Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
[Iuşmanı nasıl mağlüb ettik? (Baş tarafı 9 uncu sayfada) Düşman acaba neyi bekliyordu? Sa - karya bütün ümidlerini ve taarruz ce - saretini kırmıştı. Onun, uzak ve sönük bir ışık gibi tek bir umudu kalmıştı: Şiddetli bir mukabil taarruz ile bir mu- vaffakiyet elde etmek için Türk ordusu- nun vakitsiz ve hatalı bir taarruzunu beklemek.. evet o bunu bekledi; fakat sinirleri ve iç zabt ve raptı bozulacak ka- | dar fazla bekledi. Düşman milletin ve ordusunun harb- den usanıp bıkmasına ve için için çürü- mesine sebeb olan, Sakaryadan 26 ağus- tos taarruzuna kadar, bir senelik üizücü ve yıpratıcı,bekleyiş, bilâkis Türk ordu- sunun efrad, silâh, cephane, malzetme, tensik ve talim ve terbiyece tamamla - narak kuvvetlenmesine ve taarruza ha « zırlanmasına pek yaramış idi; çünkü İs- tiklâl mücadelesinin başındanberi bir ta- raftan çete ve müfrezeler, tabur ve alay- lara ve alaylar, fırka, grup ve kolordu- lara istihale ederken diğer cihetten, du- rup dinlenmeden, iç ve dış düşmanlarla — müharebe ve binbir müşkülle mücadele —eden Büyük Millet Meclisi ordusu, derle- — nip toplanmak için, şimdiye kadar bu derece müsaid, rahat ve tacizsiz bir va- kit bulamamıştı. Zabit ve bilhassa küçük rütbeli sübay ihtiyacı İstanbuldan ve Ankara talim - gâhlarından ikmal edilebildi. Şark ve 'Adana cephelerinden ve Sivastaki mer- kez ordusundan kıt'alar getirtildi. Büyük harb memleketin, silâhlı hizmete elveriş- li insan kaynaklarını kurutmasına rağ- men bir kaç sınıf efrad daha celbedilerek ordunun mevcudu kabartıldı. Eibise, ka- put ve ayakkabı ihtiyacı bir dereceye kadar tamamlandı. Şuradan ve buradan bin türlü güçlükle bir mikdar ağır ve ha- fif makineli tüfek, biraz cephane vesalre bulunarak nihayet Türkiye, Büyük Mil -| let Meclisi ordusunun kuvveti düşmanın- |kine yakın bir hadde çıkartılabildi: Türk Yunan . ordusu — ordusu — Fabit ve nefer 186,000 — 220,000 Tüfek 98,000 — 105,000 Hafif makineli tüfek — 2,025 3,152 Ağır makineli tüfek — 839 1,002 Top 323 380 * Kılıç (yani süvari) 2,586 ? Uçak 5 12 Bü cedvelde mühim fark top, hafif ve ağır makineli tüfek sayılarında görülür; halbuki ordumuzda top mermileri pek az, çeşidli ve vasıfça aşağı olmalarına rağmen Yunanlılar tarafında pek bol idi — ve bu fark ayrıca pek ehemmiyetli idi. Muhabere, nakil vesair vesait bilhassa top, koşum ve yük atları ve binek ve yük otomobilleri cihetile olan fazla izale edilememişti. , Bütün bunlara bedel ordunun manevi küvveti yüksek ve vatanı yabancıların iz- tilâsından behemehal kurtarmak azmi kat'i idi. Bütün milletin ve ordunün â - mirlere, başkumandana sarsılmaz bir iti- madı vardı. Herkes nihaf zaferden emin idi. Fakat bunun için düşmana taarruz ve onu topraklarımızda mahvetmek ve- ya denizlerimize dökmek lâzımdı. Çün- kü yalnız siyasetle düşman memleket- ten çıkarılamıyacak idi. Ordu kemal haddini bulmamış olmak- la beraber taarruz için hazırdı, çünkü ne daha fazla bir şey yapmak ve ne de ona ehemmiyetli bir kuvvet katmak artık mümkün değildi. Düşman ordu cephesinin - gerisinin muhtelif yerlerinde bulunan 6 kadar müstakil piyade alayının bir mik- dar topçu ile, İstanbulu işgal için Çatal- caya nakledilmek üzere oldukları da is- tihbar edildi; bu, düşman cephesinden 2 fırkalık bir kuvvetin azalması demekti. Bunun üzerine 26 ağustosta düşmana | taarruz kararı verilmiş ve kuvvetlerin o- na göre tahşidine başlanmıştı. Bu yarma taarruzunun nasıl yapılarak muvaffak ol- duğunu ve 27:29 ağustos harekâtile 30 a- Bğustos Başkumandan muharebesinin tari- fini yarına ve bu büyük günlere aid son sözleri, bugünlük, onların büyük meb - deine bırakıyoruz; çünkü o zafer günle- rini daha güzel ve daha toplu ifade et - mek mümkünsüzdür: «26 ağustos sabahı Kocatepede hazır | bulunuyorduk. Sabah saat 5,5 ta topçu a- teşimizle taarruz başladı. «Efendiler; 26:27 ağustos günlerinde, yani iki gün zarfında düşmanın Kara - hisarın cenubunda 50 ve şarkında 20:30 Km. imtidadında bulunan müstahkem cephelerini, düşürdük. Mağlüb olan düş- ' — sman ordusu kuvayi külliyesini, 30 ağus - tosa kadar Aslahanlar civarında ihata et- tik. 30 ağustosta icra ettiğimiz muharebe neticesinde düşman kuvayi asliyesini im- ha ve esir ettik. Düşman ordusu başku - mandanlığını ifa eden General Trikopis te, üsera meyanına dahil oldu. Demek ta- savvur ettiğimiz neticei kat'iye beş gün- de alınmış oldu. «31 ağustos günü ordularımız kuvayi asliyesile İzmir İstikameti umumiyesin- de hareket ederken, aksamı sairesile de düşmanın Eskişehir ve şimalinde bulu- nan kuvvetlerini mağlüb etmek üzere hareket ediyorlardı. «Her safhasile düşünülmüş, ihzar, ida- re ve zaferle intaç edilmiş olan bu hare- kât Türk ordusunun, Türk zabitan ve kumanda heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tesbit e- den muazzam bir eserdir. «Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklâl fikrinin lâyemut âbidesidir. Bu eseri vücude getiren bir milletin evlâdi, bir ordunun başkumandanı olduğumdan ilelebed mes'ud ve bahtiyarım - nutuk.» General H. Emir Erkilet Zafer bayramı büyük merasimle kutlulanıyor (Baş tarafı 1 inci sayfada) müş, merasimin başlıyacağı Beyazıd meydanına doğru akın etmiştir. Dükkân, mağaza, ev, apartıman ve mağazalar bay- raklarla donatılmış, defne dalları ve çi- çeklerle bezenmiştir. İstanbul komutanı Orgeneral Halis sa- at 8,30 dan itibaren tebrikleri kabul et- miştir. Evvelâ askeri birlik ve müessese âmirleri İstanbul komutanlığı binasında OÖrgeneral Halisi ziyaret edip tebrik et- mişlerdir. Bilâhare saat dokuza doğru Vali ve Belediye reisi Muhiddin Üstün- dağ, vilâyet, Belediye ve Parti adına teb- rikâtta bulunmuş, bunu sivil teşekkülle- rin mümessillerinin tebrikleri takib et- miştir. İstanbul komutanı, Vali ve Bele- diye reisi Beyazıd meydanına toplanmış olan kıt'aları teftiş etmek üzere Beyazıda hareket etmişlârdir. Saat dokuz kırk beş- te Beyazıd meydanında başlıyan teftiş, saat onda bitmiştir. Evvelâ ordu namına kıdemsiz bir sübay, ve ondan sonra halk ve gençlik namına bir zat söylev vermiş, bunu İstanbul komutanının söylevi takib etmiştir. Komutan söylevinde 30 ağustos gününün ehemmiyetini tebarüz ettirmiş- | tir. Söylevleri müteakip geçid resmi baş- lamıştır. Geçid resmi bittikten sonra merasim alayı Beyazıd, 'Divanyolu, |Eminönü, |. Köprü, Bankalar, Tepebaşı ve İstiklâl| caddesi yolu ile Taksim âbidesine gide- | cek ve âbide önünde bandonun iştirakile İstiklâl marşı söylenecek. Komutan, Be- lediye, Parti, Hava Kurumu, Askeri Tıb- biye ve Deniz Harb okulları ve diğer te- şekküller tarafından âbideye çelenk ko- nacaklardır. Merasime program — muci- bince devam olunacak, gece fener alayı tertib edilecektir. * Bugün Dumlupınarda Meçhul Asker &bidesinde yapılacak merasime Parti ve Halkevleri adına Cumhuriyet Halk Par- tisi Genyönkurul azasından ve Sinob say- lavı Cevdet Kerim İncedayı memur edil- miştir. Franko eski kralı tahta çıkaracak mi Lorldra 29 (AA.) — Deyli Herald ga- zetesinin Bal muhabiri bildiriyor: Franko, Frankist orduları — muzaffer olduğu zaman İspanya kralını tekrar tah ta çıkmağa davet etmiştir. Bu davetna - menin metninden de anlaşıldığına göre Franko 13 üncü Alfons'u bir «korkuluk» olmak üzere kabul edecektir. Harb vaziyeti Barselon 29 (Resmi tebliğ) — Ebr mıntakasında düşmanın faaliyeti geçen günlere nisbetle azalmıştır. Estramadure cephesinde Cumhuriyet- ciler düşmanın Zujar mintakasınâa yap - tığı taarruzları tardetmişlerdir. Cumhu- riyetciler ileri hareketlerine devam ede- rek Casa Higurara, Matasanos, Las Hi - leras'ı zaptettikten sonra Madrid - Ba - dajos şimendifer hattını Cabeza del Bu- ey'den Castuera'ya giden yola kadar ka- temişlerdir. Başvekn Elâzığ manevralarından dönen Başve- kil Celâl Bayar yanında Milli Müdafaa Vekili General Kâzım Özalp olduğu hal- de Ankara - İstanbul muhtelit katarına bağlanan hususi vagonla dün saat on bi- darpaşada Riyaseticumhur Umumi Kâti- bi Hasan Rıza ve Riyaseticumhur serya- veri Celâl ile Hariciye Vekili 'Tevfik Rüşdü Aras, Maliye Vekili Fuad Ağralı, Üstündağ, İstanbul komutanı Örgeneral Halis, Orgeneral Salih, Üçüncü Umumi Müfettiğ Tahsin Uzer, Üniversite Rektö- rü Cemil Bilsel Denizbank Umum Mü- dürü Yusuf Ziya ve kalabalık bir halk kütlesi tarafından karşılanmıştır. Başve- kil, trenden indikten sonra rıhtımda bek- liyen Acar motörüne binmiş ve Dolma- bahçe sarayına giderek Atatürk tarafın- dan kabul olunmuştur. Başvekilin beyanatı Başvekil Celâl Bayar, Anadolu ajansı- |nın Tunceli seyahati hakkında ihtisasla- rını soran bir muharririne aşağıdaki be- yanatta bulunmuştur «— Elâzığda, ordu manevralarının son safhalarını takib ettim. Biliyorsunuz ki bu manevralara tekmil modern techizat- Tarile üç kolordu ve iki süvari tümeni iş- tirak etti. Büyük kumanda heyetimiz, yeni silâh- larla hergün daha tekâmül eden ordumu- zu zafer mektebinin yüksek tecrübe ve dersleriyle yetiştirmekte devam etmek- tedirler. Eratta gördüğüm disiplin, şevk ve enerji, sübaylarımızın vukuf, kabili- yet ve meharetli idaresi, havada ve ka- rada yeni vasıta ve silâhların kullanıl- masındaki muvaffakiyet, büyük milleti- mizin ordusuyla iftihar etmekte ve milli mukadderatını bağlamaktaki güveninde haklı olduğunu gösteren kuvvetli bir hal arzediyor. Bilhassa ilâve etmeliyim ki bu sarp ve çetin dağ ve kayalıklarında ken- dilerine verilen tedib vazifesini ifa et- mişler ve büyük bir kısmı uzak mesafe katettikten sonra Elâzığ ile Palo arasın- daki manevra sahasına gelmişlerdi. Bu- ha rağmen kıt'alarda hiç yorgunluk eseri yoktu. Burada ordu sıhhiyesinin ve geri hizmetlerinin de mükemmel işlemiş 01- duğunu kaydetmek isterim, Beni müftehir eden görüşlerimi Cum- hurreisi ve kahraman Cumhuriyat ordu- larının eşsiz Başkumandanı Şefim Ata- türke arzettim. Orada iken, Dersimin tedib hareketi ,ve ayni zamanda imar ve ıslah progra- miyle meşgul oldum. Askeri ve mülki salâhiyettar zevatın malümat ve mütale- alarını dinledim. Yapılan tedib hareketi kat'i ve müsbet netice vermeğe başlamış ve son safhasına gelmiştir. Kısa bir zaman sonra, Dersimin şimdi- ye kadar geçirdiği safhaları ve bundan sonra yapılması kararlaştırılan ıslahatı bütün tafsilâtile efkârı umumiyeye bil- direceğim. Şimdiden ifade edebilirim ki eski zamanlarda olduğu gibi toplu şeka- vetin vukuu bertaraf edilmiştir. Ordumuzun ve jandarmamızın bu çe- tin dağlarda gösterdiği kahramanca faa- liyeti milletimizin takdirine arzetmek va- zifemdir.» İ OLLLLLLIL III L D bekklalelekdkkdek e Son Posta Yovmx. Siyasi, Havadis ve Hall: ıazeıeıı Yerebatan, Çatalçeşme sokak, 25 İSTANBUL Gazetemizde çıkan yazı ve resimlerin — bütün — hakları mahfuz ve gazetemize aiddir. —— ABONE Fi&ATLARI TÜRKİYE YUNANİSTAN ECNEBİ Abone bedeli peşindir. Âdrez değiştirmek 25 kuruştur. Gelen evrak geri verilmez, İlânlardan mes'uliyet alınmaz. Cevab için mektublara 10 kuruşluk Pul ilâvesi lâzımdır. — Posta kutusu : 741 İstanbul Telgraf : Son Posta Telefon : 20203 ri otuz beş geçe şehrimize gelmiş, Hay- | İstanbul Vali ve Belediye reisi Muhittin | kuvvetler daha evvel Dersimin malüm . İstiklâl harbinde Türk denizeileri (Baştarafı 9 ncu sayfada) — Bir kasd yok, fenalık yok, başınız her kimse bizim gemiye gelsin. Ondan yardım istiyeceğiz! Filhakika bu genç sübay, yanında ufa- cık ta olsa bir silâhın olmamasına rağ- men, 150 silâh arasından başları Yanko- yu almış ve gemiye getirmişti. Talihsizlik bu ya (!).. O anda geminin makinesinden bir tanesi kırılmış, Alem- dar yürümez hale gelmişti. Fakat arka- daşları yanında yüz karasile gezmemek için makine tayfası büyük bir çalâki ile makinenin tamirine koyulmuştu. Bir taraftan geminin sakatlığı gizlenir- ken diğer yandan da Yanko kandırılma- ğa uğraşılıyordu. Nihayet geminin kifa- yetsizliği gizlenmiş ve Yanko, Alemdar gemisine bir mikdar silâh ve —cebhane vermeğe razı olmuştu. Genç mülâzim motöre tekrar avdet edip vâdedilen silâh- ları teslim alırken, bazı kurnaz şakiler tüfenk ve cebhane vermemek için çok ısrar ettiler, Buna rağmen alınan silâh- lar, bilâhare tekrar sahibleri üzerine tev- cih edildiği zaman, Pontosçuların hepsi şaştı... Ertesi gün gerek silâhlar ve ge- rekse vatanın varlığına kasdeden düş- manlar Sinob kara kuvvetlerine teslim ediliyordu... Yüzerek düşman hakkında malümat veren bir deniz sübayı Şahin vapur külliyetli cebhane ile Trabzon - Samsun yolundadır. Şimalden esen rüzgâr gemiyi o kadar-hırpalamak- tadır ki, vazife çok mühim olmasa, en yakın bir limana iltica etmek muhakkak lâzımdır. Fakat böyle müşkül şerait al- tında denizcilerin düşündüğü iki şey var: Vatan, istiklâl... Bu gibi vazife alan gemiler, sıra ile li- manlara uğrarlar ve liman reislerinden düşman hakkında malümat alırlardı. Fil- vaki Ordu liman reisi yüzbaşı Giresunlu Hasan civarda dolaşan düşman torpidola- rı hakkında malümat almıştı, fakat dağ- lara yükselen dalgalar Şahin vapurunun ne iskeleye yanaşmasına imkân veriyor ve ne de bu geminin sahile, ses duyura- cak kadar sokulmasına müsaade ediyor- du. Rüzgâr şiddeti muhaberenin en kuv- vetli bir haili olmuştu. Gerçi Şahin sahil ile muhabere filâmaları kullanarak an- laşmak istemişti. Fakat ne yazık ki Or- duda böyle bir işden anlıyan yoktu. Bel- ki liman reisi bu yoksuzluktan ayrıca müşteki idi. Şayed yüzbaşı Hasan düşman hakkın- | daki malümatı (Şahin) e veremezse, tek- mil cebhane düşman eline düşecekti. istihkar edilme zamanı idi. Liman reisi derhal soyundu. Göklere yükselen dalga- lar arasında Şahine yaklaştı ve gemiye en faydalı malümatı verdi. İşte bu saye- — de cebhane kurtuldu ve cebheye salimen gitti. ' Düşman kereste vapurunun çatana ile zaptı. Vak'anın kaharmanı, son zamanlara kadar İstanbul limanında görülen (Ga- zal) çatandsıdır. Belki de hâlâ işliyor... Bu gemi, o zaman milli deniz kuvvetleri- nin bir cüz'ü, kuvvetli bir parçası idi... O, zaman zaman denizlere açılır ve ya- — kalıyacak bir av arardı. Gerçi deniz. mensubları böyle bir geminin av peşinde koşmasına gülerler. Lâkin bakınız Gazal ne yaptı? : Oldukça sert bir hava esiyor, gemi de- nizlerle pek fena hırpalanıyordu. Fakat gemi içindeki tayfada muvaffakiyet is- tihsal etmeden limana dönmek gibi bir fena harekette bulunmamak arzusu his- *'w sediliyordu. Nitekim Allah onların yü- zünü kara çıkarmadı. Ufukta bir baca dumanı görünmeğe başladı. Gazal du- mana doğru son yol ile ilerlediği zaman geminin Yunan bandıralı olduğu ve fa- — kat sür'atinin kendi sür'atine nazaran — çok fazla olduğunu gördü. Ne yapacaktı? | Fazla sür'ate malik olan düşmanı serbest mi bırakacaktı?... Büyük bir kurnazlığın zamanı gelmişti (!)... Pek az sonra Ga- zal direğinde şu işaret göründü: — Tehlikedeyim... — Makinemde sakatlık var... — Muavenete ihtiyacım var... Bu işareti gören düşman Gazala yak- laşmış ve kendi ayağile üstün sür'atinden istifade edemiyecek bir mesafeye girmış- ti. Böylelikle denizci, yalnız Türklere has olan bir zekâ ile, gemiyi yakalamış ve 200,000 lira kıymeti bulan kereste yü- künü kara ordusuna hediye etmişti. Bir başka gün, gene ayni yollardan, 1 milyon kıymetinde altın külçeyi hâmil Enesos vapuru yakalanmıştı. Bu iki ge- miyi yakalıyan denizciler, o zaman, Mült Müdafaa Bakanlığı tarafından taltif e- dildiler. Fakat onları memnun eden en büyük mükâfat milletin kurtulması ve içerisinde yaşadığımız mes'ud günleri 1d- rak etmemizdir. Hülâsa denizcilerimizin, vatana hizmet etmekten mütevellid duy- dukları gurür ve iftihar karadaki kardeş- lerinden az değildir. Onlar bu gurur ve iftiharı Atalarına, Büyük Önderlerine medyundurlar. Yüksek bir kararın verilme ve hayatın Eski Türk detektifleri (Baştarafı 8 inci sayfada) süretle Flensburgda iken karada yaptı - ğımız kaptanlığı şimdi deniz üstünde ya- pıyor, İstanbula kavuşacağımız günün saatine, dakikasına varıncıya kadar mü- nakaşalara girişiyorduk, Nihayet Çanakkaleye vardık. Marma- ranın bize açılan kucağında ilerliye iler- liye Bozburunu geçtik. Uzaktan bir sis tabakası halinde İstanbul seçilmeğe baş- ladı. Eşyalarımızı toplamak için kamara- larımızda beş, on, dakika meşgul olduk, olmadık! Vapuruün güvertesinde, heye - candan yüreklerimiz kabara kabara Hay- darpaşa önünde demir attık, İşte, o zaman bütün sevincimizi altüst eden kara haberle karşılaştık: İşgal kuv- vetleri şehre girmemize müsaade etmi - yorlardı! Akdenizde bulunanların hüvi- yetleri tahkik edildikten sonra toprağa ayak basabilecektik! Kendi kendime: — Şimdi hapı yuttuk, dedim, Ben ve benimle beraber pek çok insanın, diğer bir vapura bindirilmek suretile tersyüzü geri çevrileceğimiz muhakkak idi! — Niçin? kozlar için! — Peki, nereye gönderilecektiniz? — Nerçye olacak, Maltaya! Yakayı ele vermemek için, ispinoz ku- şu gibi düşünmek fayda vermezdi! Kaçmaktan başka çare yoktu! Fakat nasıl? Muhafaza altına alınmış bir va - purdan nereye sıvışabilirdik, söyleyin ba-| kalım? — Onu ben değil siz söyleyin! — Ânadoluya! — Ne suretle? — Gayet basit: Kara İle irtibatı temin etmek ve gece yarısından sonra, vapur- daki nöbetçileri uyutmak imkânı yok mu |idi? İnsanlar, pek çok zaman, su niyetine, — ÜUmumi harb esnasında kırdığımız | â. 1 —— ——— Kaf dağnın arkası (Baş tarafı 7 inci sayfada) yorsun» der gibi gözümün içine baktı.. Bilir miyim ben ne istiyordum!.. Önun mütehakkimane bakışı altında aradığımı çoktan unutmuştum bile.. Yanık yüzüne yakışan çekik bir burnu vardı.. Burnu - nun iki yanındaki uzun kirpikleri, iri, yeşil gözleri uzaktan farkedilecek kadar güzeldi. İ Bakışile sorduğu suale cevab verme- yişim, onu sertabepa tedkik edişim canı- nı sıkmış olacak ki, sırtını dönünce ça- dırının içine doğru yürüdü gitti. Ya « nımdaki köylüye sordum: ' — Kimdir, nedir, kimin nesidir? Dedim. — Şimdi duldur. Bir kaç sene evveldi, onu davullarla, zürnalarla İran aşiretle- rinden birine gelin olarak göndermişler- di.. Gürültülü bir ahenkle giden bu kız: bilmem ne kadar sonra şu koca dağlaı'l aşarak kaçtı, buraya geldi. — Sebeb neymiş? Yüzüme bakarak manalı manalı gül- dü! : — Pek iyi bilmiyorum efendi! Dedi. Ve devam etti: | — Herif galiba zayıf nahif bir adam “ | mış!.. Vasfi R. Zobu şarab niyetine, viski niyetine başka mad- deler de içebilirler ve rahat rahat uyut” lar! — Sanra? ! — Uyanık olanlar da, güverteden saf” kıtılan bir iple, gemiye yanaşan sandall' ra binip binip caddeyi tutarlar... İşte biz de böyle yaptık! Nitekim, Ak- ) denizdeki yolcuların kısmen karaya çlı' a |malarına müsaade edildiği emrini tebliğ? ve bizi yakalamağa gelenler de gemid€ kaç kişi bulmuşlardı. biliyor musunuz” — Kaç kişi? — Yalnız 8 kadın! Sabih Alaçam