sana inandir - sin, benim da pa - ram yok! Otlurdukları peyke birdenbire — yarılan yerin içine yahud ki tepelerindeki yüksek çam a- aema ansızın yıldırım düşse, ihtimal ki Gurabi efendinin üzerinde bu derece fena tesir etmezdi. — Aman! dedi; bütün ümidim sende Yasefaçi!, Ne diyorsun? Ben hep sana güvendim. — Doğru! Bana yuvendi ben da bitun sermayeyi dağittim. Sana para ihtiza olacağini nereden bileyim? — O halde., ne yapacağız? Ben kime baş vurayım? Burada, bu ecnebi diya- rında parasız ne halt ederim? Yasef: — Haklısın!, Vallah ben de bilmem ki ne edeyim. der gibi bir hareket yaptı. Gurabi e- fendi biçaresi nerede ise yere yığılıp çökse, |, Fakat | Ma vane Muhammen bedeli 8530 lira olan 20,000 kilo kalö pilleri “için çinko levha - ile 2000 metre hudut teli 19.9.1938 Pazartesi günü saat 11,30 da Haydarpaşada gar binası içindeki satınalma komisyonu tarafından kapalı zarf usulile satın alı - k istiyenlerin kanunun tayin ettiği vesaik ve 414 lira 75 kuruşluk t ile teklif mektublarını muhutevi zarflarını eksiltme günü saat yona vermeleri lâzımdır. gar binasındaki kormisyon tarafımdan pa- bayılacaktı. Gözlerini önüne eğip pis pis düşünmeğe başladı. Muhaverenin nasıl olsa bu kadarla kalmıyacağını bi- len ve gaddarlığını, mahzâ daha bü - yük bir intifa temini için takınmış olan yahudi, ihtiyarın bileğinden tutup: — Ayde! dedi. Şimdik yatmaya yi- delim de, bu soram yene duşünü - TuzZ. Gurabi efendi, meyusane, kollarını kaldırdı. — Nesini sonra düşüneceğiz? Baksan a, paran yok diyorsun, — Alah buyuk! Bende yok ama, bel- kim da bir parça yuksek faiz vermeyi- lan başkasindan buluruz. — Yüksek faiz!, Yüksek faizl. Madem paran yoktu.. benden yardımını esirğe- yecektin de, ne diye beni kışkırtır bu- ralara kadar getirir, kumarhanelere da- dandırırsın? — Tohafsin be, mumiyiz bey! Sana, içeriye ben mi soktum? Hoca haçan neti sana metediyorsa, emen ol de it mi diyor? Nah, ben da oynadim.. baktim ki şansim yok, çikildim. — Sende mi kaybettin? — Binimkisi az bi şey: Bin leinin içe- risinde.. Vakit yiçirdim... — Kuzum Yasefaçi! Ayak türabın 0- ım!, Bana ne yap yap, beş yüz lira bul! — Beşyuz lira mi? Aman! Çok para bel. Boyle zamanda yuç bulunur. — E, haniya sen bin lira verecektin? — Ben vereceğidim. Yene da veri - rim, Ama, olsa! Soyledim sana ki, ser- ep bağladim. — Adam, Yasefaçi! Hiç sende para olmaz olur mu? — Vallayi, billayi.. eğer varsan, iki yozun kör olsun!, Senin ulunu opeyim!. — Benim gözüm mü kör olacak, sen- de para varsa? — Canum! Mesele orda diğil. İş ki, yarun, obir yun bunun çaresini bula - Tum, (Arkan var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: