30 Ağustos SUN FPUSYTA Türk vatanını kurtaran büyük ve eşsiz zaferin 16 ncı yıldönümü | Düşmanı na Bugün yıldönümünü bayramladığımız. büyük savaş, uzak ve yakın tarihin Kşı'ı. Mahaç, Austerliç, Tannenberg, Mazur gibi meşhur imha muharebelerine benıetılıî ve bu gibi mukayeselerle — güya kıiymeti arttırılmağa çalışılır. Halbuki Başkumandanlık meydan muharebesinin dünya tarihinde eşsiz bir mevkii vardır YAZAN « Son Posta,,nın askeri muharriri General H. Emir Erkilet (Baş tarafı birinci sayfada) malinde Alli Bvren- den, 18 Km. cenu - | 3 ee yün bundaki Yeniceye ve p e daha ötelerine kadar YAKTA Yü 30 küsur Km. lik bir — . cephede 30 Ağustos 1922 sabahından ak- şamına kadar sür - müş ve Türk ordu - ları, dört gündenbe- ri yaptıkları yarma ve sarma — taarruz muharebeleri ile bir- birinden ayırdıkla - Tı düşman kuvvetle- rinin büyük kısmını Aslahanlar, Çal Al Veren köyleri ara - sında, Adatepe yay - lâsında, sararak mağ lüp ve imha etmiş - lerdi. mu harebesi, Trakya ile batı — Anadolumuzu Istilâ eden düşman ordusunun imhası ve tamamile — dağılması |. İle neticelendiği için askeri ehemmiyet ve tesiri pek — kat'i ve pek büyük olmuş ve hemen ertesi gün baş hyan ve Marmara, Ege ve Akdeniz kı - Bayesinde düşmanın 1 hiçbir yerde tutunmasına meydan verilmi yerek geri kalan ve kaçanlar da ya tu- |di tulmuş veya denizlere dökülmüş idi, Bu itibarla bugün yıldönümünü bayramladı- ğımız büyük savağı pek uzak, uzak ve Yakın zaman tarihlerinin Kan, Mâahaç, Kosva, Ankara, Austerliç, Sedan, Tan- nenberg ve Mazur gibi meşhur yarma ve Barmalı imha müuharebelerine - benzetilir Ve bu gibi mukayeselerle güya kıymeti arttırılmağa çalışılır. Halbuki insan, Si- Tüh, mumf.'...î. vesair her türlü lüzumlu Vasıtalar sayısınca azlık olan bir tarafın, Türk tarafının, bütün bu mühim harb ve Balibiyet unsurları cihetile üstün olan Giğer tarafı, aylarca tahkim ettiği kuv - vetli mevzilerinden çıkararak ve geri - larde, — vaktile, hazırladığı mütcaddid Müstahkem hatlarda dahi tutunmasına Meydan vermiyerek, şaşkın ve idaresiz bir hareket harbinde birbirinden ve ta- bil ric'at hatlarından, sarp ve yolsuz dağlarla kesik parçalara ayırması ve son- Ta, bunların çoğunu sarıp imha suretile, tamamile mağlâb etmesi ve bütün bun - Başkumandanlık meydan muharebesini gösterir kroki hisleri duysalar ve şevklenseler yeri var- ar. 12 eylül 1921 de Sakaryada mağlüb e- dilen Yunan ordusu tedricen Marmara - dan Eskişehir ve Afyon doğularından ge- çen ve Akdeniz kıyılarına varan bir hat- ta çekilmiş ve buralarını tahkim ederek yerleşmişti. Türk ordusu da düşmanla te- mas ederek sol ve yan ve gerilerini ta- ciz ederek peşindef yürümüş ve karçı - sında, Yalovadan, Bilecik şimalinden, Es« kişehirin şimal ve doğusundan ve Afyon- karahisarın doğu ve cenubundan geçen ve büyük Menderesin ağzında Akdenize varan bir cephe tutmuş idi. Her İki taraf kuvvetlerinin ağırlık merkezi Eskişehir ile Afyon arasında ve daha ziyade Af - yona yakın bulunuyordu. Daha bir sene evvel, Yunan ordusunu cenub cenahından ve gerisinden şiddetle yurarak ve onu şimale atarak oracıkta garmak ve büsbütün bozup mahvetmek için Sakarya muvaffakiyetinin verdiği fırsattan istifade edemeyişimizin sebebi, © vakit Türk ordusunun kudret ve kuv- tinin henüz bu işe kâfi bir halde ol - ları yalnız (26:30 ağustos) beş günde ba- ;mw ve bahusus elindeki, zaten pek Şarması, askerf tarihte benzeri az bulu - nur bir harb hareketidir. Fakat 26:30 ağustos savaşında, husu- az, top ve tüfek, cephânesini 23 ağustos- tan 12 eylüle kadar tamam 21 gün geceli ve gündüzlü süren Sakarya muharebele- tile 30 ağustos büyük zafer gününe dün-| rinde hemen hemen tüketmiş bulunması Ya tarihinde eşsiz bir mevki ayıran vasıf Ve hususiyet onun, yalnız büyük ve par- lak bir sevkülceyşi dehâ eseri olmakla kalmıyarak, ayni zamanda bütün bir illeti, Türklüğü ve Türk vatanını mu- hakkak bir yıkılma ve mukadder bir ö -| lüm ve esirlikten kat't ve ebedi surette | kurtarmesıdır. Onun içindir ki, Türk leti, Türkün ve Türk ordusu her yıldö - tdi. Osmanlı ordusu, büyük harbde, Ça - nakkale, Kafkas, Galiçya cephelerinde yıpranmış Filistin, Suriye ve Irak muha- rebelerinde mağlüb, esir ve perişan ol - muş, çok lezzetli ve elemli bir mütare - ke şartları altmda da, geri kalan son |maddi ve manevi kuvvetlerini kaybet - miş, bir çok toplarının kamaları ve tü « hümünde, 30 ağustos bayramını, bu ulu| geklerinin makineleri, (mekanizmaları), günün mebdei ve yaradıcımı Ulu Başbuğa, | galib İtilâf devletlerince toplatılarak de- Atatürke kutlarken, ne kadar fazla de - |nize atılmıştı. Birinci ve ikinci İnönü mu- | hazırlanıyordu. rin, yüksek ve temiz minnet vıtıxinıhııvel'ıelerlnlkııı.ınınvıSıkııyıııvı-ı 26 ağustos günü iki tarafın vaziyetlerini gösterir kroki şında galib gelen Anadolu Türk İstiklâl ordusu, işte harb sonu durumunu yuka- rıda biraz anlatlığımız o eski Osmanlı ordusunun enkazı ile, henüz çok zayıf, çok noksan, fakat yeni bir can ve yeni bir iman ve ülkü ile, yoktan var edilmiş idi. Türkiye Büyük Millet Meclisi ordusu, henüz tamam olmuş bir teşekkül olma- makla beraber, bir senede (1921) üç mu- harebe kazanmış, kendine yeni ve şerefli bir askeri tarih yaratmış idi. Bu ordu şimdi, Eskişehir ve Afyon bölgelerinde, tahkimat gerilerinde gruplanmış bekli - yen düşman ordusu karşısında, artık per- vasız duruyor, kuvvetleniyor ve taarruza (Devama 1W0 ncu sayjada) * sılmağlüb ettik? — İstiklâl Harbinde Türk denizcileri Gemisiz, topsuz, tüfeksiz ve makinesiz bir avuç genç denizcinin yarattıkları harikalar ( Son Posta'nın denizcilik mütehassısı yazıyor ) K ya v Büyük Önderimizin baş olduğu kurtu- luş savaşı karada olduğu kadar deniz ta- | İrihimizde de, Türkün yapma kudretini, yoktan var etme azmini, yüksek iradesi dünyaya göstermiştir. Denizcilerimiz se- nelerce yedek çekerek harab olmuş tek- nelerle, birkaç düşmanın muazzam harb gemileri karşısında, cebhane idhalâtını temin etmiş, düşmanı zararâ uğratmış, velhasıl cebhede göğüs göğüse çarpışan kardeşlerini cebhanesiz, parasız ve er- zaksız bırakmamıştır. Böylelikle onlar vatana Haliçteki zincirleri yosunlanmış, topları kamasız, bacaları ve kazan kapak- ları kilidlenmiş gemileri aratmamışlar- dır. Gerçi fedakâr denizcilerimiz bu ge- milerden bazılarını kaçırmağa bile teşeb- büs etmişlerdi. Fakat vatanın selâmeti ve milletin istiklâli daha ziyade ufak ge- milerle iş görmeği âmirdi. Nihayet vazi- |fe yapıldı ve denizcilerimiz de, kendi sa- haları dahilinde, vatana karşı canla, baş- İa çalışmaktan ve muvaffak olmaktan doğan bir gururla istiklâli idrak ettiler. * Neticei kat'iyenin karada alındığı harb fenninde inkâr edilmez bir hakikattir. Fakat denizin en ucuz, en emin bir tica- ret yolu ve denizle getirilen malzemenin €en çok olacağı teslim edilirse; sahili olan memleketlerde deniğ kuvvetlerinin mem- leket selâmetinde ne dereceye kadar mü- essir olacağını ve zaferin de denizin bü- yük varlıklar göstermesile elde edileceği meydana çıkar. Donanmanın maksadı vü- cudü de bu değil midir? Fakat istiklâl harbinde, kalbleri vatan aşkile çarpan ve lâyezel bir meslek duygusu hisseden ge- micilerimiz, Ulu Önderin işaretini, sevinç- le karşılamışlar ve vatan selâmetinin bu mücadeleye bağlı olduğunu kısa zaman- da anlamışlardır. Böyle bir genç kütle- sinin muvaffak olması için gemiye, topa, tüfeğe, makineye ihtiyaç yoktur. Onlar Karadenizin coşkun denizlerinde çalışa- cak gemi, atacak top bulmuşlar ve bu de- nizin hâkimiyetini kırık, dökük tekneler ile kazanmağa azmetmişlerdir. Gerçi is- tiklâl harbinde Türkler bu denize hâkim olamadılar... Fakat anların iftihar ettik- leri, gurur duydukları yegâne mesele dost memleket kıyılarından Türkiye için hareket eden para, malzeme ve cebhane- nin, düşman tehdidine maruz kalmaksı- zın Karadeniz sahillerimize çıkarılması ve selâmetle cebheye teslim edilmesidir. Bu vazife baş olmasını bilen, vatanın gitmesi lâzım gelen en doğru hedefi gö- ren büyük bir kurtarıcının işaretile ya- pılmıştır. Türk denizcileri, böyle bir baş emrinde oldukça onun gençliğe emanet ettiği Cumhuriyet için gene ayni heye- canla çalışacak, gene ayni duygu ile İş görecek ve muazzez emanetin denizlerini elbet te koruyacaktır. * Yapılan işin büyüklüğünü anlamak i- çin bir iki vak'ayı sütunlarımıza geçir- mek pek te faydasız olmıyacaktır. Tayyarelerin nakli Cebhede üstün hava kuvvetlerile çalı- şan düşmana mukabil ordumuzun da u- çaklarla techizi mevzuu bahsolmuş ve Almanyadan 32 tayyare alınmıştır. De- nizcilerimiz üzerlerine, Rusyaya kadar İstiklât harbinde kahraman Türk g emicilerinin kullandıkları minimâni teknelerden birkaçı kara yolundan getirilmiş olan bu malze« menin, Novrosiski limanından sahilleriş mize nakledilmesi vazifesini almışlardır, Elde bu kadar mühim malzemeyi getire- cek gemi olmadığını bilen ve gören gemi- ciler vatanın bu silâha olan şedid ihtiya» c karşısında, vazifeyi mevcud vasıtalar- la nakletmeği göze almışlardır. Limanda- ki tahlisiyeler cesametinde olan Şahin va- puru Novrosiskiye gidecek, gayet gizli bir surette tayyareleri yükliyecek ve Yu- nan harb gemilerine görünmeden sahil- lerimize getirecektir. Fakat Novrosiski limanına giden Şa- hin tayfaları Rus memurlarının ketumiye te riayet etmediklerini gördüler. Mese- Vâ büyük bir Yunan şilebi (Şahin) in he- men — yanına bağlanmıştı. Düşman karşısında böyle mühim bir yükle- me işinin yapılması hakikaten tehlikeli kdi. Fakat vazifeye ciddi bağlarla bağlan- mış olan Şahin kaptanı bu - tehlikeden — yılmadı... Geceleyin adam göndererek, rıhtıma bağlanmış Yunan gemisinin ip- lerini kestirdi. Her şeyden bihaber Yu- nan gemisi sahilden uzaklaşan bir rüzgü- ra tâbi olarak akarken Şahin tayfası tay- yarelerin hepsini yükledi ve sabahleyin en büyük vazifeyi yapmağa hazır oldu. 'Tehlike atlatılmış değildi. Halatları kesi- den canavarın telsiz telgrafı ile İstanbulu haberdar etmesi ve bu suretle Şahinin yolda yakalanmazı pek muhtemeldir. Bu- nun için çok dikkatli olmak ve mutad yol« ları takib etmemek lâzım geliyordu. İşte bunun için Şahin, muazzam Yunan gemi: sinin bile çıkamadığı bir fırtınada denize açıldı ve tam yol ile Trabzon yolunu tut- tu. Halbuki ondan evvel Türk gemileri sahilleri yalıyarak seyrettikleri için Yu«< nanlılar (Şahin) i Hopa önlerinde bek« lemişlerdi. Böylelikle bu ufak gemi bir taraftan en büyük düşmanla mücadele &- derken, diğer taraftan da en büyük fır« tınaya hedef olmuş... Fakat vazife ya- pılmıştır. Bu tayyareler birkaç gün son- ra cebhe üzerinde uçarken denizciler bü- yük bir iftiharla muvaffakiyeti gazete- lerde okuyorlardı. Pontos başlarından (Abacı Yanko) nun yakalanması. Şark kuvvetlerinin kuvvetli — pençesi altında en büyük hezimete uğrıyan Pan- — tosçular firara karar vermişlerdi. Deniz- — ciler bu fesad güruhundan 150 - kişinin, Pontosçu başlarından Abacı Yanko baş- kanlığı altında, fifar edeceklerini haber aldılar. Bu güruh Samsundan tuttukları Şükrü isminde bir vatan haininin motö- rile Rumen sahillerine kaçacaklardı. Nihayet Alemdar vapuru bu vazifeyi üstüne aldı ve denizlere açıldı. Alemdar. da eski bir toptan başka tabanca bile yoktu. Herhalde 150 tüfekli karşısında bu'wu,hıömkmmmkıdi. Bu- na rağmen damarları asil kan ile dolu dinç gemiciler bu müşkülden yılmadılar ve vazifeye sevinçle koştular. İki muhasım karşılaştıkları zaman mo- törde sezilen büyük bir telâş gemicileri- mize ilk muvaffakiyet beşaretini vermiş- ti. Cesaretli bir kütle arasından çıkan fe- daj bir mülâzim motöre gitmek arzusunu gösterdi. Kurnaz genç motöre seslendi: (Devamı 10 ncu sayjada) MA